Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2004 E. 2018/1716 K. 15.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2004
KARAR NO : 2018/1716
KARAR TARİHİ : 15.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen “yola elatmanın önlenmesi ve kal” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.03.2013 tarihli ve 2011/352 E., 2013/182 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 24.03.2014 tarihli ve 2013/16558 E., 2014/3967 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı, davalı …’nun 4896 ada 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazların maliki olduğunu, davalının yola duvar örmesi nedeniyle 4896 ada 6 parsel sayılı taşınmazına araçla gidip gelemediğini davalı belediyenin de yolu açmadığını ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve kal istemiyle dava açmıştır.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının taşınmazına elatma söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre davacı vekilinin davalı … Başkanlığına yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin davalı …’na yönelik temyiz itirazlarına gelince;
4721 Türk Medeni Kanununun 715. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddeleri gereğince yollar kamunun yararlanmasına tahsis edilen yerlerdendir. Yola terk edilen yerler de kamu hizmetine tahsis edilmiş olup genel yol niteliğini kazandığından artık kamunun ortak kullanımına bırakılmıştır.
Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu alınan fen bilirkişi raporunda (F) ile gösterilen bölümün imar uygulaması ile yola terk edildiği halde davalının tasarrufunda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı da bu yoldan yararlanma hakkına sahip olduğundan yola elatmanın önlenmesi ve kal isteminde bulunabilir. Mahkemece, bu durum gözetilerek davacının bilirkişi raporunda (F) ile gösterilen yola elatmasının önlenmesi ve kal isteminin kabulü gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yola elatmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin dava konusu 4896 ada 6 parsel sayılı taşınmazın, davalı …’un ise komşu 19 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, her iki parselin sınırındaki imar planında yol olarak gözüken ve kamuya terk edilen yere Faruk tarafından bahçe duvarı yapılması ve bahçe olarak kullanılması suretiyle el atıldığını; diğer davalı … tarafından ise imar planında var olan yolun açılmaması ve haksız inşaatın kaldırılmaması sonucu müvekkilinin mülkiyet haklarını kullanmasının ağır şekilde ihlal edildiğini, müvekkilinin taşınmazına araç ile ulaşamadığını, tüm bu durumun Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/10 D.İş sayılı dosyasında düzenlenen fen bilirkişi raporuyla tespit edildiğini, yolun açılması için talepte bulunmaları üzerine Belediye tarafından yolun açılacağı bildirilmesine karşın hâlen yolun açılmadığını ileri sürerek, davalıların yola vaki müdahalesinin önlenmesine ve taşkın inşaatın kal’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, davacıya ait taşınmaza herhangi bir tecavüz veya müdahaleleri bulunmadığından aleyhlerine açılan davanın husumetten reddinin gerektiğini, bununla birlikte idarenin eylem ve işlemleri aleyhine adli yargıda değil idari yargıda dava açılabileceğinden görev itirazında bulunduklarını beyanla, davanın öncelikle husumet ve görev yönüyle, aksi takdirde esastan reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, 4896 ada 19 parsel sayılı taşınmazın maliki olan müvekkilinin, tevhit-ifraz ile kamuya terklerini gerçekleştirmiş olup, kamuya terk edilen bu alanda daha önceden yetişmiş ağaçlarının bulunduğunu, dava konusu yolda herhangi bir yapısı olmadığı gibi, yolun açılmasını