Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1126 E. 2021/800 K. 22.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1126
KARAR NO : 2021/800
KARAR TARİHİ : 22.06.2021

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “orman kadastrosuna itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Çanakkale Kadastro Mahkemesince verilen orman sınırlandırma işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1 ve 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 46. maddeleri uyarınca bütün sonuçlarıyla hükümsüz kaldığının tespitine ilişkin karar davalı … İdaresi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … İdaresi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava konusu 161 parsel sayılı ve 89.700 m2 yüzölçümündeki taşınmazın müvekkili adına kayıtlı olduğunu, davalı idare tarafından yapılan orman kadastro çalışmalarında çekişmeli taşınmazın krokisinde A harfi ile gösterilen 4.821.56 m2’lik kısmının orman sınırları içerisine alındığını, taşınmazın evveliyatının Mayıs 1301 tarihli ve 5, Şubat 1324 tarihli ve 50 ve 1973 tarihli ve 6 numaralı tapu kayıtlarına dayandığını, miktar fazlası olsa dahi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesi uyarınca kazanılmasının mümkün olduğunu, davalı idarece yapılan kadastro işleminin usulüne uygun olmadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın (A) harfi ile gösterilen 4.821.56 m2 yüzölçümündeki bölüme yönelik orman sınırlaması işleminin iptaline ve 161 parsel sayılı taşınmaza eklenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … İdaresi vekili cevap dilekçesinde; orman kadastro çalışmalarının 6831 sayılı Orman Kanunu ve Orman Kadastrosu Uygulama Yönetmeliği çerçevesinde usulüne uygun olarak yapıldığını, tapu ve zilyetlikle ormandan yer kazanılmasının mümkün olmadığını, özel kanun hükümlerine göre yapılan orman kadastrosunun ikinci kadastro sayılamayacağını belirterek davanın reddi ile kadastro tutanaklarında belirtilen alanın orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. (Kapatılan) Ezine Kadastro Mahkemesinin 23.10.2014 tarihli ve 2014/9 E., 2014/45 K. Sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın 1983 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında

Mayıs 1301 Daimi tarihli ve 5 nolu tapu kaydı ile gitti tapu kayıtları kapsamında kaldığı belirtilerek 89700 m2 yüzölçümünde, palamutluk ve zeytinlik vasfıyla Kamil ve Emine Çetin adına tespit ve tescil edildikten sonra satış yoluyla davacıya geçtiği, 2003 yılında yapılan orman kadastro çalışmalarında taşınmazın ada röleve krokisinde A harfi ile gösterilen 4.821,56 m2’lik kısmının orman sınırları içine alındığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1. maddesi gereğince ikinci kadastro ile yapılan tespit işleminin yok hükmünde ve bütün sonuçlarıyla geçersiz olduğu, arazi kadastrosu sırasında taşınmazın orman olduğunun tespit edilmesi hâlinde özel mülk olarak tescil edilemeyeceği, arazi kadastrosu kapsamında işleme tabi tutulmuş ve hakkında tutanak düzenlenen taşınmaz hakkında istisnaları dışında yeniden tutanak düzenlenemeyeceği, şayet arazi kadastrosu sırasında herhangi bir hata yapılmış ise bu hatanın düzeltilebilmesi için gerek orman idaresinin gerekse hazinenin süresiz dava açma hakkının zaten mevcut olduğu, dava yolu ile düzeltilebilecek bir yanlışlığın açılacak davanın tarafı olması gereken idari mercilerce tek taraflı olarak ve yeni bir idari işlemle düzeltme yoluna gidilmesinin mülkiyet hakkını ihlal edeceği ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı gerekçeleriyle davacının davasının kabulüne, dava konusu 161 parsel sayılı taşınmazın ada röleve krokisinde “A” ile gösterilen 4.821,56 m2’lik kısımla ilgili orman kadastro çalışmalarında yapılan orman sınırlandırılması işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1 ve 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 46. maddeleri uyarınca ikinci kadastro olduğundan bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayıldığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … İdaresi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince 23.06.2015 tarihli ve 2015/162 E., 2015/6241 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, bir aylık süre içinde açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 6831 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılıp 20.02.2014 tarihinde ilân edilerek kesinleşmeyen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması vardır.