YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/2161
KARAR NO : 2021/606
KARAR TARİHİ : 20.05.2021
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 1. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davalı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin …Hastanesi’nde 03.01.2011 tarihinden, iş sözleşmesini ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle haklı nedenle feshettiği 15.11.2011 tarihine kadar hafta içi ve cumartesi günleri 08.00-18.00 saatleri arasında tam zamanlı kalp ve damar cerrahisi uzman doktoru olarak 15.000TL ücret karşılığında çalıştığını, hastanenin kalp ve damar cerrahisi uzmanı doktor kadrosu bulunmadığından kayıtlarda aynı şirket bünyesinde bulunan Özel Diyarbakır Hastanesinde part-time çalışan pratisyen hekim olarak gösterildiğini, ücretinin 1.396TL’sinin banka hesabına, kalanının ise elden ödeneceğinin belirtilmesine rağmen Ağustos ayı ücretinin bankaya yatırılması gereken kısmının ve son iki aylık ücretin elden ödenecek miktarlarının ödenmemesi üzerine Diyarbakır 7. İcra Dairesinin 2012/516 Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi yaptıklarını, ancak takibe haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile icra takibinin devamına, alacağın %40 oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının kendi el yazısı ile imzaladığı ve Diyarbakır Sağlık İl Müdürlüğü’ne verilen hizmet sözleşmesi ile alacağı ücreti beyan ve kabul ettiğini, ayrıca 22.06.2012 tarihli sözleşmeye ek sözleşme ile çalışma zamanlarının belirlendiğini, tam zamanlı çalışma söz konusu olmadığı ve alacağın da likit olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin 05.02.2015 tarihli ve 2012/588 E., 2015/181 K. sayılı kararı ile; davacının 01.03.2011-16.11.2011 tarihleri arasında kalp damar cerrahisi uzmanı olarak protokol defteri ve tanık beyanlarına göre tam zamanlı olarak çalıştığı, yapılan işin niteliği, tanık beyanları, Diyarbakır İş Mahkemesinin 2010/937 Esas sayılı dosyasında kardiyoloji uzmanı Mahir Çiftçi’nin 15.000TL ücret aldığının kabul edildiği dikkate alındığında davacının da aylık net ücretinin 15.000TL olduğu, Ağustos ayında banka hesabına yatırılması gereken miktar ile son iki ay elden ödenmesi gereken miktarın davacıya ödenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile Diyarbakır İcra Dairesinin 2012/516 E. sayılı dosyasında yapılan itirazın iptali ile takibin devamına ve % 40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince 23.06.2015 tarihli ve 2015/17860 E., 2015/12830 K. sayılı kararı ile; (1) numaralı bentte davalının sair temyiz itirazlarını reddine karar verildikten sonra; “2-…Taraflar arasında imzalanan 22/06/2012 tarihli sözleşmede kısmi süreli çalışılacağı kararlaştırılmışsa da davacı tanık beyanları ve protokol defteri kayıtlarıyla fiilen tam zamanlı çalıştırıldığını iddia etmiştir. Dosya arasında bulunan protokol defteri fotokopisi sadece 4 sayfadan ibaret olup okunaklı olmadığı gibi davacının çalışma döneminde tam süreli çalıştığı kanaatini oluşturacak sayıda da değildir. Mahkemece davacının çalıştığı dönemdeki tüm protokol defterleri ve diğer evraklar incelenerek davacının tam zamanlı mı yoksa kısmi süreli mi çalıştığı, bu çalışma sistemine göre alabileceği emsal ücretin ne kadar olabileceği işçi ve işveren kuruluşları ile sendikalardan araştırılarak ücretin belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır.
4-(3)Mahkemece alacak likit kabul edilerek davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmiş ise de alacağın miktarı ve varlığı yargılamayı gerektirdiğinden talebin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi de bozmayı gerektirmiştir…” gerekçeleriyle bozma kararı verilmiştir.