engellemek amacıyla müvekkili tarafından gerçekleştirilen bir eylem de bulunmadığını, yolun açılmasının belediyenin sorumluluğunda olduğunu, Orkide Çıkmazı isimli mevcut yolun ulaşım sağlamak amacıyla geçici olarak yapıldığını, dava konusu duvarın davalı tarafından inşa edilen bahçe duvarı değil Melikgazi Belediyesince kot farkı nedeniyle inşa edilen, yolu taşıyan, üzerinden yol geçen istinat duvarı olduğunu, duvarın kaldırılması hâlinde yolun çökeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece dava konusu edilen yolun davalıya ait 18 ve 19 sayılı parsellerin tevhit ve ifrazı sonrasında bir kısmının yola terk edilen yerle ilgili olduğu, bu yerde ve yakın yerlerde imar uygulamasının fiilen yapılmadığı, imar yollarını açma görevinin belediyeye ait olup bu görevini yerine getirmemesi hâlinde bu yönde karar alması ve işlem yapması konusunda karar vermenin adli yargının görevinde olmadığı; diğer taraftan davacının taşınmazına ulaşmak için fiili yol mevcut olup ulaşımını bu yol üzerinden yaptığı, imar planını uygulamanın belediyenin sorumluluğunda bulunduğu, davacının hâli hazırda kullandığı yol davalının müdahalesinin bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, imar planında yol olarak belirlenen ve “yol” olarak terkin edilen fakat fiilen açılmayan yola müdahalede bulunulduğu iddiasıyla elatmanın önlenmesi ve kal kararı verilip verilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 998’inci maddesinde arazi ile taşınmazlar üzerindeki bağımsız haklar ve kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler tapu kaydına tescil edilebilecek taşınmazlar olarak belirlenmiştir. TMK’nın705’inci maddesine göre taşınmaz mülkiyetinin edinilmesi tapu siciline tescil kuralına bağlıdır. Yasada belirtilen haller dışında, tescil yapılmadan taşınmaz mülkiyetinin kazanılması olanaksızdır. Tapu sicilinde kayıtlı olmayan yerlerin kullanımına ilişkin genel kural ise TMK’nın715’inci maddesinde düzenlenmiştir. TMK’nın 715’inci maddesi “Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarımaelverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbirşekilde özel mülkiyete konu olamaz. Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tabidir” hükmünü içermektedir. Benzer bir düzenleme 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesinde de yer almaktadır.
Her iki kanundaki düzenlemeden de anlaşıldığı üzere genel yollar, meydanlar, köprüler, köy boşlukları, ırmak, dere, göl yatakları devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmaları nedeniyle özel mülkiyete konu teşkil etmezler. Bu gibi yerlerin denetim ve gözetim hakkı da devletindir. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bu tür yerlere haksız el atıldığı taktirde Hazinenin her zaman el atmanın önlenmesi davası açmak hakkı vardır.
Bu taşınmazlardan bir kısmının yararlanma hakkı doğrudan kamuya terk edilmiştir. Bir başka ifade ile bir kısmı doğrudan kamu tarafından kullanılır. Örneğin genel yollar, köprüler, meydanlar gibi devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlardan yararlanma hakkı doğrudan kamuya bırakılanlara haksız el atma hâlinde bunlardan yararlanma hakkı çiğnenen herhangi bir kimse, yararlanma hakkına dayanarak elatmanın önlenmesi davası açabilir. Zira gerçek kişilerin kadastro paftasında “yol” olarak gösterilen veya özel mülkiyete konu olmayan ve imar planında yol olarak bırakılan yerlerde genel yararlanmadan kaynaklı kişisel hakları bulunmaktadır. Bu nedenle genel yararlanma hakkına dayalı olarak yola yönelik el atmanın önlenmesi istemini içerir dava açmakta hukuki yarar mevcut olup, haklı ve geçerli bir sebep olmaksızın el atanlar hakkında dava açılabileceği kabul edilmelidir.
