Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1508 E. 2019/422 K. 09.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1508
KARAR NO : 2019/422
KARAR TARİHİ : 09.04.2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 28.05.2014 tarihli ve 2013/333 E., 2014/152 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26.03.2105 tarihli ve 2014/20360 E., 2015/4910 K. sayılı kararı ile:
“…Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi Yusuf Kaya’nın sevk ve idaresinde olan ve davalının zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında müvekkillerinin murisinin vefat ettiğini ileri sürerek, davacı eş Yeter için 5.000,00 TL, davacı çocuklar için ayrı ayrı 1.000,00’er TL, destekten yoksun kalma tazminatının faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre kazanın 24.07.2008 tarihinde gerçekleştiği, 2 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolmasından sonra davanın 19.11.2013 tarihinde açıldığı gerekçesiyle, davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Somut olayda, 24.07.2008 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, davacıların murisi Yusuf Kaya vefat etmiştir.
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 (6098 Sayılı TBK’nun 49.maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72.maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 Sayılı KTK’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK’nun 60 ve 2918 Sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 Sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar içinde geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK’nun 10.10.2001 gün 2001/19-652 ve HGK’nun 16.04.2008 gün ve 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.) Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında, kaza sonucu davacıların murisi vefat etmiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 Sayılı TCK’nun 66. maddesine göre zamanaşımı süresi 15 yıldır.
Davaya konu trafik kazası 24.07.2008 tarihinde meydana gelmiş, davacılar vekili tarafından ceza zamanaşımı süresi içinde 19.11.2013 tarihinde iş bu dava açılmıştır.
Bu durumda mahkemece, davada uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması ve davanın süresi içinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesi ile oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkillerinin desteğinin 24.07.2008 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, sigorta şirketine yapılan başvurunun desteğin olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu ve davacıların üçüncü kişi konumunda bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, müteveffanın yokluğunda geride kalan eşi ve çocuklarının maddi ve manevi sıkıntıya düştüklerini ileri sürerek davacılar için toplamda 7.000TL destekten yoksun kalma tazminatının fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere davalı … şirketinden tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı defiinde bulunarak davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, tek taraflı olarak meydana gelen kazada davacılar murisinin tam kusurlu olduğu, kazanın suç teşkil eden eylem niteliği taşımadığı, nitekim kaza nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu hâliyle KTK’nın 109. maddesinde öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davanın açıldığı tarih itibariyle kaza tarihinden itibaren 2 yıllık sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyize getirilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tek taraflı ve sürücünün tam kusuru ile meydana gelen trafik kazasında ölen sürücünün yakınlarının, aracın trafik sigortacısı olan şirketten destekten yoksun kalma tazminatı talebi hâlinde zamanaşımı süresinin 5237 sayılı TCK’na mı; yoksa 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesine mi tabi olacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, aynı kanunun 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.
Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) konuya ilişkin 49. ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir.
Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.
Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.
Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 gün ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır.
Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK’nın 60 (6098 sayılı TBK’nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 gün ve 2013/4-36 E., 2013/1457 K.).
Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)’nın 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.
2918 sayılı KTK’nın “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;
“…Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.
Buna göre madde ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60 (TBK’nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup, 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/II. maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109 maddesinin ikinci fıkrasına göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir.
Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır.
Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK. m. 108) geçirilmesinden ötürü ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.
Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
Kaldı ki Türk Ceza Kanununda suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanunun 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlı olacaktır (BK. m. 53).
Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.
Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci fıkrasındaki süreden daha uzun ise o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66. (mülga 765 sayılı TCK’nın 102. maddesine) göre belirlenecektir.
Dosyanın incelenmesinde davacıların desteğinin maliki ve sürücüsü olduğu aracın yoldan çıkarak takla atması şeklinde meydana gelen olayın araç sürücüsünün ölümü ve yolcuların yaralanması ile sonuçlandığı, olayın meydana gelmesinde davacıların desteği olan sürücünün tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, murisin işleteni olduğu aracı kullanırken tek taraflı ve kendisinin tam kusuru ile meydana gelen desteğin eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 89. maddesinde düzenlenen “taksirle yaralama” suçunu oluşturmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olayda, TCK 89. madde kapsamında taksirle yaralama suçunun varlığı sabit olduğundan, 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, yukarıda açıklanan ilkelere göre ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir.
Buna göre davacının desteğinin tam kusurulu şekilde neden olduğu ve kendisinin ölümü, yolcuların da yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda TCK’nın 89. maddesinde düzenlenen taksirle yaralama suçuyla ilgili ceza davasının TCK’nın 66. maddesinin birinci paragrafının (e) bendi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nın 109 maddesinin ikinci paragrafı uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden 19.11.2013 tarihinde açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.
Hâl böyle olunca yerel mahkemece 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının desteğinin tam kusurlu hareketi ile kendisinin ölümü ile sonuçlanan olayda cezayı gerektiren bir eylem bulunmaması nedeniyle davanın zamanaşımı süresinden sonra açıldığı ve davanın reddine dair direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O hâlde yerel mahkemece eldeki davadauygulanması gereken zamanaşımı süresinin TCK’nın 66. maddesinin birinci paragrafının (e) bendinde düzenlenen zamanaşımı süresi olduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan her ne kadar mahkemenin karar başlığında davacı Onur Mehmet Kaya’nın adı yazılmamış ise de bu yanlışlık mahkemece düzeltilebilir bir hata olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
Şu hâle göre direnme kararının yukarıda yazılan değişik gerekçeyle bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde peşin temyiz harcının yatırana iadesine, aynı Kanunun 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.04.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, tek taraflı trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.
Yerel Mahkemece, sürücünün kendi kusuruyla ölümü hâlinde kazanın suç teşkil eden eylem niteliğinde olmadığı bu nedenle zamanaşımının 2 yıl olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, Özel Dairece, cezayı gerektiren fiilin varlığının yeterli olduğu, dava açılmasının gerekmediği bu nedenle ceza zamanaşımı süresinin nazara alınması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Çözümlenmesi gereken husus, tek taraflı trafik kazasında tam kusuruyla sürücünün ölmesi halinde destekleri tarafından açılan tazminat davasında uygulanması gereken zamanaşımı süresine ilişkindir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesi “ Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yine 818 sayıl Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi “cezayı müstelzim bir fiil”den, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi “ cezayı gerektiren bir fiilden” bahsetmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesi “ Dava zamanaşımı” başlığı ile düzenlenmiş ve hangi suç için zamanaşımının ne kadar olacağını saymıştır. Söz konusu maddede kendi kusuru ile ölüm hâli düzenlenmediği gibi herhangi bir ceza kanununda da kusuruyla ölüm hali suç olarak düzenlenmemiştir. Suç olmayan bir husus için ceza zamanaşımından bahsetmek dahi mümkün olmayacaktır.
Sayın çoğunluk, eylemin trafik güvenliğini tehlikeye sokmak olacağını ileri sürmüş ise de bu eylem sonucunda meydana gelen kaza neticesi sürücünün ölümü nedeniyle artık daha hafif olan eylem, ağır olan eylem içerisinde erimiştir. Sürücü ölmese de kusuruyla başkasının ölümüne sebep olsaydı açılacak dava trafik güvenliğini tehlikeye sokmak değil, taksirle ölüme neden olmak suçundan olacaktı. Bu nedenle bu görüşe itibar etmek de mümkün olmamıştır.
Sonuç itibariyle, kişinin kendi kusuruyla ölmesi halinde ortada cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğinden uzamış zamanaşımı söz konusu olmayacak 2 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu nedenle Yerel Mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.