YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1932
KARAR NO : 2019/568
KARAR TARİHİ : 16.05.2019
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasında görülen “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.07.2013 tarih ve 2012/264 E., 2013/545 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.06.2014 tarih ve 2014/2061 E,. 2014/13248 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacının lehine hükmedilen nafakanın miktarlarına ilişkin temyiz itirazları yersizdir.
2-Diğer yönlere ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece “boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurlu” kabul edilmiş ve davacının tazminat istekleri bu sebeple reddedilmiştir. Oysa, davalının eşine “köpek, şerefsiz, çingene, mahalle karısı, kültürsüz, seviyesiz” şeklinde sözler söyleyerek devamlı aşağıladığı ve küfürlü sözler sarfettiği, sık sık alkol alıp, evdeki eşyalara zarar verdiği, davacının da kocasından “tiksindiğini” söylediği, çocuklarına “eşek oğlu eşek” dediği, eşinin hastalığında onunla ilgilenmediği yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalının, davacıya göre baskın kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Hal böyleyken tarafların eşit kusurlu sayılmaları ve buna bağlı olarak davacının tazminat taleplerinin reddi doğru bulunmamıştır. Mahkemece yapılacak iş, az kusurlu olan davacı yararına Türk Medeni Kanununun 174/1 ve 2. maddeleri gereğince uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdir etmekten ibarettir. Bu husus nazara alınmadan yanılgılı değerlendirme sonucu davacının tazminat isteklerinin reddi isabetsizdir….”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava evlilik birliğinin sarsılması hukuksal nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.
Davacı kadın; davalının sorumsuz davranışları olduğunu, her hafta sonu alkol aldığını, kendisine ve çocuklarına hakaret ettiğini, kızgınlık anında eşyalara zarar verdiğini, üç yıldan beri ayrı odalarda kaldıklarını, evliliğin devamı konusunda elinden geleni yaptığını ancak başarılı olamadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin kendisine tevdiini, 250,00 şerTL tedbir ve iştirak ile 300,00TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, 5.000,00TL maddi, 20.000,00TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiş; tazminat taleplerini 100.000,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminat olarak ıslah etmiştir.
Davalı erkek; taraflar arasında ufak tefek kırgınlıklar olmakla birlikte hiçbir zaman davacıya karşı kötü bir davranışının olmadığını, şayet aksi olsaydı bu durumun adli kayıtlara yansıması gerektiğini, davacının üç yıldır yatağı ayırdığını, beş yıldır sabah evden çıkıp akşam eve geldiğini, evle ve çocukla ilgilenmediğini, dava dilekçesinde iddia edilen hiçbir vakıanın doğru olmadığını belirterek boşanma talebinin kabulüne ancak davacının diğer taleplerinin reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davalının hafta sonları alkol aldığı, alkol aldığında evdeki eşyaları kırarak zarar verdiği, eşine “mahalle karısı, çingene, seviyesiz, kültürsüz, hayvan, ahlâksız, ananı sinkaf ederim” şeklinde küfür ve hakaret ettiği, davacı kadın eşin de, eşinden tiksindiğini, onunla arabaya bile binmek istemediğini söylediği, keza çocuklarına da eşinin aile fertleri yanında “eşekoğlu eşek” diye hitap ettiği, okul aile birliğinde çalıştığı için sabahları evden çıkıp akşam gelmek suretiyle evini ihmal ettiği, tarafların yaklaşık üç yıldır yataklarını ayırdığı, bu sebeplerle boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle boşanmalarına, maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine, davacı kadın ve ortak çocuklar yararına nafakaya hükmedilmiştir.
