Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/2552 E. 2021/368 K. 30.03.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/2552
KARAR NO : 2021/368
KARAR TARİHİ : 30.03.2021

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tespit ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli 4. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eşinin 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu (5434 sayılı Kanun) kapsamında sigortalı iken 1991 yılında vefatı üzerine ölüm aylığı aldığını, babasının ise 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (1479 sayılı Kanun) kapsamında sigortalı iken 1981 yılında vefat ettiğini, babasından aylık bağlanması talebi üzerine her ikisinden de hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı aldığını, ancak davalı … Başkanlığının (SGK/Kurum) 29.04.2014 tarihli yazısında müvekkilinin eşinden dolayı aldığı aylığın, brüt asgari ücretin üstünde olması nedeniyle babasından aldığı aylığın kesildiğinin bildirilerek tarafına borç tahakkuk ettirildiğini ileri sürerek Kurum işleminin iptali ile 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken vefat eden babasından dolayı tekrar ölüm aylığı bağlanmasına, ödenmeyen aylıkların yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı SGK vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminde hata bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Denizli 4. İş Mahkemesinin 19.03.2015 tarihli ve 2014/537 E., 2015/150 K. sayılı kararı ile; ölüm aylığı tahsislerinde ayrık durumlar dışında genel kural olarak hakkı doğuran olay tarihinde yürürlükte olan yasal mevzuatın uygulanması gerektiği, buna göre muris babanın vefat ettiği tarih itibariyle yürürlükteki 1479 sayılı Kanun’un 46/2. maddesindeki düzenlemeye göre davacıya çift aylık bağlanamayacağı ve 4/c’li eşi dolayısıyla bağlanan aylığın daha fazla olduğundan davacının talebinin reddine karar vermek gerektiği, ancak davacının aylığın bağlanmasında gerçeğe aykırı beyanı veya kastı sözkonusu olmadığı, Kurumun hatalı işlemi sonucu aylık bağlandığından, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 96. maddesi uyarınca hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürede ödenen aylıklar toplamının 24 aylık süre içinde ödenmesi halinde faizsiz olarak, 24 aylık süre dolduktan sonra yapılan ödemelerde ise bu sürenin sonundan işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Denizli 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 14.03.2016 tarihli ve 2015/14558 E., 2016/4149 K. sayılı kararı ile; “..1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun tüm, temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacının temyizine gelince; dava, davacının emekli sandığı mensubu eşinden ötürü ölüm aylığı alırken, 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olan babasında dolayı bağlanan ölüm aylığını kesen davalı Kurum işleminin iptali ile davacının davalı Kuruma borçlu olmadığının tespiti, ölüm aylığının kaldığı yerden yasal faizi ile tekrar ödenmeye başlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacıya Bağ-Kur sigortalısı olan müteveffa babası Mehmet Ali Ertürk nedeniyle ölüm sigortası kolundan, kesildiği tarih itibariyle yeniden aylık bağlanmasına ilişkin talebin reddine; ancak bu aylığın bağlanmasında davacının gerçeğe aykırı beyanı veya kastı söz konusu olmadığından, Kurumun hatalı işlemi ile aylık bağlandığından 5510 sayılı Yasanın 96. Maddesi uyarınca, hatalı işlemin tespit tarihi olan 29.04.2014 tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürede ödenen aylıklar toplamının davacıya tebliğ edildiği tarihten itibaren 24 aylık süre içerisinde yapılan ödemelerin faizsiz olarak, 24 aylık süre dolduktan sonra yapılan ödemelerin ise bu sürenin sonundan işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dosya içindeki kayıt ve belgelerden; 1479 sayılı Yasa uyarınca sigortalı olan davacının babası Ahmet Ali Ertürk’ün 10.09.1981 tarihinde vefat ettiği ve davacının talebi üzerine 25.12.2002 tarihinde davacıya ölüm aylığı bağlandığı, davacının emekli sandığı mensubu olan eşi Musa Özkaya’nın ise 04.09.1991 tarihinde vefat ettiği ve eşinden ötürü de 01.05.1999 tarihinden itibaren ölüm aylığı aldığı, Kurumun 29.04.2014 tarihli yazısı ile; 2013/26 sayılı genelge uyarınca eşinden dolayı aldığı ölüm aylığının brüt asgari ücretin üzerinde olduğu tespit edildiğinden babasından almakta olduğu 0109614275 Bağ-Kur sicil numaralı ölüm aylığının iptal edildiği ve yersiz alınan aylıkların borç olarak kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacının babasının ölüm tarihindeki mevzuata göre gelirinin bulunması nedeni ile aylık bağlanması mümkün değilse de, 1479 sayılı Yasa’nın 45. maddesine 24.07.2003 tarih 4956 sayılı Yasa’nın 23. Maddesi ile eklenen (c) fıkrası uyarınca “ onsekiz yaşını, orta öğrenim yapması halinde yirmi yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde yirmibeş yaşını doldurmayan ve (18 yaşını doldurmayanlar hariç) bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malul olan çocuklarla, yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan ve veya dul kalan ve bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25’inden az aylık bağlanamaz” hükmü uyarınca kız çocuklarına aylık bağlanması mümkün hale gelmiştir. 24.07.2003 tarihinde çıkan yasa hükmü önceki düzenlemeye göre lehe olup uygulanmasının gerektiği ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:
9. Denizli 4. İş Mahkemesinin 07.06.2016 tarihli ve 2016/161 E., 2016/399 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 04.09.1991 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aldığı ölüm aylığının yanında ayrıca 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 10.09.1981 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı alıp alamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖNSORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce usulüne uygun direnme kararı bulunup bulunmadığı hususu önsorun olarak tartışılmış; mahkemece ilk kararda 5510 sayılı Kanun’un 96.maddesi uyarınca aylıkların tahsiline karar verildiği, direnme kararında ise Kurumca 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre iadesinin talep edildiğinin anlaşıldığı dikkate alınarak hüküm kurulduğu anlaşılmakla usulüne uygun direnme kararının bulunduğu ve ön sorunun olmadığı sonucuna oy çokluğu ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE
13. Sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nda güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo–ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (Arıcı, K., Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s. 95).
