YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1589
KARAR NO : 2021/305
KARAR TARİHİ : 18.03.2021
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 7. İş Mahkemesince verilen davalı … yönünden davanın kısmen kabulüne diğer davalılar yönünden davanın reddine ilişkin kararın, davacı ve davalılardan … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, dayısı olan davalı …’ın yanında 17.07.2006 tarihinde servis şoförü olarak çalışmaya başladığını, 14.03.2011 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiğini, çalışmakta olduğu …plaka sayılı otobüsün davalı … adına kayıtlı olduğunu, …’ın otobüsü ilk olarak davalı … Tur Otobüs İşletmesi San. ve Tic. Ltd. Şti. (Ateş Tur Şti.), ardından davalı … Turizm Servis ve Tic. Ltd. Şti. (Altur Şti.) nezdinde personel taşımacılığı işinde çalıştırdığını, davalı …’in alt işveren diğer davalıların ise asıl işveren olduklarını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret ve yıllık izin alacaklarının iş sözleşmesinin feshi tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Altur Şti. vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirkette hiç çalışmadığını, …’ın fatura karşılığı müvekkili şirkete personel taşıma işi yaptığını, … ile davacı arasındaki iş ilişkisinden müvekkili şirketin herhangi bir bilgisinin olmadığını, bu nedenle sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Ateş Tur Şti. cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirketin çalışanı olmadığını, plakası belirtilen aracın …’a ait olduğu dönemde 17.07.2006 tarihinde bir hafta servis alındığını, yedi gün sonra…’ın … plaka sayılı araçta çalıştığını, 31.10.2007 tarihinde ise davacının aynı plakalı araçla ticari faaliyette bulunduğunu, davacı ile diğer davalının akraba olduğunu, iş bu davayı da muvazaalı olarak açtıklarını, birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan farklı tüzel kişilerin müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğunu belirtmenin usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
7. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkilinin yeğeni olduğunu, araç müvekkili adına kayıtlı ise de gerçek malikin davacı olduğunu, bankalarla olan sorunları nedeniyle kredi alamayan davacının müvekkilinden ricada bulunduğunu, taşıt kredisi işlemlerinin müvekkili adına yapıldığını ve aracın da müvekkili adına tescil edildiğini, diğer davalılarla sözleşmenin davacı tarafından yapıldığını, hak edişini de kendisinin tahsil ettiğini, aralarında işçi işveren ilişkisi bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Birinci Kararı:
8. Bakırköy 7. İş Mahkemesi 17.09.2013 tarihli ve 2011/318 E., 2013/516 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında iş ilişkisi bulunmadığı, davacının davalı …’ın yeğeni olduğu, … plaka sayılı aracı kendi nam ve hesabına çalıştırdığı gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
9. Bakırköy 7. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 13.01.2014 tarihli ve 2013/11321 E., 2014/204 K. sayılı kararı ile; “…Davacı iddiaları, bu iddiaları doğrulayan bir kısım tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı ile davalı arasında hizmet akdinin bulunduğu, davalının davacının işvereni olduğu, davacının taleplerinin bu iş ilişkisinden kaynaklanan talepler olup, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde İş Mahkemesinin görevli olduğu açıkça anlaşılmıştır.Mahkemece işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
11. Bakırköy 7. İş Mahkemesi 11.05.2015 tarihli ve 2014/148 E., 2015/208 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak davalı … ile davacı arasında hizmet akdi bulunduğu, diğer davalıların davacının çalıştığı davalı …’a ait aracı personel ve öğrenci taşıma işi için kiraladıkları, esasen davacının davalı … için çalıştığı, diğer davalılar ile bu davalı arasındaki ilişkide herhangi bir taraf sıfatı bulunmadığı, 17.07.2007-14.03.2011 tarihleri arasında çalışıp ücretinin net 945TL olduğu, iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona erdiği hususunda davalı … tarafından herhangi bir delil sunulmadığı, davacının kıdem ve ihbar tazminatı ile ödendiği kanıtlanmayan ücret ve yıllık izin ücreti taleplerinin yerinde olduğu, 18.12.2014 tarihli raporun 2. seçeneğinin dosya kapsamı ile usul ve yasaya uygun bulunduğu, diğer davalıların talep konusu alacaklardan sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesiyle davalı …’a karşı açılan davanın kısmen kabulü ile kıdem tazminatına akdin feshi tarihinden diğer alacaklara dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesine diğer davalılar aleyhine açılan davanın ise reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
12. Bakırköy 7. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı … vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 08.09.2015 tarihli ve 2015/22564 E., 2015/24990 K. sayılı kararı ile; (1) numaralı bentte davalı …’ın tüm, davacının sair temyiz itirazları reddedildikten sonra “…2- Somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgeler ile Mahkeme kararının gerekçesi içeriğinden davalı … ile davalı Şirketler arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu, davalı …’in işçisi olduğu anlaşılan davacının işçilik alacaklarından asıl işveren konumunda bulunan davalı Şirketlerin de İş Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında sorumlu olduğu gözetilmeden davalı şirketler hakkındaki davanın reddi hatalıdır.