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; Orman kadastrosu ve genel arazi kadastrosu işlemleri, tabi oldukları kanun, hukukî konuları ve doğurdukları sonuç itibariyle birbirinden farklı olduğundan, genel kadastrodan sonra yapılan orman kadastrosu 3402 sayılı Kanunun 22/1. maddesi anlamında 2. kadastro olarak kabul edilemez. 3402 sayılı Kanunun 22. maddenin beşinci fıkrasında “Tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıt ve belgelerin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır” hükmü bulunmaktadır. 3402 sayılı Kanunun yürürlüğü tarihinden önce genel kadastrosu yapılan yerlerde, tahditleri yapılmayan ormanlarda ve yine bu kanunun yürürlüğünden sonra aynı Kanunun 4/3. maddesi hükmüne göre yapılan çalışma sonucu tescili yapılan ormanlarda ne gibi işlem yapılacağı konusunda Kadastro Kanununda hüküm bulunmadığından, bu tür ormanlar hakkında özel Kanun olan 6831 sayılı Orman Kanununun uygulanması gerekir. Anılan Kanunun 22.05.1987 tarih ve 3373 sayılı Kanun ile değişik 7. maddesinde “Devlet Ormanlarının, hükmü şahsiyete haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususi ormanların, orman kadastrosu ve ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti, orman kadastro komisyonları tarafından yapılır” hükmü bulunmakta olup, kanun maddesinde daha önce arazi kadastrosu yapılan ve yapılmayan taşınmaz ayrımının yapılmadığı görülmektedir. 6831 sayılı Kanunun bazı maddelerini değiştiren 3373 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra bu kanun hükümlerine göre çıkarılan ve 02.09.1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosu ve aynı Kanunun 2/B maddesi uygulaması hakkındaki yönetmeliğin kapsamı başlıklı 2.; Orman Kadastro Komisyonlarının Görevi başlıklı 8. maddelerinde hangi taşınmazların orman kadastrosunun yapılacağının gösterildiği, tapu ve kadastro dairelerinden istenecek bilgi ve belgeler başlıklı 18. maddesinde “Orman kadastrosu yapılacak yerlerin daha önce tapulaması yapılmış ise kadastro pafta örnekleri ile tapu kayıt örneklerinin tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden getirileceği”, Devlet Ormanları Olarak Sınırlandırılacak Yerler başlıklı 23. maddesinde tapulu tapusuz ya da daha önce arazi kadastrosu yapılan yer ayrımı yapılmaksızın 6831 sayılı Kanunda tanımı yapılan yerlerin ve 4785 sayılı Kanun gereğince devletleştirilmiş veya devletleştirmeye tâbi ormanlar ile Devlet ormanı olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme ilâmı bulunan yerlerin orman kadastrosunun yapılacağı ve aynı yönetmeliğin Orman Olarak Sınırlandırılan Tapulu Yerlerin Orman İşletme Müdürlüğüne Bildirilmesi başlıklı 29. maddesinde “Orman Kadastro Komisyonlarının, orman olarak sınırlandırılan tapulu yerleri, harita, liste ve tutanaklarını orman işletme müdürlüklerine göndereceği ve müdürlük tarafından kesinleşmiş orman sınırları içinde kalan hukuken geçersiz hale gelmiş tapuların kısmen veya tamamen iptali için gerekli işlemlerin yapılacağı” ve 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile yine 5/11/2003 tarihli ve 4999 sayılı Kanun ile değiştirilen 6831 sayılı Kanunun 7. maddesi ile daha önce orman kadastrosu yapılan ancak herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan ormanların dahi orman kadastrosunun yapılabileceği” öngörülmüştür. Böylece daha önce orman kadastrosu yapılan yerlerde dahi orman kadastrosu yapılmasının ikinci kadastro olmayacağı kanun ile de hüküm altına alınmıştır. 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan ve 02.09.1986 tarihli Yönetmeliği Yürürlükten Kaldıran Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 2, 10, 21, 26, 27 ve 32. madde hükümleri de birlikte değerlendiğinde, daha önce genel arazi kadastrosu yapılan yerlerde, sonradan orman kadastrosunun yapılmasının yasal olduğu, dayanılan kanun kuralları ve hukukî sonuçları farklı olduğundan orman ve arazi kadastrosunun birbirine karşı ikinci kadastro olmayacağı sonucuna ulaşılmaktadır. 3116 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 01.06.1937 ve 6831 sayılı Orman Kanununun yürürlüğe girdiği 08.09.1956 tarihlerinden bu yana Orman Genel Müdürlüğünün uygulamaları da bu doğrultudadır.
