Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/115 E. 2018/1756 K. 22.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/115
KARAR NO : 2018/1756
KARAR TARİHİ : 22.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında birleştirilerek görülen “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen 25.09.2012 tarihli ve 2012/3 E. 2012/337 K. sayılı karar asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.10.2013 tarihli ve 2013/1623 E. 2013/18785 K. sayılı kararı ile:
“….Davacı vekili, müvekkili şirkete eczanem sigorta poliçesi ile sigortalı işyerinde bulunan çeşitli emtianın davalı şirkete ait işyerinin musluklarının açık unutulması sonucu hasara uğradığını ve söz konusu hasar bedelinin müvekkili tarafından sigortalıya ödendiğini ileri sürerek, 5.410,4 TL’nın ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, ayrı ayrı davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama neticesinde; olayın üzerinden seneler geçmesi, keza olayın meydana geldiği yerin tahliye edilmesi ve hasara neden olayların giderilmesi sebebiyle keşif yapılmayarak ilk keşifte görev alan bilirkişilerden ek rapor alındığı, bozma ilamı doğrultusunda çözüme götürür bir sonuca varılamadığı, ancak olayın tek görgü tanığı ve olayı ilk görüp sigorta şirketine bildiren sigortalı Eczacı Nimet Çetinkaya’nın 23/07/2003 tarihli hasar başvuru dilekçesinin detaylı olarak incelenmesinde, hasarın meydana geldiği sigortalıya ait eczanenin tuvaletinden öncesinde suyun taşması üzerine yaptıkları araştırmada binanın pis su giderinin arızalı olduğunu tespit ettikleri ve 17/07/2003 tarihinde ustalarla tamirat işlemine başladıkları, tamirat çalışmaları devam ederken içme suyunun kesildiği, ancak binaya ait ortak gider tamiratı bitmeden 21/03/2003 tarihinde gece suların geldiği ve bitişik komşu olan davalı şirkete ait iş yerindeki muslukların açık olması sebebiyle suyun normal olarak pis su giderinden gidip ancak ortak gider bozuk olduğundan sigortalıya ait eczanenin tuvaletinden suyun geri tepip hasara neden olduğunun anlaşıldığı, esasen hasara neden sigortalının tuvaletinden suyun geri tepmesinin sebebi ne davalı … tarafından yapılan bir çalışma, ne de davalı…..Ltd. Şirketinin musluğu açık bırakması olduğu, binanın ortak pis su giderinin tıkalı olması nedeniyle hasarın meydana geldiği ve hasardan BK nın 58. maddesi uyarınca bina sahibinin sorumlu olduğu, bu itibarla olayda ne davalı şirkete ne de davalı …’ye atfedilecek bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, uğranılan zararın davalılara rücu davası olup, dava mahkemece reddedilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda musluğun açık bırakılması, suların kesik olması, gecenin bir vakti gelen suyun lavabodan taşması, giderin kapalı olması, İSKİ tarafından yapılan kanal çalışması nedeniyle suyun geri tepmesi sonucu hasarın meydana geldiği belirtilerek, İSKİ’nin %50 nispetinde sorumlu olduğu, diğer davalının da musluğu açık bırakarak işyerini terketmek suretiyle %50 nispetinde sorumlu olduğu belirtildiği halde, mahkemece bina sahibinin sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir….”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen dava, işyeri (eczanem) sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davada davacı vekili; müvekkili tarafından “eczanem sigorta poliçesi” ile sigortalanan eczanede 22.07.2003 tarihinde su basması nedeniyle hasar meydana geldiğini, müvekkilinin hasar nedeniyle sigortalısına 5.410,43TL’yi ödemek zorunda kaldığını, hasarın davalı şirkete ait iş yerindeki muslukların açık unutulması sonucunda akan suların atık su giderinin tıkalı olması nedeniyle sigortalısının tuvaletinden taşması sonucu meydana geldiğini, su tahliyesinin İSKİ’nin kanal çalışması nedeniyle kapatıldığını, bu nedenle oluşan zarardan davalı şirketin ve İSKİ’nin sorumlu olduğunu ileri sürerek asıl davada 5.410,43TL’nin faiziyle birlikte davalı şirketten tahsilini, birleşen davada ise İSKİ’nin %50 kusurlu olduğu tespit edildiğinden 2.570,21TL’nin faiziyle birlikte İSKİ Genel Müdürlüğünden tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili; dava konusu olayda müvekkilinin hiçbir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin iş yerindeki musluğun açık bırakıldığı iddiasının doğru olmadığını, söz konusu yerde aynı kanalizasyonu