Davacı kadın vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece; kadının, eşinden tiksindiğini, iğrendiğini, yüzünü görmek istemediğini, aynı arabaya bile binmek istemediğini beyan ettiği, bu hareketinin devamında yaklaşık 3 yıldır eşi ile cinselliği paylaşmadığı, odalarını ayırdığı, onu cezalandırdığı göz önünde tutulduğunda erkek eşin hareketleri nedeniyle kadın eşin cinsellik paylaşmak istememesi hâlinde bu durumun kendisine ancak dava açma hakkını verebileceği, bunun dışında üç yıl gibi uzun bir süre eşini cezalandırılmasının kabul edilemeyeceği, bu yön itibarı ile de kadın eşin kusurlu olduğu, evliliğin temel öğelerinden birisinin de cinsel birliktelik olduğunun göz ardı edilmemesi gerektiği, diğer yönden de kadın eşin devam mecburiyeti olmayan okul aile birliğinde görev alması nedeniyle sürekli eve geç gelmesi, evini ihmal etmesi ve özellikle de eşinin hasta olduğu süreçte onu yalnız bırakması yeterince ilgilenmemesi hususları ve çocuklarına eşek oğlu eşek diyerek eşine hakaret etmesi nazara alındığında, tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2 ) taleplerinin reddinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir.
Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır.
Öte yandan, boşanmanın dayandığı temel ilkelerden biri “kusur” ilkesidir. TMK’nın 166/1. maddesi uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu taktirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1.) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir. Diğer bir ifadeyle, boşanma davasını açmak hakkı, kusursuz ya da az, eşit veya fazla kusurlu eşindir.
Hemen belirtmek gerekir ki, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biridir.
Kusur ilkesi Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından da önemli bir role sahiptir.
Nitekim, 4721 sayılı TMK’nın 174. maddesi;
“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” düzenlemesini içermektedir.
Maddenin anlatımından da anlaşılacağı üzere maddi tazminat istenebilmesi, tazminat isteyenin kusursuz veya daha az kusurlu olması, tazminat istenenin kusurlu olması yanında bir zarar ile nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş olan eş, kusursuz veya az kusurlu ise maddi tazminata hükmedilebilir.
Maddi tazminat yanında manevi tazminat istenebilmesi için de kusura ilişkin bir kısım koşulların varlığı gerekmektedir. Şöyle ki; kusurlu taraftan uygun bir manevi tazminat istenebilmesi için boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerektiği açıktır.
Tüm bu açıklamalar karşısında; tarafların 12.01.1996 tarihinde evlendiği, eldeki boşanma davasının 23.03.2012 tarihinde davacı kadın tarafından açıldığı, mahkemece evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle boşanma kararı verildiği, kararın sadece davacı kadın vekili tarafından temyiz edildiği, Özel Daire tarafından da “az kusurlu olan davacı yararına TMK’nın 174/1. ve 174/2. maddeleri uyarınca uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdir edilmesi” gerektiğinden bahisle bozma kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davalı erkeğin, eşine ağır sözlerle hakaret ettiği, sık sık alkol aldığı, alkol aldığında sehpayı duvara vurmak, televizyonu kırmak gibi eylemlerde bulunarak evdeki eşyalara zarar verdiği, bu suretle kusurlu olduğu Mahkemenin ve Özel Dairenin kabulündedir. Davacı kadının boşanmaya sebebiyet veren kusurlu eylemleri değerlendirildiğinde ise eşinin ameliyat olduğu bir süreçte onunla yeterince ilgilenmediği, kızdığında çocuklarına karşı eşekoğlu eşek sözleriyle bağırdığı, eşinin teyzesiyle olan konuşmasında “eşinden tiksindiğini” söylediği tüm dosya kapsamı ile sabit olup, bu durumda evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davacı kadının kusuru bulunmakla birlikte davalı erkeğin kadına nazaran daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, tarafların birinin kusurunu diğerinden baskın kabul etmenin mümkün olmadığı, evlilik birliğinin sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduğu buna bağlı olarak mahkemece davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin yerinde olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Diğer taraftan, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 23.03.2012 yerine 27.09.2014 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir hata olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
Hâl böyle olunca, boşanmaya yol açan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle davacı kadının TMK’nın 174/1. ve 2. maddeleri uyarınca talep ettiği maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi yönünde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.05.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.