3-Temerrüt tarihi açısından, davacının davalılardan …’a gönderdiği ödeme ihtarının davalı …’e tebliğ tarihi tespit edilerek faiz başlangıç tarihinin davalılardan Muzaffer açısından bu ihtarın tebliğ tarihine göre tespit edilmesi gerekmektedir. Kendisine ödeme ihtarı tebliğ edilmemiş olan davalıların ise davadan önce temerrüde düşürülmediği gözden kaçırılmamalıdır …” gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
14. Bakırköy 7. İş Mahkemesi 03.03.2016 tarihli ve 2015/545 E., 2016/67 K. sayılı kararı ile; davalı şirketlerin davacının çalıştığı davalı …’a ait aracı personel ve öğrenci taşıma işi için kiraladıkları, esasen davacının davalı … için çalıştığı, davalı şirketler ile davalı şahıs arasındaki anlaşmanın hizmet alım sözleşmesi olmadığı, davalı şirketler yönünden aracın önem arz ettiği, kimin şoför olduğunun bir anlamının bulunmadığı, davacının emir ve talimatları davalı …’dan aldığı, davalı şirketlerden emir ve talimat almadığı, davacı tarafça talep edilen alacaklar yönünden temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesine yönelik herhangi bir talebin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
1- Şoför olarak çalışan davacının işçilik alacaklarını talep ettiği eldeki davada davalı şirketler ile diğer davalı arasında asıl- alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı buradan varılacak sonuca göre davalı şirketlerin asıl işveren sıfatıyla davacının işçilik alacaklarından sorumlu olup olmadığı
2- Davalı … aleyhine hüküm altına alınan alacaklar bakımından davalıya gönderilen ödeme ihtarının tebliğ tarihinin araştırılarak tespiti durumunda alacaklara temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülüp yürütülemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A. (1) numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan incelemede;
17. Asıl-alt işverenlik ilişkisi 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun/Kanun/İK/İş Kanunu) “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan madde uyarınca “…Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir.”
18. Bu hükme göre, asıl-alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir. Kanuna uygun biçimde bir asıl-alt işveren ilişkisi kurulmuş ise, asıl işveren, alt işveren işçilerinin Kanundan, iş sözleşmesinden ve alt işverenin taraf olduğu bir toplu iş sözleşmesi bulunması hâlinde bundan doğan yükümlülüklerden işçilere karşı alt işveren ile birlikte sorumlu olacaktır.
19. 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 4. maddesi uyarınca, asıl-alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için; asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalı, alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır. Öte yandan alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o iş yerinde aldığı işte çalıştırmalıdır. Ayrıca alt işveren, daha önce o iş yerinde çalıştırılan bir kimse olmamalıdır. Ne var ki daha önce o iş yerinde çalıştırılan işçinin bilahare tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurmasına engel teşkil etmez.
20. Yardımcı işlere örnek olarak temizlik, yemek, güvenlik, servis, yükleme ve boşaltma işleri gösterilebilir ki bu işlerin verilmesinde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebepler aranmaz.
21. Bununla birlikte hukukumuzda ayrıca asıl-alt işveren sözleşmesi olarak nitelendirilebilecek bir sözleşme türü bulunmamaktadır. Alt işveren, işveren vekili olmayıp asıl işverenle eser sözleşmesi veya başka bir sözleşme yapan ayrı bir işveren konumundadır. Uygulamada da asıl ve alt işveren arasındaki hukuki ilişki genellikle eser sözleşmesine dayansa da bu şart olmayıp taşıma, kira yahut hizmet alım sözleşmesi olarak adlandırılan ancak Borçlar Kanununda açıkça düzenlenmeyen bir başka sözleşme ilişkisine de dayanabilir, bu anlamda önemli olan sözleşmenin türü değil ilişkinin İş Kanununda aranan asıl-alt işveren tanımına uygun olup olmadığıdır (Çelik, N./ Caniklioğlu, N. / Canpolat, T.: İş Hukuku Dersleri, 33. Baskı, İstanbul 2020, s. 107).