Tüm açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, taşınmaz mahallinde 01.11.2012 günü yapılan keşif sonrası düzenlenen 05.11.2012 günlü fen bilirkişi raporunda yola terk edilen ve krokide turuncu renk ile boyalı 286,12m 2 kısmın, Kayseri Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/10 D.iş sayılı dosyasında düzenlenen 31.01.2011 tarihli bilirkişi raporunda ise kamuya terk edilen 318, 07 m2 kısmın davalı … kullanımında olduğunun belirtilmesine rağmen, anılan kısımların adı geçen davalı tarafından nasıl ve ne amaçla kullanıldığı hususunda raporlarda tam bir açıklık bulunmamaktadır. Ayrıca her iki rapor arasında el atıldığı belirlenen alan miktarının farklı olmasının yanında hukukçu ve inşaat mühendisi sıfatını haiz kişilerden oluşan bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 11.02.2013 tarihli raporda da müdahale iddiası olarak ileri sürülen hususlarda (bahçe olarak kullanma-duvar yapma iddiaları bakımından) hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmadan sadece bu alanın davalı kullanımında olduğu belirtilmekle yetinilmiştir. Bu hususlar gözetildiğinde dosya içinde bulunan bilirkişi raporlarının denetime elverişli nitelikte olduğu söylenemez.
Ayrıca 20.11.2009 tarihli 8380 yevmiyeli ifrazen taksim işlemi ile yol fazlası, harman yeri, evli arsa ve bağ niteliği ile tapuya kayıtlı 98 parsel sayılı taşınmazın on dört adet parsele ayrılması sonrası, 18 ve 19 parsel sayılı taşımazlar …, diğer parseller ise Melikgazi Belediyesi adına tescil edilmiş olup, bu işlem sırasında taşınmazlardan imara göre park ve yola gidenlerin park ve yol olarak terkini yapılması karşısında mahkemece çekişmeli yerin özel mülk konusu olmayıp kamuya yol olarak terkin edilen alan olduğu ve davacının yoldan yararlanma hakkının bulunduğu göz ardı edilerek, dava konusu yolun belediye tarafından fiilen açılmadığından bahisle yola el atmanın önlenmesi ve kal isteminin reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır.
Hâl böyle olunca; doğru sonuca ulaşılabilmek için mahkemece 20.04.2009 tarihli ifrazen taksimin dayanağı olan Melikgazi Belediyesinin 23.09.2008 tarihli ve 1554 sayılı Encümen Kararı, Kadastro Müdürlüğünün değişiklik beyannamesi ve kontrol raporu ile tedavüllü tapu kayıtları da dâhil olmak üzere 98 sayılı parselin ifrazından oluşan taşınmazların davalı … ile Melikgazi Belediyesi adına tesciline ve “yol” olarak terkine ilişkin tüm kayıt ve belgelerin getirtilmesi, taşınmazda 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 15 ve 16’ncı maddeleri uyarınca mı yoksa 18’incimaddesi uyarınca mı işlem yapıldığının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturulması, imar planı uyarınca yol olarak ayrılan yerlerin terkininin yapılıp yapılmadığının belirlenmesi; dava konusu alanı (niteliği-yüzölçümü) ve bu yeri kimin ne şekilde kullandığı ile çekişmeli duvarın kim tarafından yapıldığının saptanması için yerinde yeniden keşif yapılması; keşif sırasında taraflarca gösterilen tanıklarda dinlenilerek davalının dava konusu alanı ne şekilde kullandığı, duvarın kim tarafından inşa edildiği somut ve maddi verilere dayalı olarak açıklattırılıp, taşınmazın kullanımına ilişkin mahkeme gözlemi keşif tutanağına yansıtılıp, bilirkişilerden keşfi izlemeye ve tanık beyanlarını denetlemeye elverişli kroki ve rapor alınarak, tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, bu hususlar göz ardı edilerek, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında imar planlarının yapımının ve sonrasında uygulanmasının belediyenin görev ve yetkisi dâhilinde olması nedeniyle belediye tarafından fiilen açılmayan imar yolu nedeniyle davalının bu yola el atmasının istenemeyeceği; ayrıca 3194 ayılı İmar Kanunu’nun 18’inci maddesinin uygulanmasıyla yola terk edilen alanda bulunan muhdesat bedelleri ödenmeden fiilen yolun açılmasının mümkün olmadığı, bu nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise debu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
O hâlde açıklanan bu değişik gerekçe ile usul ve yasaya aykırı olan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.11.2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
Dava, imar planında yol olmasına rağmen henüz fiilen yol haline gelmemiş taşınmaza müdahalenin meni ve kal’e ilişkindir.
