Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/2383 E. 2020/265 K. 10.03.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/2383
KARAR NO : 2020/265
KARAR TARİHİ : 10.03.2020

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Suruç Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davalı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 28.03.2014 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işyerinde 2010 yılının Kasım ayından 2012 yılının Kasım ayına kadar vinç operatörü olarak aylık net 1.200,00TL ücretle çalıştığını, yol ve yemek yardımlarından faydalandığını, iş sözleşmesinin haklı olmayan nedenle feshedildiğini, tüm ulusal bayram ve genel tatil günleri ile hafta tatillerinde çalışmasına rağmen karşılığının ödenmediğini, haftanın yedi günü 06.00-18.00 saatleri arasında çalıştığını, fazla çalışma ücretinin ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 29.04.2014 havale tarihli cevap dilekçesinde; davanın yetkili mahkemede açılmadığını, zamanaşımı definde bulunduklarını, davacının fazla çalışma yapmasını gerektirecek bir durumun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Suruç Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 12.06.2015 tarihli ve 2015/76 E., 2015/241 K. sayılı kararı ile; eldeki dava 2014/91 esasında görülmekteyken konusu ve niteliği aynı olduğu bildirilerek birleştirme kararı verilen 2014/88 Esas sayılı dosya üzerinden yargılamanın yürütüldüğü, ardından bu davalar arasında fiili ve hukuki irtibat bulunmadığı gerekçesiyle tefrik kararı verildiği ve dosyanın 2015/76 esasına kaydedildiği belirtildikten sonra davacının 03.11.2010-19.11.2012 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığı, açıklayıcı, denetime elverişli ve dosya kapsamı ile uyumlu bilirkişi raporunun ve tanık beyanlarının hükme esas alındığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Suruç Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 09.12.2015 tarihli ve 2015/41238 E., 2015/24838 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda, davalı, delil listesi sunmuş, davalı tanıklarının beyanlarının tespiti için Şanlıurfa İş Mahkemesine talimat yazılmıştır. Talimat mahkemesince tanıklar adına çıkarılan meşruhatlı davetiyelerin tebliğ edilememesi üzerine talimat bila ikmal mahkemeye iade edilmiştir. Mahkemece davalı tanıklarının beyanlarının tespiti için herhangi bir adres araştırması yapılmadan ve tanıkların adresleri belirlenip dinlenmeden karar verilmiştir. Bu husus davalının hak arama özgürlüğü kapsamında savunma, usulüne uygun şekilde bilgilendirilme, açıklama yapma, hukuki dinlenilme hakkının ihlali olup, anılan tanıkların dinlenerek ifadeleri tüm dosya içeriğiyle birlikte bir değerlendirmeye tabi tutularak karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması hatalıdır…” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Direnme Kararı :
9. Suruç Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 24.03.2016 tarihli ve 2016/79 E., 2016/252 K. sayılı kararı ile; 25.02.2015 tarihli celsede davalı tarafa tanıklarının dinlenilmesi tebligata yarar adreslerinin bildirilmesi için iki haftalık kesin süre verildiği, aksi hâlde tanık dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılmasının ihtar edildiği, davalı tarafın verilen bu süre içerisinde tanık adresi bildirmemesi üzerine, bilirkişi raporu alınmak üzere dosyanın bilirkişiye tevdii edildiği, sonraki celselerde de davalı tarafça bu konuya ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı, bu nedenle davalı tarafın tanık deliline dayanmış olmaktan vazgeçtiğinin kabulü gerektiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yargılamaya hakim olan ilkelerin sayıldığı ve bunlardan birkaçının taraflarca getirilme ilkesi, taleple bağlılık ilkesi, hukuki dinlenilme hakkı, aleniyet ilkesi, usul ekonomisi ilkesi olduğu ve bu doğrultuda tanık gösterme biçiminin de düzenlendiği, mahkemenin bu ilkeler doğrultusunda davalı tanıklarının adreslerini araştırma yükümlülüğünün olduğu, hafta tatili izinlerinin toplu olarak kullandırılması, çalışılan ulusal bayram ve genel tatil yerine bir başka iznin kullandırılması veya yıllık ücretli izinli günlerine gün eklenmesi hususlarının mevzuatta istisna olarak dahi yer almadığı, bu şekilde verilen izinlerin mazeret izni olarak değerlendirileceği Yargıtay içtihatları ile de kabul edildiği, ayrıca söz konusu hafta tatili ücreti alacağına %30 oranında hakkaniyet indirimi yapıldığı, davacı tarafından toplu kullanılan izinler, hafta tatili günlerine denk gelse dahi yapılan indirim nedeniyle hak kaybının oluşmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davalı tarafça bildirilen tanıkların dinlenilmesi için tanıklar adına çıkarılan davetiyelerin tebliğ edilememesi nedeniyle talimatın bila ikmal iade edilmesi üzerine mahkeme tarafından davalı vekiline tanıkların adreslerinin bildirilmesi için iki haftalık kesin süre verilmesine rağmen bildirmediği ve yargılama aşamasında bu konuya ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı gerekçesiyle davalı tanıkları dinlenilmeden karar verilen eldeki davada, davalı tanıklarının dinlenilmesinin gerekip gerekmediği ve burada varılacak sonuca göre davalı tanıklarının dinlenmemiş olmasının davalının hukuki dinlenilme hakkını ihlal edip etmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 114. maddesinin (g) bendinde, gider avansının yatırılmış olması dava şartları arasında sayılmış olup aynı Kanun’un 115. maddesinin 1. fıkrasında, mahkemenin bu koşulun mevcut olup olmadığını kendiliğinden araştıracağı, ikinci fıkrasında ise, bu şartın noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verileceği öngörülmüştür.
