Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/1910 E. 2019/613 K. 28.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1910
KARAR NO : 2019/613
KARAR TARİHİ : 28.05.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 3. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 05.05.2010 tarihli ve 2010/181 E., 2010/213 K. sayılı karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 24.03.2011 tarihli ve 2010/8234 E., 2011/2766 K. sayılı kararı ile onanmasına karar verildikten sonra, davacı vekilinin maddi hata talebi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 16.06.2011 tarihli ve 2011/5710 E., 2011/5720 K. sayılı kararı ile:
”…İstek, nitelikçe maddi hatanın düzeltilmesi istemine ilişkindir.
İş mahkemelerinden verilen kararlar ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu bulunmamaktadır. Ne var ki, Yargıtay onama ve bozma kararlarında maddi yanılgı bulunması halinde usuli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği, giderek maddi yanılgının düzeltilmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş içtihatlarındandır.
Davacı vekili, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş. aleyhine açtığı tespit davası ile davacının davalılardan Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş. nezdinde hizmet akdi ile çalışırken 06.08.2000 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle, meslekte kazanma gücü gerçek kayıp oranının, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulundan alınacak görüş doğrultusunda tesbitini istemiştir.
Davacı, Mersin 1. İş Mahkemesi’nin 2002/489 Esas sayılı dosyasında Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş. aleyhine açtığı tazminat davası ile 06.08.2000 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiştir. Tazminat davasının yargılaması sırasında, Sosyal Güvenlik Kurumu davacının 19.10.1987 tarihinde geçirdiği dava dışı 1. iş kazası nedeniyle %15,20; dava konusu 06.08.2000 tarihinde geçirdiği 2. iş kazası nedeniyle %48,20 oranında iş göremezlik derecesi tespit edildiğini, her iki maluliyet oranının birleştirme kaydı ile %56,07 olarak belirlendiğini bildirmiştir. Davalı …Ş.’nin maluliyet oranına itirazı üzerine Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 23.10.2007 tarihli kararı ile davacının 1. iş kazasına bağlı maluliyet oranının %15,20; 2. iş kazasına bağlı maluliyet oranının düzeltme kaydıyla %51; 1. ve 2. iş kazasının birleştirme kaydıyla 58,44 olduğuna karar verilmiştir. Söz konusu Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 23.10.2007 tarihli kararına davalı …Ş.’nin itirazı sonucu Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 25.04.2008 tarihli kararı ile davacının 1. iş kazası neticesi %27,0 oranında; 2. iş kazası neticesinde ise %81 oaranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı mütalaa olunmuştur. Anılan tazminat davasında, Sosyal Güvenlik Kurumunun bildirdiği maluliyet oranı esas alınarak tazminat hesabı yapılmış ve verilen karar Dairemizin 17.11.2009 gün ve E:2009/8730, K:2009/14955 sayılı kararı ile geçici iş göremezlik ödeneğinin mükerrer indirilmesi, avukatlık ücreti ve harç yönlerinden düzeltilerek onanmıştır.
Mahkemece, Mersin 1. İş Mahkemesi’nin 07.04.2009 gün ve E:2002/489, K:2009/94 sayılı kararının, bu dosyadaki maluliyet tesbiti istemi yönünden kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kavramlarının temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla, dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkeme davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir.
