YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1042
KARAR NO : 2019/740
KARAR TARİHİ : 20.06.2019
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki “ziynet eşyasının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin iadesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Aile Mahkemesince davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 30.01.2013 tarihli ve 2012/859 E., 2013/135 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin, 08.10.2013 tarihli ve 2013/10923 E., 2013/14104 K. karar sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkili ile davalının 15.06.2007 tarihinde evlendiklerini, müşterek 2,5 yaşında bir çocuklarının bulunduğunu; davalının alkol alması, hakaret etmesi ve şiddet uygulaması nedeniyle, evlilik birliğinin temelden sarsıldığı iddiasıyla boşanmalarına, nafaka ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine ve davalı ve ailesi tarafından fikir birliği çerçevesinde adeta gasp edilen müvekkilinin, 22 ayar ve 22 gr değerindeki 14 adet bileziklerinin, 2 adet takı setinin, çeyrek altınlarının kendisine aynen, mümkün olmaması halinde nakden iadesine(bu hususta 8 adet fotoğraf ile tarafların düğün-nişan merasimini içeren 2 adet CD ekte sunulmuş) karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Ön inceleme tutanağında, “Davacının dava ettiği ziynet eşyalarının cinsleri nitelik ve özellikleriyle hangi altın için ne kadar para istediğinin açıklar dilekçe sunması için HMK. 119.maddesi 1.fıkrasının g bendi ve 2.fıkrası gereğince bir hafta kesin süre verilmesine, aksi takdirde ziynet eşyaları yönünden davanın açılmamış sayılacağının ihtarına, masrafın gider avansından karşılanmak suretiyle davacıya bu konuda ön inceleme tespit tutanağı eklenmek suretiyle tebligat yapılmasına” karar verilmiş davacı vekiline ön inceleme tespit tutanağı tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında tartışmaların olduğu, ancak darp boyutuna gelmediğini, davacının davalının anne ve babası ile yaşamaya zorlandığı iddiasının doğru olmadığını, ziynet eşyalarının müşterek ihtiyaçlar için kullanıldığını savunup; Tarafların boşanmalarına, boşanma dışındaki velayet, nafaka tazminat ve ziynet eşyası taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; 27.06.2012 tarihli celsede, altınlara yönelik davanın tefriki ile yeni esasa kaydına karar verildiği görülmüştür.
Davalı asil duruşmadaki beyanında; “dava edilen 14 adet 22 ayar bilezik ile iki adet takı setinin evlilik birliği kurulurken kadına takıldığı doğrudur. Bu bileziklerden 5 tanesini kendi aile çevresi takmıştır. Geriye kalan 9 tanesini benim aile çevrem taktı, dolayısıyla kendi ailesinin taktığı 5 tane bileziği davacı hiç bir zaman ortaya koymadı, kendi yanında taşıdı evden giderken de beraberinde götürdü, bizim takdığımız 9 adet bileziği evlilik yaşamı içerisinde ihtiyacımız oldukça borçlarımızı ve ihtiyaçlarımızı karşılamak için bozdurduk, evin içerisindeki ihtiyaçlara harcandı. İki takı setinden bir tanesini kendisi evden giderken beraberinde götürdü, diğerini de evliliğimizden 5-6 ay kadar sonra kendisi üniversite de okuduğu için bozdurdu ve yatırdı. Dava edilen 30 adet çeyrek altın düğün salonu tutulduğu için onun masraflarına karşılık kullanıldığını” söylemiştir.
Davacı vekili, 30.01.2013 tarihli son celsede; “altınların tamamı için 6.000 TL istedik, açıklamamız bundan ibarettir, başka bir açıklama yapmıyoruz” demiştir.
Mahkemece; “Davacının dava dilekçesinde dava ettiği ziynet eşyalarının beher miktarı ile her bir kalem altın için talep ettiği miktarı açıklamadığı için, mahkememizce ön inceleme tespit tutanağı kapsamında HMK 119.maddesinin 1.fıkrasının ğ bendi ve 2.fıkrası gereğince açıklama yapması için müeyyidesi hatırlatılarak bir haftalık kesin süre verilmiştir. Davacı bir haftalık süre içinde bir açıklama yapmadığı gibi, mahkememizin 26.09.2012 tarihli oturumunda davacı vekiline tekrar sorulması üzerine çeyrek altın olarak istedikleri miktarın 30 adet olduğunu bildirmiş bunun dışında yine bir açıklama yapmamıştır. Son oturumda ısrarla tekrar sorulmasına rağmen altınların tamamı için toplam olarak 6.000 TL istediklerini bunun dışında açıklama yapmayacaklarını beyanla zaptı imzalamıştır.
