Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/1544 E. 2020/170 K. 18.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1544
KARAR NO : 2020/170
KARAR TARİHİ : 18.02.2020

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 19. İş Mahkemesince davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 30.11.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı …Ş.’nin işçisi olarak diğer davalı …Ş.’ye ait iş yerinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, yapılan görevlendirmeyi kabul etmemesi üzerine iş sözleşmesinin müvekkili tarafından haklı nedenle sonlandırıldığını ileri sürerek kıdem tazminatı, fazla çalışma, gece çalışması ve yıllık ücretli izin alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı …Ş. vekili 09.01.2013 tarihli cevap dilekçesinde; alacakların likit olduğu, kısmi dava açılmasına muvafakat etmediklerini, davacının talep ettiği alacakların aldığı ücret üzerinden hesaplanabilir nitelikte olduğunu, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi talepte bulunulmasına, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına muvafakatlerinin bulunmadığını, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının alacağının bulunmadığını bildirerek davanın reddini savunmuş, davalı …Ş. vekiline ait cevap dilekçesine dosya içerisinde ve UYAP sisteminde rastlanılmamıştır.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 19. İş Mahkemesinin 10.03.2014 tarihli ve 2012/1248 E., 2014/224 K. sayılı kararı ile; dosya içeriğinden davacının iş sözleşmesi devam etmekte olduğundan kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık ücretli izin alacaklarına hak kazanamadığı, davalı işverence sunulan yazılı deliller karşısında davacının haftalık 45 saatin üstünde ve gece çalıştığını kanıtlayamadığı gibi imzaladığı protokolde de fazla çalışma alacağı olmadığını beyan ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 19. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 05.06.2014 tarihli ve 2014/13995 E., 2014/16034 K. sayılı kararı ile; bir numaralı bentte davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, iki numaralı bentte belirsiz alacak davasına ilişkin açıklamalara yer verilerek davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının şüphesiz olduğu, uyuşmazlık konusu kıdem tazminatı ve izin alacağı bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını belirleyebildiği, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatlerini de belirleyebilecek durumda olduğu, bu hâlde dava konusu taleplerin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli bir alacak olması ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesiyle hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesinin hatalı olduğu, üç numaralı bentte ise taraflar arasında fazla çalışma, genel tatil ve gece çalışma ücreti alacakları hususunda uyuşmazlık bulunduğu, fazla çalışma, genel tatil, gece çalışma alacakları yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını belirleyebilmekte ise de hâkimin hesaplanan miktardan hangi oranda indirim yapacağını bilebilecek durumda olmadığı, bu nedenle fazla çalışma, genel tatil ve gece çalışma alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilebileceği, somut olayda güvenlik görevlisi olarak çalışan davacının iş yeri kayıtlarına dayandığı, fazla çalışmaya ilişkin vardiya çizelgeleri ve puantaj kayıtları tek tek incelenerek davacının hangi günler ve hangi vardiyada çalıştığının net olarak ortaya konulması, davacının gece çalışması varsa 7.5 saati aşan çalışmaları hesaplanarak karar verilmesi gerektiği, belirtilen yönler gözetilmeden mahkemece ret kararı verilmesinin hatalı olduğu gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 21. İş Mahkemesinin 21.12.2015 tarihli ve 2015/602 E., 2015/882 K. sayılı kararı ile; üç numaralı bozma nedenine uyulmasına karar verilerek, iki numaralı bozma nedenine ilişkin olarak ise işçilik alacaklarına ilişkin davaların belirli veya belirlenebilir olduğu konusunda kesin bir sınıflandırma yapılmasının mümkün olmadığı, her somut dava ve olaya göre durumun değerlendirilmesi gerektiği, belirlenebilir olma ile ispatın ayrı konular olduğu, bu durumun Hukuk Genel Kurulunun 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararına da uygun olduğu, somut olayda davacı işçinin alt işveren nezdinde çalıştığı, çalışmanın tek ve aynı alt işveren nezdinde gerçekleşmesi nedeniyle hizmet süresini belirleyebilecek durumda olduğu, aylık ücretinin dosyadaki ekstrelerden de belli olduğu gibi banka kanalıyla ödendiği, ancak gerek bordrolarda, gerek banka kayıtlarında ne kadarının aylık ücret, ne kadarının giydirilmiş ücrete dâhil edilmesi gereken yemek ve yol ücreti olduğuna ilişkin açıklama bulunmadığı, yemeğin aynı verildiği hâllerde davalı iş yeri gibi çok fazla işçi çalışan iş yerleri ile daha az sayıda işçi çalıştıran iş yerleri arasındaki yemek ücretinin farklı olduğu, bu konuda iş hukuku bilirkişileri arasında dahi birliktelik sağlanamadığı ve bu hususun bozma nedeni yapıldığı, yol yardımının para ve bilet olarak verilmemesi durumunda