kullanan toplam dört farklı iş yeri bulunduğunu, atık su gideri tıkalı olduğu için hasarın meydana geldiğini, bu nedenle tüm sorumluluğun İSKİ’ye ait olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı vekili; dava konusu hasarın oluştuğu tarihlerde müvekkili tarafından olay yerinde herhangi bir çalışmanın yapılmadığını, kaldı ki Esenyurt Belediyesi sınırları içerisindeki kanal şebekesinin müvekkili tarafından devralınmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece; olay sonucu oluşan zarar ile birleşen davada davalı …’nin eylemi arasında nedensellik bağı bulunmadığı, hasarın tamamen dahili su tesisatından kaynaklandığı, davalı …’nin abonelerine suyun ne zaman kesileceği veya açılacağı konusunda bilgi vermesinin imkân dâhilinde olmadığı, davacı tarafça kanalizasyonun kesilmesine neden olan bir çalışmanın yapıldığı hususunun ispatlanamadığı, bu durumda davalı kuruma kusur izafe etmenin mümkün olmadığı, olayın diğer davalının eyleminden dolayı sigortalı işyerini su basmasından kaynaklandığı gerekçesiyle davalı … hakkında açılan birleşen davanın reddine, diğer davalı hakkında açılan davanın ise kabulü ile 5.410,43TL’nin 15.08.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karar, asıl davada davalı şirketçe temyiz edilmiştir.
Özel Dairece; “…Dava, TTK’nin 1301. maddesine dayalı sigorta rücu davası olup, mümeyyiz davalı hasardan sorumlu olmadığını savunmuştur. Mahkemece davalının sorumluluğuna karar verilmişse de, musluğun açık bırakılması tek başına sorumluluk sebebi teşkil etmez. Su, açık bırakılan musluktan lavaboya akmış ve pis su kanalına karışmışsa bu hâlde mümeyyiz davalının eylemi ile zarar arasında illiyet bağının var olduğundan söz edilemez. Zarar bina dâhilinde binaya ait atık su borusunun tıkanmasından meydana gelmişse bundan BK m. 58 gereği bina sahibinin, İSKİ’nin sorumluluğundaki kanalda tıkanma meydana gelmişse bu hâlde de İSKİ’nin sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bu itibarla, mahkemece, mümeyyiz davalının sadece suyu açık bırakmasının sorumluluğunu gerektirmeyeceği nazara alınarak, tıkanmanın nerede meydana geldiği net olarak belirlemek ve buna göre karar vermek gerekirken açıklanan şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” şeklindeki gerekçe ile karar davalı şirket yararına bozulmuştur.
Yerel mahkemece bozma ilamına uyularak; olayın tek görgü tanığı olan ve olayı ilk görüp sigorta şirketine bildiren sigortalı Eczacı Nimet Çetinkaya’nın 23.07.2003 tarihli hasar başvuru dilekçesinde, olaydan daha önce eczanenin tuvaletinden suyun taşması üzerine yaptıkları araştırmada binanın atık su giderinin arızalı olduğunu tespit ettiklerini ve 17.07.2003 tarihinde ustalarla tamirat işlemine başladıklarını ve tamirat çalışmaları devam ederken içme suyunun kesildiğini beyan ettiği, bu durumda sigortalının tuvaletinden suyun geri tepmesinin sebebinin ne davalı … tarafından yapılan bir çalışma, ne de davalı şirketin musluğu açık bırakması olduğu, hasarın sebebinin binanın ortak atık su giderinin tıkalı olmasından kaynaklandığı, binaya ait atık su giderinin tıkanması nedeniyle hasar meydana geldiğinden BK’nın 58. maddesi uyarınca bina sahibinin sorumlu olduğu, bu itibarla olayda ne davalı şirkete ne de davalı …’ye atfedilecek bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık kısmında yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını asıl ve birleşen davada davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl ve birleşen davada rücu talebine konu olayın meydana gelmesinde davalıların sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı vekilinin temyiz isteminin asıl ve birleşen dava bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
I) Davacı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazları incelendiğinde;
Yerel mahkemenin, 15.09.2009 tarihli ve 2007/640 E. 2009/1007 K. sayılı kararı ile asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir. Karara karşı sadece asıl davada davalı…..İnşaat Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuş, birleşen dava ise temyiz edilmemiştir.
Hâl böyle olunca mahkemece, birleşen davanın kesinleştiği gözetilerek birleşen dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmelidir.
Bu itibarla, birleşen davada yerel mahkeme direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.