22. Asıl-alt işveren ilişkisinde yasa koyucu işçinin ücretinin ödenememesi ve haklarını alamaması endişesi ile genellikle az sermayeli alt işverenlerin yanında asıl işvereni de sorumlu tutarak işçileri korumayı hedeflemiştir. Nitekim Kanunun 2/6. maddesinde “…Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur..” denilmektedir. Burada sözü edilen “birlikte sorumluluk” “müteselsil sorumluluk” olarak anlaşılmalıdır. Bunun sonucunda da çalışma sırasında zarara uğrayan ya da alacağına ulaşamayan işçi alt işveren ya da asıl işverenden dilediğine başvurarak zararının giderilmesini isteyebilir (Türk Borçlar Kanunu n. 163).
23. Somut olaya gelince; davacının davalı … adına kayıtlı otobüste şoför olarak personel ve öğrenci taşıma işinde 17.07.2006-14.03.2011 (17.07.2006- 2009 yılı 6. ayına kadar davalı Ateş Tur Şti. ve 2009 yılı 8. ayından 14.03.2011 tarihine kadar davalı Altur Şti.) tarihleri arasında çalıştığı, davacı ile davalı … arasındaki ilişkinin iş sözleşmesine dayandığı ve davacının işvereni olduğu konusu uyuşmazlık dışı olup ihtilaf, davalı … ile diğer davalılar Altur Şti. ve Ateş Tur Şti arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı noktasındadır. Mahkemece davalı … adına kayıtlı 34 FZB 36 plaka sayılı aracı davalı şirketlerin personel taşıma işi için kiraladıkları, davalı … ile davalı şirketler arasında hizmet alım sözleşmesi bulunmadığı, davalı şirketler yönünden aracın önem arz ettiği belirtilerek davalılar arasındaki ilişkinin asıl-alt işveren ilişkisi olarak nitelendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
24. Hemen belirtilmelidir ki asıl-alt işveren ilişkisi kira sözleşmesiyle de kurulabilir bu nedenle mahkemenin kira sözleşmesi ile alt işverenlik kurulamayacağı hizmet alım sözleşmesi yoluyla gerçekleştirilebileceği yönündeki gerekçesi yerine değildir.
25. Dosya kapsamında; 34 FZB 36 plaka sayılı araca ilişkin davacının araç şoförü olarak belirtildiği Ateş Tur Şti. ile imzalanan iş başı sözleşmesi, 31.10.2007 tarihli personel ve öğrenci taşıma araç kiralama sözleşmesi, davalı … tarafından davalı Ateş Tur Şti.’ye ve Altur Şti.’ye kesilen “personel taşıma bedelli” faturalar, davalı Ateş Tur Şti. tarafından sunulan ve davalı … ile alacak ve borç ilişkisini gösteren muavin defter kayıtları, Altur Şti. tarafından 34 FZB 26 plaka sayılı araca ilişkin sunulan puantaj kayıtları, banka ödemeleri ve tanık beyanlarından davacının davalı … adına kayıtlı araç ile davalı şirketler nezdinde personel taşımacılığı işi yaptığı anlaşılmaktadır.
26. O hâlde, davalı işveren … ile davalı şirketler arasında 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında geçerli bir asıl -alt işveren ilişkisi bulunduğundan, davacının işçilik alacaklarından asıl işveren konumunda bulunan davalı şirketlerin de sorumlulukları bulunmaktadır.
27. Bu nedenle usul ve yasaya uygun Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
B. (2) numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan incelemede;
28. Uyuşmazlığın çözümü bakımından işçilik alacaklarında faiz başlangıç tarihleri ele alınacak olup eldeki dava kısmi dava olarak açıldığından faiz başlangıç tarihleri bu olgu itibariyle incelenecektir.
29. Tek madde hâlinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi gereğince kıdem tazminatında faiz başlangıç tarihi; dava, ek dava veya dava değerinin ıslahla arttırılması hâllerinde değişmeksizin iş sözleşmesinin kıdem tazminatını hak edecek biçimde sona erdiği tarihtir.
