Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1657 E. 2019/744 K. 20.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1657
KARAR NO : 2019/744
KARAR TARİHİ : 20.06.2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.10.2012 tarih ve 2011/2 E., 2012/403 K. sayılı kararın, taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 03.04.2014 tarih ve 2014/2511 E., 2014/6557 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan çeşitli makine ve aletler satın aldığını, müvekkilinin işyerinde bulunan iki adet makinenin davalı şirketin, yanlış adres göstermesi sonucu işyerinin çilingir marifeti ile açılmak suretiyle dava dışı 3. bir kişinin alacaklı olduğu icra dosyası üzerinden makinelerin alınarak yediemin deposuna götürüldüğünü, müvekkilinin şikayeti üzerine mahkemece malların müvekkiline ait olduğu ve malların davacıya teslimine karar verildiğini ancak malların bu arada icra dosyasında satılıp, ihale alıcısına teslim edildiğini, davalının kötüniyetli ve kusurlu olduğunu iddia ederek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL zararın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, olayda müvekkilinin mesuliyeti olmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; davalının satıcı olup, icra yoluyla da olsa davacıdan zaptedilen makinelerin zaptından davacıya karşı sorumlu olduğu, davacının makinenin üzerinde davalının bir hakkının olmadığını bilmediği gibi bir başka dosyadan dolayı hacizli olduğunu da bilmediği bir malın gerçek veya gerçeğe en yakın rayiç değerinin ihale ile anlaşılır ilkesinden hareketle dava konusu makinelerin değerinin toplam 8.220,00 TL olduklarının kabulü gerektiği, davalının bu miktarla davacıya karşı sorumlu olup, satış bedeli olan ve faturada gösterilen 1.150,00 TL’nin davacı tarafından ödenmemesi ve davalının takas mahsup talebi nedeniyle 1.150,00 TL’nin mahsubu ile 7.070,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davalı, kendisine ait olmayan iki makineyi davacıya sattığı, davalının düzenlediği faturanın tarafların ticari defterlerine kaydedildiği, daha sonra makinelerin davacının deposundan geri alındığı anlaşılmıştır. Davalının kendisine ait olmayan makineleri satış yetkisi yoktur. Bu durumda davacı ancak ödediği bedeli isteyebilir. Mahkemece davacının ancak mal bedelini isteyebileceğini, faturanın açık fatura olduğunu gözden kaçırarak eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp, hükmün bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan 12.12.2008 tarihli satış sözleşmesi ile 6.210,00TL bedelli çeşitli makineler satın aldığını, 18.07.2009 tarihinde Konya 6. İcra Dairesinin 2008/8560 sayılı icra dosyasında, müvekkiline ait iş yeri çilingir yardımıyla açılmak suretiyle iki adet makinenin davalının borcundan dolayı alınarak yediemin deposuna götürüldüğünü, icra dairesinin işlemini şikâyet ettiklerini ve 18.07.2009 tarihli teslim tutanağı işleminin iptal edilerek makinelerin müvekkiline teslimine karar verildiğini, makineleri teslim almak için yediemin deposuna gidildiğinde zapt edilen malların Konya 2. İcra Dairesinin 2008/6966 sayılı dosyasından 01.12.2009 tarihinde satıldığını ve ihale alıcısına teslim edildiğini öğrendiklerini, davalının icra müdürlüğünden ihalede satın almadığı ve kendisine sehven teslim edilen malları müvekkiline satması nedeniyle kusurlu olduğunu ileri sürerek, davalının zapta neden olması nedeniyle müvekkilinin müspet zararına karşılık şimdilik 10.000,00TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu iki adet makinenin toplam 1.150,00TL bedelle müvekkili tarafından davacıya satıldığını ancak davacının satış bedelini ödemediğini, bu nedenle müvekkilinin zapta karşı bir sorumluluğunun bulunmadığını, makinelerin yediemin