II) Davacı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Asıl davada uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, sorumluluk kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk; Türk Mes’uliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.

Bununla birlikte sorumluluğun asli şartı; zararla söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç ilişkisinin bulunmasıdır. Bu sebep sonuç ilişkisine genel anlamda illiyet bağı denir. Burada sözü edilen illiyet bağı uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır (Eren, s. 561). Başka deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır.
İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Aynı zamanda sorumluluktan kurtulma sebebi olan bu üç sebep, sadece kusur sorumluluğunda değil, kusursuz sorumlulukta da kabul edilmektedir (Eren, s. 561.). Her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır.
Eldeki asıl davada ise illiyet bağını kesen bu sebeplerden, zarara “üçüncü bir kişinin kusurundan” kaynaklanan başka bir olayın sebep olması tartışılmaktadır. Kural olmakla birlikte, hiçbir kimse, aynı zarardan üçüncü kişinin de sorumlu olduğunu ileri sürerek kendi sorumluluğundan kurtulamaz. Her biri, müteselsil sorumluluk kuralları uyarınca zararın tamamından sorumlu olur. Bununla birlikte, üçüncü kişinin kusurunun çok ağır olması veya olaya neden olan eylemin çok önemli olması nedeniyle, birinci eylemin geri plana itilmesi durumunda sonuç değişebilir.
Belirtmek gerekir ki, üçüncü kişinin kusuru gerekli objektif yoğunluğa, başka deyişle gerekli ağırlığa ulaşmadıkça, zarar görenin kusurunda olduğu gibi illiyet bağını kesmeye yetmeyecektir. Eş anlatımla, üçüncü kişinin kusuru yeterli ağırlığa ulaşıp, illiyet bağını kesmedikçe sonuç doğurmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı … şirketi tarafından sigortalanan eczanede su basması nedeniyle hasar meydana geldiği, hasara davalı…..İnşaat Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti.’ye ait işyerindeki muslukların açık bırakılmasının sebep olduğu, dosyadaki bilgi ve belgelerden kesik olan suların gece yarısı gelmesi ve atık su giderinin tıkalı olması nedeniyle suyun davacının sigortalısının tuvaletinden taşması sonucunda zararın oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu husus mahkeme ile Özel Daire arasında da tartışma konusu değildir. Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık, atık su giderinin tıkanmasının davalı şirketin sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde illiyet bağını kesip kesmediği noktasındadır.
Olay mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ve daha sonra alınan bilirkişi raporlarında; davalı…..İnşaat Malzemeleri San. ve Tic. Ltd.Şti.’ye musluğu açık bırakması nedeniyle %50 oranında kusur verilmiş; ayrıca birleşen davanın davalısı … de atık su giderinin tıkalı olması sebebiyle kusurlu bulunmuştur. Ancak, davacının sigortalısı Eczacı Nimet Çetinkaya’nın 23.07.2003 tarihli hasar başvuru dilekçesinde, olaydan daha önce eczanenin tuvaletinden suyun taşması üzerine yaptıkları araştırmada binanın atık su giderinin arızalı olduğunu tespit ettiklerini ve 17.07.2003 tarihinde ustalarla tamirat işlemine başladıklarını ve tamirat çalışmaları devam ederken içme suyunun kesildiğini beyan etmesi ve bu durumun dosya kapsamı ile de anlaşılması karşısında bina malikinin de meydana gelen zarardan mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 58. maddesi uyarınca sorumluluğunun bulunduğu kabul edilmelidir. Ayrıca, dosya kapsamından, olayın gerçekleştiği tarih itibariyle İSKİ Genel Müdürlüğünün olay yerinde kanalizasyon çalışması yapmadığı ve atık su giderinin İSKİ Genel Müdürlüğünün çalışması sonucunda tıkanmadığı anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca; mahkemece, asıl davada yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek, atık su giderinin tıkalı olması sebebiyle bina malikinin sorumluluğunun davalı şirketin sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde zarar ile arasındaki illiyet bağını kesmeye yeterli olmadığı ve bu hâliyle davalı şirketin de muslukları açık bırakması sebebiyle oluşan zarardan sorumlu olduğu kabul edilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; asıl davada, atık su giderinin tıkalı olmasının davalı şirketin sorumluluğunu ortadan kaldırdığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle asıl davada yerel mahkeme direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.

SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının oy birliği ile BOZULMASINA, (II) numaralı bentte açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı asıl davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının oy çokluğu ile BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440/III-1 maddesi gereğince miktar itibari ile karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.11.2018 tarihinde kesin olarak karar verildi.