Hal böyle olunca, somut olayda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 6831 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılıp 20.02.2014 tarihinde ilân edilen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasının 1983 yılında yapılan genel arazi kadastrosuna karşı ikinci kadastro kabul edilemeyeceğinden işin esasına girilerek yöntemine uygun şekilde orman araştırması yapılıp sonucuna göre karar verilmesi…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Çanakkale Kadastro Mahkemesinin 07.09.2016 tarihli ve 2016/35 E., 2016/17 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı … İdaresi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 1983 tarihinde yapılarak kesinleşen genel arazi kadastrosundan sonra 2003 tarihinde 6831 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılan orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasının ikinci kadastro niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Kelime anlamı itibariyle kadastro; taşınmazların plan, vaziyet krokisi, kayıt, defterler ve kütükler gibi bir takım vesikalar sayesinde kimliklerini tespite ve taşınmaz mülkiyetinin taalluk ettiği şeyin arz üzerinde teşhisine yarayan teknik vasıtaların bütününe denir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lügatı, Ankara 1944, s. 182).
13. Doktrinde de kadastro ile ilgili birbirlerine yakın anlamlar ifade eden çeşitli tanımlar yapılmış olup genel olarak; arazinin cinsini ve sınırlarını belirleyerek geometrik durumunu haritaya geçirmek ve hukukî durumuna göre tapu sicili oluşturmak olarak tanımlanmıştır. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, kadastronun biri geometrik diğeri hukukî olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Geometrik anlamda kadastro, tekniğin ve fennin yardımı ile bir ülkedeki her taşınmazın türünü, sınırını ve yüzölçümünü kesin bir şekilde belirleyip, sınırlarını tespit etmeyi amaç edinmiştir. Söz konusu sınırlama (parsel sınırlarının belirtilmesi), arazinin haritasının çıkarılması ve kadastro planlarının yapılması ile gerçekleşir. Buna karşılık kadastronun hukukî yönü ise, geometrik olarak sınırlanan taşınmazlar üzerindeki hakları ve söz konusu hakların sahiplerini tespit etmek amacını taşımaktadır (Tekinay, S. S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Tekinay Eşya Hukuku, C. I, 5. Bası, İstanbul, 1989, s. 271).
14. Taşınmazların hukuksal ve geometrik durumlarının tespiti olarak tanımlanan kadastro işlemleri ülkemizde farklı yasalara dayanılarak farklı merciler tarafından yürütülebilmektedir.
15. Türkiye’de kadastroyu öngören ilk Kanun 1328 tarihli Kanun olmakla birlikte bu Kanun uygulama alanı bulamamıştır. Taşınmazlar üzerindeki eylemli hakları hukukîleştirmek, tapusuz taşınmazlar üzerindeki hakları hukukî hâle getirmek, geometrik durumlarını ortaya koymak ve kadastral haritalarını yapmak amacıyla 1934 yılında 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu 1950 yılına kadar, hem kentlerde hem de kırsal alanda uygulanmıştır. 1950 yılında ise ikili bir ayırıma gidilerek kentlerin belediye sınırları içinde kalan taşınmazlar için 2613 sayılı Kanun uygulanmaya devam olunmuş; kentlerin belediye sınırları dışında kalan taşınmazlarının kadastro çalışmaları ise aynı sene yürürlüğe konulan 5602 sayılı Tapulama Kanunu’na göre yürütülmüştür. Bu Kanun’un yeterli olmaması, 1964 yılında çıkarılan 509 sayılı Kanun’un da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine 12.05.1966 tarihinde 766 sayılı Tapulama Kanunu çıkarılmıştır. Bu şekilde kırsal alandaki kadastro çalışmaları adı geçen kanunlara göre yürütülmüştür.
