Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1084 E. 2019/18 K. 17.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1084
KARAR NO : 2019/18
KARAR TARİHİ : 17.01.2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.04.2013 tarihli ve 2008/155 E., 2013/91 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 18.11.2013 tarihli ve 2013/14559 E., 2013/15943 K. sayılı kararı ile;
(…Davacı vekili, müvekkiline ait davalıya kasko sigortalı aracın tek taraflı trafik kazası sonucu hasarlandığını belirtip, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 53.875,00TL tazminatın 08.04.2006 kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili hasarın sürücü değişikliği yapılması ve asıl sürücünün alkollü ya da ehliyetsiz oluşu nedeniyle sigorta teminat kapsamı dışında kaldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur
Mahkemece toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre dava konusu trafik kazasında sürücü değişikliği yapıldığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta sözleşmesine dayanılarak sigortalı tarafından davalı … şirketi aleyhine açılan maddi tazminat istemine ilişindir.
Davacıya ait aracın 17.03.2006 ila 17.03.2007 dönemi için davalı … şirketine kasko poliçesi ile sigorta yaptırıldığı ve davalı şirkete kasko sigortalı araçtaki hasarın (rizikonun) 08.04.2006 tarihinde poliçenin yürürlük süresi içerisinde meydana geldiği uyuşmazlık konusu değildir.
Mal sigortası türünden olan kasko sigorta sözleşmeleri gerek kuruluşlarında, gerek devamı sırasında ve gerekse rizikonun gerçekleşmesi aşamasındaki ihbar yükümlülükleri bakımından iyiniyet esasına dayalı sözleşme türlerindendir.
Kasko Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesine göre, gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötüniyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, TTK. 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasanın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.
İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5 maddesi ve TTK. 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.
Bu ilkeler doğrultusunda somut olaya baktığımızda; 08.04.2006 günlü kolluk güçleri tarafından düzenlenen tutanakta, davacı adına kayıtlı minibüsün yolu tamamen kapatmış vaziyette durduğu, sürücü olduğunu iddia eden sürücü belgeli ve alkolsüz Hakan Namdar’ın, araçta yalnız olduğunu, uyuması sonucu kaza yaptığını beyan ettiği, aracın muhtelif yerlerinde kan birikinti ve izlerine rastlandığı, araçta ayakkabı, güneş, gözlüğü ve mont bulunduğu, sürücüden başka kişi veya kişilerin bulunduğu, sürücü olduğunu iddia eden Hakan Namdar’da yaralanma, çizik ve kesik izleri bulunmadığı, kaza yapan sürücü portresi çizmediği belirtilmiştir.
Tutanak mümzileri tanıklar mahkemece talimat yolu ile dinlenmişler, beyanlarında tutanağa ilave olarak araç sahibi olan davacının aracı yeni aldığını, yüksek miktarda ödemesi bulunduğunu, aracın kaskosundan yararlanmaması halinde işlerinin bozulacağını, aracı alkollü olarak kendisi kullandığı halde şoförünün kullandığının gösterilmesini istediğini, araç sürücüsü olduğunu iddia eden kişinin de aracı kullanmadığını beyan ettiğini bildirmişlerdir. Mahkemece 08.04.2006 günlü tutanak ve tutanak mümzilerinin beyanına göre davacının ihbar mükellefiyetine uymadığı bildirilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Bu durumda araçta kan izleri ve birikintileri bulunduğu ve sürücü olduğunu iddia eden Hakan Namdar’da yaralanma, kan izi ve çiziği olmaması nedeniyle yargılama sırasında dinlenen tutanak mümzileri tekrar dinlenerek beyanlarında araç sürücüsü olduğunu bildirdikleri davacı araç sahibi …’de olay sonrası yaralanma, kan izi veya çizik görüp görmedikleri, kan izi, yaralanma ve çizikle ilgili görgü ve tespitlerinin bulunmaması halinde davacının ihbar mükellefiyetine aykırı davranmadığı gözetilerek aksinin ve rizikonun teminat dışı bırakma nedeninin sigortacı tarafından ispatlanamadığı kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesi, tutanak mümzilerinin davacı araç sahibi … üzerinde yaralanma, kan izi veya çizik gördüklerinin tespiti halinde ise davacının