Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1353 E. 2018/1552 K. 23.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1353
KARAR NO : 2018/1552
KARAR TARİHİ : 23.10.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Didim (Yenihisar) 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 23.05.2013 tarihli ve 2013/37 E. 2013/247 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 30.04.2014 tarihli ve 2013/12224 E., 2014/6930 K. sayılı kararı ile,
“…Dava, kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının kendisine hakaret ettiğini belirterek manevi tazminat istemiştir
Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, istemin kısmen kabulüne karar verilerek davacı lehine 3.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Dosya arasına getirtilip incelenen Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2012/354 Esas ve 2013/45 Karar sayılı ilamı, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkindir. CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” Bu nedenle açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmünün, BK’nın 53. maddesi anlamında hukuk hâkimi yönünden bağlayıcılığı yoktur. Somut olayın oluşunu hukuk hâkimi kendisi takdir etmelidir.
Ceza dosyası incelendiğinde, davalı tarafından davacıya hakaret edildiğine ilişkin olarak beyan veren ve davacının iş yerinde çalışan ….. hazırlık aşamasında alınan beyanında davalının davacıya hakaret içeren ifadeler kullandığını beyan etmekle birlikte mahkeme huzurunda verdiği beyanında, davalının davacıya hakaret etmediğini ifade etmiş, olay anında davalı ile birlikte balkonda olan tanık …. ise tarafların aralarında kira borcunun ödenmesi hususu nedeniyle ağız dalaşı yaşandığını, bunun dışında hakaret içeren söz duymadığını beyan etmiştir. Dava dosyası kapsamı itibari ile davalının davacıya hakaret ettiği kesin ve net bir şekilde ispatlanamamıştır. Açıklanan nedenle istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı davalıya ve eşine ait restoran ve pansiyon işletmesini yazılı kira sözleşmesi ile kiraladığını, bir süre işlettikten sonra davalının 07.05.2012 tarihinde iş yerine gelerek ödenen kira bedelinin az olduğunu, bu miktarın arttırılması gerektiğini söylediğini, bu konuları daha sonra görüşmeleri gerektiğini söylemesi üzerine davalının kendisine ve ortağına hakaret ettiğini, davalının eylemi nedeniyle Didim (Yenihisar) Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğunu, soruşturma sonucunda davalı hakkında Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, yargılama sonunda davalının hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini, bu olay nedeniyle işletmede bulunan müşteriler ve çalışanların yanında küçük düştüğünü ve itibar kaybettiğini ileri sürerek 14.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 07.05.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili davacının kira bedellerini zamanında ödemediğini, aralarında bu nedenle çekişme bulunduğunu, ceza dosyasında müvekkilinin küfür ettiğine ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını, Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinin kararının yanlış olduğunu ancak verilen hükümde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinden temyiz yolunun kapalı olduğunu, ceza mahkemesi tarafından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayıcı nitelikte olmadığını, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece davalının Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/354 E. sayılı dava dosyasında davacıya hakaret ettiği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda neticeten 1.740,00 TL adli para cezasıyla cezalandırıldığı ve adli para cezasına yönelik hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın 11.02.2013 tarihinde kesinleştiği, davacının da davalının ceza davasına yansıyan ve mahkûmiyetle sonuçlanan eylemi nedeni ile müşterilerinin ve çalışanlarının yanında küçük düştüğünü iddia ederek iş bu davayı açtığı, davacının uğramış olduğu haksız fiil sonucu üzüntü ve ızdırabın giderilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilerek ve ceza mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı, ancak hukuk hâkimince ceza dosyası incelenerek kusur tespiti yapılması durumunda daha önce ceza mahkemesince suç sabit görülerek adli para cezası verilen ve hükmün açıklanmasının geri bırakılan olayda hukuk hâkimince manevi tazminat yönünden yeniden yargılama yapılması gibi bir müessesenin oluşmasına neden olacağı, bununla birlikte ceza mahkemesinde beraat etmemiş olan sanık hakkında hukuk hâkimince yapılacak inceleme sonucu manevi tazminat davasının reddi durumunda ceza ve hukuk mahkemelerinin ayrı ayrı ve zıt kararlarının ortaya çıkacağı, bu nedenle iş bu davada davalının kusuruna ilişkin incelemenin gerekmeyeceği, ceza dosyasına yansıyan eylemlerinden ötürü davacının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığının incelenmesi gerektiği, davalının ceza dosyasına yansıyan hakaret eyleminin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilen ceza dosyasındaki delillerin hukuk hâkimince değerlendirilerek tazminat davasının reddine karar verilmesinin aynı konuda zıt kararlar verildiği anlamına gelip gelmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre eldeki davada davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukuki niteliği ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesinde;
“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 – 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) . Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması hâlinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması hâlinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler hâlinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.”
hükmü yer almaktadır.
