Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1555 E. 2019/561 K. 14.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1555
KARAR NO : 2019/561
KARAR TARİHİ : 14.05.2019

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasındaki “katkı payı alacağının tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ankara 9. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.03.2012 tarihli ve 2009/1107 E., 2012/499 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 08.05.2014 tarihli ve 2013/10650 E., 2014/8995 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, evlilik birliği içinde edinilen aracın davalının tasarrufunda bulunduğunu, vekil edeninin katkısı olduğunu açıklayarak, 10.000 TL. katkı payının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, adına kayıtlı araç bulunmadığını, arkadaşına ait aracı zaman zaman ödünç alarak kullandığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, niza konusu aracın davalı adına kayıtlı olmadığı ve aracın varlığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 23.06.2000 tarihinde evlenmiş, 09.07.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 16.09.2009 (boşanma yönünden) da kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Dava konusu 2000 model, Toyota Corolla marka 06 GCA 29 plakalı aracın dava dışı 3.kişi adına kayıtlı olduğu bildirilmiştir.
TMK’nun 179. maddesine göre mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır. Taraflar arasında başka bir mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, evlenme tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı MK’nun 170. maddesi uyarınca “mal ayrılığı”, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 sayılı TMK’nun 202. maddesi hükmü uyarınca yasal “edinilmiş mallara katılma” rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK.nun 225/2. Maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir.
Davacı taraf, niza konusu aracın evlilik birliği içinde satın alınmasına rağmen trafik sicilinde devrinin yapılmadığı iddiasıyla talepte bulunmuş; davalı taraf ise arkadaşı adına kayıtlı aracı kullanmak üzere bazı zamanlar aldığını, adına kayıtlı bulunmadığı gibi, satın da alınmadığını savunmuştur. Niza konusu aracın trafik sicilinde davalı adına kayıtlı olmadığı ihtilaf konusu değildir. Temyiz incelemesine konu dava, boşanma davasıyla birlikte açılmış ve tefrik edilmiştir. Tarafların boşanmalarına ilişkin Ankara 9.Aile Mahkemesi’nin 2008/823 Esas ve 2009/1020 Karar sayılı dosyasında mevcut, taraflarla görüşülmek suretiyle hazırlanan psikolog ve pedagog bilirkişilerin 03.02.2009 tarihli raporlarında; “…davalının, araba alırken davacının babasından aldıkları borcu ödemek üzere davacının maaş kartının babasına bırakıldığını…” bildirdiği anlaşılmaktadır. Yine boşanma davasında 11.02.2009 günlü celsede dinlenen davacı tanığı Nermin Bostan “….tarafların aldığı Toyota marka araba nedeniyle borçlandıkları davacının babasına bir süreliğine davacının maaş kartının verildiğini…” davalı tanığı-abisi Erdoğan Şimşekoğlu “…kardeşinin arabası olduğunu kendilerine söylediğini, ruhsatına baktıklarında üzerine kayıtlı olmadığını gördüklerini..”; 20.04.2009 günlü celsede dinlenen davalı tanığı-abisi … “..kardeşinin 5000 dolar istediğini ve bu araba ile geldiklerini, duyduğuna göre 5000 TL de kayınpederinden aldığını…” bildirmiştir. Gerek birbirini doğrulayan bu açıklamalara, gerekse nizalı aracın sigorta poliçesi ödemelerinin davalının kredi kartıyla yapılmış bulunmasına göre, her ne kadar uyuşmazlık konusu araç kayden davalı adına kayıtlı değil ise de, evlilik birliği içinde edinildiği hususu sabit bulunmaktadır. Mahkemece yapılacak iş, uyuşmazlık konusu aracın kayıt dışı alımı tarihinin boşanma dosyası ve incelemeye konu dosyada mevcut beyanların değerlendirilmesi ve gerekirse bu hususta tanıkların yeniden dinlenilmesi suretiyle tespitine çalışılması, saptanacak edinim tarihine göre tarafların tabi olduğu mal rejimi hükümlerine göre talebin değerlendirilmesi, nizalı aracın 01.01.2002 tarihinden önce edinildiğinin belirlenmesi halinde, tarafların evlenme tarihinden edinim tarihine kadar