ihbar mükellefiyetine aykırı davrandığının kabulü ile buna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesine dayalı olarak açılan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin davalıya Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalı olan aracının sürücü Hakan Namdar yönetimindeyken yaşanan tek taraflı kazası sonucu pert olacak şekilde hasarlandığını, hasar bedelinin davalı … şirketince karşılanmadığını ileri sürerek sigorta bedeli olan 53.875,00TL’nin kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu olayda sürücü değişikliği yapıldığını, aracın sürücüsünün Hakan Namdar olmamasının gerçek sürücünün alkollü ya da ehliyetsiz olduğuna ilişkin bir karine oluşturduğunu, bu nedenle davacının talebinin poliçe teminatı kapsamına girmediğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; dosya kapsamından kazanın Hakan Namdar tarafından yapılmadığı, asıl sürücünün … olduğu, …’nün elindeki kesik ve yaralarının kaza sırasında olduğu, hastaneye gitmeyip otele doktor getirildiği ve kendisinin de araçta olduğu yönündeki beyanı ile sonradan çağrılıp geldiği şeklindeki çelişkili ifadeleri dikkate alındığında her ne kadar alkollü olduğu yönünde tutanak yok ise de kazanın oluşumuna aykırı beyan ve konular doğrultusunda kaza yapan kişinin Hakan Namdar olduğuna kanaat getirilemediği, davacının bu kapsamda kasko bedelini tahsil isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; mümzi tanıkların gerek tutanakta ve gerekse talimat ifade tutanağında yer alan beyanlarının tekrarlatılmasının, olayın oluş şekli ve tutanak içeriğini değiştirmeyeceği gibi, aksinin ifade edilmesinin suç teşkil edeceği, bu doğrultuda da ifade değişikliği olup olamayacağının yeniden dinlenmeleri ile belirlenmesi durumunun mahkemece suça teşvik olarak değerlendirileceği, olayda kan izi ve çiziklerin bulunmasının bu ifadelere bir etkisinin olmayacağı gibi, her iki şahsın da araçta oldukları var sayılsa dahi herhangi birinin yaralanmasının mümkün olabileceği, tüm olaya ait ayrıntıların tutanakta açık olarak yer aldığı, aradan geçen zaman içerisinde ayrıntıların tutanağa geçmediğine göre bu yönde tanıkların beyanlarının kan izine yönelik alınması süre içerisinde olaya ait ayrıntıların hatırlanmasının mümkün olamayacağı, kısacası olayda davacının açıkça olayın oluş şekline uygun bulunmayan şekli de oluşturduğu, kaza ile talepte bulunması yerinde görülmediği, kasko poliçesi genel şartları B.1.5 maddesi TTK 1292/3 madde kapsamında ve tanık beyanlarının olayın oluşumunu somut olarak açıklayan delil kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre 08.04.2006 tarihli tutanak mümzilerinin yeniden tanık sıfatı ile dinlenerek kendilerine davacı araç sahibi …’nün üzerinde yaralanma, kan izi veya çizik görüp görmedikleri hususunun sorulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde meydana gelip gelmediğinin, davacının ihbar mükellefiyetine uyup uymadığının dolayısıyla davacının talebinin poliçe teminatı kapsamında kalıp kalmadığının yasal mevzuat çerçevesinde irdelenmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, bir mal sigortası olan kasko sigortasında dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK)’nun 1290, 1291 ve 1292’nci maddelerinde düzenlenmiş bulunan sözleşmenin kurulması aşamasındaki, sözleşme sırasındaki ve nihayet rizikonun gerçekleşmesi durumunda sigorta ettirene ihbar (bildirim) yükümlülüğü getirilmiş ve bu koşullar ayrıntılı olarak genel şartlarda yer almış bulunmaktadır. Söz konusu ihbar yükümlülükleri bakımından kasko sigortası iyi niyet esasına dayalı sözleşme türlerindendir.
Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.1 maddesine göre, gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 6762 sayılı TTK’nın 1282’nci maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Kanun’un 1281’nci maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi hâlinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hâllerden olması gerekmektedir.
Sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5 maddesi ve 6762 sayılı TTK’nın 1292’nci maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.
