Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2137 E. 2018/1860 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2137
KARAR NO : 2018/1860
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.04.2012 tarihli, 2011/209 E., 2012/230 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 01.07.2013 tarihli, 2013/8691 E., 2013/18093 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı, davalı ile yapılan sözlü anlaşma ile davalıdan kozalak satın alınması hususunda anlaştıklarını, davalıya 30.000 TL gönderdikleri karşılığında davalının malı teslim ettiğini, daha sonra 13.000 TL daha gönderdiklerini ancak bunun karşılığında mal teslim edilmediği gibi ödenen bedelinde geri iade edilmediğini, bu bedelin tahsili için yapılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek; icra takibine vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacı ile yapılmış bir anlaşma olmadığını, davacı ödemesinin alınan borcun geri ödenmesine ilişkin olduğunu, aksi iddiaların yazılı ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş,hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacının banka havalesi ile davalıya 13.000,00 TL miktarında para gönderdiği ve davalının da bu parayı aldığı ihtilafsızdır. Davacı, bu parayı davalı ile yapılan kozalak satış sözleşmesine dayalı olarak mal bedeli karşılığı gönderdiğini ileri sürmesine rağmen davalı, davacının borç ödemesi olarak bu parayı kendisine gönderdiğini savunmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki havale bir ödeme vasıtası olup, var olan bir borcun ödendiğini gösterir. Bu karinenin aksini havaleyi gönderen tarafın ispat etmesi gerekir. Davalı savunmasında, borcu kabul etmemiş gerekçeli inkarda bulunmuştur. Öte yandan banka dekontunda, paranın gönderiliş nedenine ilişkin olarak her ne kadar ” fıstık kozalak avansı ” açıklaması yer almakta ise de,davalı tarafından bu açıklamanın sonradan eklendiğine dair savcılığa yaptığı suç duyurusu üzerine yapılan soruşturma kapsamında havale işleminin gerçekleştirildiği banka tarafından cumhuriyet savcılığına gönderilen cevabi yazı ve banka görevlisinin savcılık tarafından alınan beyanlarında havale dekontunda yer alan ” fıstık kozalak avansı ” ibaresinin sonradan davacının talebi üzerine eklendiği bildirilerek,buna ilişkin davacı tarafın bankaya sunduğu dilekçe sureti dosyaya ibraz edilmiştir. Cumhuriyet savcılığı tarafından yapılan soruşturma içeriği ve dosyadaki mevcut deliller itibariyle havale dekontunda yer alan ” fıstık kozalak avansı “ibaresinin havale dekontuna ,havale işleminin gerçekleştirilmesinden sonra davacının tek taraflı talebi üzerine eklendiği ve bu açıklama şerhinin geçerli olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.Davacının dayandığı havalede gerçekte yer alan “kermes tarım …” açıklaması bu haliyle davacının iddiasını ispat edecek mahiyette değildir. Dava konusu bedelin mal satış bedeli olarak gönderildiğini İspat yükü davacı üzerinde olup miktar itibariyle davacı iddiasını yazılı belgeler ile kanıtlaması gerekir. Yazılı belge bulunmadığına göre davacı iddiasını yasal delillerle kanıtlayamamıştır. Ne var ki; davacı dava dilekçesinde “ her türlü delil” demek suretiyle yemin deliline dayandığına göre mahkemece davacıya yemin hakkı hatırlatılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına.. .”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkili firmanın, Adana Orman Bölge Müdürlüğünde çalışmakta olan davalı ile kozalak alım satımı hususunda şifahi sözleşmeyle anlaştıklarını, davalıya ödenen 30.000TL kozalak bedeli karşılığında 18.580 kg kozalak geldiğini, daha sonra davalıya 7.900 kg kozalak için de 13.000TL EFT yapıldığını, ancak davalının malı göndermediği gibi bedelini de iade etmediğini, keşide edilen ihtarnameden sonuç alınamaması üzerine bedelin iadesini sağlamak yönünde başlattıkları icra takibine haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili takip konusu havalenin davacı tarafça kendilerine olan borcun ödenmesi için yapıldığını, aralarında iddia edildiği gibi kozalak alım-satımı yönünde bir hukuki ilişkinin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacı tarafça toplam 43.000TL’nin davalıya gönderildiği konusunun çekişmesiz olduğu, uyuşmazlığın bu paranın mal alım için mi yoksa borç ödemesi olarak mı gönderildiği konusunda doğduğunu, 13.000TL’nin havalesine ilişkin banka dekontunda “fıstık kozalak avansı” şeklinde açıklama bulunduğu, davacı tarafından ibraz edilen ticari defterler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacı defterlerinin genel kabul görmüş muhasebe usul ve esasları ile kanun ve mevzuata uygun tutulduğu, usule uygun şekilde kapanış tasdikinin yaptırıldığı, davacı tarafından alınan mal karşılığında müstahsil makbuzu düzenleyerek davalı adına maliyeye stopaj vergisi yatırıldığı ve bu defter kayıtlarına göre takip tarihi itibariyle davacının 12.956,14TL asıl alacak, 300,30TL işlemiş faiz alacağının bulunduğunun anlaşıldığı, davacı şirket temsilcisi tarafından eda edilen tamamlayıcı yemin de göz önüne alındığında alacak iddiasının haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçeler ile bozulmuştur.