gelir bilgilerinin getirtilerek usule uygun şekilde davacının katkı payı alacağının tespiti, aracın 01.01.2002 tarihinden sonra edinildiğinin saptanması halinde ise davacının katılma alacağının TMK’nun 219, 231, 235 ve 236. maddelerine göre belirlenmesi suretiyle sonucuna göre, taleple de bağlı kalınarak bir karar verilmesidir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava katkı payı alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde ve duruşmadaki sözlü beyanlarında müvekkili ile davalının 23.06.2000 tarihinde evlendiklerini, davalının davacıya sürekli şiddet uyguladığını ileri sürerek tarafların TMK’nın 174/2. maddesi uyarınca boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin davacıya verilmesini, evlilik birliği içerisinde 2002 yılından sonra edinildiği hâlde davalı adına kayıtlı olmayan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın satın alınmasında katkısı bulunduğunu ileri sürerek 10.000TL katkı payı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, dava konusu aracın arkadaşı Selim Demirel adına kayıtlı olup ihtiyacı olduğunda zaman zaman kendisinin kullandığını, evlilik birliği içinde hiçbir birikimleri olmaması ve davacının maaşının tamamını babasına vermesi nedeniyle katkı payı talebinin reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, dava konusu aracın davalı adına kayıtlı olmadığı, üçüncü kişiye ait olduğu ve aracın davalıya ait olduğunun tanık beyanlarından tam olarak anlaşılmadığı, aracın kasko bedelinin birkaç kez araç sahibinin ekonomik sıkıntısı nedeniyle davalı tarafından ödendiğine ilişkin davalı beyanının aksinin davacı tarafından kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelerle ve özellikle TMK’nın 985/1 maddesine göre taşınır malın zilyedinin onun sahibi sayılacağı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 19. maddesine göre de aracın trafik siciline kaydedilmesi ile malikin kayıtlarda görünen kişi olacağı, dava konusu aracın sicil kaydının aksine davalıya ait olduğunun davacı tarafından kanıtlanmadığı, davalının aracın kendisinin olmadığını arkadaşına ait olduğunu savunduğu, davalının aracı bir süre kullanmasının onun malik olduğunu göstermeyeceği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda üçüncü kişi adına kayıtlı olan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın davalı tarafından evlilik birliği içinde edinildiğinin davacı yanca kanıtlanıp kanıtlanamadığı noktasında toplanmaktadır.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dâhil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı anılan Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye anı karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Davacı, üçüncü kişi adına kayıtlı olan aracın gerçekte davalı eşi adına kayıtlı olduğu iddiasında bulunması nedeniyle uyuşmazlığın çözümü için motorlu araçların mülkiyetinin devrinin nasıl yapılacağına ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), taşınmaz mülkiyetini takiben üçüncü bölümde taşınır mülkiyetini düzenlemiştir. Fakat taşınmaz mülkiyetinden farklı olarak, Kanun sadece taşınır mülkiyetinin konusuna, kazanılmasına ve kaybına ilişkin kurallar koymuş; bu mülkiyetin kapsam ve kısıtlamalarına hiçbir hüküm ayırmamıştır.
Zira taşınır mülkiyetinin kapsamı, konusunu oluşturan taşınır malın TMK’nın 684. maddesine göre bütünleyici parçasını oluşturan şeyler ile sınırlıdır. Bu hususta başka kural sevkini gerektirecek bir sebep yoktur.
Taşınır mülkiyetinin kanundan doğan kısıtlamaları ise, kamu hukukuna dayananlar (bu bağlamda Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun, Karayolları Trafik Kanunu) bir tarafa bırakılırsa, medeni hukuk bakımından hakkın kötüye kullanılması gibi her türlü hakları kapsayan bir kısıtlamadan ibarettir (Oğuzman K., Eşya Hukuku, F., Kitapevi, İstanbul, 2009, s. 586 vd.) .
Motorlu araç hukuki bakımdan taşınır bir eşyadır. Taşınır eşya olan motorlu araçlar, taşıdıkları önem ve risk yüzünden hukuk düzeni tarafından diğer taşınır eşyanın bağlı olduğu mülkiyet devri rejiminden farklı olarak daha sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur.