16. 2613, 5602 ve 766 sayılı Kanun’larda mülkiyete konu olabilecek gayrimenkul malların kadastro ve tapulaması yapılmış, meralar sınırlandırılmış, sahipsiz kayalar, tepeler, dağlar, ormanlar tapulama dışı bırakılmıştır. Bu Kanun’lara göre kadastro ve tapulama faaliyetleri kadastro teknisyeni, yardımcısı, muhtar ve yerel bilirkişilerden oluşan ekipler tarafından yürütülmüştür.
17. Böylelikle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09.10.1987 yılına kadar, il ve ilçelerin merkez belediye sınırları içinde kalan taşınmazların kadastrosu 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu’na göre; belediye sınırları dışında kalan taşınmazların kadastrosu ise 766 sayılı Tapulama Kanunu’na göre yapılmıştır. 1987 yılında ise, mevzuat birliği sağlanmış ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu yürürlüğe konularak tüm ülkede kadastro çalışmaları tek yasaya göre yürütülmüştür. Bu şekilde, kadastro çalışmalarının hızlandırılması, delillerin hızlı bir şekilde toplanıp itiraz ve davaların daha sağlıklı ve seri bir şekilde sonuçlandırılmasının sağlanmasına çalışılmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 1. maddesinde de Kanun’un amacı “…memleketin kadastral topografik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek suretiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un öngördüğü tapu sicilini kurmak…” olarak açıklanmıştır.
18. Yukarıda kısaca özetlenen arazi kadastrosu, tüm ülke arazileri için uygulama alanı bulamamış; orman arazisi için ayrı bir tahdit ve kadastro uygulaması öngörülmüştür.
19. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın 169. maddesinde ormanların korunması ve geliştirilmesiyle ilgili hükümlere yer verilmiş, Devlet ormanlarının yasaya göre Devletçe yönetilip işletileceği belirtilmiştir. Bunun için öncelikle Devlet ormanlarının mülkiyet ve sınırlarının kesin şekilde saptanması daha sonra bu yerler ile ilgili bilimsel plan ve projelerin uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir (Sınmaz, B./Karataş, İ: Orman kadastrosu, Ankara 1995, s. 25).
20. Orman sınırlandırılması, genel anlatımla, ülke ormanlarının geometrik ve hukukî durumlarını ortaya koyan teknik çalışmaların bütününü ifade eder. Arazi kadastrosu ve orman kadastrosu birbirinden ayrı konular olduğu için ayrı Kanun’larda düzenlenmiştir. Orman kadastrosu özel ve teknik bilgiyi gerektirir. Bu nedenle özel kanun olan Orman Kanunu’nda düzenlenmiştir.
21. Orman sınırlandırılması işlemlerine ilk kez 18.02.1937 tarihli 3116 sayılı Orman Kanunu’nda yer verilmiş olup, anılan Kanun ile sadece devlet ormanlarının tahdit ve kadastrosunun yapılması öngörülmüştür. 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu yürürlüğe girmiş, 6831 sayılı Orman Kanunu ile tüm ormanların tahdit ve kadastrosunun yapılması hüküm altına alınmıştır. Bu Kanun’da 20.06.1973 tarihinde 1744, 23.09.1983 tarihinde 2896, 05.06.1986 tarihinde 3302, 28.05.1987 tarihinde 3373, 05.11.2003 tarihinde 4999, 15.01.2009 tarihinde 5831 sayılı Kanunlarla bazı değişiklikler yapılmıştır.
22. 3116 ve 6831 sayılı Kanun’larda ve 6831 sayılı Kanun’da değişiklik yapan kanunlarda, devlet ormanlarının ve bu ormanlarla içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ve diğer ormanların devlet ormanları ile müşterek hudutlarının tayin ve tespitinin orman tahdit komisyonları tarafından yapılacağı hükme bağlanmıştır. (6831 sayılı Kanun m.7, 3116 sayılı Kanun m. 5) 2896 sayılı Kanun’la (28.09.1983) yapılan değişiklikle de, devlet ormanları ile evvelce sınırlama yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosunun orman kadastro komisyonları tarafından yapılacağı belirtilmiştir.