HMK’da yapılan değişikliğin asıl amacı davaların uzamaması, davanın taraflarının isteklerini net bir şekilde ortaya koyup dayandıkları bilgi ve belgeleri mahkemeye bildirmeleri esasına dayalıdır. Mahkemece, yasadaki değişikliğe göre, davacıya kesin süre verilmesine, iki ayrı oturumda sözlü olarak açıklama yapmasının istenmesine rağmen, davacı vekili ısrarla istediği ziynet eşyalarının cins ve miktarlarının kalem kalem belirtip her bir kalem için istediği rakamı açıklamamıştır. Bu konu yargılamanın yürütülmesi için önemli bir husustur. …Açıklanan nedenlerledir ki HMK 119.maddesinin ikinci fıkrası gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Gerekçesiyle” davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Davada, davacıya düğünde takılan altınların davalı tarafından bozdurulup harcandığı ve davacıya geri verilmediği iddiasıyla,(22 ayar ve 22 gr değerindeki 14 adet bilezik, 2 adet takı seti ve çeyrek) altınların aynen iadesi olmadığında bedelinin tahsili istenmiş, bedeli olarak da tahmini değeri 6.000 TL olarak gösterilmiştir. Mahkemece, açıklama istenmesi üzerine de, davacı vekili duruşmada talep ettikleri çeyrek altınların 30 adet olduğunu belirtmiş bulunmaktadır.
Davalı asil, duruşmadaki beyanında iddia edilen altınların cins ve miktarlarına bir itiraz da bulunmamış, altınların bir kısmının davacı tarafından evden ayrılırken götürüldüğünü, bir kısmının da bozdurulup, evin ihtiyaçları için harcandığını ifade etmiştir.
Dava dilekçesindeki ve duruşmadaki beyanlar talep edilen alacakla ilgili yeterli bilgi ve muhtevayı taşımaktadır.
Zira, altınların herbiri için dava dilekçesinde bedel gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Davada uyuşmazlığın çözümü bilirkişi incelemesine dayalı bulunmaktadır. Uzman bilirkişi, talep edilen altınların herbirinin değerini belirleyip, toplam alacak miktarını hazırlayacağı raporunda açıklayacaktır. Bu nedenle, mahkemenin, ön inceleme tutanağında dava dilekçesindeki taleplerin açıklanması hususunda verdiği kesin mehil, usul ve yasaya uygun bulunmamıştır. Mahkemece, işin esasına girilerek, tarafların toplanan delilleri doğrultusunda bir hüküm verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin, hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda uyuşmazlığın esasının görüşülmesinden önce, dosya içerisindeki belgelerden direnme kararına ilişkin kısa ve gerekçeli kararın 25215 sicil numaralı hâkim tarafından imzalanmış olmasına ve UYAP’ta (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) yer alan gerekçeli kararın imza bölümünde “hakim 25215” olarak belirtilmiş olmasına rağmen, elektronik ortamda kararın 34055 sicil numaralı hâkim tarafından imzalanmış olması karşısında usulüne uygun olarak verilmiş bir direnme kararı bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
Ön sorunun değerlendirilmesi için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenleme irdelenmelidir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesi: (1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklinde düzenleme içermektedir.
Eldeki dosyada ise, hükmü veren hâkimin 25215 sicil numaralı hâkim olmasına rağmen, elektronik ortamda hükmün 34055 sicil numaralı hâkim tarafından imzalanmış olması yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 12.04.2017 tarihli ve 2017/11-74 E., 2017/728 K.; 05.04.2017 tarihli ve 2017/11-75 E., 2017/637 K.; 09.05.2018 tarihli ve 2017/11-102 E., 2018/1044 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Diğer taraftan, UYAP; HMK’nın “Elektronik işlemler” başlıklı 445. maddesinin birinci fıkrasında “Adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir” şeklinde tanımlandıktan sonra dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır denilmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde, UYAP kapsamındaki tüm birimlerde her türlü yargısal, idari ve denetim faaliyetlerinin bu sistemle elektronik ortamda yürütüleceği belirtilmiştir.
