YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1890
KARAR NO : 2018/1758
KARAR TARİHİ : 22.11.2018
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.07.2013 tarihli ve 2013/261 E., 2013/617 K. sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.04.2014 tarihli ve 2013/18785 E,. 2014/9301 K. sayılı kararıyla bozulmuş, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava evlilik birliğinin sarsılması hukuksal nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.
Mahkemece tarafların boşanmalarına karar verilmiş, taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece “manevi tazminat” yönünden bozulmuştur.
Bozma üzerine yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında direnmeye ilişkin gerekçeli kararın davalı vekili Av. …’e 27.10.2014 tarihinde tebliğ edildiği, adı geçen vekilin dosya içerisinde azledildiği ya da davadan çekildiğine dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı gibi vekil tarafından verilen temyiz dilekçesinin de bulunmadığı, davalı …’ın ise kararı 19.01.2015 tarihinde öğrendiğini ve 03.02.2015 havale tarihli dilekçe ile karar düzeltme talebinde bulunduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep ettiği, bu dilekçeye ilişkin herhangi bir harç yatırmadığı anlaşılmakla anılan dilekçenin temyiz dilekçesi olarak kabul edilip edilmeyeceği, temyiz dilekçesi olarak kabulü hâlinde gerekli temyiz harcının yatırılması için dosyanın geri çevrilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak ele alınıp tartışılmıştır.
Öncelikle, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinin ilk cümlesinde yer alan “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır.” düzenlemesi gereğince davalı vekiline yapılan tebliğin usulüne uygun olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere tebligat, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan önemli bir usul işlemidir.
Tebligat ile ilgili yasal düzenlemeler tamamen şekli olduğundan gerek tebligat işlemi gerekse tebligat tarihi ancak kanun ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin bu konuda etkili önlemler almış olmasının amacı, tebligatın bir an evvel muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, Kanun ve Yönetmelik hükümleri en küçük ayrıntısına kadar uygulanmalıdır. Tebligatın doğru kişiye ve kanunda gösterilen yönteme uygun olarak yapılması zorunludur. Aksi takdirde kanun ve Yönetmeliğin gösterdiği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligat geçerli sayılmaz.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 17. maddesi; ” Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” hükmünü içermektedir.
Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 26. maddesi ise “(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
(3) Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” şeklindedir.
Yukarıda belirtilen gerek Kanun gerekse Yönetmelik hükümleri gereğince belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bu şekilde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için muhatabın o yerde bulunmadığının tebliğ evrakına yazılması gerekir.
Somut olayda; davalı vekili Av. …’e gönderilen direnmeye ilişkin gerekçeli karar tebliğ evrakında, adı geçen vekile ait kaşenin basıldığı, kaşenin altında ise “M.Aydoğdu” ibaresine yer verildiği anlaşılmaktadır. Tebliğ evrakında vekilin tebligat sırasında bürosunda bulunup bulunmadığı belirtilmediği gibi, “M. Aydoğdu” isminin de kime ait olduğu, o yerde çalışıp çalışmadığı hususları da açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu hâliyle yapılan tebliğ usule uygun değildir.
Diğer yandan, davalı asilin dosyaya ibraz etmiş olduğu ve vekile yapılan tebliğin geçersizliği sebebiyle süresinde yapıldığı kabul edilen 03.02.2015 tarihli direnme kararının bozulması talepli dilekçesine ilişkin olarak ise temyiz başvurma harcı ve maktu harcının da yatırılmadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici 3. Madde” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/2. maddesi gereğince öncelikle direnmeye ilişkin gerekçeli kararın davalı vekiline yukarıda açıklanan yasal düzenleme gözetilerek yöntemine uygun olarak tebliği ile temyiz süresinin geçmesinin beklenilmesi, davalı vekilince temyiz isteminde bulunulması halinde temyiz dilekçesinin dosyaya eklenmesi, bununla birlikte mahkeme kararını temyiz eden davalı asile temyiz başvurma ve maktu harç yatırılmak üzere gerekli tebligat yapılarak eksikliğin giderilmesi için dosyanın geri çevrilmesi gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle yukarıda belirtilen eksiklikler tamamlandıktan sonra dosyanın incelenmek üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmesi gerekmektedir.
S O N U Ç : Açıklanan nedenlerle yukarıda yazılı eksikliklerin tamamlanması için dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 22.11.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.