Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/2773 E. 2019/580 K. 16.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/2773
KARAR NO : 2019/580
KARAR TARİHİ : 16.05.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 2. İş (kapatılan Kartal 2. İş) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.12.2012 tarihli ve 2011/1033 E., 2012/1196 K. sayılı kararın davalı şirket tasfiye komisyonu ile davalı … Başkanlığı vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 09.06.2015 tarihli ve 2015/3966 E., 2015/13239 K. sayılı kararı ile;
“…Dava; davacının davalı işyerindeki 12.08.1996 – 01.05.2003 tarihleri arasındaki çalışmaları gereğince itibari hizmet süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece; davacının 12.08.1996 ve 01.05.2003 döneminde çalıştığı davalı Centron A.Ş’de yaptığı işlerin 01.09.1987 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun’un 13. maddesi ile 506 sayılı Kanun’a 2098 sayılı Kanun ile eklenen 1. maddesinin 11. bendinin a-b-e fıkralarında açıklanan nitelikli işler olduğundan itibari hizmetten yararlandırılmasına gerektiğine, bu dönem itibari ile pirim ödeme gün sayısının, çalışmasının toplam 2420 gün olduğundan yararlandırılması gereken toplam itibari hizmet gün sayısının 605 gün olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı işyerinde elektrik teknisyeni olarak çalışan davacı adına davalı işyerinden 12.08.1996 – 30.09.2002 tarihleri arasında aralıksız olarak çalışma bildirildiği, davacının 01.10.2002 tarihinden itibaren 81061439 sicil numaralı işyerinde çalışmalarının başladığı ve 31.10.2005 tarihine kadar aralıksız sürdüğü, 81061439 sicil numaralı işyerinin Merkez Gazete Dergi Basım Yayın AŞ.’ye ait olduğu, davalı şirketin; “ Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Kontrolündeki Şirketlerin Tasfiyesine Dair Yönetmelik ” hükümleri gereğince Tasarruf Mevduatı Sigorta Fon Kurulu’nun 26.03.2009 tarih ve 105 sayılı kararı gereğince tasfiyesine ve sicilden terkin olunmasına karar verildiği, şirketin sicilden terkini sonrası sıra cetveli ve pay cetveli düzenlenmesi işlemlerinin yerine getirilmesini teminen Tasfiye Komisyonu atandığı, karar gereği şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 18.08.2009 tarihli yazısı ile sicilden terkin edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; davalı şirketin TMSF’nin 26/03/2009 tarih ve 105 sayılı kararı ile sicilden terkin edildiği ve terkin kaydının 18.08.2009 tarihinde tescil edildiği anlaşıldığından davalı şirket ile ilgili olarak ihya yapması için davacıya süre vermek, taraf teşkilini sağlamak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

tasfiye komisyonu vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itibari hizmet süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 12.08.1996 tarihinde davalı işverene ait işyerinin işletme servisinde çalışmaya başladığını ve bu çalışmasının hâlen devam ettiğini, 01.05.2003-01.10.2008 tarihleri arasındaki çalışma süresi bakımından itibari hizmetten yararlandırılmış olmasına ve 01.05.2003 tarihine kadar geçen çalışmaları yönünden işyerindeki şartları oluşmasına rağmen itibari hizmetten yararlandırılmadığını ileri sürerek 12.08.1996-01.05.2003 tarihleri arasında davalı işyerinde geçen çalışmaları bakımından itibari hizmet süresinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirketin tasfiye komisyonu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haczedilen davalı şirketin de aralarında olduğu Merkez Grubu ve Medya Grubu şirketlerinin mal, hak ve varlıklarından oluşturulan ATV-Sabah Ticari ve İktasadi Bütünlüğünün 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 134. maddesi kapsamında cebri icra suretiyle Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş.’ye ihale edilerek ihalenin TMSF’nin 21.02.2008 tarihli kararı ile onaylandığını, Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş. ile TMSF arasında 24.04.2008 tarihinde imzalanan devir ve teslim anlaşması ile ihale konusu mal, hak ve varlıklar ile aralarında davacının da bulunduğu personelin ihale alıcısına geçtiğini, davalı 5411 sayılı Kanunun 134. maddesinin 9. fıkrası ile 02.09.2006 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Kontrolündeki Şirketlerin Tasfiyesine dair Yönetmelik hükümleri uyarınca davalı şirketin 18.08.2009 tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiğini ve tasfiye işlemlerinin devam ettiğini, davalı şirketin tüm işlemleri ile ilgili muhatabın tasfiyeye esas malvarlığı ile sınırlı olmak şirket adına TMSF tarafından atanan tasfiye komisyonu olduğunu, davacının hâlen çalışmasına devam ettiğine yönelik beyanının doğru olmadığını, davacının davalı şirket işyerindeki çalışmasının 30.09.2002 tarihinde son bulduğunu, bu tarih dikkate alındığında davanın zamanaşımına uğradığını belirtmiştir.