14. Ölüm ise gerçekleşmesi mutlak, ancak ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen tipik bir sosyal güvenlik riskidir (Arıcı, s. 386). Bu risk hak sahibi konumunda olan dul eş ve yetim çocuk yönünden etkili olacaktır. Sigortalının ölümü ile birlikte sağ kalan hak sahibi aile bireyleri gelir kaybına uğrayacak, bu nedenle sosyal güvenlik yönünden bir korumaya gereksinim duyacaklardır. İşte bu noktada ölüm sigortası ile risk altında olan hak sahiplerinin sosyal güvenlik hakları koruma altına alınmıştır.
15. Ölüm sigortasından aylık bağlama koşulları değerlendirilirken temel kural olarak hakkı doğuran ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte olan yasal düzenlemenin uygulanması, bununla birlikte, Kanun koyucu tarafından daha sonra gerçekleştirilen lehe yasal değişikliklerden de hak sahiplerinin faydalandırılması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 21.03.2012 tarihli ve 2012/21-21 E., 2012/223 K. ile 25.04.2018 tarihli ve 2018/21-427 E., 2018/949 K.sayılı kararlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
16. Bu durumda davacının 10.09.1981 tarihinde vefat eden babasından dolayı ölüm aylığı alıp alamayacağı konusunda 1479 sayılı Kanun kapsamında değerlendirme yapılması gerekmektedir.
17. 1479 sayılı Kanun’un “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45. maddesinin 19.04.1979 tarihli 2229 sayılı Kanunla değişik ikinci fıkrasının (c) bendinde sigortalının; 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması hâlinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması hâlinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malul bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bu bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kapsamdaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiştir.
18. Öte yandan 619 sayılı KHK ile 1479 sayılı Kanun’un “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46. maddesinin ikinci fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiştir. Ancak söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 tarihli ve 2000/61E., 2000/34 K. sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
19. 24.07.2003 tarihinde kabul edilen 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun’un 45/c maddesi “yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25’i oranında aylık bağlanır…” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı Kanun ile 1479 sayılı Kanun’un 46/2 maddesine de, “Ancak, evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olan ödenir.” hükmü getirilmiştir. Kurum 4956 sayılı Kanun ile 02.08.2003 tarihinde yapılan değişiklikten sonra, 45/2. madde hükmünde yer alan “…bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine aylık bağlanır…” hükmünü dikkate alarak, 02.08.2003 tarihinden sonra hak sahipleri yararına getirilen yasal düzenleme uyarınca bu tarihten önce ölen Bağ-Kur sigortalılarının kız çocuklarına da ölüm aylığı bağlamıştır. Kurum farklı sigortalılık kanunlarına göre bağlanan aylıklar söz konusu olduğunda 1479 sayılı Kanun’un 46/2 maddesini hiçbir zaman uygulamamıştır. Zira 1479 Kanun’un 46/2. maddesi aynı kanun kapsamında hem ana veya baba ile kocadan hak edilen aylıklardan fazla olanının bağlanacağını ifade etmektedir.
20. Somut olayda; davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 04.09.1991 tarihinde vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı aldığı ayrıca 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 10.09.1981 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı bağlanması talebi sonrasında 25.12.2002 tarihinden itibaren babasından da ölüm aylığı bağlandığı, davalı Kurumun 29.04.2014 tarihli yazısı ile davacının eşinden dolayı aldığı aylığın, brüt asgari ücretin üstünde olması nedeniyle kesildiği ve davacıya 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesi uyarınca, Kurum tarafından hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürede ödenen aylıklar toplamının faizsiz olarak talep edildiği anlaşılmaktadır.
21. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgulara göre davacıya aylık bağlanabilmesi için kanun koyucu tarafından aranan tek şart “sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kapsamdaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” koşulu olup, dosya kapsamından da davacının kendi çalışmasından dolayı gelirinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacının vefat eden babasından dolayı hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla aylığa hak kazandığına ilişkin bozma kararı yerinde olup aksi yöndeki direnme kararının bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
22. Nitekim HGK’nın 25.04.2018 tarihli ve 2018/21-427 E., 2018/949 K.; 16.06.2020 tarihli ve 2019/10-125 E., 2020/410 K., ile 25.11.2020 tarihli ve 2017/21-1181 E., 2020/948 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
23. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Ayrıca direnmeye ilişkin gerekçeli kararda “22.07.2014” olan dava tarihinin “25.04.2016” olarak yazılmış olması mahallinde her zaman düzeltilebilecek bir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve işin esasına etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır
25. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.

V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.03.2021 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.