tarafından müvekkili şirkete yanlışlıkla teslim edildiğini ve müvekkilinin de iyi niyetli olarak davacıya sattığını, makinelerin öncesinde hacizli olması nedeniyle müvekkiline teslim edilmemesi gerektiğinin sonradan anlaşılması üzerine icra dairesine iade etmek zorunda kaldığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davalının satıcının zapt edilen makineler nedeniyle davacıya karşı sorumlu olduğu, davalının kendisine ihale edilmeyen makineleri yedieminden teslim alarak davacıya satmasının hukuken korunamayacağı, kaldı ki istihkak davasında verilen karar ile makinelerin mülkiyetinin davacıya geçtiğinin sabit olduğu, satış bedelinin ödenmemesinin davalının zapta karşı tekeffül borcunu ortadan kaldırmayacağı, davalının makinelerin zapt edilme tarihindeki piyasa fiyatları ile sorumlu olduğu, makinelerin 01.12.2009 tarihinde icra marifetiyle yapılan satışı neticesinde dava dışı üçüncü kişiye 8.220,00TL bedelle satıldığından bu bedelin esas alınması gerektiği ve davalının bu bedelle davacıya karşı sorumlu olduğu, makinelerin satışına konu faturanın kapalı fatura olduğu ve bu durumun da bedelin ödendiğine karine teşkil ettiği, aksinin davalı tarafından kanıtlanması gerektiği, davalı tarafça fatura bedelinin ödenip ödenmediği noktasında davacıya yemin teklif edildiği ancak yemini eda etmekten kaçındığı bu nedenle faturada yer alan 1.150,00TL bedelin davalıya ödenmediğinin kabul edilerek, zapt edilen makinelerin piyasa rayiç değeri olan 8.220,00TL’den 1.150,00TL’nin mahsubu ile aradaki fark olan 7.070,00TL’nin davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda satışa konu makinelerin davacının rızası dışında elinden çıkması nedeniyle satıcı olan davalının davacıya karşı zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca sorumlu olup olmadığı, davacının sadece ödediğini iddia ettiği satış bedelini mi talep edebileceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır:
Satım sözleşmesi, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 182 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

BK’nın 182/1. maddesinde düzenlenen satım sözleşmesiyle; alıcı satış bedeli olarak bir miktar para vermeyi borçlanır; satıcı ise satıma konu malı alıcıya teslim ederek mülkiyeti ona geçirme borcu altına girer.
Taşınır bir malın satışına ilişkin sözleşmede satıcının taşınırı teslim etmek ve mülkiyeti alıcının üzerine geçirmek gibi asıl borcu yanında satılan malı saklama ve gerektiğinde taşıma masraflarını ödeme borcu gibi tali nitelikte borçları da bulunmaktadır.
Satıcının borçlarından bir tanesi de BK’nın 189 ile 193. maddelerinde düzenlenen zapta karşı tekeffül borcudur.
Mülga 818 sayılı BK’nın 189. maddesinde zapta karşı teminat:
“Bayi, satılan şeyin bir üçüncü şahıs tarafından bey’in akdi zamanında mevcut bir hak sebebi ile tamamen veya kısmen zaptedilmesinden müşteriye karşı mesul ve zamindır.”
şeklinde tanımlanmıştır.
Satıcının bu borcu ile ilgili olarak öğretide “zabta karşı tekeffül satılan malın bir üçüncü kişinin iddia ettiği üstün bir hak yüzünden alıcının elinden alınmasından veya iddia olunan bu hak sebebi ile alıcının mülkiyet hakkını gereği gibi kullanmamasından dolayı satıcının sorumlu olmasıdır” şeklinde tanımlanmaktadır (Tandoğan H., Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C.1/1, 4. Bası, Ankara 1988 s.148).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Mülkiyet hakkının içeriği” kenar başlıklı 683. maddesine göre ise; bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Bir zapt tehlikesinin bulunması hâlinde malikin, yani alıcının, bu yetkilerini kullanması engellenmiş, mülkiyet hakkı gereği gibi kullanılamamış olur. Bu nedenle satım hukukunda zapta karşı tekeffül sorumluluğunun varlığı zorunludur.