Ceza hukukunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tıpkı seçenek yaptırıma çevirme ve erteleme kurumlarında olduğu gibi, hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin kurumlardan birisidir. Özellikle ilk defa suç işleyen kimselerin hemen cezalandırılmasını ceza adaleti ile güdülen amaca uygun görmeyen Kanun koyucu, verilecek cezanın bireyselleştirilmesinde olduğu gibi, kurulan hükmün açıklanıp açıklanmayacağı konusunda da hâkime takdir yetkisi vermeyi uygun görmüştür. Böylece hâkimin yetkisi arttırılarak, bir şansa daha ihtiyacı olan sanıkların durumlarının hâkim tarafından bir daha değerlendirilmesi imkânı getirilmiştir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de yetişkinler için kabul edilmiş, aynı Kanun’un 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hâle getirilmiş ve Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 2006/6-346 E.- 2008/25 K. sayılı kararında da bu husus “Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin yargılama kanununda düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez” şeklinde ifade edilmek suretiyle de açıkça vurgulanmıştır.
5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, hukuki niteliği itibariyle durma kararı niteliğinde değildir. Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında da vurgulandığı üzere bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da açıkça itiraz olarak öngörülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir.
Öte yandan, yargılama sistemimizde temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiştir. Hükümler ise 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlar arasında yer almadıklarından hüküm niteliğinde de değildir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarihli ve 2009/4-13 E., 2009/12 K. sayılı kararı).
CMK’nın 223. maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır.
Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları” hükümdür.
Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da yasa yolu bakımından hüküm sayılır.
Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ise, 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde belirtilen hükümlerden değildir.
“Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 gün ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları).
Kaldı ki, CMK’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hâl üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukuki statüden dışarıya çıkarılamaz.
Bu açıklamalar ışığında olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine ilişkin değerlendirmeye gelince;
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesinde yer alan;
“Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.”
hükmünden de anlaşılacağı üzere ceza mahkemesi kararının maddi olgu yönüyle kesinleşmiş olması gerekir. Eğer bu yönden kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyorsa, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından da söz etmek mümkün değildir.
Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacının şikâyeti üzerine yapılan soruşturma sonucunda davalı hakkında hakaret suçundan kamu davası açıldığı, Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada tanıkların dinlendiği, sanığın üzerine atılı suç sabit görülerek 5237 sayılı TCK’nın 125/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” karar verildiği, kararın 11.02.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkûmiyet kararı değildir. Bu nedenle ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından 818 sayılı BK’nın 53. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağlamayacaktır.
Aksi düşünüldüğü takdirde beş yıllık deneme süresi içinde bir suç işlendiğinde mahkemece hüküm açıklanacak ve temyiz hakkı doğacak; şayet yapılan temyiz incelemesinde ceza mahkemesi kararı bozulursa hukuk mahkemesinin kararının da dayanağı ortadan kalkacak ve yargılamanın yenilenmesi gündeme gelecektir. Bu durum ise adalete olan güven ve saygıyı zedeleyecektir.
Diğer taraftan, beş yıllık denetim süresi bittikten sonra ortada ceza mahkemesi kararı bulunmadığından BK’nın 53. maddesi uyarınca tazminat davası açısından hukuk hâkimini bağlayıcı bir karardan da söz edilemeyecektir. Aksine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hâkimini bağlayacağı kabul edildiğinde, hukuk hâkimince verilecek karar davanın beş yıllık deneme süresi içinde ve sözü edilen süre bittikten sonra açılması veya kararın sözü edilen süre bittikten sonra verilmesi hâllerinde farklı farklı hukuki sonuçlara ulaşılacaktır. Daha da ötesi, bir olayda birden fazla kişi sorumlu olup da, bunlardan biri hakkında beş yıllık süre içinde, diğeri hakkında beş yıllık süre geçtikten sonra hukuk mahkemesinde dava açılması hâlinde her iki davalı hakkında da aynı olay nedeniyle farklı kararlar verilebilecektir ki, bu durum adalete olan güveni sarsacaktır.
Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 tarihli ve 2011/19-639 E., 2012/30 K. ve 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-8 E., 2013/1458 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, maddi olgunun belirlenmesi yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının (5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.231), kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından, hukuk hâkimini bağlamayacağının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca, ceza mahkemesince davalının davacıya karşı hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiş ise de “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” karar verildiğinden, bu kararın hukuk hâkimini bağlamayacağına işaret eden Özel Daire bozma kararı bu yönüyle yerindedir.
Ne var ki Özel Dairece bozma gerekçesi olarak, ceza dosyasının incelenmesinde dosya kapsamı itibariyle davalının davacıya hakaret ettiğinin kesin ve net bir şekilde ispatlanamadığı, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, ceza dosyası içeriğinin ve tanık beyanlarının yerel mahkemece değerlendirilmesi, bu kapsamda olaya tanık olan kişiler dinlenilmek suretiyle davalının eyleminin sübut bulup bulmadığına ilişkin değerlendirmenin yerel mahkemece yapılması gerekmektedir. Bu nedenle Özel Daire bozma kararının gerekçesinin bu yönden yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, ceza dosyası içeriğindeki tanık beyanlarından davalının davacıya hakaret ettiği iddiasının ispatlanamadığının anlaşıldığı, mahkemece tanıkların yeniden dinlenmesinin usul ekonomisi açısından uygun olmadığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Bu nedenle direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.10.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Dava, kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne dair karar Özel Daire tarafından “ …açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmünün, BK’nın 53. maddesi anlamında hukuk hakimi yönünden bağlayıcılığı yoktur. Somut olayın oluşunu hukuk hakimi kendisi takdir etmelidir. Ceza dosyası incelendiğinde …… dava dosyası kapsamı itibari ile davalının, davacıya hakaret ettiği kesin ve net bir şekilde ispatlanamamıştır. Açıklanan nedenle istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” şeklindeki gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma sonrası yapılan yargılama sonunda “Bozma ilamında açıkça; “Dava dosyası kapsamı itibari ile davalının davacıya hakaret ettiği kesin ve net bir şekilde ispatlanamamıştır.’ hükmü belirtilmek suretiyle bozma yapılmış olduğu; ancak ceza dosyasında davalının eylemi nedeniyle adli para cezası verildiği ve hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı; her ne kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılması hukuk hakimini bağlamasa da işbu dosyamızda ceza dosyası kapsamında davalının hakaret eylemini işleyip işlemediği değerlendirilmiş olmakla, davalının ceza dosyasında hakaret suçunu işlediği sabit olmuş; mahkemece yapılması gerekli olanın, davalının ceza dosyasına yansıyan eylemlerinden ötürü davacının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığının incelenmesi gerektiği kabul edilerek davalının ceza dosyasına yansıyan hakaret eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu açık şekilde mevcut olduğundan davacının manevi tazminat istemine ilişkin kısmen kabulüne karar verilen mahkememizin önceki kararının yerinde olduğu …” gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararının davalı tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hakimini bağlamayacağı belirtilerek yapılan bozma doğru olmakla birlikte, ayrıca ceza dosyası incelenerek bu dosya kapsamına göre hakaretin kesin ve net bir şekilde ispatlanamadığı, bu nedenle davanın tümden reddine karar verilmesi gerektiği şeklindeki bozmanın yerinde olmadığı, tanıklar dinlenilmek suretiyle bu değerlendirmenin yerel mahkemece yapılması gerektiği sayın çoğunlukça kabul edilerek, direnme kararının değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmiş olup, hükmün Özel Dairece belirtilen gerekçe ile bozulması düşüncesinde olduğumdan, değişik gerekçe ile bozmaya ilişkin görüşe katılmıyorum.
Şöyle ki;
Davaya konu fiil sebebiyle davalı Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/354 esas, 2013/45 karar sayılı dosyasında yargılanmış, mahkemece fiili sabit görülerek mahkumiyet hükmü kurulmuş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 231/5 maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 53. maddesi uyarınca hukuk hakimini bağlamadığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Özel Dairece bu husus belirtildikten sonra, usul ekonomisine uygun şekilde mevcut ceza dosyası içeriğine göre hakaret fiilinin sabit olmadığı, bu nedenle davanın tümden reddedilmesi gerektiği belirtilerek bozma kararı verilmiştir.
