Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1982 E. 2018/1752 K. 22.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1982
KARAR NO : 2018/1752
KARAR TARİHİ : 22.11.2018

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 4. Tüketici Mahkemesince görevsizliğe dair verilen 24.12.2015 tarihli ve 2015/1661 E., 2015/2679 K. sayılı karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 23.05.2016 tarihli ve 2016/3458 E., 2016/13284 K. sayılı kararı ile;
“…Davacılar, davalı şirket ile yapılan harici satış sözleşmelerine dayalı olarak davacı … tarafından 2 adet,davacı … tarafından 3 adet daire satın alındığını, her iki satış sözleşmesine göre toplam 225.000 TL peşinat ödemesi yaptıklarını,satışı yapılan taşınmazların sözleşmelere göre 31.12.2014 tarihinde teslimi gerekirken halen teslim edilmediğini ve tapu devirlerinin yapılmadığını ileri sürerek; 10.000 TL müspet zararı ile ödenen 225.000 TL peşinatın denkleştirici adalete göre yapılacak hesaplaması sonucuna göre artırılmak üzere 235.000 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece dosya üzerinden incelenerek karar verilmekle davalının cevap dilekçesi bulunmamaktadır.
Mahkemece, asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3.maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, tüketici işlemi;mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.
6502 sayılı yasanın 73. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür.
Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Somut olayda davacı … iki adet,diğer davacı … Polat üç adet daire satın aldığını, dairelerin sözleşme uyarınca teslimi gereken tarihte teslim edilmediğini ileri sürerek, ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesine göre yapılacak hesaplamaya göre tahsili ile oluşan müspet zararının tahsili istemiyle eldeki davayı açmış, mahkemece davacıların toplam beş adet daire satın alması nedeniyle tüketici kabul edilemeyecekleri gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ise de; mahkemece sadece satın alınan dairenin sayısı dikkate alınarak davacıların tüketici kabul edilmemesi yerinde değildir. Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından kullanım amacı ile alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Dosya kapması itibariyle davacıların taşınmazları kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası veya ticari amaçlarla satın aldıklarına dair herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı gözetildiğinde taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğunun kabulü gerekir.Bu itibarla uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir.Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek, hüküm tesisi gerekirken, genel mahkemelerin görevli olduğundan bahisle, görevsizlik kararı verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkili …’ın Almanya’da işçi olduğunu, yurt dışında edindiği birikimleri ile memleketlerinden ev almak istediklerini, davalının inşa edeceği taşınmazdan beş daireyi (üçü …’a, ikisi babası …’a ait olmak üzere) satın aldıklarını, bakiyesi tapu tesliminde verilmek kaydıyla 225.000TL ödendiğini, 31.12.2014 tarihinde teslim edilmesi gereken dairelerin teslim edilmediğini, gönderilen ihtarnamelerden de sonuç alınamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL olmak üzere müspet zararın tazminine ve ödenen 225.00TL bedelin denkleştirici adalet hükümlerine göre davalıdan faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece yapılan ön inceleme sonunda dosya üzerinden verilen karar ile beş adet taşınmaz satın alan davacılar tarafından yapılan sözleşmenin, daire sayısı dikkate alındığında tüketici işlemi olarak kabul edilemeyeceği, uyuşmazlıkta genel mahkemelerin görevli olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçe ile bozulmuştur.
Bozma kararından sonra davadan haberdar olan davalı vekili davaya cevabında, kâr elde etme amaçlı olarak gerçekleştirildiği anlaşılan satışın tüketici olma sınırını aştığı yönündeki savunmasının yanı sıra işin esasına ilişkin itirazlarını da bildirerek davanın reddini istemiştir.
Bozma kararına karşı yerel mahkeme önceki gerekçelerini tekrar etmek suretiyle direnme kararı vermiştir.
Direnme kararını davacılar vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda tüketici mahkemelerinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Birden çok kanunda ve farklı şekillerde düzenlenmiş bir hukuki meseleye dayalı uyuşmazlıklarda çözüme ulaşılabilmesi için işin niteliği ve o işe uygulanacak hükümlerin seçimi önem arz etmektedir; zira bu seçime bağlı olarak birbirinden farklı sonuçlar elde edilebilecektir.
Bu nedenle satım sözleşmesine ilişkin somut uyuşmazlığın çözümünde öncelikle tüketici kavramının anlam ve mahiyeti açıklanmalıdır.