Satıcının zapta karşı tekeffül borcunun doğması için satım sözleşmesinde ayrıca bu hususta taahhütte bulunmasına gerek yoktur. Ne var ki, taraflar bu sorumluluğu kaldıran veya daraltan sözleşme yapabilirler.
Satıcının zapta karşı tekeffül borcundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için tekeffülün şu maddi şartlarının gerçekleşmesi gerekir:
1. Satılan mal alıcıya teslim edilmiş bulunmalıdır. Zapta karşı tekeffül borcu ikincil (tali) nitelikte bir borç olduğundan, satılanın teslim edilmemesi durumunda, alıcı yalnızca BK’nın 96 ve devamında yer alan hükümlere dayanarak satıcıya başvurabilir. Üçüncü kişinin hak iddiasını alıcıya karşı ileri sürebilmesi, ancak satılanın alıcı tarafından teslim alınması durumunda söz konusu olabilir. Açıktır ki, satılan henüz satıcının elinde bulunuyorsa, üçüncü kişinin hak iddiasını alıcıya değil satıcıya yöneltmesi gerekir.
2. Üçüncü kişinin satılan şey üzerinde zaptı sağlayacak bir hakkı bulunmalıdır.
Üçüncü kişinin satım konusu mal üzerinde ileri sürdüğü hakkın zaptı sağlayacak nitelikte, yani ayni bir hak ya da üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek hâle getirilmiş bir kişisel hak olması gerekir. Bu nedenle yalın kişisel haklara dayanılarak ya da hiç bir hakka dayanılmaksızın yapılan zaptlardan satıcı sorumlu değildir.
3. Satıcının zapta karşı sorumlu olabilmesi için, satım konusu mal üzerinde üçüncü kişilerin ileri sürdükleri haklar, satım sözleşmesinin kurulmasından önce kazanılmış ve sözleşmenin yapılması sırasında da mevcut olmalıdır (BK. m. 189/1). Sözleşmenin kurulmasından sonra, üçüncü kişilerin satım konusu mal üzerinde hak kazanmaları karşısında artık zapta karşı tekeffül nedeniyle değil, satıcının borca aykırı davranışı dolayısıyla (BK. m. 96 vd.) sorumluluğu yoluna başvurulabilir.
4. Üçüncü kişinin hakkının varlığı, alıcı tarafından akdin kurulması zamanında bilinmemelidir. Biliniyorsa satıcının ayrıca tekeffül taahhüdünde bulunmuş olması şarttır.
5. Üçüncü kişinin zapt girişimi dava yoluyla olmalıdır. Bu nedenle alıcının herhangi bir davaya muhatap olmadan satılanı üçüncü şahsa bırakması halinde tekeffül hükümlerine başvurması mümkün değildir.
Tekeffülün ihbar ve ispat külfeti olmak üzere iki şekil şartı bulunmaktadır. Satıcının zapta karşı tümüyle sorumlu tutulabilmesi için, alıcı üçüncü kişiler tarafından mala ilişkin olarak aleyhine açılan davaları satıcıya ihbar etmelidir. Eğer buna uyulmazsa, satıcı, dava kendisine ihbar edilseydi ne derece elverişli bir sonuç sağlayacak olduğunu kanıtladığı oranda sorumluluktan kurtulur (BK. m. 190/3). Dolayısıyla alıcının davayı hiç veya vaktinde ihbar etmemesi hâlinde, satıcı kendisine zamanında haber verilmiş olsa idi ne dereceye kadar daha elverişli bir sonuç elde edilebileceğini ispat ederse sorumluluktan o derecede kurtulur. Demek ki, ihbarın yapılmaması hâlinde, alıcının hakları mutlaka tamamen ortadan kalkmamakta, ancak satıcı daha elverişli sonuç alınacağını ispat ettiği takdirde ve o oranda alıcı bu hakları kaybetmektedir.
