YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2222
KARAR NO : 2021/760
KARAR TARİHİ : 15.06.2021
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 16. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen göreve ilişkin dava şartı yokluğundan usulden davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı idare arasında “Gıda Denetimine Destek Projesi kapsamında 70 adet araç ile bu araçlarda görevlendirilecek 69 adet sürücü kiralama hizmet alımı”na ilişkin olarak sözleşme kurulduğunu, söz konusu sözleşme çerçevesinde idareye verilen hizmetin bedeli olan hak edişlerden 25.10.2008 tarihli Kamu İhale Genel Tebliği doğrultusunda %5’lik sigorta prim kesintisi yapıldığını, ancak söz konusu kesintinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, prim kesintilerinin iadesi için davalı idare aleyhine başlatılan icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
5. … 16. Asliye Ticaret Mahkemesince tensip aşamasında dosya üzerinde yapılan değerlendirme sonucunda, 26.02.2014 tarihli ve 2014/59 E., 2014/68 K. sayılı karar ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 4. maddesi gereği kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin kiralama işine ilişkin olduğu gerekçesiyle davanın HMK 114/c, 115/2. maddeleri gereğince usulden reddine, mahkemenin görevsizliğine ve talep hâlinde dosyanın sulh hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
6. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
7. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 25.02.2015 tarihli ve 2015/452 E., 2015/1855 K. kararı ile ;
“…Taraflar arasındaki sözleşme yüklenici sıfatıyla davacı… Turz.Taş. Otom. Gıda Ürün.Tem.Hiz.İletişim San.ve Dış Tic. Ltd Şti (Eski unvanı … Turz.Taş. Otom. Gıda Ürün.Tem.Hiz.İletişim San.ve Dış Tic. Ltd Şti ) ile davalı … İl Özel İdaresi arasında düzenlenmiş ve sözleşmenin konusu; 70 adet araç ile bu araçlarda görevlendirilecek 69 adet sürücü kiralama hizmeti alımı olarak kararlaştırılmıştır.
Taraflar arasındaki sözleşme; Sürücülü araç kiralama işine ilişkin hizmet alım sözleşmesi olup ve iş ticari nitelikte olduğundan, somut uyuşmazlıkta davaya bakmakla Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir. Bu nedenle yargılamaya devam edilerek davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın kira sözleşmesinden kaynaklandığından bahisle mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. … 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2015/431 E., 2016/516 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçeleri yanında, tarafların tacir olmaması, uyuşmazlığın ticarî işletmeleriyle ilgili hususlardan doğmaması nedeniyle davanın ticarî dava olarak kabul edilemeyeceği, bozma gerekçesinde yer alan “iş ticarî nitelikte olduğundan” gerekçesine katılmanın mümkün olmadığı, uyuşmazlığın mutlak ve nisbi ticarî dava niteliğinde bulunmadığı, taraflar arasındaki hukukî ilişkini sürücülü kira ilişkisi olduğu gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan “Gıda Denetimine Destek Projesi kapsamında 70 adet araç ile bu araçlarda görevlendirilecek 69 adet sürücü kiralama hizmet alımı” sözleşmesine ilişkin yapılan kesintilerin haksız olduğu iddiasıyla tahsili istenilen eldeki davada, görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi mi yoksa asliye ticaret mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
12. Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez, H./ Özekes, M./ Akkan, M./ Korkmaz, H.T.: Medeni Usul Hukuku, Cilt II, … 2017, s. 930).
13. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, … 2016, s 190).
14. Bu noktadan hareketle, uyuşmazlık yönünden görevli mahkeme kavramının açıklanması da gerekmektedir.
15. Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.
16. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
17. Yukarıda belirtildiği üzere, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle sulh hukuk mahkemelerinin görevine değinmekte fayda vardır.
19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi” başlıklı 4. maddesinde;
“ (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;
a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,
b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,
c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,
ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları görürler” amir hükmüne yer verilmiştir.
20. Görüldüğü üzere, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndan (HUMK) farklı olarak bu düzenlemede miktar ayrımı yapılmaksızın tahliye, alacak, tazminat, kiracılık sıfatının tespiti gibi tüm kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri sulh hukuk mahkemesi olarak gösterilmiştir.
21. Konunun aydınlanması için kira sözleşmesinin hukuksal niteliği açıklanmalıdır.
22. Kira sözleşmesi, çekişme konusu sözleşmeni n imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 248. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 299. maddesi) “Adi icar, bir akittirki mucir onunla, müstecire ücret mukabilinde bir şeyin kullanılmasını terk etmeği iltizam eder” şeklinde ifade edildiği üzere, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır.
23. Kira sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen rızaî bir sözleşme olup sözleşmenin kurulması için kiraya veren ile kiracının sözleşmenin esaslı noktaları üzerinde anlaşmaları, irade beyanlarının karşılıklı ve birbirine uygun olması gerekir. Sözleşmede bir şeyin kullanılmasını devretmeyi üstlenen kişiye kiraya veren, buna karşılık bir bedel ödemeyi üstlenen kişiye de kiracı denir. Kiraya veren, kiralanan şeyin maliki olabileceği gibi o şey üzerinde sınırlı bir aynî hak sahibi veya kiracı da olabilir.
