Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1893 E. 2019/546 K. 09.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1893
KARAR NO : 2019/546
KARAR TARİHİ : 09.05.2019

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasında görülen “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.10.2013 tarih ve 2012/1521 E., 2013/1352 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 08.09.2014 tarih ve 2014/15267 E., 2014/16658 K. sayılı kararı ile:
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı (koca)’nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Toplanan delillerden; davacı (kadın)’ın emekli olduğu, sürekli ve düzenli gelirinin ve taşınmazının bulunduğu anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 175. maddesi koşulları oluşmadığı halde davacı (kadın) yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak açılan boşanma istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalının evlilik süresince müvekkiline ilgisiz davrandığını, yengesiyle uygunsuz bir ilişkisi olduğunu, 2006 yılı Haziran ayında evini ve ailesini terk ettiğini, eş ve çocuklarının giderleri için yardımcı olmadığını, 2007 yılında davalı tarafından bir boşanma davasının açılmış ise de reddedildiğini, müvekkilinin de artık boşanmak istediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilerek velâyetin anneye tevdiini, çocuklar için tedbir ve iştirak, nafakasına, müvekkili yararına 500,00TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, 80.000,00TL maddi tazminat ve 80.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davacının birtakım psikolojik sorunları olduğu gibi, aşırı maddiyatçı biri olduğunu, evlilik süresince müvekkilini başka kadınlarla olmakla suçladığını, aşağıladığını, hakaret ettiğini, davalı ve davacının da emekli maaşı aldığını, müvekkilinin elektrik üzerine küçük bir iş yeri açtığını, önemli bir sermayesi bulunmadığını, ortak çocuk Utku’nun dersane masraflarını ödediğini, Hazal için de 200,00TL her ay katkı sağladığını, davacının müvekkilinin yengesiyle ilişkisi olduğu iddiasının çirkin bir iftira olduğunu, bu iddianın önceki davada ileri sürülmediğini belirterek davacının boşanma talebinin kabulüne, diğer taleplerinin reddine, müvekkili lehine 20.000.00TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece; davalının davacı eşini başka bir kadınla aldattığı, bu yüzden tartışıp kavga ettikleri, 7-8 sene önce davalının ortak konutu terk edip gittiği, bu süre içinde eşine ve çocuklarına bakmadığı, evinin ihtiyaçlarını karşılamadığı, davacının, davalıya hakaret içeren sözlerinin ise eşinin kendisini başka bir kadınla aldatmasından ve ilgisizliğinden kaynaklı fevren söylenmiş sözler olduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda davalının tamamen kusurlu olduğu, davacıya atfedilecek herhangi bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle TMK’nın 166/1. maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına, ortak çocuk Utku’nun velâyetinin davacı anneye verilmesine, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, günümüz ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü, hakkaniyet ilkesi, tarafların kusur durumları, davacı kadının boşanma davası açılmakla ayrı yaşama hakkı bulunduğu, nafaka istemekte haklı olduğu, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği, boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelendiği, en azından eşinin desteğini yitireceği, refah düzeyinin düşeceği ve yine davacı kadının boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkının saldırıya uğradığı, ortak çocuk Utku’nun anne yanında bulunduğunun subuta erdiği gerekçeleriyle 300,00TL tedbir, iştirak nafakasına, müşterek çocuk Hazal için ise reşit olduğu tarih olan 29.07.2013 tarihine kadar geçerli olmak üzere 300,00TL tedbir nafakası takdirine, davacı kadın lehine aylık 300,00TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, 25.000,00TL maddi, 25.000,00TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, günümüz ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü, yıllık enflasyon oranı, tarafların kusur durumları, hakkaniyet ilkesi, ortak çocukların anne yanında yaşamaları, onun yanında eğitimlerine devam etmeleri, davacının boşandığı eşi ile yüzde elli oranında hissedar oldukları evden herhangi bir gelir elde etmemesi hususları dikkate alındığında boşandığı eşi ile ortak bir evinin bulunması ve kira ödememesinin ve aylık 970,00TL emekli aylığının bulunmasının davacıyı yoksulluktan kurtarmayacağı ve gelirinin yoksulluk sınırının altında kaldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davacı kadın yararına TMK’nın 175. madde koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre yoksulluk nafakası talebinin kabulünün doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle yoksulluk nafakası hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır:
Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup TMK’nın 175. maddesi:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” hükmünü içermektedir.
Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73-118 sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Ayrıca madde metninden de anlaşılacağı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Ancak yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk T./Ateş D: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s. 302).
Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
Yargıtay’ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.12.2001 tarih ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarih ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarih ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73 E, 118 K.; 13.05.2009 tarih ve 2009/3-165 E., 186 K.; 04.05.2011 tarih ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları).
Ne var ki, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Boşanmaya neden olan olaylarda davalının tam kusurlu olduğu noktasında Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler incelendiğinde ise 2012 yılında yapılan araştırma sonucuna göre davacı kadının 970,00TL, davalı erkeğin ise 980,00TL emekli aylığı aldığı, davacı kadının başlangıçta yüzde ellisi kendisine ait olan evde ortak çocuklar ile oturmaya devam ettiği, sonrasında evin davalıya ait olan hissesinin de davacıya devredildiği, davalının ise kardeşine ait evde babasıyla birlikte ikamet ettiği, aynı zamanda elektrik üzerine bir iş yerinin bulunduğu ve bu iş yerinden 2.500.00TL gelirinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında davacı kadının emekli olduğu, düzenli ve yeterli gelirinin olduğu, hâlihazırda oturduğu bir evinin bulunduğu, bu hâliyle tarafların gelir durumlarının birbirine denk olduğu ve davacı kadının boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceğinden söz edilemeyeceği belirgin olup, davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 14.11.2012 yerine 31.10.2014 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.