Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/1032 E. 2018/1890 K. 11.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1032
KARAR NO : 2018/1890
KARAR TARİHİ : 11.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 15.11.2012 tarihli ve 2011/342 E., 2012/458 K. sayılı karar, davalılardan … vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.03.2014 tarihli ve 2014/2563 E., 2014/4961 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili dilekçesinde; davacı ile davalı … hakkında, davalı … tarafından başlatılan ilamsız icra takibine davacının itirazı üzerine takibin durduğunu, takip konusu senetlerdeki imzanın davacıya ait olmadığını, bu nedenle davacıya borçlu bulunmadığını ileri sürerek, menfi tespit isteminde bulunmuş, davalıların tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalılardan Ali Rıza cevap vermemiş, yargılamaya katılmamıştır.
Davalı Yarşar vekili cevabında; her iki davalının arasında mevcut ortaklığın tasfiyesi esnasında, diğer davalının müvekkiline ciro ettiği müşteri çeklerinden davacıya ait olan ödenmeyince tahsili için takip başlattıklarını, ciro yoluyla davalı …’a geçmesi nedeniyle senet borçlusunu tanımamasının normal olduğunu, Ali Rıza’nın bir süre sonra borcu ödediğini belirterek, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; her iki davalının birbirini yakınen tanımakta hatta ortaklık yaptığı, davalı …’nın oğlu tarafından yaratılan sahte ciro ile de olsa senedin Yaşar’a devredilmiş olması nedeniyle Yaşar alacaklı olmadığı halde Ali Rıza tarafından borcun ödenmesinin kötüniyeti gösterdiği, senedin sahteliğinin herkese karşı ileri sürülebileceği, Yaşar’ın senedi usulüne uygun ciro ile eline geçiren yetkili ve iyiniyetli hamil olmadığı halde tahsilat yaptığı (Dava tarihinden sonra) gerekçe gösterilerek davanın kabulü ile takibin haksız ve kötüniyetli olduğu belirtilerek %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmiştir.
Hükmü, davalı … vekili temyiz etmektedir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, İİK. 72/5.maddesi hükmüne göre, menfi tespit davası borçlu lehine hükme bağlanır ve borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötüniyetli olduğu anlaşılırsa alacaklı tazminat ile sorumlu tutulur. Madde metninden açıkça anlaşıldığı üzere, davalı alacaklının icra takibinde haksız çıkması, böyle bir tazminatın kendisinden tahsiline karar verilmesi için tek başına yeterli değildir. Ayrıca ve özellikle icra takibine girişmesinde kötüniyetli olduğunun da davacı borçlu tarafından ispat edilmesi gerekir.
Somut olayda; davalı … ciro yoluyla hamil konumunda olup, her iki davalı arasında bir süre ortaklık ilişkisi bulunması, borcun diğer davalı tarafından daha sonra Yaşar’a ödenmesi somut olayın özelliğine göre, davalının icra takibinde kötüniyetli olduğunu göstermez. Mahkemece bu yön gözetilerek davacının tazminat talebinin reddi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. …”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı … tarafından Kütahya 4. İcra Dairesinin 2011/2845 sayılı dosyası ile 18.07.2011 tarihinde 20.04.2011 vade tarihli ve 10.000TL bedelli, 25.4.2011 vade tarihli ve 11.000TL bedelli olmak üzere toplam 21.000TL’lik iki adet senedin tahsili için davacı ile diğer davalı (…) hakkında icra takibi başlatılımış ise de; takibe konu senetlerdeki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin senetler nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile senetlerin iptaline ve haksız ve kötü niyetli takip başlatan davalılar aleyhine tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir
Davalı alacaklı … vekili, diğer davalı … ile kısa süre ortak iş yaptıkları iş neticesinde alacaklı çıkması nedeniyle adı geçen davalının takibe konu senetleri, müvekkiline ciro edilerek teslim edildiğini, bu iki senet dışındaki diğer senetlerin ödendiğini, müvekkilinin de alacağını tahsil etmek amacıyla icra takibi başlattığını, fakat davalı borçlunun itirazı üzerine takibin durduğunu, takibe konu senetlerin davalı alacaklı …’e ciro yoluyla geçmesi nedeniyle senet borçlusu olan davacıyı tanımadığını, takibe diğer borçlunun itiraz etmemesi ve diğer davalı …’ün oğlu tarafından senet bedellerinin ödenmesi üzerine senet asıllarının davalının oğluna teslim edildiğini, senedin iş ortaklığı yaptığı kişiler tarafından ciro edilerek müvekkiline verilmesi nedeniyle imzaların sahteliği hakkında bir bilgisinin bulunmadığını ileri sürerek davanın reddi ile, davacının % 40’tan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece davacının Türk Ticaret Kanunu’nun 599’uncu maddesi gereğince senet borçlusu lehtar ve hamiline karşı birlikte dava açtığına göre öncelikle senedin sahte olduğunu, bilahare lehtar tarafından hamile keşidecinin zararına olacak şekilde bile bile ciro edilmesinin kanıtlanması gerektiği, eldeki davada … ve …’ün birbirlerini yakinen tanıdığı hatta ortak iş yaptıkları, dolayısıyla Ali Rıza’nın oğlu tarafından düzenlenen senedin ciro ile …’e devredildiği, … alacaklı olmadığı hâlde … tarafından borcun ödenmesinin kötü niyeti gösterdiği; senet sahteliğinin lehtara ve iyi niyetli dahi olsa senedi elinde bulunduran herkese karşı ileri sürülebileceği, …’in senedi usulüne uygun ciro ile eline geçiren yetkili ve iyi niyetli hamil olmadığını bildiği hâlde tahsilat yaparak elindeki senedi dava açıldıktan hemen sonra 05.11.2011 tarihinde davalı …’ün oğlu Fatih Öztürk’e teslim ettiği, eldeki davanın açılmasında davalı …’in davranışının da etkili olduğu gerekçesiyle davacının borçlu olmadığının tespiti ile davalıların asıl alacak üzerinden % 20 oranında tazminata mahkûm edilmelerine karar verilmiştir.
Davalı alacaklı … vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ilk kararında her iki davalının tazminata mahkûm edildiğini fakat Özel Dairenin bozma kararında davalı … ve … arasında ayrım yapılmadan tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği belirterek bozulduğu; davalı …’ın diğer davalı …’ü tanıması hatta iş ortağı olması ve davalı …’nın oğlu tarafından yaratılan sahte ciro ile senedin hamili olması, dava açılmasından hemen sonra 05.11.2011 tarihinde senet teslimine ilişkin tutanağı düzenleyerek diğer davalının oğlu Mehmet Fatih Öztürk’e teslim etmesi ve onun da senet asılarını ibraz etmesi için gönderilen tebligata rağmen duruşmaya gelmemesi ve belge de ibraz etmemesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalılar aleyhine kötü niyet tazminatına hükmolunmasının somut olay bakımından doğru olduğu vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı alacaklı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı alacaklı …’in icra takibi başlatmakta kötü niyetli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Borçlu, aslında borçlu olmadığı veya borçlu olmadığına inandığı bir borcu ödememek için, alacaklının takip yapmasını veya dava açmasını bekleyebilir. Bu durumda aleyhine başlatılan takibe itiraz edebilir ve itiraz üzerine takip duracağından, alacaklı bu itirazı bertaraf ettirmek için harekete geçtiğinde, alacaklının itirazın iptali veya kaldırılması talebi üzerine, borçlu bu konudaki savunmalarını genel mahkemede veya icra mahkemesinde ileri sürebilecektir.
Diğer hâlde borçlu, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması hâlinde borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir (İİK. m. 72/2).
Alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür (İİK. m. 72/3). Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açarak bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamayacaktır. Zira borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez H., Atalay O., Özkan, M. S., Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156-164).
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK.) 72’nci maddesi uyarınca yukarıda açıklanan şekilde menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5’inci fıkrası aynen “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötü niyetli olmasıdır (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s. 334,335).
Başka bir ifadeyle; İİK’nın 72’nci maddesinin beşinci fıkrası hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davacının (borçlunun) üzerindedir.
Somut olaya gelince; dava konusu senetlerin keşidecisi …, lehtarı ise … yazılmak suretiyle keşide edildiği ve daha sonra da davalı alacaklıya (hamile) ortaklığın tasfiyesi sırasında alacağına karşılık ciro edilerek verildiği dosya içeriği ile belirgin olup; davalı alacaklının (hamilin) senetleri ciro yoluyla elde etmesi nedeniyle senedin diğer davalı …’ün oğlu olan Fatih Öztürk tarafından sahte olarak düzenlenerek kendisine verildiğini ve dolayısıyla senetler üzerindeki imzanın …’e ait olup olmadığını bilmesi olanaklı değildir. Hâl böyle olunca kendisine verilen senetlerin sahte imza ile düzenlenerek verildiğinden haberi olmayan davalı alacaklının davacı borçlunun senetlerin ödenmesinden sorumlu olduğu düşüncesiyle takibe girişmiş olmasında kötü niyetinin veya ağır kusurunun bulunduğundan söz edilemez. Dolayısıyla somut olayın açıklanan özelliği karşısında alacaklının takibe girişmekte ağır kusurlu olduğunu kabul etmek hakkaniyete aykırı olacağı gibi; kötü niyetli olduğunu kabule de olanak bulunmamaktadır.
O hâlde yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı alacaklı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.12.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.