Uyuşmazlıkta yürürlük tarihi itibari ile uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 3’üncü maddesinin (e) bendinde tüketici “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi” olarak tanımlanmış;
(h) bendinde ise tüketici işlemi kavramının “Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi” ifade edeceği belirtilmiştir.
28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesine göre de tüketici “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi”, tüketici işlemi ise “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır.
Açıklanan tanım gereği tüketici sıfatının kazanılabilmesi ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket edilmesine bağlıdır ve bu tanımdan kanun koyucunun tüketici hukukunun uygulama alanının belirlenmesinde temel olarak “amaç” esaslı işlevsellik ölçütünü kullandığı sonucuna varılmaktadır. Nitekim hukuki işlemin karşı tarafı olan satıcı ve sağlayıcılara ilişkin tanımlarda da (TKHK., m. 3/f-g) “ticari ve mesleki amaçlarla hareket eden” denilmek suretiyle aynı ölçüte vurgu yapılmıştır.
Bu temel ölçüt dikkate alındığında; tüketici işleminden söz edebilmek için hukuki işleme konu olan mal veya hizmetin, tüketici olan alıcının uhdesinde kalması, malın ticari hayata geri dönmemesi, ödenen maliyetin geri kazanılmaması, başka bir malın ham maddesi veya yarı mamul maddesi olarak kullanılmaması gerekir (Aslan, İ.Y.; Tüketici Hukuk Dersleri, Bursa 2015, s.5, 32; atıf yapan; Bahtiyar, M./Biçer, L.; Adi İş-Ticari İş-Tüketici İşlemi Ayrımı ve Bu Ayrımın Önemi, Cevdet Yavuz’a Armağan, s.401, s. 412, http://dergipark….tr/download/article-file/333513, erişim 26.11.2018). Böyle olunca, bir malı olduğu gibi ya da işleyerek bir başkasına satmak veya çıkar karşılığı devretmek üzere satın alan, yani kendisi de satıcı konumuna girecek olan kişiler tüketici sayılmazlar (Zevkliler, A./ Aydoğdu, M.; Tüketicinin Korunması Hukuku, Ankara 2004, s. 83).
Başka bir anlatımla tüketici işlemi yönünden belirleyici olan, satın alınan mal veya hizmetin sayısı veya bedeli değil, tüketicinin, mal veya hizmeti satın alırken ticari veya mesleki amaç ile hareket etmemesi ve yine, kendi ihtiyacı için kullanması ya da tüketmesidir. Bu durum, hukuki işlemin yapılmasında gözetilen amaç olup, bu çerçevede kanun uygulayıcısı, önüne gelen uyuşmazlık yönünden alıcının tüketici sıfatını taşıyıp taşımadığını değerlendirmek ve kamu düzenine ilişkin görevle ilgili normları uygulamak zorundadır.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 30.06.2010 tarihli, 2010/14-358 E., 2010/353 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık irdelendiğinde; davacılar vekili 22.12.2015 tarihli dava dilekçesinde müvekkili …’ın Almanya’da işçi olarak çalıştığını ve burada kazandığı birikimlerle memleketinde taşınmaz satın almak istediğini, bu doğrultuda kendisi için üç, babası için iki daireyi satın aldığını bildirmiş olup, bu işlemin özel ihtiyaçlar için nihai tüketim gayesi ile yapıldığı hususu dosyaya yansımamıştır. Bu hâlde gerçekleşen hukuki işlemin tüketici hukukunun özel olarak koruduğu anlamda tüketici işlemi olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından uyuşmazlığın genel mahkemelerin görev alanı içerisinde kaldığı yönündeki yerel mahkeme gerekçesi yerindedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında yerel mahkemenin sadece satın alınan malın sayısını esas aldığı ancak bunun yapılan işlemi tüketici işlemi olmaktan çıkarmayacağı, bir işlemin yatırım amaçlı yapılmasının işlemi tek başına ticari amaçla yapılan bir işlem olarak değerlendirmeye yetmeyeceği, 6502 sayılı TKHK’nın, 4077 sayılı TKHK’nın uygulayıcı tarafından dar yorumlanan kapsamını genişlettiği, davacıların tüketici tanımı dışında hareket ettiklerini gösterir delilin de dosya kapsamı itibari ile bulunmadığı, bu hâlde tüketici mahkemelerinin görevli olduğuna işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerektiği yönünde ileri sürülen görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde; yerel mahkemenin uyuşmazlığın genel mahkemeler önünde çözümlenmesi gerektiği yönündeki kabulü yerinde ise de, görev hususu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi gereği dava şartlarından olup, anılan Kanun’un 115’inci maddesinin ikinci bendi uyarınca dava şartı noksanlığının tespit edilmesi hâlinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yerel mahkemece maddi hata ile “dava dilekçesinin görev yönünden reddine” denilenerek hüküm tesis edilmiş olması usule uygun bulunmamaktadır. Ne var ki, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hüküm fıkrasının bu yönden düzeltilmesi ve direnme kararının düzeltilmiş bu hâliyle onanması gerekmiştir.