24. Yukarıda açıklandığı üzere, HMK’nın 4. maddesinde; “…kira ilişkisinden doğan alacak davalarında değerine bakılmaksızın” sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir.
25. Bu doğrultuda somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davanın tarafları arasında “Gıda Denetimine Destek Projesi kapsamında 70 adet araç ile bu araçlarda görevlendirilecek 69 adet sürücü kiralama hizmet alımı” başlıklı sözleşme düzenmiş ve başlıkta kiralamadan bahsedilmiş ise de kiralanan araçların beraberinde sürücü hizmetinin de alınması hususunda anlaşıldığı açıktır. Ancak, insan unsurunun kira sözleşmesine konu olamayacağı gözetildiğinde karma nitelikteki işbu sözleşmede yanlar arasında kira ilişkisinin değil, hizmet alımı unsurunun ağır bastığının kabulü gerekir.
26. Taraflar arasındaki hukukî ilişkinin kira ilişkisi olduğundan bahsedilemeyeceğinden uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu düşünülemez.
27. Gelinen noktada, asliye ticaret mahkemesiyle asliye hukuk mahkemesinin görev ayrımı önem taşıdığından ticarî dava kavramını açıklamak da yerinde olacaktır.
28. Ticarî davalar; mutlak ticarî davalar, nispi ticarî davalar ve yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
29. Bir davanın ticarî dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuç, o davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi ve buna bağlı olarak özel birtakım usul kurallarına tabi olmasıdır. Hangi iş ve uyuşmazlıkların ticarî dava sayıldığı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) ve bazı özel kanunlarda sınırlı olarak belirtilmiştir (Börü, L./ Koçyiğit, İ.; Ticari Dava, 2. Baskı, … 2021, s. 27).
30. Mutlak ticarî davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticarî işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticarî sayılan davalardır. Mutlak ticarî davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunlar yanında Kooperatifler Kanunu (m. 99), İcra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m. 31), Ticarî İşletme Rehni Kanunu (m. 22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticarî davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticarî dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticarî işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticarî dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticarî dava sayılan davalardır.
31. Nispi ticarî davalar, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticarî nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî iş sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Ticarî iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş sayılan bir işin diğeri için de ticarî iş sayılması, davanın niteliğini ticarî hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî iş esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiştir.
32. Üçüncü grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticarî dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticarî davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
33. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası;
“Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticarî nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.”
5. maddesinin 3. fıkrası;
“Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.”
şeklinde düzenlenmiştir.
34. Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukukî ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
35. Bir hukukî işlemin veya fiilin 6102 sayılı TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilebilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla, bir ticarî işletmeyi ilgilendiren bir hukukî işlemin veya fiilin olması gerekmektedir.
36. Nitekim, aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 30.06.2020 tarihli ve 2019/4-231 E., 2020/487 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.
37. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler karşısında somut olay incelendiğinde; kamu kurumu olan davalının tacir olmadığı ve davanın ticarî dava olarak kabul edilemeyeceği açık olduğuna göre davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahsedilemez. Bu durumda davaya bakmaya genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi görevlidir.
38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, taraflar arasındaki sözleşmenin 6102 sayılı TTK’da yerini bulan taşıma sözleşmesi mahiyetinde olduğu, bu nedenle asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
39. Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-3. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun amacı, kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan veyahut kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usulleri belirlemektir (md.1/1).
Bu Kanundaki tanıma göre hizmet; Bakım ve onarım, taşıma, haberleşme, sigorta, araştırma ve geliştirme, muhasebe, piyasa araştırması ve anket, danışmanlık, tanıtım, basım ve yayım, temizlik, yemek hazırlama ve dağıtım, toplantı, organizasyon, sergileme, koruma ve güvenlik, mesleki eğitim, fotoğraf, film, fikri ve güzel sanat, bilgisayar sistemlerine yönelik hizmetler ile yazılım hizmetlerini, taşınır ve taşınmaz mal ve hakların kiralanmasını ve benzeri diğer hizmetleri ifade eder.
Taşıma sözleşmeleri Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiş olup sözleşme tarihi 01.07.2012 tarihinden önce olduğundan bu konuda 6762 sayılı TTK hükümleri geçerli olacaktır. Bu kanunda; taşıyıcının, ücret mukabilinde yolcu ve eşya (Yük) taşıma işlerini üzerine alan kimse olduğu (TTK 762/1), eşya veya yolcu taşımayı arızi olarak taahhüt eden kimse hakkında da bu kısım hükümlerinin tatbik olunacağı (TTK 763/1), taşıyıcının kullandığı kimselerin veya maiyetinde çalışanların kusurlarının kendi kusuru hükmünde olduğu (TTK 782/1) ve taşıyıcının, yolcuları gidecekleri yere sağ ve salim olarak ulaştırmakla mükellef olduğu (TTK 806/1) düzenlemeleri de yer almaktadır.