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da tamamen zapt hâlidir. Tamamen zapt hâli, şeyin tamamı üzerinde üçüncü kişinin mülkiyet hakkının sabit olması hâlinde söz konusu olur. Satılanın tamamen zaptı satım akdinin münfesih olması sonucunu doğurur ve alıcı da akdin hüküm ifade etmemesinden doğan bütün haklara sahip olur.
Bu haklar BK’nın 192. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre alıcı ödediği semenin faiziyle birlikte geri verilmesini, satılan üzerinde yaptığı ve üçüncü kişiden alamadığı masrafları, satılanın zaptından doğrudan doğruya doğan diğer zararları (noter, pul, tanık masrafları gibi), davayı satıcıya ihbar etmekle kaçınılması mümkün olanlar müstesna olmak üzere muhakeme masrafları ve avukatlık ücreti ile muhakeme dışındaki masrafları isteyebilir. Burada sözü edilen durumlarda satıcının kusuru aranmamaktadır.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 tarih, 2010/13-618 E., 2010/668 K., 15.12.2012 tarih 2011/19-597 E., 2012/80 K., 08.11.2018 tarih 2017/13-659 E., 2018/1626 K. sayılı kararlarında da kabul edilmiştir.
Satıcının diğer bir borcu ise mülga 818 sayılı BK’nın 194 ilâ 207. maddeleri arasında düzenlenen ayıba karşı tekeffül borcudur.
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, mülga 818 sayılı BK’nın 194. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı alıcıya karşı satılanın zikir ve vaadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir surette tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan mesuldür” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hâli olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir.
Mülga 818 sayılı BK’nın “Ayıba Karşı Tekeffül”e ilişkin 194. maddesinde:
“Bayi müşteriye karşı mebiin zikir ve vadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir suretle tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir.
Bayi, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan mesuldür.” hükmü yer almaktadır.
Ayıba karşı tekeffül, satılan şeyde satıcı tarafından zikir ve vaad edilen vasıfları taşımamasından veya satılan şeyin değerini sözleşme gereğince ondan beklenen faydaları azaltan veya kaldıran noksanları bulunmasından satıcının sorumlu olmasıdır. Şu hâle göre ayıba karşı tekeffül ya zikir ve vaad olunan vasıfların bulunmaması ya da satılanın lüzumlu vasıflarının olmaması sebebiyle gerçekleşir.
Ayıba karşı tekeffül borcu, satıcının mülkiyeti geçirme borcunun tamamlayıcısıdır. Çünkü satımda alıcının amacı, istediği maksat için kullanabileceği, yararlı bir malın mülkiyetine sahip olmaktır. Satıcı, malın değerini veya yararını azaltan eksikliklerin bulunmadığını ayrıca garanti etmese bile; bu borç kanunen mevcuttur. Bu nedenle satıcının bu borcunu kanuni bir borç olarak nitelendirmek mümkündür (Tandoğan, H.: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, C.1/1, Ankara 1988, s.163; Yavuz, C.: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1996, s.91).

Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcıya BK’nın 202 ve devamı maddelerinde seçimlik haklar tanınmıştır. Buna göre alıcı sözleşmeden dönebileceği gibi semenin indirilmesini ya da malın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini de isteyebilir. Tüketicinin korunmasına ilişkin düzenlemelerde alıcının malın onarılmasını isteme hakkına sahip olduğu da benimsenmiştir (6502 s. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m.11/c).
Ayıba karşı tekeffüle ilişkin kuralların uygulanabilmesi için satıcının kusurlu olması şart değildir. Gerçekten de BK’nın 194. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre satıcı, ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. Ancak satıcının ayıptan sorumlu tutulabilmesi alıcı satım anında malın ayıplı olduğunu bilmemelidir. Açık ayıbı bilen veya bilmesi gereken alıcı, satıcı ayrıca garantide bulunmamış ise ayıp hükümlerine dayanamaz. Bu konu BK’nın 197. maddesinde “Bayi, müşterinin bey’i zamanında malumu olan ayıptan mesul olmadığı gibi mebii kâfi derecede muayene etmekle fark etmiş olacağı ayıptan da ancak bunun mevcut olmadığını temin etmiş ise mesul olur.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre satıcı alıcı ayıbı gizli ya da açık ayıbı bilerek alıyorsa ayıba karşı tekeffül hükümlerine başvuramaz.
Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı 12.12.2008 tarihli fatura ile davalıdan 6.210,00TL değerinde çeşitli makineler satın almıştır, ancak davalının sattığı makinelerden STMC marka 4 modül azdırma makinesi ile Fello (615 A seri) marka makine, Konya 2. İcra Dairesinin 2008/6966 sayılı icra dosyasından 18.07.2009 tarihinde davalının iş yerinden “Teslim Tutanağı” belgesi düzenlenerek geri alınmıştır. Davaya konu makineler Konya 2. İcra Dairesinin 2008/6966 sayılı icra dosyasından dava dışı üçüncü kişiye satışı yapılarak davacının elinden çıkmıştır.
Dava konusu makineler, davalının zilyetliğinde bulunduğu sırada icra dairesinin işlemi neticesinde alıkonulmakla, davacının zapta karşı tekeffül hükümlerinden yararlanabilmesi için satın aldığı makinelerin üçüncü kişinin üstün hakkı dolayısıyla kendisine karşı açılan bir dava sonucunda elinden çıkması gerekmekte olup, davaya konu makineler icra dairesinin “Teslim Tutanağı” işlemi ile geri alınması nedeniyle davacının zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca talepte bulunması mümkün değildir.
İcra dairesinin işlemi neticesinde davacının satın aldığı makineler üzerinde tasarruf yetkisinin ortadan kalması neticesinde, davacıya satılan makinelerin hukuki ayıplı olduğu ve davacının mülga 818 sayılı BK’nın 194 ilâ 207. maddeleri arasında düzenlenen ayıba karşı tekeffül hükümleri uyarınca talebinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mülga 818 sayılı BK’nın 205/son maddesi uyarınca alıcı sözleşmeden dönmek suretiyle ödediği bedelin iadesi yanında mülga 818 sayılı BK’nın 96. maddesinde yer alan düzenlemede olduğu gibi uğradığı müspet zararın tazminini talep etmesi mümkündür.
Ne var ki davacı, dava dilekçesinde kendisine satılan makinelerin rızası dışında elinden çıkması nedeniyle müspet zararının giderilmesi talep etmiş, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda satış sözleşmesine konu makinelerin piyasa rayiç değeri 8.220,00TL belirlenerek ve fatura yazılı bedelin ödenmediği gerekçesiyle 1.150,00TL mahsup edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Mahkemece verilen direnme kararının gerekçesi, davacı tarafından müspet zarar talebine ilişkin değerlendirme yapılmadığı yönünde temyiz edilmemesi karşısında, davacının ancak ödediğini iddia ettiği bedelin ayıba karşı tekeffül hükümleri uyarınca davalıdan tahsilini talep edebileceği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının satın aldığı makinelerin rızası dışında elinden çıkması nedeniyle BK’nın 189 ile 193. maddelerinde düzenlenen zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca talepte bulunabileceği ve yerel mahkemece satışa konu makinelerin piyasa rayiç değeri belirlenmek suretiyle hükmedilen bedelin yerinde olduğu bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca direnme kararının, Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk

Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde peşin temyiz harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.06.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Somut olayda davaya konu makineler üzerinde haciz bulunduğu hâlde davalı tarafından davacıya satılıp teslim edilmiş ancak haciz nedeniyle geri istenmesi üzerine yine davalı tarafından bulunduğu yerin gösterilmesi sonucu fiilen haczedilerek götürülmüştür. Davacı temlik eden istihkak davası açıp kazanmış ise de hacizli mallar ihaleyle satılıp üçüncü kişiye teslim edildiği için makineleri geri alamamış ve satım bedeli 1.150TL olmasına rağmen makinelerin değeri ve zararına ilişkin bu davayı açmıştır. Mahkemece ödenmediği kabul edilen 1.150TL düşülmek suretiyle makinelerin icradaki satış değerine göre belirlenen rayiç değerine hükmedilmiş olup karar davacı tarafından temyiz edilmediğinden diğer kalemlerin istenip istenmeyeceği ve satış bedelinin ödenip ödenmediği uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Davalı hacizli malları davacıya satarak elden çıkardığı için bunun sonuçlarına kendi katlanması gerektiği hâlde, davacıya ait makinelerin bulunduğu yeri göstererek haczedilip götürülmesine neden olduğu için kusurludur. Davacı bu kusur nedeniyle haksız fiile dayalı dava açma hakkı bulunduğu gibi, makinelerin hacizli olduğu için zaptedilmesi ve elde ettiği istihkak kararına rağmen bu kararın infazını sağlayamayarak satıcıdan kaynaklanan nedenle makinelerin elinden çıkmasını kabullenmek zorunda kalması nedeniyle de zapta karşı tekeffül hükümlerine göre de talepte bulunma hakkı vardır. Zira yarışan hakların bulunması hâlinde davacı bunların herhangi birisine dayanmakta serbesttir.