Bozma kararına karşı yerel mahkemece önceki gerekçelerin yanı sıra, uyuşmazlıkta taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir önceki havale işlemi ile birlikte bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, 30.000TL’lik havalede de benzer şekilde “satış avansı” açıklamasının bulunduğu, açıklamaya ilişkin eklemenin dolandırıcılık kastı ile belgede tahrifat yapıldığı yönünde kanaat uyandırmadığı, davacı şirketin tacir olup bunun gereğine uygun tuttuğu ticari defterlerinin de alacağı ortaya koyduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından ispat yükünün davanın taraflarından hangisine ait olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ispat yükü kavramına kısaca değinilmesi gerekir.
Özel hukuka ilişkin bir davada, hâkim kural olarak doğduğu iddia edilen bir hukuki sonucun, gerçekten doğup doğmadığını belirleyebilmek için, o hukuki sonucu öngören hukuk kuralındaki şartların (unsur vakıaların, öğe olayların), somut olarak ortaya çıkıp çıkmadıklarını kendiliğinden araştıramaz. O hukuki sonucun doğduğunu iddia eden taraf, gerçekleşmesi gereken şartların, unsur ve vakıaların somut olarak gerçekleştiğini ispat etmelidir (Umar, B./Yılmaz, E.: İspat Yükü, İstanbul 1980, s.l). Bu çerçevede ispat, bir davada ileri sürülen hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların gerçekten mevcut olup olmadıkları konusunda, birtakım araçlarla mahkemeye kanaat verme işlemi olarak tanımlanabilir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 6. maddesi:
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. ” hükmünü içermektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinde de;
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
şeklinde düzenleme mevcuttur.
Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.
Bu noktada ispatla ilgili karine oluşturan hâllerden biri ve somut uyuşmazlıkta da tartışılması gereken asıl nokta olan “havale” ile ilgili açıklamada bulunmak yerinde olacaktır.
818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 457 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal niteliği itibariyle bir ödeme vasıtasıdır. Başka bir anlatımla, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür (Havale kavramı hakkında geniş bilgi için bkz: Kocaman/ A.B.: Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 2001; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.3.2003 tarihli, 2003/3-118 E.,2003/158 K. sayılı kararı).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı vekili müvekkilinin fıstık çamı kozalağı alımına ilişkin şifahi anlaşma nedeniyle davalıya havale ile gönderilen 13.000TL karşılığında malın teslim edilmemesi üzerine takip başlatıldığını, takibe haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürmüştür. Dosya içerisinde yer alan davaya konu Adana 6. İcra Dairesinin 2010/8300 sayılı takip dosyasında borcun sebebi “Akbank İzmir Atatürk Org. San. Şb.nden 16.04.2008 tarih ve 184562 dekont nolu havale bedeli” olarak açıklanmıştır. Takibe eklenmiş olan bu havale evrakında ise havale nedenine ilişkin olarak “Kermes Tarım …” şeklindeki ibare dışında hiçbir açıklama yer almamaktadır. Davalı da bu havalenin kendisine olan borcun ödemesi için yapılmış olduğunu savunmuş; davacı bu savunmadan sonra 12.08.2011 tarihli dilekçesi ile bu kez üzerinde “Fıstık Kozalak Avansı” yazan bir başka dekont ibraz etmiştir. Söz konusu açıklamanın davacı şirket yetkilisinin talebi üzerine dava dışı banka tarafından sonradan eklenmiş olduğu davalı borçlunun şikâyeti üzerine başlatılan Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/22232 sayılı soruşturma dosyası kapsamı itibariyle sabittir. Bu hâlde alacaklının tek taraflı irade beyanı ile yapılan ve borçlu tarafından kabul görmeyen bu eklemenin yukarıda izah edilen karineyi çürütmeye elverişli bir delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Hâl böyle olunca; her ne kadar Özel Daire bozma kararında açıkça yemin deliline dayanılmış olduğu yazılı ise de maddi hata ile bu ifadenin kullanıldığı, bununla birlikte davacı tarafça 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden önce açılan davada “her türlü delil” demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğunun kabul edilmesi gerektiği anlaşıldığından, bozma kararına uyularak varılacak sonuca göre hüküm kurmak yerine, anılan belgeye ve karşı tarafın tacir dahi olmadığı davada davacının kendi ticari defterlerindeki kayıtlara itibar ederek yazılı şekilde hüküm tesisi hatalıdır.
Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.12.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.