Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1448 E. 2021/1185 K. 07.10.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1448
KARAR NO : 2021/1185
KARAR TARİHİ : 07.10.2021

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gebze 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirkette 2001 yılında belli bir süre sigortasız olarak çalıştırıldığını, dava dışı sigortasız çalışan arkadaşının davalı şirket aleyhine Gebze 1. İş Mahkemesinde hizmet tespiti davası açtığını, müvekkilinin bu davada tanıklık yapması nedeni ile davalının kendisini yalancı tanıklık suçlaması ile Gebze Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet ettiğini, soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiğini, karara itiraz üzerine Kartal 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından itirazın kabulüne karar verildikten sonra hakkında yalan tanıklık suçundan kamu davası açıldığını, ceza mahkemesinde yapılan yargılama sonunda beraat ettiğini, davalı şirketin şikâyet hakkını kötüye kullandığını, soruşturma ve kovuşturmanın üç yıl sürdüğünü, müvekkilinin eski arkadaşı için tanıklık yaparak kamu görevini yerine getirdiğini belirterek haksız şikâyet sonucu uğramış olduğu 10.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının Gebze 1. Asliye Ceza Mahkemesinde 2012/963 E. sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda gerçeğe aykırı beyanda bulunduğuna dair yeterli delil olmadığından beraat ettiğini, davacının yalan tanıklık suçunu işlediğine dair güçlü emareler olduğundan müvekkilinin şikâyet dilekçesi vererek Anayasal hakkını kullandığını, beraat kararı verilmiş olmasının yapılan şikâyetin hukuka aykırı olduğunun delili sayılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Gebze 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.06.2014 tarihli ve 2013/464 E., 2014/359 K. sayılı kararı ile; davacının davalı şirkette sigortasız çalışan Nazlı Genç tarafından 03.11.2004 tarihinde Gebze 1. İş Mahkemesinde açılan hizmet tespiti davasında tanık olarak dinlendiği ve 2010 yılında 5-6 ay kadar sigortasız olarak çalıştığını beyan ettiği, İş Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtay tarafından onanması üzerine davalı şirket tarafından davacı hakkında yalan tanıklık isnadı ile Gebze Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunulduğu, Savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına kararı verildiği, bunun üzerine davalının itiraz ettiği ve Kartal 3. Ağır Ceza Mahkeme’nin 2012/399 D. İş sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırıldığı, ardından Gebze 3. Asliye Ceza Mahkemesinde 2012/644 E. sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucundan davacının yalan tanıklık suçundan yargılandığı ve delil yetersizliğinden dolayı beraat ettiği, olayda Anayasa ile koruma altına alınan kişilik hakları ile hak arama özgürlüğünün karşı karşıya geldiği, hukuk düzeni tarafından her ikisinin bir arada korumadığı, her iki hakkın sınırlarının belirlendiği, başkasının haklarına zarar verdiği anda koruma dışında kalacağı düzenlenmiş olduğundan hak arama özgürlü ile kişilik hakları karşı karşıya geldiğinde gerçek olana üstünlük tanımak gerektiği, davacının tanık olarak İş Mahkemesinde anlattıklarını ceza soruşturma ve kovuşturmasında tekrarladığı, davacının beyanları arasında çelişki veya gerçeği sakladığı yönünde herhangi bir delil bulunmadığı, davalı kurumsal faaliyet göstermesi gereken tacir iken yalan tanıklık hakkında ısrarlı şikâyetine karşın şüphenin varlığını ortaya koymadığı, davacının kişilik haklarına zarar verici haksız davranışları ile onu üzdüğü kanıtlandığından tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetilerek 5.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.10.2015 tarihli ve 2014/14198 E., 2015/11703 K. sayılı kararı ile;
“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız şikâyet nedeni ile uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz olunmuştur.
