Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2099 E. 2019/592 K. 21.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2099
KARAR NO : 2019/592
KARAR TARİHİ : 21.05.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Halfeti Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın kabulüne dair verilen 27.09.2012 tarihli ve 2010/311 E., 2012/496 K. sayılı karar, davalı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 29.09.2014 tarihli ve 2014/7002 E., 2014/22470 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 12. maddesine dayanan baraj için yapılan kamulaştırma sonucu çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşme düzeninin bozulması nedeniyle, taşınmazdan ekonomik ve sosyal yönden yararlanma olanağı kalmadığı iddiasına dayanan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
Baraj kamulaştırması nedeniyle taşınmazın bulunduğu bölgede yerleşme düzeninin bozulduğu, sosyal ve ekonomik yönden yararlanma olanaklarının ve ulaşım imkanlarının kısıtlandığı anlaşıldığından, arsa niteliğindeki taşınmazın değerinde % 8 oranında değer azalışı olacağı anlaşılmakla; bu hususta bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir.…”
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca baraj için yapılan kamulaştırma sonucu çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşme düzeninin bozulması nedeniyle malikin taşınmazdan ekonomik ve sosyal yönden yararlanma olanağı kalmadığı iddiasına dayalı taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin dava konusu taşınmazın hisseli maliki olduğunu, bölgede yapılan Birecik Barajı ve HES nedeniyle yerleşim yerlerinin sular altında kaldığını, davacının mahallesinde yaşamasının ve taşınmazı kullanmasının fiilen imkânsız hâle geldiğini, davalı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca taşınmaz malların kamulaştırılması için 2000 yılı Aralık ayında ilan yapıldığının ve müvekkilinin bu ilandan itibaren 1 yıl içinde Rüştiye Mahallesi 51 ada 27 sayılı taşınmazının kamulaştırılması için davalı Bakanlığa müracaatta bulunduğunu, ancak Bakanlık tarafından hiçbir işlem yapılmadığını, davacının sosyal ve ekonomik yönden taşınmazından yararlanamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı vekili; dava konusu taşınmaza bir müdahalenin bulunmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; taşınmazın değerinin tespiti amacıyla keşif yapıldığı, keşif sonrasında hazırlanan bilirkişi kurulu raporunda taşınmaza karadan ulaşmak için düzgün bir yol olmadığının, keşfe kayıkla gidildiğinin, paftaya göre mevcut yolların ve taşınmazın sular altında kaldığının, dava konusu parselin fıstıklık vasfında olduğunun saptandığı; fıstıklık olarak kabul edilen taşınmaza emsal karşılaştırması yapıldığı ve taşınmazın değerinin belirlendiği; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 12. maddesine göre açılan davalarda taşınmaz malikinin bizzat veya vekili aracılığı ile idareye, taşınmazının kamulaştırılması için kamulaştırma işleminin tamamlandığı tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde başvuruda bulunmuş olmasının dava şartı olduğu, bu şartın tamamlanmasından sonra ise, yapılan baraj inşaatı kamulaştırması için çevrenin sosyal ve ekonomik dengesinin bozulmuş ve taşınmaz malikinin taşınmazından yararlanmasının güçleşmiş olmasının, davanın kabul edilebilirlik koşulu niteliğinde bulunduğu; Halfeti Belediye Başkanlığı’ndan gelen yazıda, taşınmazın imar planı dışında, mücavir alan içinde kaldığının ve baraj yapımından önce belediyenin tüm hizmetlerinden yararlandığının belirtildiği; dosya kapsamına göre davacının taşınmazdan yararlanma ve taşınmaz üzerinde tarım yapma imkânının kalmadığı, bu itibarla dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasının gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 12. maddesinden de anlaşılacağı üzere, baraj inşaası için yapılan kamulaştırmalar sonucunda kamulaştırma sahasına mücavir taşınmaz malların, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozulması, ekonomik veya sosyal yönden taşınmazdan yararlanılmasının mümkün olmaması hâllerinde, sahiplerinin yazılı başvurusu üzerine kamulaştırmaya tabi tutulacaklarının belirlendiği; dava konusu taşınmaz her ne kadar