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin “UYAP’ın kullanılması” başlıklı 5. maddesi:
” (1) Mahkemeler ve hukuk dairelerinin iş süreçlerindeki her türlü veri, bilgi ve belge akışı ile dokümantasyon işlemleri, bu işlemlere ilişkin her türlü kayıt, dosyalama, saklama ve arşivleme işlemleri ile uyum ve işbirliği sağlanmış dış birimlerle yapılacak her türlü işlemler UYAP ortamında gerçekleştirilir.
(2) Daire başkanı, hâkim, üye, yazı işleri müdürü ve diğer personel iş listesini günlük olarak kontrol etmek ve yargılamanın bulunduğu aşamanın gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Mahkemelere ve hukuk dairelerine fizikî olarak verilen ve gönderilen her türlü evrak, elektronik ortama aktarılarak UYAP’a kaydedilir ve ilgili birime gönderilir.
(4) Taraf ve vekilleri ile diğer ilgililer güvenli elektronik imza ile imzalamak suretiyle UYAP vasıtasıyla mahkemeler veya hukuk dairelerine elektronik ortamda bilgi ve belge gönderebilirler.
(5) Gelen evraktan sorumlu personel, UYAP üzerinden mahkeme veya hukuk dairelerine gönderilen ve iş listesine düşen belgeleri derhal ilgili kişiye ya da doğrudan dosyasına aktarır. Hâkimin onayını gerektiren evrak hâkimin iş listesine yönlendirilir.
(6) Tutanak, belge ve kararlar elektronik ortamda düzenlenir ve gerekli olanlar ilgilileri tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanır. Elektronik ortamda düzenlenen ve güvenli elektronik imza ile imzalanan evrak UYAP kapsamındaki birimlere elektronik ortamda gönderilir. Ayrıca fizikî olarak gönderilmez.
(7) Teknik nedenlerle fizikî olarak düzenlenen belge veya kararlar, engelin ortadan kalkmasından sonra derhal elektronik ortama aktarılır, yetkili kişilerce güvenli elektronik imza ile imzalanarak UYAP’a kaydedilir ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletilir. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları mahallinde saklanır, ayrıca fizikî olarak gönderilmez. Ancak, belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu hâller saklıdır. Elektronik ortama aktarılması imkânsız olan belgeler ise fiziki ortamda saklanır ve gerektiğinde fizikî olarak gönderilir.
(8) UYAP üzerinden hazırlanmış ve güvenli elektronik imza ile imzalanmış evrakın dış birimlere elektronik ortamda gönderilememesi halinde; belge veya kararın fizikî örneği alınır, güvenli elektronik imza ile imzalanmış aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanmak sureti ile gönderilir
(9) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter. Elektronik ortamda yapılacak işlemlerin, ertesi güne sarkmaması açısından saat 00:00’a kadar yapılması zorunludur.
(10) Fizikî ortamda yapılan işlemlerde süre mesai saati sonunda biter”.
şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Tüm bu düzenlemeler açık bir biçimde göstermektedir ki, mahkemelerce dava ve yargılama işlemlerine ilişkin olarak fiziki ortamda yapılan tüm işlemler elektronik ortamda UYAP kullanılarak gerçekleştirilir ve elektronik veriler UYAP’a kaydedilerek burada saklanır. Elektronik ortamdan fiziki olarak örnek çıkartılması gereken hâllerde ise tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek, altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir (HMK, m. 445/3).
Dava dosyasında ise fiziki olarak hazırlanıp, elle imzalanarak taraflara tebliğe çıkarılan direnme kararı ile kısa kararda adı ve imzası bulunan hâkim 25215 sicil nolu hâkim ise de, UYAP ortamında elektronik imzalı olarak kayıtlı bulunan direnme kararını imzalayan hâkim 34055 sicil nolu hâkim olup, bu durumda yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararından söz edilmesi mümkün değildir.
Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan nedenlerle ve salt bu usulî eksikliklere dayalı olarak direnme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen usulî nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440/III-1-3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.06.2019 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.