Dosya kapsamıyla taşınmazın ne suretle yol yapıldığı, İmar Kanununun hangi maddesi gereğince imar yolu olduğu net olarak belli olmamakla birlikte, 15-16. maddeler gereğince tevhit işlemine tabi tutulduğu anlaşılmakta, uyuşmazlık konusu alanın planında yol olup halen fiilen yol olmadığı hususunda tartışma bulunmamaktadır.
Komşu parsel maliki, planında yol olan alanın önceki maliki ve ilgili belediye hakkında somut davayı açmıştır.
Yerel Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, Özel Dairece davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilerek kararın bozulması üzerine, Mahkemece önceki kararda ısrar edilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; planında yol olan alanın kimin tarafından fiili yol haline getirilmesi gerektiği, fiilen yol olarak açılmamış bir alana müdahalenin devam etmesi halinde “yola müdahale”den bahsedilip edilemeyeceği, davanın kabulü halinde özellikle kal masraflarının kimin tarafından karşılanacağı noktalarında toplanmaktadır.
İmar Kanunu 18. madde uygulamasıyla bir taşınmazın yol olarak kamuya terki halinde bu yolun ilgili belediye tarafından açılması, üzerinde bulunan muhdesatların bedelinin de ödenmesi gerektiği açıktır. İmar Kanunu 15-16. maddeleri gereği özel parselasyon karşılığı taşınmazın bir kısmının belediyeye bırakılması halinde ise artık vazgeçilen taşınmazın mülkiyeti belediyeye geçmiştir. Ne zaman ki belediye kendisine intikal eden bu alanı yol olarak tapudan terkin etti o zaman fiilen yol haline getirmek de belediyenin görevidir. Ayrıca terkedilen taşınmaz üzerindeki muhtesat bedelleri açısından İmar Kanunu 18. madde ile 15 veya 16.madde uygulaması arasında bir fark yoktur. Muhdesatların bedelleri önceki malike ödenmeden fiilen yol açılması da mümkün değildir. Bu durumda ya davacı tarafından ya da belediye tarafından muhdesat bedeli depo edilmelidir.
Özel parselasyon sonucu taşınmazın bir kısmının belediyeye terkinden sonra ilgili taşınmazın belediyece planında yol olarak gösterilmesi halinde, bu kısmın fiilen yol haline getirilmesini önceki malikten istemek mümkün değildir. Aksi halde rızaen terk edilen alanın sonradan belediye tarafından okul veya hastane alanı olarak ayrılması durumunda da önceki malikten buranın okul veya hastane haline getirilmesini istemek mümkün olacak ki bunun, hiç bir hukuk düzeninde kabulü mümkün değildir.
Olaya bir başka açıdan yaklaştığımızda ise, özel parselasyon sonucu ilgili belediyeye terk edilen alandan, önceki malikin elini tam olarak çekmiş olması ve bu alanı bir daha hiç kullanmaması halinde sırf söz konusu alanda önceden muhdesatı olması nedeniyle kal masraflarından sorumlu tutmak gibi bir sonuç doğacak ki bunun dahi kabulü mümkün değildir.
Sonuç itibariyle, taşınmazın evveliyatının davalı gerçek şahsın olması, bu davalıya fiilen yol açma yükümlülüğü getirmediği gibi, fiilen yol olmayan alanı önceki malikin kullanmaya devam etmesi hali dahi “yola müdahale” sayılamayacaktır. Hukuken yol olan bir taşınmazın fiilen yol haline getirilmesi, ilgili belediyenin görevi olup ancak bundan sonra “yola vaki müdahale”den bahsedilebilecektir. Aksinin kabulü imar planlarının yapımından sonra, daha uygulaması yapılmadan önceki malikler aleyhine bir çok dava açılması sonucunu doğuracaktır.
Açıklanan bu nedenlerle direnme kararının yerinde olduğu görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.