Direnme Kararı:
9. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin 29.01.2016 tarih 2015/1539 E., 2016/105 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, tarafların sunduğu tüm belgelerin incelenerek sonuca gidildiği, dosyaya sunulmayan protokol defterlerinin getirtilerek sonuca gidilmesinin “taraflarca getirilme ilkesine” aykırı olduğu gibi bu durumun hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında da değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, davacı tarafından tam süreli çalışma olgusununun ispatlanması karşısında davalının temyizinde protokol belgelerine dayanmadığı, delilleri elinde olmasına rağmen yargılama esnasında da dosyaya sunmadığı, davalı tarafından ücret miktarına yönelik iddiaların ve sunulan belgelerin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacının yaptığı iş, işyerinin özelliği, kıdemi, meslek unvanı, yapılan emsal ücret araştırması ve tanık beyanları dikkate alındığında aylık ücretinin net 15.000TL olduğunun ispatlandığı ve davalının iddia ettiği ücretle davacının çalıştırılmadığının dosya kapsamı ile sabit olduğu, ayrıca itirazın iptali davasında icra-inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun itirazında haksız olmasının yeterli olduğu ve ücret alacağının likit olduğu gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
1) Davacının tam zamanlı mı kısmi zamanlı mı çalıştığının belirlenmesi bakımından tarafların dosya kapsamına sunduğu tüm delillerin tam zamanlı çalıştığı sonucuna ulaşılmasında yeterli olup olmadığı, buna göre çalışma dönemindeki tüm protokol defterleri ile diğer belgelerin getirtilerek incelenmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. ve 31. maddeleri karşısında mümkün olup olmadığı,
2) Davacının tespit edilecek çalışma sistemine göre dosyada bulunan belge ve deliller değerlendirilmek suretiyle belirlenen ücret miktarının yerinde olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre işçi ve işveren kuruluşları ile sendikalardan emsal ücret araştırması yapılmasının gerekip gerekmediği,
3) Eldeki itirazın iptali davasına konu ödenmeyen ücret alacağının likit olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacı işçi yararına icra-inkâr tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A. (1) numaralı uyuşmazlık yönünden,
12. Tam süreli iş sözleşmesi, iş yerindeki haftalık ve günlük çalışma sürelerine uygun olarak tam çalışma esasına dayalı iş sözleşmesi iken; kısmi süreli iş sözleşmesi, haftanın tamamında değil, belirli günlerinde tam gün veya haftanın her günü belirli bir süre veya haftada bir ya da birkaç gün içinde belirli bir süre çalışmanın kararlaştırıldığı sözleşmelerdir (Kaplan-Senyen: Bireysel İş Hukuku, 2015, Ankara, s. 64-65). 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun/ İş Kanunu/Kanun) “kısmi süreli ve tam süreli iş sözleşmesi” başlığını taşıyan 13. maddesinde “İşçinin normal haftalık çalışma süresinin tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda” yapılan sözleşmenin kısmî süreli olduğu öngörülmüştür. Çalışma süresi ise aynı Kanun’un 63. maddesinde haftada en çok 45 saat olarak açıklanmıştır.
13. İş süresinin “önemli ölçüde az” olmasından ne anlaşılması gerektiği ise İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 6. maddesinde belirtilmiştir. Bu maddeye göre; “İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmî süreli çalışmadır.”. Gerekçede “üçte ikisinden az” olan çalışma ifadesi kullanılmışken, Yönetmelikte üçte iki oranına kadar yapılan çalışmalar kısmî çalışma sayılmıştır. Bu durumda emsal işçiye göre 45 saat olarak belirlenen normal çalışmanın taraflarca 30 saat ve daha altında kararlaştırılması hâlinde kısmî süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilir. Kısmî süreli ve tam süreli iş sözleşmeleri arasında çalışma saati bakımından mevcut bir fark olduğu şüphesizdir.
14. Öte yandan kısmî süreli iş sözleşmeleri; belirsiz süreli iş sözleşmesi şeklinde yapılabileceği gibi objektif nedenlerin varlığı hâlinde belirli süreli olarak da kurulabilir. Bununla birlikte, iş sözleşmesi kısmî veya tam süreli iş sözleşmesi olarak yazılı şekilde yapılabileceği gibi, yazılı sözleşme bulunmayan hâllerde, işyerinin özelliği ile işin niteliğine göre çalışma olgusunun ispatı mümkün olmaktadır.
15. Kural olarak herkes iddiasını ispatla yükümlüdür. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş sayılır.
16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi ise;
“(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü içermektedir.
17. İş Kanununda kayıt tutma yükümlülüğü işverene verilmiştir. Çalışma süresi konusunda işveren kayıtlarına dayanıldığında, bu kayıtları tutma zorunluluğu olan işverenin bu belgeleri mahkemeye ibraz etmesi, işverenin bu belgeleri ibraz etmemesi hâlinde ise HMK’nın 220. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekmektedir.