Bu durum karşısında, rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat külfeti sigortacıda bulunmakta olup, sigortacının, rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde meydana geldiğinin soyut iddialarla değil, somut delillerle kanıtlanması gerekmektedir.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 10.12.1997 tarihli ve 1997/11-772 E., 1997/1043 K., 16.12.1998 tarihli ve 1998/11-872 E., 1998/905 K., 08.12.2010 tarihli ve 2010/17-596 E., 2010/641 K., 22.12.2010 tarihli ve 2010/17- 655 E., 2010/688 K., 05.06.2015 tarihli ve 2013/17-2303 E., 2015/1497 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı, davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olan aracın sürücü Hakan Namdar yönetimindeyken yaşanan tek taraflı trafik kazasında hasarlandığını ileri sürerek poliçe bedelini talep etmiştir. Davalı ise, olayın sigortalının beyan ettiği şekilde meydana gelmediğini ve talebin poliçe teminatı kapsamı dışında olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Kaza tarihinde (08.04.2006) kolluk güçleri tarafından düzenlenen tutanakta, “davacı adına kayıtlı minibüsün yolu tamamen kapatmış vaziyette durduğu, sürücü olduğunu iddia eden sürücü belgeli ve alkolsüz Hakan Namdar’ın, araçta yalnız olduğunu, uyuması sonucu kaza yaptığını beyan ettiği, ancak araç bulunduğu yerden kaldırıldıktan sonra incelendiğinde aracın muhtelif yerlerinde kan birikinti ve izlerine rastlandığı, araçta ayakkabı, güneş gözlüğü ve mont bulunduğu, sürücüden başka kişi veya kişilerin bulunduğu, sürücü olduğunu iddia eden Hakan Namdar’da yaralanma, çizik ve kesik izleri bulunmadığı, kaza yapan sürücü portresi çizmediği ve yapılan mülakatta da sorulan sorulara inandırıcı cevaplar veremediği, kazanın belirtilen km ve noktada meydana geldiği, ancak sürücünün Hakan Namdar olmadığı kanaatinin oluştuğu” belirtilmiştir.
Yargılama aşamasında ifadesine başvurulan tutanak tanıkları Rahmi Yılmaz ve Rasim Tığcı talimat mahkemesince 02.10.2012 tarihinde verdikleri yeminli beyanlarında özetle; tutanak içeriğinin doğru olduğunu, mal sahibi olduğunu beyan eden şahsın aracı yeni aldığını, o günün tarihine göre 60.000,00TL’ye yakın ödemesinin bulunduğunu, kasko sözleşmesinden faydalanmazsa işlerinin bozulabileceğini, aracı kullanan kişinin kendisi değil de şoförünün olduğunu göstermelerini istediğini, kendisinin alkollü olduğu için sürücü olarak yazılması hâlinde kaskodan parasını alamayacağını söylediğini ve sürücü olduğunu belirten kişinin de kazanın nasıl olduğuna dair birbiriyle örtüşmeyen beyanlarda bulunduğunu, sürücü olduğunu beyan eden bu kişiye yalan söylemesi hâlinde bunun adli yaptırımının olabileceğini hatırlattıklarında da kendisinin aracı kullanan kişi olmadığını ve çağırılması üzerine sonradan olay yerine geldiğini söylediğini, tüm ısrarlara rağmen de tutulan bu tutanağın değiştirilmediğini ifade etmişlerdir.
Böylece davalı … şirketinin az önce yapılan hukuki ve maddi tespitler karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat ettiğinin kabulü gerekir. Somut olay bakımından davacının, rizikonun gerçekleşme şeklini iyi niyet kurallarına aykırı şekilde bildirdiği sabit olmuştur. Bu durum karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde ve teminat kapsamında gerçekleştiğini ispat külfeti sigortalıya geçer. Davacı sigortalı ise rizikonun ihbar edilen şekilde gerçekleştiğini ispat edememiştir.
Mevcut bu somut deliller karşısında mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli olup tutanak mümzilerinin yeniden tanık sıfatı ile dinlenerek kendilerine davacı araç sahibi …’nün üzerinde yaralanma, kan izi veya çizik görüp görmedikleri hususunun sorulması da yargılamaya bir katkı sağlamayacaktır.
Hâl böyle olunca, açıklanan nedenlerle somut olay yönünden rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ve zararın teminat dışı olduğunu davalı … şirketinin ispat ettiğinin kabulü ile davanın reddine dair verilen direnme kararı yerindedir.
Bu nedenle yerel mahkeme direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.