tapu kaydında ve zeminde fıstıklık olarak görünmekte ise de, vasfının arsa kabul edilmesinden dolayı taşınmazın kullanım şekillerinden biri olan inşaatın yapılamayacak olmasının davacının mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte bulunduğu; davalı Bakanlık tarafından yapılan barajın içme suyu barajı olarak kullanılması ve bu kullanımdan kaynaklı Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğine göre bazı yasaklara tabi tutulması sebebiyle davacının taşınmazından istifade edemediği, bu itibarla mülkiyet hakkının tamamen kısıtlandığı; yine davacının hali hazırda taşınmazını fıstıklık olarak kullanmasının ve ilelebet fıstıklık olarak kullanacağının kabulü durumunda zirai yasaklar nedeniyle değer düşüklüğüne karar verilecek olmasının davacının taşınmazından dilediği şekilde tasarruf etme hakkını elinden alacağı; bir an için davacının taşınmazı kullanmaya devam ettiği düşünülerek kullanma hakkının kısıtlandığı oranda değer düşüklüğüne hükmedilmesi gerektiği kabul edilse dahi, değer kaybını belirleme yetkisinin yerel mahkemede olması gerektiği; diğer bir anlatımla belirlemenin teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınıp oranın yerel mahkemece tespit edilmesinin doğru olacağı; mülkiyet hakkının, 2709 sayılı T.C. Anayasası’nda ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında koruma altına alındığı; bu hakkın mutlak korunması gereken bir hak olduğu; somut olayda davacının taşınmazını kullanma imkânı kalmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı vekili tarafından temyize getirilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca Baraj gölü nedeniyle yapılan kamulaştırma sonucu davaya konu taşınmazın bulunduğu bölgede yerleşme düzeninin bozulduğu, sosyal ve ekonomik yönden malikin taşınmazdan yararlanma olanağının ve taşınmaza ulaşım imkânının kısıtlandığı iddiasıyla açılan taşınmaz bedelinin tahsili istemli eldeki davada, arsa niteliğindeki taşınmazın değerinde %8 oranında değer azalışı olup olmayacağı; burada varılacak sonuca göre değer azalışının hesaplanması amacıyla bilirkişi kurulundan ek rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce temyize konu kararın ilk hüküm gerekçesinde yer almayan yeni bir olguya dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Özel Daire tarafından mı yoksa Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme, bozma kararından esinlenerek, yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi).
Başka bir anlatımla, mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek ya da önceki hükümde olmayan bir hususu yeni hükme ekleyerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde yahut hükmünde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması h$alinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda Yerel Mahkemenin ilk kararında “…DAVANIN KABULÜNE, Şanlıurfa ili Halfeti ilçesi Rüştiye Mahallesi 51 ada 27 parsel sayılı taşınmazın KAMULAŞTIRILMASINA, Kamulaştırma bedeli olarak 1.000,00 TL tazminatın davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, Davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına,…” şeklinde hüküm oluşturulduğu halde; Özel Daire bozma kararından sonra yapılan yargılama sonunda verilen ikinci kararda, “…DAVANIN KABULÜNE, Şanlıurfa ili Halfeti ilçesi Rüştiye Mahallesi 51 ada 27 parsel sayılı taşınmazın KAMULAŞTIRILMASINA, Kamulaştırma bedeli olarak 1.000,00 TL tazminatın 23/07/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, Dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile dava konusu yerin HAZİNE ADINA TAPUYA TESCİLİNE, Davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına,…” şeklinde hüküm kurulduğu ve bu şekilde direnme olarak adlandırılan kararın verildiği anlaşılmıştır.
Buna göre mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozmadan önceki kararda tartışılıp değerlendirilmemiş (kamulaştırma bedeline yasal faiz işletilmesi ve taşınmazın tapu kaydının iptali ile hazine adına tapuya tecili) bir karara dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hâl böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı Enerjii ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 21.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.