Karayolları Trafik Kanununun (KTK) yürürlüğe girdiği 18.06.1985 tarihine kadar motorlu araçların mülkiyet devirlerini düzenleyen bir hüküm bulunmadığı için bu alanda genel hükümler yani Medeni Kanun ve Borçlar Kanununun taşınır satımı ve mülkiyetine ilişkin hükümleri geçerli idi. Bu bakımdan aracın evvelce tescil edilmiş olup olmamasının bir rolü bulunmamaktaydı. Ancak KTK’nın 20/d maddesi ile tescil edilmiş motorlu araçlar bakımından mülkiyetin devrini öngören sözleşmelerin noterde yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
Kamu hukukuna dayanan kısıtlamalardan birisi olan, 2918 sayılı KTK’nın 24.12.2009 tarih ve 5942 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik 20. maddesinin (d) bendinde: “tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılacağı; noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olacağı; satış ve devir işleminin, siciline işlenmek üzere üç işgünü içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu ile vergi dairesine bildirileceği, bu bildirimle birlikte alıcı adına trafik tescil işleminin gerçekleşmiş sayılacağı” belirtilmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması hâlinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.
Gelinen bu aşamada trafik sicilinin hukuki niteliği hakkında da kısa bir açıklama yapılmalıdır.
Trafik sicili, devlet eliyle resen tutulan, motorlu araçların teknik ve fiziki özellikleri ile üzerlerinde yer alan başta mülkiyet hakkı olmak üzere mutlak hakları ve çeşitli kısıtlamaları gösteren resmi bir kayıt sistemidir. Trafik sicili, TMK’nın 7. maddesinde belirtilen resmî sicillerden sayılırken, bu sicile dayanarak üretilen araç tescil belgeleri de (ruhsatname) aynı hükümde belirtilen resmî senetlerden sayılırlar. Dolayısıyla belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar (Ertaş, Ş.: Trafik Sicilinin Hukuki İşlevleri, İzmir Barosu Dergisi, Yıl:1982, Sayı:1., s.19.). Zira bu hükme göre aksi kanıtlanmadıkça, resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.
Tüm bu yasal düzenlemeler kapsamında somut olaya gelindiğinde; davacı üçüncü kişi adına kayıtlı olan 06 GCA 29 plaka sayılı aracın eşi tarafından evlilik birliği içinde alındığı hâlde trafik sicilinde devrinin yapılmadığı iddiasıyla talepte bulunmuş, davalı ise aracı kendisinin satın almadığını aracın arkadaşına ait olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 06 GCA 29 plaka sayılı aracın dava dışı Selim Demirel adına kayıtlı olduğu tartışmasızdır. Yukarıda da ifade edildiği üzere trafik sicil kayıtları resmî sicillerden olup aksi kanıtlanabilir ise de eldeki davada bu sicil kaydının doğru olmadığı davacı tarafından ispatlanamamıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, araç üçüncü kişi adına kayıtlı olsa bile, gerek birbirini doğrulayan tanık beyanları gerekse dava konusu aracın kasko ödemesinin davalı tarafından yapılması hususları birlikte dikkate alındığında dava konusu aracın evlilik birliği içinde davalı tarafından edinildiğinin kanıtlandığı, zira muvazaa iddiasının her türlü delil ile ispatının mümkün olduğu, o hâlde mahkemece aracın tam olarak hangi tarihte alındığı belirlendikten sonra dava konusu aracın 01.01.2002 tarihinden önce edinildiğinin belirlenmesi hâlinde, tarafların evlenme tarihinden edinim tarihine kadar gelir bilgilerinin getirtilerek usule uygun şekilde davacının katkı payı alacağının tespiti, aracın 01.01.2002 tarihinden sonra edinildiğinin saptanması hâlinde ise davacının katılma alacağının TMK’nın 219, 231, 235 ve 236. maddelerine göre belirlenmesi gerektiğine işaret eden Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ve direnme hükmünün bozulması gerektiği yönünde ileri sürülen görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin yatırıldığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.05.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Dava, evlilik birliği içerisinde edinildiği ileri sürülen araç nedeniyle alacak istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, “…her ne kadar davacı vekili evlilik birliği içerisinde alınan 06GCA29 plakalı aracın davalı adına kayıtlı olmadığını ancak aracın davalının aracı olduğunu ve kasko bedelinin de davalının kredi kartından ödendiğini ve aracın alımında müvekkilinin katkısının bulunduğunu ve araç nedeni ile 10.000TL’ nin müvekkiline verilmesini talep etmiş ise de; dinlenen tanık anlatımları ile dosyadaki belgelerden aracın davalı adına kayıtlı olmayıp, başka bir kişi adına kayıtlı olduğu; davalının aracının bulunduğunun tam olarak tanık beyanları ile doğrulanamadığı; davalının arkadaşının maddi sıkıntısı nedeni ile aracın kaskosunun kendi kredi kartından birkaç kez