Bu bağlamda, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (HUMK. md. 237) çözümlenmiş olmaması da dava şartıdır. Bu dava şartı, olumsuz dava şartı adıyla adlandırılır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur (HUMK. md. 237). Kesin hüküm, hem bireyler için, hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Temyiz konusu tespit davasının tarafları ve konusu Mersin 1. Mahkemesi’nin 07.04.2009 gün ve E:2002/489, K:2009/94 sayılı kararı ile kesinleşen tazminat davası ile aynı değildir. Sadece dayandıkları maddi vakıalar aynıdır. Bu açık durum karşısında, anılan tazminat davasının eldeki tespit davasında kesin hüküm oluşturmayacağında kuşku yoktur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın davanın esası incelenerek, 5510 sayılı Yasa’nın 19. ve 95. maddeleri ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı doğrultusunda davacının maluliyet oranının tesbiti yerine, yazılı şekilde kesin hüküm gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.a
Ne var ki, Ankara 3. İş Mahkemesi’nin 05.05.2010 gün ve Esas:2010/181, K:2010/213 sayılı kararı, maddi hata sonucu Dairemizin 24.03.2011 gün ve E:2010/8234, K:2011/2766 sayılı kararı ile onanmıştır.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan maddi hata istemi kabul edilmeli, Dairemizin 24.03.2011 gün ve E:2010/8234, K:2011/2766 sayılı onama ilamı kaldırılarak, mahkemenin 05.05.2010 gün ve Esas:2010/181, K:2010/213 sayılı kararı bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, meslekte kazanma gücünün kaybı oranının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin davalı işyerinde hizmet akdi ile çalışırken 06.08.2000 tarihinde iş kazası geçirdiğini, iş kazası nedeniyle beyin travması yaşadığını, kalça kemiğinin kırıldığını, her iki ayağını kullanmadığını, işveren aleyhine %48.2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği iddiası ile tazminat davası açtığını ve dosyanın bu oran üzerinden karara bağlanarak kesinleştiğini, ancak yargılama devam ederken tazminat dosyasında Kurum tarafından belirlenen %48.2 meslekte kazanma gücü kaybı oranına davalı tarafın(işveren) itirazı üzerine bu oranın Yüksek Sağlık Kurulu tarafından % 51 olarak belirlendiğini, davalının tekrar itirazı üzerine Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu tarafından % 81 olarak belirlendiğini, müvekkilinin gerçek meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespiti gerektiğini ileri sürerek 06.08.2000 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespitini talep etmiştir.
Davalı … vekili; yetki, görev, zamanaşımı itirazlarında bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı işveren vekili; davaya konu meslekte kazanma gücü kaybı oranının daha önce Mersin 1. İş Mahkemesinin 2002/489 E., 2009/94 K. sayılı kararıyla tespit edilip Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, kesin hükme rağmen iş bu dosyanın dinlenmesine imkan bulunmadığını, davacının asıl amacının meslekte kazanma gücü kaybı oranını yükseltmek olduğunu belirterek kesin hüküm nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Mersin 1. İş Mahkemesinin 2002/489 E., 2009/94 K. sayılı kararının Yargıtay tarafından onandığı gerekçesi ile kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekili ve davalı Kurum vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Davacı vekilinin maddi hata talebi üzerine;
Özel Dairece; davacının maddi hata istemi kabul edilerek, 24.03.2011 tarihli ve E:2010/8234, K:2011/2766 sayılı onama ilamı kaldırılarak, mahkemenin 05.05.2010 tarihli ve Esas:2010/181, K:2010/213 sayılı kararı başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; bozma kararına uyulduktan ve Yargıtay bozma kararı gereğince raporlar alındıktan sonra davacının 17.05.1994 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle E cetveline göre % 29,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş olduğu, 06.08.2000’de geçirdiği ikinci iş kazası nedeniyle Baltazard formülüne göre % 63,51; E cetveline göre i % 65 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş olduğu belirtilerek davanın kabulüne, davacının 06.08.2000 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeni ile sürekli iş göremezlik oranının % 65 olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Hüküm davacı vekili ve davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık; davacının 06.08.2000 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle meslekte kazanma gücü kaybı oranının % 65 olduğuna dair verilen hükmün doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, yerel mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin 6. fıkrası “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.” kapsamında kalıp kalmadığı, burada varılacak sonuca göre temyiz inceleme görevinin Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesinin 2. fıkrasında; Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı düzenlemesine yer verilmiş olup 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada;
“Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.” şeklinde düzenleme bulunmakta olup hükmün gerekçesinde ise; “Madde ile, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.
Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun görevi davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
Anayasa’nın 9. maddesine göre “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Yine Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrasında ise, ” Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu anayasal düzenlemeler dikkate alındığında yargı yetkisinin kullanılmasının kanun ve hukuk kuralları çerçevesinde karar (hüküm) vermek anlamına geldiği söylenebilir.
Yukarıda belirtildiği üzere 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle usul yasalarına eklenen fıkra uyarınca davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede yukarıda içeriğine yer verilen hukuki olgular karşısında, Özel Dairenin mahkemece verilen ilk kararı onamasından sonra maddi hata talebi üzerine mahkeme kararının bozulmasına karar verdiği hususu göz önüne alındığında, kanunda belirtilen “davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması” şartını sağlamadığı, bu nedenle mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme merciinin Hukuk Genel Kurulu değil, Özel Daire olduğuna oy birliği ile karar verilmiştir.
Bu durumda dosya üzerinde Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.
Mahkemece verilen son karara yönelik temyiz istemlerinin Özel Dairece incelenmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekili ile davalı … vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.05.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.