Dosya içerisinde bulunan Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/354 esas sayılı dosyası incelendiğinde; olayın iki tanığının bulunduğu, bunlardan davacının yanında çalışan …..’in soruşturma aşamasındaki ifadesinin “.. Daha sonra … ayağa kalkarak hakaretler etmeye başladı. Mehmet Bey cevap verecekti fakat Emine Hanım Mehmet Beye bırak konuşsun sen cevap verme boşver dedi….” şeklinde olup, yargılama aşamasında hakim huzurundaki beyanı ise “….Ben olay sırasında sürekli olarak dışarıya girip çıktığım için sadece Emine’ye hakaret içeren sözler söylediğini duydum. …’e yönelik Süheyla’nın söylemiş olduğu hakaret içeren sözler duymadım” şeklindedir.
Olayın diğer tanığı olan ….’ın soruşturma aşamasındaki beyanı “……..Hanım bu şahıslara hitaben benim eşyalarımı kullanıp duruyorsunuz, paramı ödemiyorsunuz, yaptığınız anlaşmaya ve sözlere sadık kalıp kiramı ödeyin….siz bana iş yerimin kirasını vermediniz iş yerimin kirasını verin, giden seneden kalma 5 bin TL vereceğiniz var onu da verin ve oturun, ben sizi çıkarmak niyetinde değilim dedi… ve jandarma olay yerine gelene kadar birkaç dakika sözlü sataşmalar devam etti, her iki tarafında anlattıklarım haricinde tehdit ve hakaret içeren sözler sarfettiğini duymadım” şeklinde olup, yargılama aşamasındaki beyanı ise “….Süheyla, Mehmet’e hitaben benim dükkanımda oturuyorsun ama borcunu öde, kalıbının adamı ol dedi, daha sonra Emine olaya dahil oldu. Emine ve ….ağız dalaşı yaptılar, benim olay sırasında tansiyonum çıktı, olay nedeni ile jandarmada verdiğim ifadeyi aynen tekrar ederim, olayın üzerinden uzun zaman geçtiği için ayrıntılı olarak hatırlamıyorum” şeklindedir.
Davada … (dosyanın davacısı) katılan sıfatıyla yer almış, ….Torun (dosyanın davalısı) ve…..katılan sanık olarak yargılanmış olup, tanıkların diğer beyanları taraflar ile…..arasındaki söylemlere ilişkindir.
Mevcut ceza dosyası kapsamına göre davalının davacıya hakaret ettiği hususu kesin ve net bir şekilde sabit olmayıp, Özel Dairece de bu nedenle davanın tümden reddi gerektiği yönünde bir bozma yapılmış, Hukuk Genel Kurulunda ise tanıkların yerel mahkemece dinlenilip, hakaret fiilinin sabit olup olmadığının bu mahkemece değerlendirilmesi gerektiği şeklindeki değişik gerekçe ile kararın bozulması kabul edilmiştir.
Olay tarihi 07/05/2012 olup, tanıklardan …. sulh ceza mahkemesinde verdiği 22/11/2012 tarihli beyanında bile olayın üzerinden uzun zaman geçtiği için ayrıntılı olarak hatırlamadığını bildirip, jandarmadaki ifadesini kabul etmiştir. Hukuk Genel Kurulunun karar tarihinde olayın üzerinden yaklaşık altı buçuk (6,5) yıl geçmiştir. Mahkemece tanıkların bulunup bulunamayacağı belli olmadığı gibi, tanıkların olayın ne kadarını hatırlayabilecekleri de belli değildir.
Bu durumda; hukuk mahkemesinde tanıkların yeniden dinlenmesinin dosyaya bir yenilik getirmeyeceği, tanıkların mevcut ceza dosyası kapsamındaki beyanlarına göre ise hakaret fiilinin sabit olmadığı, bu nedenle Özel Dairenin 818 sayılı Borçlar Kanununun 53. maddesi gereğince hukuk hakimini bağlamayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza davası dosyasını inceleyerek, hakaret fiilinin kesin ve net şekilde ispatlanamadığı, bu nedenle davanın tümden reddi gerektiği şeklindeki bozmasının tüm dosya kapsamına ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/4 maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 30. maddesinde düzenlenmiş olan usul ekonomisi ilkesine uygun olduğu, Hukuk Genel Kurulunca da kararın aynı gerekçe ile bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun değişik gerekçe ile bozma şeklindeki düşünce ve görüşlerine katılmıyorum.