ödendiği yönündeki beyanının aksinin ispatlanamadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece “…niza konusu aracın trafik sicilinde davalı adına kayıtlı olmadığı ihtilaf konusu değildir. Temyiz incelemesine konu dava, boşanma davasıyla birlikte açılmış ve tefrik edilmiştir. Tarafların boşanmalarına ilişkin Ankara 9. Aile Mahkemesi’nin 2008/823 E. ve 2009/1020 K. sayılı dosyasında mevcut, taraflarla görüşülmek suretiyle hazırlanan psikolog ve pedagog bilirkişilerin 03.02.2009 tarihli raporlarında; “…davalının, araba alırken davacının babasından aldıkları borcu ödemek üzere davacının maaş kartının babasına bırakıldığını…” bildirdiği anlaşılmaktadır. Yine boşanma davasında 11.02.2009 tarihli celsede dinlenen davacı tanığı Nermin Bostan “….tarafların aldığı Toyota marka araba nedeniyle borçlandıkları davacının babasına bir süreliğine davacının maaş kartının verildiğini…” davalı tanığı-abisi … “…kardeşinin arabası olduğunu kendilerine söylediğini, ruhsatına baktıklarında üzerine kayıtlı olmadığını gördüklerini..”; 20.04.2009 tarihli celsede dinlenen davalı tanığı-abisi … “..kardeşinin 5000 dolar istediğini ve bu araba ile geldiklerini, duyduğuna göre 5000TL de kayınpederinden aldığını…” bildirmiştir. Gerek birbirini doğrulayan bu açıklamalara, gerekse nizalı aracın sigorta poliçesi ödemelerinin davalının kredi kartıyla yapılmış bulunmasına göre, her ne kadar uyuşmazlık konusu araç kayden davalı adına kayıtlı değil ise de, evlilik birliği içinde edinildiği hususu sabit bulunmaktadır. Mahkemece yapılacak iş, uyuşmazlık konusu aracın kayıt dışı alımı tarihinin boşanma dosyası ve incelemeye konu dosyada mevcut beyanların değerlendirilmesi ve gerekirse bu hususta tanıkların yeniden dinlenilmesi suretiyle tespitine çalışılması, saptanacak edinim tarihine göre tarafların tabi olduğu mal rejimi hükümlerine göre talebin değerlendirilmesi, nizalı aracın 01.01.2002 tarihinden önce edinildiğinin belirlenmesi halinde, tarafların evlenme tarihinden edinim tarihine kadar gelir bilgilerinin getirtilerek usule uygun şekilde davacının katkı payı alacağının tespiti, aracın 01.01.2002 tarihinden sonra edinildiğinin saptanması hâlinde ise davacının katılma alacağının TMK’nın 219, 231, 235 ve 236. maddelerine göre belirlenmesi suretiyle sonucuna göre, taleple de bağlı kalınarak bir karar verilmesidir…” şeklindeki gerekçeyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece, “…TMK 985/f1. maddesine göre taşınır malın zilyedi onun maliki sayılır. Ancak motorlu araçlar 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 19. maddesine göre, trafik siciline kaydedilmekte ve aracın maliki de sicil kayıtlarında görünen kişidir. Bir mal varlığı ile ilgili resmi kayıt bulunurken bunun aksinin takdiri delil olan tanık beyanı ile ispatlanamayacağı davalının aracın kendisinin olmadığını arkadaşının olduğunu savunduğu, aracı bir süre kullanmasının onun aracın maliki olduğunu göstermeyeceği, davacının davalı savunmasının aksini ispatlayamadığı…” gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Sayın çoğunluk ile karşı görüş arasındaki uyuşmazlık; çekişmeli aracın “evlilik birliği içerisinde edinilen mal” olup olmadığının kanıtlanması noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 222 maddesinde “belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir” hükmüyle ispat hususu düzenlendiği gibi; 229. maddesinde “aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir: 1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar, 2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler. Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir” ve 241. maddesinde “tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir. Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Yukarıdaki fıkra hükümleri ve yetki kuralları dışında mirastaki tenkis davasına ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır” şeklinde üçüncü kişilere dahi başvuru koşullarına yer verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; eşin talep hakkı, edinilmiş malın mülkiyetine yönelik bir ayni hak olmayıp, malın değeri üzerinden hesaplanan bir alacak hakkı niteliğindedir ve edinilmiş mal iddiasının her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Kanun Koyucunun amacı, TMK.nın 229 ve 241. maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde; aynî nitelikte olmayan bu talep yönünden, edinilmiş malın somut olayda aracın mülkiyetinin davalı eş üzerinde bulunması koşulunu öngörmediği açıktır. Başka bir ifadeyle; çekişmeli aracın dava dışı üçüncü kişi adına kayıtlı olması mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak talebinde bulunulmasına engel teşkil etmez.