18. Somut olayda taraflar arasında ihtilaf, davacının 01.03.2011-16.11.2011 tarihleri arasında davalı şirkete ait hastanedeki çalışmalarının tam süreli mi kısmî süreli mi olduğu noktasındadır. Davacı vekili, müvekkilinin tam süreli çalıştığını ileri sürerek delil listesinde belirttiği protokol kayıt defterinin sadece 4 sayfadan ibaret fotokopisini sunmuştur. Davalı vekili ise, davacının kısmî süreli çalıştığını savunarak bu doğrultuda davacı ile imzalanan 22.06.2011 tarihli kısmî süreli çalışmaya yönelik belirli süreli iş sözleşmesini ibraz etmiştir. Mahkemece dosyaya giren protokol kayıt defterleri ve tanık beyanlarına göre davacının tam süreli çalıştığının kabulü ile aldığı ücret miktarı belirlenmiştir.
19. Ancak, davacı tanıkları davacının tam süreli mi yoksa kısmî süreli mi çalıştığı hususunda herhangi bir beyanda bulunmamış, davalı işveren tanık dinletmemiştir. Öte yandan davacı tarafından sunulan 4 sayfa protokol kayıt defteri fotokopisi aynı sayfadan çift suret sunulmakla aslında toplam 3 sayfadan ibaret olup ispata yeterli olmadığı gibi okunaklı da değildir.
20. Bu durumda tam süreli çalışmayı ispat yükü üzerinde bulunan davacının dosyaya ibraz ettiği deliller çalışma şeklini belirlemeye yeterli değilse de mahkemece davacının delil olarak dayandığı işveren tarafından tutulan protokol kayıt defterleri getirtilmemiştir. Bu nedenle davacının delil olarak dayandığı tüm çalışma süresini kapsayan protokol kayıt defterleri getirtilerek dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle davacının çalışma şekli tereddütsüz belirlenmeli, buna göre çalışmasının tam süreli mi kısmî süreli mi olduğu konusunda bir sonuca varılmalıdır.
21. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
B. (2) numaralı uyuşmazlık yönünden,
22. 4857 sayılı İş Kanununun 32. maddesinin 1. fıkrasında genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
23. Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Kanun maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
24. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 401. maddesine (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 323. maddesinin 2. fıkrası) göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hâllerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
25. İşçilik alacaklarının miktarı belirlenirken, bu hesabı doğrudan etkileyecek olan işçinin gerçek ücretinin saptanması gerekmektedir. Gerçek ücret; işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücrettir.
26. İş sözleşmesinin tarafları görünüşte bir ücret belirlemiş olabilirler, ancak bu ücret tarafların aralarında kararlaştırdıkları gerçek ücret olmayabilir. Uygulamada bazen taraflar arasında kararlaştırılmış olan gerçek ücret (örneğin SGK primlerini daha az ödemek amacıyla) bordroya yansıtılmamakta, daha düşük (örneğin asgari ücret) gösterilmektedir. Bu gibi durumlarda hâkim tarafından gerçek ücretin saptanması yoluna gidilmelidir (Süzek S.: İş Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2019, s:360, 361).
27. İş sözleşmesinin tarafları arasında ücret miktarı konusunda çıkabilecek ihtilaflarda gerçek ücretin her türlü delille ispatı mümkündür. Aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, tanık beyanları gibi delillerle işçinin imzasını taşıyan ücret bordroları veya iş sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek olmadığı kanıtlanabilir. Ücretin mevcut delillerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi mümkün bulunmayan kimi durumlarda, yapılacak iş, hizmet süresi ve diğer belirleyici özellikler göz önünde tutularak ve ayrıca ilgili meslek örgütlerinden sorulmak suretiyle de belirlenebilir. Meslek örgütlerince bildirilen ücret miktarları tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmayıp, diğer bilgi ve belgelerle de desteklenmelidir.
28. Yapılan bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde, davalı şirkete ait hastanede kalp ve damar cerrahisi uzmanı olarak çalışan davacının aylık ücret miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Davacı tam süreli çalışması karşılığı aldığı aylık ücretin 15.000TL olduğunu, ücretinin bir kısmının bankadan bir kısmının da elden ödendiğini iddia etmiş; davalı vekili ise, davacının ücretinin imzalanan iş sözleşmesinde belirtildiği gibi olduğunu ve ücretinin ödendiğini savunmuştur. Mahkemece emsal ücretlerin ve tanık beyanlarının dikkate alındığı belirtilerek davacının iddiası gibi ücretinin 15.000TL olduğu kabul edilerek ücret alacağı belirlenmiştir.