30. İhbar tazminatı ve ücret alacaklarında ise temerrüt koşulu bulunmakta olup işveren davadan önce temerrüde düşürülmediyse dava dilekçesinde talep edilen miktarlara dava tarihinden, ıslah yoluyla dava değerinin arttırılması durumunda ise ıslahla arttırılan miktarlara ıslah tarihinden itibaren faiz uygulanmaktadır.
31. Dava açmadan gönderilecek ihtarname (dava, ek dava ayrımı yapılmaksızın, ıslahla arttırılan miktarları da kapsamak üzere) temerrüt ve faiz başlangıcı olup işverenin bu ihtarname ile temerrüde düşürülmesi ile faiz başlangıcının dava ve ıslah tarihi değil ihtarnamede tanınan sürenin bittiği tarih olacağı kabul edilmektedir.
32. Dolayısıyla işverenin davadan önce temerrüde düşürülmesi durumunda istekle bağlı olarak temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmelidir.
33. Bunun yanı sıra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 33. maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” ilkesi uyarınca maddi olayları açıklamak taraflara, ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etmek ve uygulamak hâkime ait bir görevdir.
34. Hukuksal nitelendirmenin yapılabilmesi için bir yandan dava dilekçesinde öne sürülen maddi olgular tespit edilmeli, bir yandan da davacının talebi ve davayı açmaktaki amacı doğru bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu noktada 6100 sayılı HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık kuralına da kısaca değinmek gerekmektedir. Maddeye göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. İlkenin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Taleple bağlı olma, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz (HMK m. 26). Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim dava açıldığında davacının talebi maddi hukukta karşılığa sahip olduğu oranda mahkemeden hukuki koruma sağlanmasıdır (Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2018 tarihli ve 2017/23-2539 E., 2018/1149 K. sayılı kararı).
35. Somut olaya gelince; davacı vekili dava dilekçesinde talep ettiği ve ıslahla artırdığı kıdem ve ihbar tazminatları, ücret ve yıllık izin ücreti alacak miktarlarını iş sözleşemesin feshedildiği tarihten itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece talep edilen alacaklardan kıdem tazminatına iş sözleşmesinin feshi tarihinden, diğer alacakların ise dava ve ıslah tarihinden itibaren işleyecek faiziyle tahsiline karar verilmiştir. Belirtildiği gibi kıdem tazminatında faiz başlangıç tarihi iş sözleşmesinin feshedildiği tarih iken ihbar tazminatı ve diğer ücret alacaklarında davadan önce işveren temerrüde düşürülmediyse dava ve ıslahla arttırılan miktarlar için ıslah tarihidir. Davacı vekili de talep ettiği bütün alacaklar için dava tarihi 13.05.2011’den önce iş sözleşmesinin feshedildiği 14.03.2011 tarihinden itibaren faiz talep etmiştir. Diğer taraftan İstanbul 4. Noterliğinin 05040 Yev. Num. 22 Nisan 2011 tarihli ödeme ihtarında davacı …’dan ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren 7 gün içinde ücret, yıllık izin ve ihbar tazminatı alacaklarının ödenmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
36. Mahkemece davacının temerrüt tarihinden itibaren faiz talep etmediği noktasında direnme kararı verilmiş ise de; davacı işverene gönderdiği ihtarnameden önceki bir tarih olan fesih tarihinden itibaren faiz işletilmesini talep etmiştir. Dolayısıyla davacının talep ettiğinden daha az bir hakkının bulunduğu sonucu ortaya çıktığına göre burada taleple bağlılık ilkesi uygulanmaz. Bu nedenle ihbar tazminatı, ücret ve yıllık izin ücreti alacaklarının faiz başlangıç tarihlerinin tespiti yönünden ödeme ihtarının davalı …’a tebliğ tarihi araştırılmalıdır. Buna göre ödeme ihtarının dava tarihinden önce tebliğ edildiğinin anlaşılması halinde bu tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekmektedir.
37. Öte yandan, karar başlığında dava tarihi 13.05.2011 yerine 03.11.2015 ve davalı “… Tur” Otobüs İşletmesi San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin unvanı “Ateştur” Otobüs İşletmesi San. ve Tic. Ltd. Şti. olarak gösterilmiş ise de, bu yanlışlıklar mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiştir.
38. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
(1) ve (2) numaralı uyuşmazlıklar yönünden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (III-A,B)
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.