13. 6100 sayılı Kanun’un “Harç ve avans ödenmesi” başlıklı 120. maddesinde;
“(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
(2) Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
14. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, dava açılırken yargılama harçlarının mahkeme veznesine yatırılması zorunluluğu düzenlenmiştir. Maddede ayrıca, 1086 sayılı Kanunda yer almayan, yeni bir düzenleme yapılarak, her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderleri karşılayacak tutarın, avans olarak davacı tarafından dava açarken yatırılması zorunluluğu getirilmiştir. Bu avansın yetmemesi durumunda ise tamamlanması için davacıya kesin süre verileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Avans miktarının, davanın türü ve özelliklerine göre her yıl Adalet Bakanlığınca ilan edilecek tarifeye göre belirleneceği, maddede yer almıştır. Maddede yapılan bu düzenlemeyle, gerekli masrafların zamanında yatırılmamasından dolayı davaların gecikmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.” ifadelerine yer verilmek suretiyle, her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderleri karşılayacak tutarın, avans olarak davacı tarafından dava açarken yatırılması zorunluluğu getirildiği vurgulanmıştır.
15. 6100 sayılı HMK’nın “Delil ikamesi için avans” başlıklı 324. maddesinde ise;
“(1) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler.
(2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.” hükmü getirilmiştir.
16. Anılan madde gerekçesinde de; “…“harç ve avans ödenmesi” başlıklı 125. maddede davacının dava masraflarının karşılığı olarak avans ödemesi öngörülmüştür. Bu avans, davacının delillerinin toplanması için yapılması gereken harcamaları da kapsar. Bu maddede ise daha çok davalının delillerinin toplanması için ödenmesi gereken avans düzenlenmiştir. Öte yandan davacının avansı yönünden “dava şartları” başlıklı 119. maddede hüküm getirilmiştir. Davacının avansı yatırmış olması dava şartlarındandır. Şu hâlde davacı avansının yargılamanın devamı sırasında yetersiz kalması hâlinde, uygulanacak hüküm, bu maddeden ziyade 125. madde hükmüdür.” ifadelerine yer verilmek suretiyle, gider avansının davacının dava masraflarının karşılanması amacıyla, delil avansının ise daha çok davalının delillerinin toplanması amacıyla getirildiği belirtilmiştir.
17. 03.04.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 45. maddesinde: “(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansı, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade eder.
(2) Adli yardım talebiyle açılan dava ve işlerde adli yardım konusunda bir karar verilinceye kadar harç, gider ve delil avansı alınmaz. Kanunlardaki özel hükümler saklıdır.
(3) Gider avansının yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. Dava şartı olan gider avansının yatırılmaması veya tamamlanmaması halinde, dava, dava şartı yokluğundan reddedilir.
(4) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade eder. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan biri avans yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, diğer taraf bu avansı da yatırabilir. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır. Tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerle, kanunlardaki özel hükümler saklıdır…” düzenlemesi yer almaktadır.
18. Yönetmeliğin 45. maddesinde, gider avansı ve delil avansı birlikte düzenlenmiş olup, gider avansının, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade ettiği, davacının, her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu, delil avansının ise tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade ettiği vurgulanmıştır.