29. Dosyada bulunan 26.06.2012 tarihli Türk Tabipler Birliği yazısında; tam gün işyeri hekimi istihdam eden bir işyeri için 2012 yılında asgari ücretin aylık 8.500TL olarak belirlendiği, hekimlerin özel sağlık kuruluşlarındaki çalışmaları nedeniyle alacakları aylık ücrete ilişkin bir belirleme yapılmadığı, 2011 yılında hazırladıkları yasa teklifinde uzman hekim için 7.800TL talep edildiği, ancak doktorlar ile sağlık kuruluşları arasında yapılan sözleşmelerle ücretin serbestçe kararlaştırılabileceği ifade edilmiştir.
30. Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği 11.11.2013 tarihli yazısı ile 2011 yılına ait kamuda çalışan başasistanın 1.800-2.000TL arası değişen 12 aylık ücret bordrosunu dosyaya sunmuş ve 15.08.2014 tarihli yazısı ile de özel hastanede çalışan uzman doktorun ücretine ilişkin bilgiye sahip olmadıklarını belirtmiştir.
31. Emsal ücret araştırması kapsamında özel hastanelere de mahkemece yazılar yazılmış ancak gelen cevaplarda emsal ücret tespiti yapılamadığı belirtilmiştir.
32. Davacı tanıkları beyanlarında davacının iddiasını doğrular şekilde aylık ücretinin 15.000TL olduğunu bildirmiş, davalı işveren ise tanık dinletmemiştir. İşveren tarafından sunulan iş sözleşmesinde davacının ücretinin net 1.000TL olduğu belirtilmişse de sözleşme kısmî süreli çalışmaya göre düzenlenmiş olup dosya kapsamından davacının çalışma şekli henüz kesin olarak belirlenmemiştir. Öte yandan işverence her ne kadar cevap dilekçesinde bu sözleşmede belirlenen ücretin davacı tarafından kabul edildiği belirtilmişse de, davacı işçinin işçilik alacakları talep ettiği 23.01.2012 tarihli ihtarına karşı cevap veren davalı vekili 31.01.2012 tarihli cevabi ihtarı ile davacının net 2.500TL ücretle çalışmaya başladığını belirterek çelişki yaratmıştır. Ayrıca dosya içeriğinde bulunan 19.04.2011-15.04.2012 tarihleri arasında “maaş” açıklaması adı altında davacı hesabına yatırılan miktarın da davalı tarafından iddia olunan ücretlerle uyumlu olmadığı görülmüştür.
33. Öte yandan, mahkemece ücret tespitine dayanak yapılan Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 2010/937 Esas sayılı dosyasında davacı olan Mahir Çiftçi’nin kardiyoloji uzmanı olduğu davacı ile aynı tarihlerde, sürelerde çalışmadığı gibi aynı uzmanlık alanında da çalışmadığı anlaşılmıştır.
34. Bu durumda somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgulara göre; mahkemece yapılan emsal ücret araştırmasının ve toplanan delillerin davacının aylık ücret miktarını ispata yeterli olmadığı görülmüştür. Açıklanan nedenlerle mahkemece davacının belirlenecek çalışma sistemine göre aldığı aylık ücret miktarı yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bozma kararında değinildiği şekilde emsal ücret araştırması yapılarak belirlenmelidir.
35. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
C. (3) numaralı uyuşmazlık yönünden,
36. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir ( Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2006, s. 230-232).
37. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
38. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.01.2020 tarihli ve 2017/3-1530 E., 2020/58 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
39. Somut olaya gelindiğinde; davacı davalıya karşı yaptığı takipte ödenmeyen ücret alacağına ilişkin talepte bulunmaktadır. Davacı vekili müvekkilinin çalışmasının tam süreli olduğunu belirterek 15.000TL ücret aldığını, davalı vekili ise davacının kısmî süreli çalışmasının olduğunu ileri sürerek Diyarbakır Sağlık İl Müdürlüğüne verilen hizmet sözleşmesinde belirtilen net 1.000TL ücretle çalıştığını savunmuştur. Bu durumda davacının aldığı aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmakla ücret alacağına ilişkin istemi yargılamayı gerektirdiğinden alacak likit değildir. Mahkemece davacı taraf lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi isabetsizdir.
40. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
(1), (2) ve (3) numaralı uyuşmazlıklar yönünden davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (III-A,B,C)
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.05.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.