Davacı zapta karşı tekeffül hükümlerine dayanarak bu davayı açmış olup uyuşmazlık 818 sayılı BK 189 vd. madde hükümlerine göre çözümlenmelidir. Satılan şeyin satım akdi sırasında mevcut bir hak sebebiyle tamamen veya kısmen zaptedilmesinden dolayı satıcı alıcıya karşı sorumlu olup (BK 189/1), sözleşme kurulurken bu hakkın varlığı ve zabıt tehlikesini alıcıya bildirilmiş ve ayrıca sorumluluğu üstlenmemişse satıcı sorumlu olmayacaktır (189/2).
Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2000 tarih 2000/13-924 esas, 2000/946 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; zapta karşı sorumluluk satım konusu malların sadece bir mahkeme kararına dayanılarak elden çıkmış olmasında değil, alıcının eşyayı geri vermek zorunda kalması hâlinde de vardır. Diğer bir anlatımla üçüncü kişiye malı terketmek zorunda olduğunu kanıtlayan alıcı, satıcıya karşı sözleşmeden doğan yasal haklarını kullanabilir. BK 191 vd. maddelerin amaçsal bir yorumla değerlendirilmesinden bu açıkça anlaşılmaktadır.
Satım konusu makinelerin yukarıda açıklanan elden çıkma şekline ve satım akdi sırasında malların hacizli olduğunun kendisine bildirildiği veya bilmekte olduğu ileri sürülüp ispatlanmamış olmasına göre zapta karşı tekeffül hükümlerine göre davacının talep hakkı bulunmaktadır. Malın zaptına neden olan bir mahkeme kararı bulunmasa da davalının da yer gösterip neden olması sonucu öncesinde hacizli olan mallara el konulmuş ve sonrasında da üçüncü kişiye satıldığı için geri alınamamış olduğundan zapt nedeniyle talep hakkı açık olup talep hakkının kapsamının ne olduğu değerlendirilmelidir.
Satılanın alıcıdan zaptı hâlinde en önemli hukuki sonuç satımın münfesih olmasıdır. Bunun sonucu ise genel hüküm olan BK 108. maddeye göre menfi zarar istenebilecektir. BK 192/4. maddede de benzer biçimde menfi zarar istenebileceği düzenlenmiştir. BK 108. maddenin sonucu olarak fesih hâlinde müspet zarar istenemez ise de daha özel düzenleme olan 192/5. maddede müspet zararların istenebileceği düzenlenmiş olduğundan bu kurala dayalı olarak müspet zarar da istenebilecektir.
Davacının makinelerin rayiç değerinin ödetilmesi talebi müspet zarar niteliğinde olup mahkemece de bu kapsamda inceleme yapılıp karar verilmiş olduğundan müspet zarar olan rayiç değerin istenebileceğini kabul eden direnme kararı doğru olup, bu yönüyle kararın onanması gerektiği, ancak özel dairece miktar incelemesi yapılmadığından bu konuda inceleme yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan direnme kararının bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.