23. Buna göre, orman kadastrosunu, mülkiyet farkı gözetilmeksizin orman tanımına giren yerler ile, bu yerlerin içindeki ve bitişiğindeki her çeşit taşınmazların tespitine, sınırlarının geometrik olarak belirlenmesine, üzerindeki hakların tayinine yönelik teknik çalışmalar olarak tanımlamak mümkündür (Ayanoğlu, S., Türk Hukukunda Orman Kadastrosu, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi 1994, C.44, S. 1-2. , s. 64).
24. Orman kadastrosu özel ve teknik bilgi gerektirdiğinden, orman kadastro komisyonları Orman Genel Müdürlüğünce atanacak bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisinin başkanlığında, bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi veya bunların bulunmaması hâlinde orman teknikeri; bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisi veya bunların bulunmaması hâlinde ziraat teknisyeni ile beldelerde belediye encümenince, mahalle ve köylerde muhtarlıkça bildirilecek bir temsilci olmak üzere bir başkan ve üç üyeden teşekkül eder.
25. Orman kadastrosu ile genel arazi kadastrosu, kadastro komisyonlarının teşekkülü bakımından birbirlerinden ayrıldıkları gibi amaç olarak da birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Yukarıda da bahsedildiği üzere genel kadastronun nihai amacı sağlıklı biçimde tapu sicillerini oluşturmaktır (3402 sayılı Kadastro Kanunu m. 1). Tapu sicilinin taşınmazlarda aleniyeti sağlama, taşınmazlar üzerinde ayni hakların tesisine ve devrine imkan verme fonksiyonları özel mülkiyete tabî taşınmazlar için söz konusudur. Bu durumda, orman kadastrosunun niteliğinin daha çok ülke orman varlığının, sınırlarının ve maliklerinin tespiti işlemi olduğu söylenebilir (Ayanoğlu, s. 65).
26. 3402 sayılı Kadastro Kanunu öncesinde orman kadastrosu ile arazi kadastrosu iki ayrı koldan yürütülmüştür. Orman kadastrosu ile genel kadastro faaliyetleri arasında uyumu sağlamaya yönelik Orman Kadastro Yönetmeliklerinde çeşitli hükümlere yer verilmiştir. 09.06.1958 tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesi’nin 28. maddesi, 25.06.1970 tarihli ve 12229 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliği’nin 35 ve devamı maddeleri, 19.08.1974 tarihli ve 14981 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 33, 48 ve 49. maddeleri bu hususa örnek teşkil ettiği gibi yine bu doğrultuda 02.09.1986 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre Orman Kadastrosu ve Aynı Kanunun 2/B maddesi Uygulaması Hakkındaki Yönetmeliğin “Tapu ve kadastro dairelerinden istenecek bilgi ve belgeler” başlıklı 18. maddesindeki “Orman kadastrosu yapılacak yerlerin daha önce tapulaması yapılmış ise kadastro pafta örnekleri ile tapu kayıt örneklerinin tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden getirileceği”, aynı Yönetmeliğin “Orman olarak sınırlandırılan tapulu yerlerin orman işletme müdürlüğüne bildirilmesi” başlıklı 29. maddesindeki “Orman Kadastro Komisyonlarının, orman olarak sınırlandırılan tapulu yerleri, harita, liste ve tutanaklarını orman işletme müdürlüklerine göndereceği ve müdürlük tarafından kesinleşmiş orman sınırları içinde kalan hukuken geçersiz hale gelmiş tapuların kısmen veya tamamen iptali için gerekli işlemlerin yapılacağı” şeklindeki hükümleri de bu amaca yöneliktir.