da aynı şekilde belirleyememe hâlinin söz konusu olduğu, davanın açıldığı tarihte kıdem tazminatının bir miktarının 12.06.2012 tarihli protokol ile ödendiği, davalı tanıklarının bunun kıdem tazminatının %55’i kadarı olduğunu ifade ettiklerini, davacının, bilirkişilerinin dahi uzlaşamadığı ücrete dâhil sosyal yardımları belirlemesi, ayrıca bu dosyada olduğu gibi avans mahiyetinde bir miktar kıdem tazminatının ödenmesi durumunda, kalan kıdem tazminatını belirlemesini beklemenin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) ruhuna, hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, çıplak ücretten hesaplanacak yıllık ücretli izin alacağında bankaya yatırılan son ücret miktarının içinde yemek ve yol yardımı yok ise hesaplanabileceği, ancak bu alacakta da davacının kaç gün izin kullandığı, yıllık izinlerinin yasada belirtilenden daha fazla şekilde bölünerek kullandırılıp, kullandırılmadığı, mazeret izinlerinin yıllık izne sayılıp sayılmadığı, karşılığı ücretin ödenip ödenmediği hususlarının ispat yükü kendisinde olan işveren kayıtları ile belirlenebileceği, aynı fesih sebebine ilişkin tarafları da aynı olan Sivas, Ankara ve Samsun İş Mahkemelerince verilen diğer kararların, bu husus bozma nedeni yapılmadan onandığına dair mahkeme kararlarının ve onama ilamlarının da dosyada bulunduğu, bu aşamada hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin hukuki güvenilirlik ilkesi ile bağdaşmayacağı, 30.11.2012 tarihli dava dilekçesinde davacının hâlen davalı iş yerinde çalıştığı yazıldıktan sonra kıdem tazminatı ve izin alacağının talep edildiği, böyle olunca davalı şirketin savunmasında da yazdığı gibi dava tarihinde aynı asıl işverene ait çalışmaya devam ettiği, alt işverence izne çıkarıldığına göre bu çalışmanın aralıksız ve ödenen kıdem tazminatının da avans niteliğinde olduğu, davacının 10’ar TL olarak ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak talepte bulunduğu, 10’ar TL kıdem tazminatı ve yıllık izin alacağı için HMK’nın 107/1. maddesinde yazılı olduğu gibi asgari bir miktar olmadığı, böyle olunca davanın niteliğinin kısmi dava olarak kabul edildiği, davanın niteliğini belirleme görevinin hâkime ait olduğu, yargılama sırasında 02.04.2015 tarihinde HMK’nın 109/2. maddesi yürürlükten kaldırılarak kısmi dava açılmasının mümkün hâle getirildiği, usul hükümleri derhal uygulanacak nitelikte olmakla davacının kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin istekleri yönünden davanın kısmi dava olarak görüldüğü ve usul ekonomisi gereği esastan karar verildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece dava dilekçesinde gösterilen değerin asgari bir miktar olmadığı gerekçesiyle kısmi dava olarak görülüp sonuçlandırılan somut olayda, davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmadığı, burada varılacak sonuca göre davanın kısmi dava olarak görülüp sonuçlandırılmasının isabetli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
13. 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesi;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.

14. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
15. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
16. Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any. m. 36, İHAS. m. 6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
17. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
18. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
19. Usul hukukunun maddi hukuk içinde gerçekleşen hakkın talep edilebilirliğini, tespitini belirli kurallara bağlayan hukuk dalı olması nedeniyle maddi hukuk için araç olduğu unutulmamalıdır. O nedenle iş yargılaması kuralları ve bu anlamda Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının iş ve sosyal güvenlik hukukuna hizmet ederken, bu hukukun ilkelerini de göz ardı etmemesi gerekecektir.

20. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.
21. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
22. 4857 sayılı İş Kanunu’nun (İş Kanunu/Kanun) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.
23. Kanun’un 32/2. maddesi ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.
24. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.
25. Kanun’un 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin iş yerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu’nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.
26. Aynı Kanun’un 56. maddesinin altıncı fıkrası; “İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.” hükmünü içermektedir.
27. Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği’nin 20. maddesi ise: “İşveren; çalıştırdığı işçilerin izin durumlarını gösteren, örneği bu Yönetmeliğe ekli yıllık izin kayıt belgesini tutmak zorundadır. İşveren, her işçinin yıllık izin durumunu aynı esaslara göre düzenleyeceği izin defteri veya kartoteks sistemiyle de takip edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
28. Söz konusu düzenlemelere bakıldığında işçi işveren arasındaki iş ilişkisinde belgeye bağlama görev ve yetkisinin işçide değil, işverende olduğu görülmektedir.
29. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.
30. Giydirilmiş ücrete, işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Özellikle ücrete dâhil edilecek menfaatlerin iş yerinde süreklilik arz edip arz etmediği de çoğunlukla taraflar arasında tartışma konusu edilmektedir. Bu nedenle eğitim düzeyi ve sosyal durumları birbirinden farklı olan işçilerin alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilmelerini beklemek mümkün değildir. Bunun için yukarda bahsedilen iki kriter birlikte değerlendirilerek, dava konusu edilen işçilik alacağının belirli olup olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.
31. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.
32. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/22-1156 E., 2015/1598 K.; 22.06.2016 tarihli ve 2016/22-874 E., 2016/824 K.; 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2181 E., 2018/24 sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
33. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay’ın iş davalarına bakan Daireleri olan 7, 9 ve 22. Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulu içtihatları arasında ortaya çıkan farklılığın giderilmesi için Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı kararı ile “İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı” yönünde karar verilmiştir.
34. Kısmi dava ise, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez (Kuru, B.: -İstinaf Sistemine Göre Yazılmış- Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 219). Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (HGK’nın 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H./Atalay, M./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. bası, s. 320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. bası, s. 286).
35. 1086 sayılı HUMK’da açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’da ise ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (m. 109). Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarihli ve 6644 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılarak alacağın taraflar arasında tartışmasız ve belirli olup olmadığına bakılmaksızın kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır.
36. Bu noktada, kısaca taleple bağlılık ilkesine de değinmek gerekmektedir.
37. Taleple bağlılık ilkesi, 6100 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinde;
“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır.
38. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ile birlikte yasal düzenlemeler ışığında iddianın ileri sürülüş biçimi açısından somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili, dava dilekçesinde, davanın belirsiz alacak davasını olduğunu belirterek işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir. Bu durumda, davacı vekilinin talebinin açıkça belirsiz alacak davası olduğu hâlde mahkemece, taleple bağlılık ilkesine aykırılık teşkil edecek şekilde dava dilekçesinde gösterilen değerin asgari bir miktar olmadığı gerekçesiyle kısmi dava olarak değerlendirmesi usul ve yasaya aykırıdır.
39. Diğer taraftan, 20.03.2015 tarihli bilirkişi raporunda, davacının dosya içerisinde bulunan bordrolara göre tespit edilen ücretine, Ankara Lokantacılar ve Kebapçılar Odası verileri uyarınca günlük üç öğün yemek bedeli 9,64TL ile 0,93TL ulaşım yardımı ilave edilerek belirlenen giydirilmiş ücret üzerinden kıdem tazminatı hesaplanmış, yıllık izin ücreti alacağı bakımından ise dosyaya sunulan yıllık izin belgeleri dikkate alınarak yıllık izin ücreti alacağının bulunmadığı yönünde değerlendirme yapılmıştır.
40. Açıklandığı üzere, kıdem tazminatı hesabına esas olan ücret giydirilmiş ücret olup, giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Bu kapsamda davacıya ayni olarak sağlanan yemek ve yol yardımlarının parasal değerinin tazminat hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.
41. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8/3. maddesinde işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanun’un kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirerek gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.
42. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, dava konusu edilen kıdem tazminatı ve yıllık izin alacaklarının belirlenebilmesi için davalı işverenlerde bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğundan, anılan alacakların belirlenebilir olduğundan bahsedilemeyecektir.
43. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.09.2018 tarihli ve 2015/22-856 E., 2018/1350 K.; 07.03.2018 tarihli ve 2015/22-2283 E., 2018/421 K.; 09.05.2018 tarihli ve 2015/22-569 E., 2018/1017 K., 17.09.2019 tarihli ve 2016/22-2233 E., 2019/877 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
44. Davacının talep ettiği alacaklar belirsiz alacak davasına konu olabileceğinden, Özel Dairenin kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin alacağının belirli alacak olarak dava konusu yapılabileceği ve usulden reddi gerekeceği yönündeki bozma gerekçesi isabetli olmamıştır.
45. Ancak yerel mahkeme kısmi dava olarak gördüğü bu davada kıdem ve ihbar tazminatını esastan inceleyerek reddine karar vermiştir. Özel Daire ise bu esas yönünden temyiz incelemesi yapmamıştır. Davanın esası yönünden kısmi dava olarak mahkemenin nitelemesi sonuca etkili olmadığından, anılan alacakların esassının ve diğer alacaklar bakımından ise uyulan yönler yönünden temyiz incelemesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
46. Hâl böyle olunca mahkemenin direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ile yerindedir.
47. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına ve uyulan kısma yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı belirtilen değişik gerekçe ile uygun bulunduğundan taraf vekillerinin işin esasına ve uyulan kısma ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.