Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/116 E. 2018/1794 K. 27.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/116
KARAR NO : 2018/1794
KARAR TARİHİ : 27.11.2018

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30.12.2010 tarihli ve 2006/470 E. 2010/817 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.04.2013 tarihli ve 2011/5440 E. 2013/7505 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında imzalanan acentelik sözleşmesinin 07.04.2006 tarihinde davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini, acentelik sözleşmesinin devamı sırasında davalı şirket adına müvekkilince hayat sigortalarının düzenlendiğini ve bu sigortalar nedeniyle müvekkilinin 10 yıl süre ile dönüşüm komisyonu alacağına hak kazandığını, talep edilmesine rağmen davalının bu borcunu ödemediğini ileri sürerek, 20.000 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 22.12.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 145.641,92 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, davacının taraflar arasındaki acentelik sözleşmesi hükümlerini ihlal ettiğini ve sözleşmenin müvekkilince haklı nedenlerle feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı acentenin Haziran-Eylül 2004 dönemine ilişkin toplam 125.000 TL tutarındaki primleri davalıya devretmediği, alacağını tahsil amacıyla davalı tarafın, davacının sözleşmeye aykırı bu davranışı nedeniyle derhal sözleşmeyi feshetmediği, ancak sonrasında da davacı acentenin, sözleşmeden doğan davalı sigorta şirketinin menfaatlerini koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği, müşteri ilişkilerine dikkat etmediği, mükerrer prim tahsil ettiği, müşterilerin bilgisi dışında hayat sigortası poliçeleri düzenlediği, dolayısıyla davalı şirketin itibarını sarstığı, davacının devamlılık arzeden sözleşmeye aykırı davranışlarının diğer taraf için sözleşmeyi çekilmez hale getirdiği, davalının acentelik sözleşmesini haklı nedenlerle feshettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, acentelik sözleşmesine dayalı dönüşüm komisyonu alacağının tahsili istemine ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında 23.07.2002 tarihinde acentelik sözleşmesi imzalandığı, 2004 yılının Haziran ile Eylül ayları arasında davacı tarafından tahsil edilen toplam 125.000 TL primin davalı tarafa intikal ettirilmediği ve bu nedenle davacı tarafın söz konusu meblağın ödenmesine ilişkin davalıya taahhütname verdiği, davalı tarafın da bu taahhütnameyi kabul ettiği ve acentelik sözleşmesini sürdürdüğü uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, acentelik sözleşmesinin haklı nedenlerle feshedilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Davalı taraf, davacının kendisine hitaben düzenlediği 05.10.2004 tarihli taahhütnameyi ve bu taahhütname uyarınca yapılan ödemeleri kabul ettiğinden artık bu taahhütnameye konu işlemlere davalının icazet verdiğinin kabulü gerekmektedir. Diğer bir deyişle, davalı tarafın bu taahhütnamenin verilmesinden önceki davacı işlemlerine dayalı olarak söz konusu acentelik sözleşmesini feshetmesi halinde, bu feshin haklı bir fesih olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Davacının davalı şirketin menfaatlerini korumadığının, müşteri ilişkilerine dikkat etmediğinin, mükerrer prim tahsil ettiğinin, müşterilerin bilgisi dışında hayat sigortası poliçeleri düzenlediğinin müşteri şikayet dilekçelerinden anlaşıldığı kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de davacı taraf söz konusu müşteri şikayetlerinin 05.10.2004 tarihinden önce düzenlenen poliçelere ve yapılan işlemlere ilişkin olduğunu iddia etmiş olmasına rağmen mahkemece bu konuda bir araştırma yapılmamış, davacı iddiaları değerlendirilmemiştir. Bu itibarla, mahkemece davalıya gönderilen müşteri şikayetlerine konu olayların hangi işlemlere ve poliçelere yönelik olduğunun tespit edilmesi, bu şikayetlerin 05.10.2004 tarihli taahhütnameden önceki döneme ilişkin olduklarının tespit edilmesi halinde sözleşmenin feshi için haklı neden oluşturmayacaklarının gözetilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi iddiasına dayalı ileriye yönelik dönüşüm komisyonu alacağı (portföy tazminatı) istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 23.07.2002 tarihinde imzalanan acentelik sözleşmesinin 07.04.2006 tarihinde davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini, acentelik sözleşmesinin devamı sırasında davalı adına müvekkilince hayat sigortalarının düzenlendiğini ve bu sigortalar nedeniyle müvekkilinin 10 yıl süre ile dönüşüm komisyonu alacağına hak kazandığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000,00TL’nin ticari reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 22.12.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 145.641,92TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili; müvekkili şirketin acentesi olan davacının sözleşme süresi içinde poliçeleştirilmiş üretimi müteakip ödemeler olan toplam 125.000,00TL’yi müvekkiline ödemeyerek zimmetine geçirdiğini, sigortalıların bilgi ve talepleri dışında hayat poliçeleri düzenleyerek mükerrer prim tahsil etmek suretiyle müvekkili şirketin itibarını zedelediğini ayrıca davacının üretim ve prim-hasar oranı incelendiğinde üretimin düşük ve kârın ekside olduğunun belirlendiğini, dolayısıyla müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini ve sözleşmenin feshine kusurlu davranışları ile sebep olan acentenin sözleşme gereğince tazminat talebinde bulunamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacı acentenin Haziran-Eylül 2004 dönemine ilişkin toplam 125.000,00TL tutarındaki primleri davalıya devretmediği, davalı tarafın alacağını tahsil amacıyla davacının sözleşmeye aykırı bu davranışı nedeniyle derhal sözleşmeyi feshetmediği, ancak sonrasında da davacı acentenin sözleşmeden doğan davalı sigorta şirketinin menfaatlerini koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği, müşteri ilişkilerine dikkat etmediği, mükerrer prim tahsil ettiği, müşterilerin