27. 3402 sayılı Kadastro Kanunu öncesinde orman kadastrosu ile arazi kadastrosu arasındaki ilişki bu şekilde iken, 3402 sayılı Kadastro Kanunu ile “dolu pafta” sistemi benimsenmiş ve orman kadastrosu ile ilgili hükümlere de yer verilmiştir. Dolu pafta sisteminde, ülke koordinat sistemine göre memleketin kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukukî durumları tesbit edilmiştir. Bu Kanun’da da çalışmayı yapacak ekip iki kadastro teknisyeni, muhtar ve yerel bilirkişilerden oluşmaktadır. Ancak, Kanun’un 4/3. maddesi (5304 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile yapılan değişiklik öncesi); “…çalışma alanında orman bulunması halinde durum çalışmaya başlamadan iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tesbit ve haritasına işlenerek tutanakları ile birlikte Kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri yukarıdaki sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir. İki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu Kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tesbit ve ilân edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur” hükmüne yer verilmiştir.
28. Anılan madde daha sonra 03.03.2005 tarihli ve 25744 sayılı Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5403 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile bu madde değiştirilmiş, “çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanmamış olması halinde, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak, bu çalışmalarda kadastro ekibine, … taşra teşkilatınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar resen devam ettirilir” şeklinde düzenlenmiştir.
29. Bu düzenlemeye paralel olarak 6831 sayılı Kanun’un 7. maddesine 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile “Ancak henüz orman kadastrosuna başlanmamış yerlerde 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı orman kadastro komisyonlarınca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır” tümcesi eklenmiştir.
30. Yine 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na 02.08.2013 tarihli ve 28726 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6495 sayılı Kanun’un 31. maddesi uyarınca eklenen Ek 5. madde ile “Kadastrosu veya tapulaması tamamlanan çalışma alanlarında, orman kadastrosu ya da tahdidi yapılmamış ormanlar, 4 üncü ve 39 uncu maddelerde yer alan esaslar çerçevesinde kadastroya tabi tutulur” hükmü getirilmiştir.
31. Arazi kadastrosu ve orman kadastrosuna ilişkin yapılan genel açıklamalardan sonra, arazi kadastrosundan sonra yapılan orman kadastrosunun ikinci kadastro olup olmadığı konusuna gelince; ikinci kadastro konusu ilk defa 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 46. maddesinde düzenlenmiştir. 46. madde;
“…Birlik sınırları içinde evvelce kadastro veya tapulaması yapılmış yerler, yanlışlıkla ikinci bir defa tapulamaya tabi tutulmuşsa, ikinci tapulama ne safhada bulunursa bulunsun, bütün sonuçları ile hükümsüz sayılır.
Orman Kanunu uyarınca tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıtlar, müseccel bulunduğu birliğin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır” (m. 46/2-3) şeklindedir. Bu madde ile aynı yer hakkında iki kez tapu kaydı oluşturulması önlenmek istenmiştir. Ormanların sınırlandırma ve kadastrosu Orman Kanunu’nun 7 ve onu izleyen maddeleri hükümleri gereği özel komisyonlar tarafından yapılacağından orman kadastrosu kesinleşmemiş olsa bile 766 sayılı Kanun’un o yerde uygulanması mümkün olmayacaktır (Ozanalp, A.N.: Tapulama Kanunu Şerhi, 1976, s. 691).
32. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1. maddesinde de; “Evvelce tesbit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci bir defa kadastroya tabi tutulmuşsa ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır” hükmüne yer verilerek 2. ve 3. fıkralarında bu maddenin uygulanamayacağı hâller belirtilmiştir. Kadastro Kanunu’ndaki bu maddenin amacı da aynı yerde yeni bir arazi kadastro çalışması yapılmasını ve mükerrer tapu oluşmasını önlemek olup, orman kadastrosu bu kapsamda değildir. Nitekim 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen ek 5. madde ile kadastrosu veya tapulaması tamamlanan çalışma alanlarında, orman kadastrosu ya da tahdidi yapılmamış ormanların aynı Kanun’un 4 ve 39. maddelerde yer alan esaslar çerçevesinde kadastroya tabî tutulacağı hükme bağlanmıştır.