Davalı … Başkanlığı vekili, hak düşürücü sürenin geçtiğini, davacının itibari hizmet süresinden yararlandırılabilmesi basım ve gazetecilik işyerinde çalışması ve kanunda sayılan dış etkenlerden bir tanesine maruz kalması gerektiğini, bu durumların tespiti bakımından işyerinde keşif yapılması gerektiğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, uzman hekim, kimya mühendisi ve makine mühendisinden oluşan üçlü bilirkişi heyeti ile birlikte yapılan keşif sonucunda alınan bilirkişi raporunda bulunan incelemeler ve değerlendirmelerin karar vermek için yeterli görüldüğü, davacının 12.08.1996-01.05.2003 tarihleri arasında davalı işyerinde geçen 2420 günlük çalışması bakımından yararlanması gereken itibari hizmet gün sayısının 605 gün olduğu belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı şirketin tasfiye komisyonu ile davalı … Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, 02.09.2006 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Kontrolündeki Şirketlerin Tasfiyesine dair Yönetmeliğin ‘Tasfiye ve terkine ilişkin kurul kararı’ başlıklı 7. maddesinin 4. fıkrası ile kurul tarafından tasfiyesine karar verilen şirketlerin iflas ve ihyasının istenemeyeceğinin düzenlendiği, bu durumda bozma kararında belirtildiği gibi davalı şirketin ihyasını istemeye imkân bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı şirketin tasfiye komisyonu vekili ile davalı … Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun 26.03.2009 tarihli kararı ile tasfiyesine ve ticaret sicilinden terkinine karar verilen ve söz konusu karar uyarınca tasfiye işlemlerinin tamamlanması bakımından tasfiye komisyonu atanan davalı şirketin ihya edilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.
Davayı takip yetkisi, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve talep sonucu hakkında kendi adına hüküm alabilme yetkisidir (Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 53). Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddi hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı halde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış olanların hukuki konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Kural olarak taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin davayı takip yetkisi vardır. Ancak bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti olmasına rağmen davayı takip yetkisi olmayabilir.
Taraf sıfatı (husumet) ise maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usuli hukuki ilişkinin sujesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usuli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. HMK’nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, taraf ehliyetine de sahiptir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir (HMK m. 51). Fiil ehliyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usul işlemlerini yapabilir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece resen göz önünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanı Kanun ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir defi de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde resen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur.
Tüzel kişiler gerekli organlara sahip olmakla fiil ehliyetini kazanırlar (Türk Medeni Kanunu m. 49/1). Tüzel kişinin iradesi organı aracılığıyla açıklanır (TMK m. 50/1). Tüzel kişinin organı aracılığıyla hukuki işlemler yapabilmesi için kanuna uygun biçimde kurulmuş olması yanında hukuki varlığını da sürdürüyor olması gerekir. Varlığı sona eren tüzel kişinin organı bulunduğundan söz edilemeyeceği gibi hukuki işlemlerin tarafı olarak adına işlemler yapılabileceğinden ve bu kapsamda bir davada taraf ehliyeti bulunduğundan da söz edilemez. Tıpkı ölü kişinin taraf ehliyeti bulunmadığı gibi tüzel kişiliği sona eren ticaret şirketinin de taraf ehliyeti bulunmamaktadır.
Türk Ticaret Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca kurulmuş bir şirketin tasfiyesi, faaliyete son verme ve şirketin her türlü hesaplarının kapanması neticesini doğuran bir süreçtir. Şirketin fesih veya infisah edilmesi ile başlayan tasfiye süreci, tasfiye işlemlerinin tamamlanması sonrasında şirketin ticaret sicil kaydının silinmesi ile son bulur. Bu sürecin tamamlanması ile şirketin tüzel kişiliği de ortadan kalkar. Ancak, bir şirketin ticaret sicil kayıtlarının terkin edilmesinden sonraki bir tarihte de borcu ortaya çıkabilir veya şirkete ait bir hakkın varlığı terkinden sonra öğrenilebilir. Bu gibi durumların ortaya çıkması hâlinde, şirketin ihyası davası açılması gerekmektedir. İhya süreci, bir anlamda şirketin geçici olarak canlandırılması anlamına gelmektedir.
Somut olayda, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 224851 numarasında kayıtlı Centron Yüksek Teknoloji ve Basın Hizm. A.Ş. firmasının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134/9. maddesi ve 02.09.2006 tarih ve 26277 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Kontrolündeki Şirketlerin Tasfiyesine Dair Yönetmelik” hükümleri uyarınca Fon Kurulunun 26.03.2009 tarih ve 105 sayılı karan ile tasfiyesine ve sicilden terkin olunmasına karar verilerek sicilden terkin ve terkin sonrası sıra cetveli ve pay cetveli düzenlenmesi işlemlerinin yerine getirilmesini teminen Tasfiye Komisyonu atandığı, karar gereğince İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 18.08.2009 tarih ve 104022/61178 sayılı yazısı ile ticaret sicilinden terkin edildiği bildirilen Şirketin anılan yönetmelik gereği düzenlenen sıra cetvelinin 18.03.2011 tarihli 7775 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü noktasında 5411 sayılı Kanun hükümleri ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Kontrolündeki Şirketlerin Tasfiyesine Dair Yönetmelik hükümlerine değinmekte fayda bulunmaktadır.
5411 sayılı Kanun’un 134/9. maddesinde, “…Fon Kurulu tarafından tasfiyesine karar verilen şirketlerin iflas ve ihyası istenemez…” hükmü bulunmakta olup, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Kontrolündeki Şirketlerin Tasfiyesine Dair Yönetmelik’in 7/4. maddesinde de, “Kurul tarafından tasfiyesine karar verilen şirketlerin iflas ve ihyası istenemez.” denilmek suretiyle benzer şekilde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Söz konusu hükümler dikkate alındığında, davalı Centron Yüksek Teknoloji ve Basın Hizm. A.Ş.’nin ihya edilmesi mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, söz konusu şirket adına husumetin kime yöneltilmesi gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır.
Yukarıda yer alan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı şirket adına davaya cevap veren tasfiye komisyonu TMSF bünyesinde kurulan bir birim olup TMSF adına hareket ettiğinden ve davalı şirketin ortaklık hakkı ve yönetimi TMSF’ye geçtiğinden husumetin TMSF’ye yöneltilmesi gerekmektedir.
Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Davalı … Başkanlığı vekili ile davalı Centron Yüksek Teknoloji ve Basın Hizm. A.Ş.’nin tasfiye komisyonu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 16.05.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.