S O N U Ç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının hüküm fıkrasının birinci bendinde yer alan “dava dilekçesinin görev yönünden reddine” şeklindeki ifadenin “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/c ve 115’inci maddeleri gereğince görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine” ifadesi ile değiştirilmesi suretiyle ONANMASINA, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440’ıncı maddesinin III/3 bendi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.11.2018 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Davacılar, davalı şirket ile yapılan harici satış sözleşmelerine dayalı olarak davacı … tarafından 2 adet, davacı … tarafından 3 adet daire satın alındığını, her iki satış sözleşmesine göre toplam 225.000TL peşinat ödemesi yaptıklarını,satışı yapılan taşınmazların sözleşmelere göre 31.12.2014 tarihinde teslimi gerekirken hâlen teslim edilmediğini ve tapu devirlerinin yapılmadığını ileri sürerek; 10.000TL müspet zararı ile ödenen 225.000TL peşinatın denkleştirici adalet ilkesine göre yapılacak hesaplama sonucuna göre artırılmak üzere 235.000TL’nin temerrüt tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalının cevap dilekçesi vermediği anlaşılmaktadır.
Mahkemece,dosya üzerinden verilen karar ile asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş, hükmün davalı tarafından temyizi üzerine Özel Dairece; uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığından davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevli olduğu belirtilerek kararın bozulması üzerine, yerel mahkemece kararda direnildiği, direnme kararının davacılar tarafından temyiz edilmekle dosyanın Hukuk Genel Kuruluna geldiği anlaşılmıştır..
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3.maddesinin (k) bendinde, tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, aynı maddenin (l) bendinde, tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.
6502 sayılı yasanın 73. maddesi, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür.
Buradan da anlaşıldığı üzere; bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerektiği açıktır.
6502 sayılı yasanın Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun kapsamını tüketici işleminde belirtildiği şekilde genişlettiği anlaşılmakta olup, bu hali ile tüketici tanımını yaparken kanunun amacına da hizmet edilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu durumda tüketici kimdir? hususu önem arzetmektedir. Kanun açıkca, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmektedir. Öyle olunca, zihinlerimizde yer edinen tüketim faaliyetini gerçekleştiren yargıdan ayrılmak gerektiği de açıktır. Tüketici, hukuki ilişkiye girerken özel bir amaç içerisinde olup, bu amaç kişisel, ailevi veya özel kullanıma ilişkin olabildiğinden, bu hususun ticari veya mesleki olmaması önem arzeder. Dolayısıyla alıcının ticari ve mesleki faaliyeti dışında hareket edilmesi hâlinde tüketiciden bahsetmek mümkündür. Tüketecinin hukuki işlemine esas teşkil eden mal veyahut hizmetin sayı olarak çokluğu, ya da azlığı önem arzetmemelidir. Önemli olan huhuki işleme tabi olan malın ticari olarak veyahut mesleki faaliyet kapsamında olmamasıdır.
Somut olayda davacı … iki adet,diğer davacı … Polat üç adet daire satın aldığını, dairelerin sözleşme uyarınca teslimi gereken tarihte teslim edilmediğini ileri sürerek, ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesine göre yapılacak hesaplamaya göre tahsili ile oluşan müspet zararının tahsili istemiyle eldeki davayı açmış, mahkemece davacıların toplam beş adet daire satın alması nedeniyle tüketici kabul edilemeyecekleri gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ise de; mahkemece sadece satın alınan dairenin sayısı dikkate alınarak (ki herbir davacı ayrı ayrı sözleşmeler yaptığı hâlde,) tek bir sözleşme yapılmış ve tek kişi almış kabul edilerek beş adet alındığından bahisle davacıların tüketici kabul edilmemesi yerinde değildir. Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Dosya kapması itibariyle davacıların taşınmazları belirli bir meslek icrası veya ticari amaçlarla satın aldıklarına dair herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi, bu konuya ilişkin bir itirazın da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan, özel daire bozma kararının doğru olup, direnme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun düşünce ve görüşlerine katılmıyoruz.