33. O hâlde, yukarıda açıklandığı üzere Orman Kanunu’nun özel kanun olması, arazi kadastrosunun yapılış yöntemi ve kadastro ekibin oluşumu, orman kadastrosunun özel ve teknik bilgi gerektirmesi, orman kanunlardaki “orman kadastrosu orman kadastrosu komisyonları tarafından yapılır” şeklindeki kesin düzenleme karşısında orman kadastrosunun ikinci kadastro olduğunu söylemek mümkün değildir.
34. Ne var ki, 3402 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra “dolu pafta” sistemi getirildiğinden ve çalışmaya başlamadan önce orman sınırları orman kadastro komisyonu tarafından belirlendiğinden, 5403 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten sonra da çalışma alanında orman bulunması hâlinde kadastro ekibinde en az bir orman mühendisi ve ziraat mühendisi katılması zorunlu olduğundan, ayrıca 6495 sayılı Kanun’un 31. maddesi uyarınca eklenen Ek 5. madde ile kadastrosu veya tapulaması tamamlanan çalışma alanlarında, orman kadastrosu ya da tahdidi yapılmamış ormanların 4. ve 39. maddelerde yer alan esaslar çerçevesinde kadastroya tabî tutulacağı hükmü eklendiğinden artık bu yerlerde orman kadastrosu yapılamaz, yapıldığı takdirde ikinci kadastro sayılması mümkündür.
35. Yapılan açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesine gelince; dava konusu 161 parsel sayılı taşınmazın 11.11.1983 tarihinde yapılan tapulama çalışmalarında, 89700 m2 yüzölçümünde, palamutluk ve zeytinlik vasfında, Mayıs 1301 Daimi 5 sıra nolu, Şubat 1324 tarihli ve 17 sıra nolu ve 03.11.1973 tarihli ve 6 sıra nolu tapu kayıtlarına dayalı olarak Kamil ve Emine Çetin adına tespit edildiği, itiraz edilmeksizin tapuya tescil edikten sonra 06.12.2013 tarihinde satış yoluyla davacıya devredildiği, taşınmazın bulunduğu yerde 11.06.2003 tarihinde 6831 sayılı Kanun’a göre orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasına başlanıldığı, 3 numaralı tutanakta “…161 parselde yapılan incelemede bu parselin batı kısmında bir bölümünün kızıl çam ağaçları ile kaplı olduğu ve bu ağaçların yaş itibariyle ormanla aynı yaşta olduğu ve devam niteliğinde olduğu…ana ormanın devamı şeklinde olan sahanın devlet ormanı olarak sınırlandırılmasına…” karar verildiği, yapılan çalışmaların 20.02.2014 tarihinde ilan edildiği ve davacı tarafından askı ilan süresi içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
36. Dava konusu yerde arazi kadastrosu 766 sayılı Tapulama Kanunu hükümlerine göre yapılmıştır. Tapulama teknisyeni, yardımcısı muhtar ve yerel bilirkişilerden oluşan ekip il ve ilçelerin belediye sınırları dışında bulunan tescile tabi gayrimenkullerin tapulamasını yapmıştır. Tapulama tespiti 1984 yılında kesinleşmiştir. Orman kadastrosu çalışmalarına ise, 11.06.2003 tarihinde başlanılmış, 24.02.2004 tarihinde sonuçlandırılmış ve 20.02.2014 tarihinde de ilan edilmiştir. Bu tarihlerde 6831 sayılı Kanun’un 4999 sayılı Kanun’la değişik hükümleri yürürlüktedir. Buna göre; devlet ormanlarının kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ve diğer ormanların Devlet ormanları ile müşterek sınırlarının tayin ve tesbitinin orman kadastro komisyonları tarafından yapılacağı belirtilmiştir (6831 sayılı Kanun m. 7). Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, arazi kadastrosundan sonra orman kadastrosu yapılması hâlinde, orman kadastrosunun ikinci kadastro sayılmayacağı açıkça anlaşılmaktadır.
37. O hâlde mahkemece, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 6831 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılıp 20.02.2014 tarihinde ilân edilen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasının 1983 yılında yapılan genel arazi kadastrosuna karşı ikinci kadastro kabul edilemeyeceğinden işin esasına girilerek yöntemine uygun şekilde orman araştırması yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gereklidir.
38. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı … İdaresi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.