Davacı, davalı aleyhine Gebze 1. İş Mahkemesinde arkadaşı tarafından açılan hizmet tespiti davasında tanıklık yapması nedeni ile davalının kendisini yalancı tanıklık suçlaması ile Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet ettiğini, soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini, itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesi tarafından itirazın kabulüne karar verildikten sonra ceza mahkemesinde yapılan yargılama sonunda beraat ettiğini, davalı şirketin sigortasız olarak işçi çalıştırdığını, kendisini de sigortasız çalıştırdıklarını belirterek davalının haksız şikayeti sonucu uğramış olduğu manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalı, davacının ceza mahkemesinde delil yetersizliğinden beraat ettiğini, hakkında kamu davası açılmış olmasının şikâyet için gerekli olgular olduğunu gösterdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının ısrarlı şikâyetine karşın şüphenin varlığını ortaya koyan delil göstermemiş olduğu belirtilerek talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı huku­kuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
HUMK’un 275. maddesi uyarınca “mahkeme, çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez”.
Somut olay, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenebilir niteliktedir. O nedenle, bilirkişi düşüncesine başvurulması maddeye açık aykırılık oluşturur. Ne var ki, ilk bentteki nedenlerle sonuca ulaşılması olanaklı bulunduğundan, bu biçimdeki usul hatası sonucu etkiler düzeyde değildir. Bu bakımdan, düşülen yanılgı, HUMK’un 428/son maddesi uyarınca bozma nedeni sayılmamıştır.
Ancak davaya konu olayda, olayın oluş şekli, olay tarihi ile yukarıdaki ilkeler nazara alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarı fazladır. Daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Gebze 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.03.2016 tarihli ve 2015/704 E., 2016/68 K. sayılı kararı sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olup olmadığı ve daha az miktarda manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
A. Davacı vekilinin temyizi yönünden:
12. Hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
13. Davacı vekili mahkemece verilen ilk kararı temyiz etmiş ve karara yönelik bütün temyiz itirazları Özel Dairece reddedilerek bu husus kesinleşmiştir. Böyle olunca, direnme kararına yönelik temyiz isteminde hukukî yararı bulunmamaktadır.
14. O hâlde davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B. Davalı vekilinin temyizi yönünden:
15. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
16. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
17. Bunlar; kişilik değerlerinin zedelenmesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24, isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
18. Belirtmek gerekir ki TMK’nın 24. maddesi ile 818 sayılı BK’nın 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
19. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” hükmü bulunmaktadır.
20. Dava konusu şikâyetin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK’nın 49. maddesinde;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
21. Dava açılmadan önce 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde ise;
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
22. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve BK’nın 49. (6098 sayılı TBK’nın 58.) maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
23. Görüldüğü üzere BK’nın 49. (6098 sayılı TBK’nın 58.) maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
24. Mülga 818 sayılı BK’nın 49. (6098 sayılı TBK’nın 58.) maddesi hükmüne göre takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
25. Hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır.
26. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır.
27. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü Kanun’un takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği TMK’nın 4. maddesinde belirtilmiştir.
28. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır.
29. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna dair bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
30. O hâlde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
31. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; eldeki davada davalı tarafından şikâyet hakkının kötüye kullanıldığı, bu nedenle davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı hususunda mahkeme ile Özel Daire arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamakta olup ihtilaf hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olup olmadığı noktasındadır.
32. Davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarına bakıldığında olay tarihi, olayın gelişim biçimi ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında; Hukuk Genel Kurulu çoğunluğu tarafından mahkemece takdir edilen miktarın makul olduğu, objektif ölçülere göre belirlendiği ve fazla olmadığı sonucuna varılmıştır.
33. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında mahkemece hüküm altına alınan manevi tazminat miktarının fazla olduğu ve direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
34. Hâl böyle olunca mahkemenin manevi tazminatın miktarının fazla olmadığı gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
35. Açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Davacı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2) Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA (III-B),
Aşağıda dökümü yazılı (255,55TL) harcın davalıdan alınmasına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

.