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunda da taşıma sözleşmeleriyle ilgili hükümler bulunmakta olup bu kanunda taşıma; yolcunun taşıta bindiği veya eşyanın taşımacıya teslim edildiği yerden varış noktasına götürülmesi, Taşımacı; taşımacı yetki belgesine sahip olan ve kendi nam ve hesabına taşımayı bir ücret karşılığı üstlenen gerçek veya tüzel kişi, Yolcu; taşıtı kullanan sürücü ile hizmetliler dışında taşıtta bulunan kişiler olarak tanımlanmıştır. Ayrıca Kanunun 36. maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
Sözleşme tarihine göre uygulanması gereken BK 18. maddeye göre; bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakikî ve müşterek maksatlarını aramak lâzımdır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki sözleşmede, Sözleşme konusu iş, “… İl Tarım Müdürlüğünce uygulanan “Gıda Denetimine Destek Projesi” kapsamında 70 adet araç (akaryakıtı yükleniciye ait olmak üzere (4+1) yolcu kapasiteli, asgari 1300 cc motor hacimli ve en az 2005 model minivan) ile bu araçlarda görevlendirilecek 69 adet sürücü kiralama hizmeti alımı” olarak belirtilmiştir.
4734 sayılı Kanuna tabi idarelerin bu Kanuna göre hizmet alımı yoluyla kiralama sözleşmeleri yapmaları mümkün ise de kira sözleşmesinin konusunu ancak taşınır ve taşınmaz mal ve haklar oluşturabilir. Bu Kanundaki tanımda da bu husus belirtildiği gibi Borçlar Kanunu hükümlerine göre de insan unsurunun kiralanması mümkün değildir. Herkes vazgeçilemeyen kişilik haklarına sahip olup modern toplumda bir bireyin kira sözleşmesinin konusu olabileceğinden söz edilemez.
Sözleşmede belirtildiği şekilde araç kiralanması ise mümkündür. Ancak hizmet alımı hem araç kiralanması hem de bu araçları kullanacak sürücülerin kiralanması şeklinde yapıldığından alınan hizmetin kiralanan bu araçlarla taşıma hizmeti alınması olduğu anlaşılmaktadır. Bu araçların akaryakıtının dahi davacı tarafından karşılanması ve sözleşme kapsamında işçilik ücretlerinin davalı tarafından davacıya ödeniyor olması ve eksik ödenen prim teşvikinden kaynaklanan işçi ücretine dahil prim kesintilerinin istenmesi taraflar arasındaki hizmet alımı sözleşmesinin asıl olarak taşıma hizmeti alımını amaçladığını ortaya koymaktadır. Hizmet tanımı içinde pek çok sözleşme yer aldığı gibi taşıma sözleşmeleri de bu kapsamda yapılabilmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşme hem araç hem sürücü kiralanması olarak konusu belirtilmiş karma bir sözleşme olsa da uyuşmazlık sürücü kiralanması olarak adlandırılan bölümüyle ilgilidir. Zira bu sürücüler için prim teşviki nedeniyle yapılan kesintiler dava konusu edilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın kira sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi mümkün olmayıp taşıma sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticarî dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticarî işletmesiyle ilgili olmalı ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticarî işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticarî davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir.
Somut olayda davalı taraf tacir olmadığından temel kurala göre asliye ticaret mahkemesi görevli değildir. Taraflar arasındaki sözleşmenin her iki taraf için de ticarî iş sayılması da temel kurala göre ticaret mahkemesini görevli kılmamaktadır. Zira TTK ticarî dava ve ticarî iş kavramlarını örtüşen unsurlara göre düzenlememiştir.
Özel Dairece sulh hukuk mahkemesinin görevli olmadığına dair bozma nedeni yerinde ise de ticarî iş kavramı üzerinden ticaret mahkemesini görevli sayan gerekçesi yerinde değildir. İki tarafın da tacir olması şartına göre ticaret mahkemesi görevli değil ise de TTK’da düzenlenen hususlardan doğan davaların ticarî dava sayılacağına dair kurala göre ise asliye ticaret mahkemesi görevlidir. Zira taşıma sözleşmesi TTK’da düzenlenmiştir.
Belirttiğim nedenlerle taraflar arasındaki sürücü kiralanması yoluyla hizmet alımı olarak belirtilen sözleşmenin amacının taşıma hizmeti alınması olduğu ve 4734 sayılı Kanun hükümleri yanında taşıma sözleşmesi hükümleri de uygulama alanı bulacağından görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olduğundan davaya bakılması gerekirken görevsizlik kararı verilmesi doğru olmadığı için kararın bozulması görüşünde olduğumdan asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.