bilgisi dışında hayat sigortası poliçeleri düzenlediği, dolayısıyla davalı şirketin itibarını sarstığı, davacının devamlılık arzeden sözleşmeye aykırı davranışlarının davalı taraf için sözleşmeyi çekilmez hâle getirdiği, bu nedenle davalının acentelik sözleşmesini haklı nedenlerle feshettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; müşteri şikâyetlerinin ve acentenin genel müdürlüğe yazdığı hatalı işlerin düzeltilmesi yazısının 05.04.2004 tarihli tutanaktan önce düzenlenen poliçelere ait olduğu, bu şikâyetler yönünden tutanakla icazet verildiği ve bu şikâyetlerin fesih sebebi olarak gösterilemeyeceği ileri sürülebilir ise de; kararda tutanaktan önceki şikâyetlerin haklı fesih nedenine gerekçe olarak alınmadığı, müşteri Ümmet Yeşilyurt’un şikâyetine konu poliçenin ise tutanaktan sonra 15.10.2004 tarihinde düzenlendiği, bu işlemin dahi tek başına itibar sarsıcı nitelikte eylem vasfında olduğu ve davacının 05.10.2004 tarihli tutanakla kendisine sunulan imkândan yararlanması ve TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen objektif iyi niyet kurallarına uygun olarak tüm hatalı işlem ve eylemlerine son vermesi gerekirken aksine yeni müşteri şikâyetine sebebiyet vermesinin davalı açısından sözleşmenin çekilmez hâle gelmesine yol açtığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin haklı sebeple feshedilip edilmediği ve buradan varılacak sonuca göre davacının yaptığı hayat sigortalarından ileri yönelik dönüşüm komisyonu alacağı (portföy tazminatı) talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için “portföy tazminatı” kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Zira davacı tarafından talep edilen ileriye yönelik dönüşüm komisyonu alacağı talebi doktrin ve uygulamada niteliği gereği portföy tazminatı olarak kabul edilmektedir.
Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden müvekkilinin hâlen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 Sayılı TTK) 122. maddesinde açıkça “denkleştirme istemi” olarak tanımlanan, doktrinde de “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı”, “portföy akçesi” olarak da ifade edilen bu tür tazminat, fesih tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun (6762 sayılı TTK) sigorta hükümlerinde açıkça düzenlenmediği gibi fesih tarihinde yürürlükte bulunan Sigorta Murakabe Kanununda da bu konuda özel bir düzenleme mevcut değildir (Kaya, Arslan; Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2015, s. 816).
6102 sayılı TTK’nın 122/3 maddesi gereğince, müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz. Yine fesih ve dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16. maddesi gereğince, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilecektir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması hâlinde tazminat hakkı düşecektir.
Yukarıda anılan hükümler fesih tarihi itibariyle yürürlükte bulunmadığı için somut olaya uygulanamayacaktır. Ancak, fesih tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 134. maddesinde fesihten sonraki komisyon alacağı, tazminat borcu başlığı altında düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan maddenin ilk fıkrasına göre, acente ancak, sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi veya ihbar süresine uyulmadan sözleşmenin feshi hâlinde, başlanmış işlerin tamamlanmamasından dolayı uğradığı zararın tazminini isteyebilmesi mümkündür. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise ancak, ölüm, iflas veya hacir altına alınma sebebiyle sözleşmenin sona ermesi hâllerinde acentenin münasip bir tazminat isteyebileceği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü gibi tazminat talep edebilme hakkı hem yürürlükteki mevzuat hem de mülga mevzuatta ancak fesihte kusurlu bulunmayan acente veya haleflerine tanınmıştır. Başka deyişle, mevzuatta sözleşmenin feshine kusurlu davranışlarıyla neden olan acentenin tazminat adı altında komisyon alacağını tahsil edebileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, tüm bu açıklamalar karşısında bir acentenin kendi döneminde oluşturulan ve uzun süren sigorta sözleşmelerinden dolayı sigorta ettiren tarafından sigortacıya ödenen primler bakımından acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra mahrum kaldığı komisyon ücretlerinden dolayı muhik bir tazminat isteyebilmesi için sözleşmenin feshinde bir kusurunun bulunmaması gerekir.
Yukarıda verilen bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, taraflar arasında 23.07.2002 tarihinde acentelik sözleşmesi imzalandığı, 2004 yılının Haziran ile Eylül ayları arasında davacı tarafından tahsil edilen toplam 125.000,00TL primin davalı tarafa intikal ettirilmediği, bu nedenle davacı tarafın söz konusu meblağın ödenmesine ilişkin davalıya taahhütname verdiği, davalı tarafın da bu taahhütnameyi kabul ederek acentelik sözleşmesini sürdürdüğü, bu şekilde taahhütnameye konu işlemlere icazet verdiği görülmekte ise de, davacının taahhütnameden sonra da davalı müvekkilinin itibarını sarsan hareketlere devam ettiği dosya kapsamında bulunan şikâyet dilekçesi ile anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davacının 05.10.2004 tarihli taahhütname ile kendisine sunulan imkândan yararlanması ve Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde düzenlenen objektif iyi niyet kurallarına uygun olarak tüm hatalı işlem ve eylemlerine son vermesi gerekirken, bunun aksine yeni müşteri şikayetine sebebiyet verdiği gözetildiğinde, davacının kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olduğunun ve davalının sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğinin kabulü gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 05.10.2004 tarihli taahhütname sonrasında verilen şikâyet dilekçesine konu poliçenin getirtilerek şikâyetçinin iddialarının ve şikayete konu poliçeyle ilgili ne işlem yapıldığının araştırılması gerektiği, direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27.11.2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.