O hâlde; yerel mahkemenin “bir mal varlığı ile ilgili resmi kayıt bulunurken bunun aksinin takdiri delil olan tanık beyanı ile ispatlanamayacağı” yönündeki gerekçesinin doğru olduğu söylenemez.
Somut olayda; davacının, çekişmeli aracın evlilik birliği içerisinde edinildiğini ileri sürerek, alacak (edinim tarihine belirlenecek katkı-katılma alacağı) istemiyle eldeki davayı açtığı; tarafların 23.06.2000 tarihinde evlendikleri, 09.07.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 16.09.2009 tarihinde (boşanma yönünden) kesinleşmesiyle de evlilik birliğinin son bulduğu; çekişmeli 2000 model, Toyota Corolla marka 06 GCA 29 plakalı aracın dava dışı 3. kişi adına kayıtlı bulunduğu; ne var ki; taraflar arasında görülen boşanma davasında psikolog ve pedagog tarafından düzenlenen 03.02.2009 tarihli inceleme raporunda, “…davalı …’ın, araba alırken davacı …’in babasından aldıkları borcu ödemek için davacının maaş kartını babasına bıraktığını…”ifade ettiğinin belirtildiği; yine dinlenilen tanıklardan davacı tanığı …’ın “…araba almak için eniştemden toyota araba aldılar. Bu arabanın borcu ödenmediğinden Dilek’in maaş kartı belirli bir süreliğine babasına verildi, zaten paranın yarısı da ödenmemişti…” biçiminde, davalı tanıklarından … “…kardeşim arabasının olduğunu bize söyledi. Ruhsatına baktık ancak üzerine kayıtlı değildi..” ve … “…taraflar 2000 yılında evlendiler. Bir süre burda oturduktan sonra Erciş’e tayinleri çıktı. Oraya gelinin ataması çıktı. Orada oturdular. Tatillerde gelip gidiyorlardı. Kardeşim bizden 5.000 dolar para istedi. Ve bu araba ile geldiler. Duyduğumuz kadarı ile 5.000TL de kayınpederinden almışlar…” şeklinde beyanda bulundukları ve davalının çekişmeli aracı sigorta ettirerek, sigorta poliçesi ödemelerini de kendi kredi kartıyla yaptığı gözetildiğinde, çekişmeli aracın evlilik birliği içerisinde edinildiğinin kanıtlandığı sonucuna varılmalıdır. Başka bir deyişle; her ne kadar çekişmeye konu araç 3. kişi adına kayıtlı ise de, kaydın şeklen olduğu, bedelin evlilik birliği içerisinde ödendiği sabittir.
Hâl böyle olunca; çekişmeli aracın edinilmiş mal olduğunun kanıtlandığı, edinim tarihinin belirlenmesi ve saptanacak edinim tarihine göre tarafların tabi olduğu mal rejimi hükümlerine göre talebin değerlendirilmesi gereğine işaret eden Özel Dairenin bozma kararının yerinde olduğu kanaatiyle sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyoruz.