Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/2757 E. 2021/545 K. 29.04.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/2757
KARAR NO : 2021/545
KARAR TARİHİ : 29.04.2021

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 15. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 21.09.1999 tarihinden iş sözleşmesini yaş hariç emeklilik nedeniyle feshettiği 17.10.2012 tarihine kadar davalıya ait işyerinde çalıştığını, öğle yemeği ve ulaşım gideri davalı tarafından karşılanan ve her ay ortalama 200TL prim alan müvekkilinin en son ücretinin net 1.020TL olduğunu, müvekkilinin ulusal bayram ve genel tatil günleri de dâhil aylık 280 saatten fazla çalışma yapmasına rağmen çalışmalarının karşılığının ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, kıdem tazminatının ödendiğini, müvekkiline ait işyerlerinde fazla çalışma yapılmadığı gibi ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de çalışma olmadığını, çalışma olduğunda ise ücretinin ödendiğini veya telafi izni kullandırıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 15. İş Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2012/1005 E., 2013/678 K. sayılı kararı ile; davanın belirsiz alacak, aynı zamanda kısmi alacak davası olduğu, belirsiz alacak davasında dava açılmakla davanın başında ileri sürülen zamanaşımından etkilenmeyen alacakların belirgin hâle gelen kısmı içinde ayrı olarak zamanaşımının kesildiği, kısmi alacak davasında ise talep konusu miktarın arttırılmasından ibaret ıslah dilekçesine dava dilekçesine karşı ileri sürülecek zamanaşımı def’inin tekrardan ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle davalı tarafından ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı def’inin yerinde olmadığı, davalı işyerinde 21.09.1999-17.10.2012 tarihleri arasında en son net 1.020TL ücretle çalışan davacının iş sözleşmesini kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde feshettiği, fazla çalışma yaptığı, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığı, yıllık izin ücret alacağının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 15. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince 03.03.2015 tarihli ve 2013/34314 E., 2015/8668 K. sayılı kararı ile; (1) nolu bentte davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; “…2-Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının tüm ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığı kabul edilmiş ise de, işçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğu da nazara alınarak dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi neticesinde, davacının dini bayramlarda iki gün izin kullandığının kabulü gerekmektedir. Mahkemece, bu doğrultuda ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı yeniden hesaplanmalıdır.
3-Davanın, kısmi dava türünde açıldığı, bilirkişi raporunun düzenlenmesinin ardından kısmen ıslah edilerek talep edilen miktarların artırıldığı ve davalı vekilince ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu halde, mahkemece, karar gerekçesinde davanın hem belirsiz alacak hem de kısmi dava olarak açıldığına yönelik açıklamalar yapılması ve ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı savunmasının ileri sürülemeyeceğinin kabul edilmesi hatalı olmuştur. Anılan sebeple, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı savunması karşısında, dava konusu alacakların etkilenip etkilenmediği değerlendirilerek sonuca gidilmesi gereklidir.
4-Mahkemece, hüküm altına alınan, yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarına, temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmiştir. Ne var ki, davacı tarafça işverene karşı keşide edilen ihtarnamede, “kıdem tazminatı ve sair işçilik alacaklarımın … ödenmesini talep ediyorum” ifadesi kullanılmıştır. Temerrüdün gerçekleşmesi için talep edilen alacakların ismen açıkça belirtilmesinin gerektiği nazara alındığında, “sair işçilik alacakları” ifadesinin kullanılmış olması, uyuşmazlığa konu, yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından işvereni temerrüde düşürmemiştir. Mahkemece bu yönün nazara alınmayarak, söz konusu alacaklar bakımından temerrüdün gerçekleştiğinin kabul edilmesi hatalıdır…” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 15. İş Mahkemesinin 02.12.2015 tarihli ve 2015/634 E., 2015/1273 K. sayılı kararı ile; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (1086 sayılı HUMK/HUMK) kısmi dava düzenlenmemesine rağmen alacağın bir kısmının dava edilmesi hâlinde tamamına göre görev ve temyiz sınırlarının belirleneceğine dair hükümlerden hareketle kısmi dava açılabileceğinin ve dava açılmakla gerçekleşen hukuki sonuçların sadece dava konusu miktar yönünden gerçekleşeceğinin uygulamada kabul edildiği, bu kabulün hukuki dayanağının 1086 sayılı Kanun’un 87. maddesinin son cümlesindeki düzenleme olduğu, bu düzenlemeye göre ıslah suretiyle dahi dava konusu arttırılamayacağından dava açılmakla gerçekleşen hukuki sonuçların ancak talep edilen miktar ile sınırlı olarak gerçekleştiği ve zamanaşımının ancak dava konusu miktar yönünden kesilmiş olduğu, ancak 87. maddenin son cümlesinin Anayasa Mahkemesi tarafından hak arama hürriyetini ihlal ettiği kabul edilerek iptal edildiği, bu iptal kararı ile kısmi davada dava açmakla gerçekleşen sonuçların ancak talep edilen kısım yönünden gerçekleşeceğine dair varılan hukuki sonucun hukuksal dayanağının ortadan kalktığı, ayrıca yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (6100 sayılı Kanun/HMK) göre kısmi davada zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi gerektiği, buna göre kısmi davada tahkikatın uyuşmazlık konusu alacağın tamamına yönelik olmasına rağmen taleple bağlı kalınarak bir kısmına hükmedilmekte olduğu, uyuşmazlığın tamamı çözüme kavuşturulmadan bir kısmına hükmedilmesinin mümkün olmadığı, mülga HUMK döneminde görev ve her iki kanun döneminde temyize ilişkin parasal sınırlarda alacağın tamamının dikkate alınacağına dair hükümlerin ve kısmi davada verilen hükmün ek davada kesin delil teşkil etmesinin bunu gösterdiği, kısmi davada bu düzenlemelere göre talep edilen miktar yönünden eda davası, uyuşmazlığın tamamı yönünden ise bir tespit davası söz konusu olduğu, öte yandan işçilik alacaklarının dönemsel alacak yani hizmet süresini kapsayan alacaklara yönelik olduğundan kısmen eda talep edildiği, talep edilen miktarın hizmet süresinin tümüne ilişkin olduğu, HMK’nın 107/3 maddesinde kısmi eda davası açılabilecek hâllerde tespit davası açılmasında hukuki yararın varlığının kabul edildiği, eda davasının öncüsü niteliğindeki tespit talebinin de mülga Borçlar Kanunu’nun 123/2, Türk Borçlar Kanunu’nun 154/2 maddelerinde zamanaşımını kesen sebep olarak gösterilen dava mahiyetinde olduğu, işçilik alacaklarının da dönemsel alacak niteliğinde olup belirli bir zaman aralığı hizmet dönemine yönelik olmakla kısmen eda talep edildiği, talep edilen miktarın hizmet süresinin tümüne ilişkin olduğu, bu nedenle hizmet süresine yönelik alacakların tamamı yönünden zamanaşımının kesildiğini kabul etmek gerektiği, öte yandan HMK’nın 142. maddesi gereği mahkemece davanın başında zamanaşımı def’inin karara bağlanması gerektiği yine HMK’nın 177/2. maddesinde ıslah talebinin tebliğ edilmek için değil haber vermek için karşı tarafa bildirileceğinin öngörüldüğü, bu düzenlemelere göre de kısmi davalarda zamanaşımı def’inin ıslah dilekçesine karşı tekrardan ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, aksi hâlde ihmali davranışı olmayan davacının yargılamadan doğan gecikmeden dolayı haklarını alamaması sebebiyle eşitlik ilkesi ile adil yargılanma hakkına aykırılık oluşacağı gerekçesiyle bozma kararının 3 nolu bendine direnilmesine, 2 ve 4 nolu bozma nedenlerine ise uyulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; açılan davanın kısmi dava olduğu göz önünde bulundurulduğunda, davalı vekilinin yasal süresinde ıslaha karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin somut olayda dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kısmi dava üzerinde durmakta yarar vardır.
13. Kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C. II, 15. baskı, İstanbul 2017, s. 1000).
14. HUMK’da açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava HMK’nın 109. maddesinde ise ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
15. Düzenlemeye göre;
“(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez”.
16. Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır. İkinci fıkrasında ise, talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmişti. Ancak 109. maddenin ikinci fıkrası 01.04.2015 tarihli ve 6444 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından artık talep konusunun taraflar arasında tartışmasız veya belirli olması hâlinde de kısmi dava açılması mümkün hâle gelmiştir.
17. Kısmi dava ile dava konusu alacağın veya hakkın tam olarak ispatının zorluğu bulunması hâlinde dava açan kişinin yargılama rizikosunu azaltmak amaçlanmaktadır. Diğer bir deyişle kısmi dava açan davacı, dava konusu yaptığı kısım için yargılama giderlerine katlanacak ve harç ödeyecektir.
18. Öte yandan, kısmi davada verilen hükme göre, geri kalan kısım bakımından mahkeme dışı sulhun veya geri kalan kısım için arabulucuya gidilmesinin söz konusu olabilmesi sebebiyle uyuşmazlığın daha basit, daha kolay ve daha ucuz bir şekilde sona erdirilmesi mümkün olmaktadır (Pekcanıtez s. 990).
19. Kural olarak her dava tespit ve eda isteminden oluşur. Kısmi davada davacı alacağının bir bölümünü dava etmekte ise de yargılama sürecinde talebini ıslah edebileceği gibi, kısmi davasında verilen kabul kararı üzerine bakiye alacağın tahsili yönünde ek dava da açabilir.
20. Kısmi davada bakiye kalan kısmın aynı yargılama esnasında talep yöntemlerinden biri olan ıslahı; “tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde yaptığı usul işlemlerini, kanunda öngörülen sınırlar içinde düzeltmeye yarayan, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnası olan bir hukuki imkân” olarak tanımlamak mümkündür (Pekcanıtez,s.1487). Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I-II, 5. Baskı, İstanbul 1992, s. 534).
21. Islahın konusu tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Pekcanıtez, s.1490).
22. Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır; çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
23. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli ve 2017/17-1093 E. 2017/1090 K.; 07.06.2017 tarihli ve 2016/9-1212 E. 2017/1078 K. ile 02.04.2019 tarihli ve 2017/22(7)-2168 E. 2019/395 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir
24. Islah işleminin ne şekilde yapılacağı HMK’nın 177. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir.” Görüldüğü üzere ıslah işleminin gerçekleştirilmesi için HMK’da herhangi bir şart öngörülmemiş, ıslahın sözlü veya yazılı olarak yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
25. Islah, HMK’nın 177/1. fıkrası uyarınca tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.
26. Her ne kadar kısmi davanın açılmasından sonra alacağın geri kalan kısmının ıslah yolu ile talep edilmesi mümkün ise de zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilmektedir. Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir husus zamanaşımının kesilmesi konusudur.
27. Bir davanın açılması hâlinde zamanaşımı kesilir (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 154/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 156/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar.
28. Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Pekcanıtez, s. 1008). Kısmi dava açılması hâlinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK’nın 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı kararları).
29. Sonuç olarak; kısmi dava açılması durumunda da alacağın sadece bir kısmı dava konusu edildiğinden dava konusu edilmeyen sonradan ayrı bir davayla veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dâhil edilmesi mümkün olan kısım bakımından zamanaşımı işlemeye devam edecektir. Bu nedenle kısmi dava açan davacı, bakiye alacağı için daha sonra ıslah yoluna başvurmak istediğinde, zamanaşımı def’iyle karşılaşmak istemiyorsa ıslah yoluyla arttırmak istediği bakiye talebinin zamanaşımına uğramış olup olmadığını dikkate almalıdır. Aksi takdirde davalı zamanaşımı def’inde bulunarak alacaklının talebini sonuçsuz bırakabilecektir (Pekcanıtez, s.1009-1016).
30. Somut olayda, davacı vekilinin dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek tahsilini talep ettiği ve yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuna göre ıslah dilekçesi vererek alacak miktarını arttırdığı eldeki davanın kısmi dava olduğu konusunda mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
31. Bu durumda, davacı tarafından kısmi dava olarak açılan ve ıslah dilekçesi ile alacak miktarları arttırılarak taleplerini kısmen ıslah ettiği davasında dava dilekçesi ile talep edilen kısım yönünden dava tarihi; ıslah dilekçesi ile talep edilen miktarlar yönünden ise ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının kesintiye uğraması söz konusu olacaktır. Öyleyse, davalı vekilinin ıslah dilekçesine karşı süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin mahkeme tarafından dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
32. Ayrıca, dava tarihi 10.12.2012 olmasına rağmen direnmeye ilişkin karar başlığında 10.06.2015 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.
33. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 29.04.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.