19. Yukarıda açıklandığı üzere, Yönetmelikte gider avansının içinde delil avansı için gerekli giderler de gösterilmiştir. Gider avansının yatırılmaması hâlinde açılan dava, dava şartı yokluğundan reddedilir (Yön. m. 45/3); delil avansının yatırılmaması hâlinde ise, o delilden vazgeçilmiş sayılır (Yön. m. 45/3). Bu durumda Yönetmeliğin 45. maddesinin birinci fıkrası ile dördüncü ve beşinci fıkraları arasında uyum bulunmadığından, HMK’nın 324. maddesi gözetilerek Yönetmeliğin 45. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının öncelikle uygulanması gerekir (Pekcanıtez H./Atalay O./ Özekes., M., Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku 13. Bası, Ankara 2012, s.354 ).
20. Bu aşamada, iş hukukundan kaynaklanan davalarda ispat açısından yoğun olarak başvurulan bir delil olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir.
21. 6100 sayılı HMK’nın “Tanık gösterme şekli” başlıklı 240. maddesi;
“(1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir.
(2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.
(3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulanamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçmiş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
22. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.
23. Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların ad soyadı ile (tebligat) adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinleneceğini de dilekçesinde bildirir. Bu hüküm HMK’nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir.
24. Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçesini kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu hususa işaret eden ve yine 6100 sayılı HMK’nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.
25. Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: “…“Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi” başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir.”.
26. Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenmek zorundadır.
27. Bununla birlikte, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hâkime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir.
28. 6100 sayılı Kanun’un 90. maddesi; “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeple artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” şeklinde düzenlenmiştir.
29. Aynı Kanun’un 94. maddesi ise; “Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” hükmünü içermektedir.
30. O hâlde, kanunun tayin ettiği süreler hâkim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, hâkimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir.
31. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hâkim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi hâlinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur.
32. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere düzenlenen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hâkimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hâkim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
33. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; eldeki dava 2014/91 esasında görülmekteyken konusu ve niteliği aynı olduğu bildirilerek birleştirme kararı verilen 2014/88 Esas sayılı dosya üzerinden yargılamanın yürütüldüğü, ardından bu davalar arasında fiili ve hukuki irtibat bulunmadığı gerekçesiyle tefrik kararı verildiği ve dosyanın 2015/76 esasına kaydedildiği anlaşılmaktadır.
34. Bununla birlikte Suruç Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2014/88 Esas sayılı dosyasında, 12.11.2014 tarihli duruşmada davalı tarafın tanıklarının dinlenilmesi için talimat yazılmasına ilişkin ara karar kurulduğu, Bozova Asliye Hukuk Mahkemesince bildirilen adreslere yapılan tebligatların iade olması nedeniyle davalı tanıklarının dinlenilemediği gerekçesiyle talimat evrakının iadesine karar verildiği görülmüştür.
35. Yine eldeki dava ile birleşen 2014/88 Esas sayılı dosyada mahkemece 25.02.2015 tarihli davalı vekilinin hazır bulunduğu celsede, tanıkların adreslerini bildirmesi için davalı tarafa iki haftalık kesin süre verilmesine karar verilmiş, bildirilen adreslerin doğru olmaması hâlinde tanık dinlenilmesinden vazgeçmiş sayılacağı ihtar edilmiştir.
36. Diğer taraftan, Suruç Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2014/88 Esas sayılı dosyası ile tefrik edilerek 2015/76 esasına kaydedilen iş bu davadaki 26.02.2015 tarihli tensip zaptı ile önceki mahkeme işlemlerinin aynen yerine getirilmesine ilişkin ara karar oluşturulmuştur.
37. Bu itibarla, mahkeme tarafından duruşmada hazır bulunan davalı vekiline, tanıklarının dinlenilmesi amacıyla tanık adreslerinin bildirilmesi için usul kurallarına ve kanuna uygun şekilde, kesin süre verilmesi ve kesin sürenin sonuçları açıklanarak ihtar yapılması karşısında davalı vekilinin verilen kesin süre içerisinde tanıklarının adreslerini bildirmemesi nedeniyle davalı tarafın tanık deliline dayanmış olmaktan vazgeçtiği kabul edilmelidir.
38. Ayrıca, direnme kararının başlık kısmında dava tarihi 28.03.2014 olduğu hâlde 26.02.2016 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
39. Hâl böyle olunca mahkemenin direnme kararı yerindedir.
40. Ne var ki, Özel Dairece davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.03.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.