Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/1526 E. 2018/1348 K. 25.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1526
KARAR NO : 2018/1348
KARAR TARİHİ : 25.09.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “borçlu olmadığının tespiti ve ödeme emrinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ordu İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.05.2015 tarihli ve 2015/9 E., 2015/297 K. sayılı kararı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 23.11.2015 tarihli ve 2015/17337 E., 2015/20832 K. sayılı kararı ile;
(…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
Dava, davacıya gönderilen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Dairemizin, 08/12/2014 tarih ve 2014/17393-26520 E.K. sayılı bozma kararı üzerine, mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 25/05/2010 tarihinde …. Mühendislik İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine 3 yıllığına yönetim kurulu üyeliğine seçildiği, yönetim kurulu üyeliğinden 29/06/2012 tarihinde istifa ettiği, ödeme emrine konu borcun 2011/1-2012/9.aylar arası prim ve işsizlik sigortası primi borçları olduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Yasanın 88/20. maddesine göre, Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları hususları düzenlenmiştir.
Somut olayda, mahkemece davacının yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, 01/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın 88/20. maddesinde borçtan sorumluluk için yönetim kurulu üyeliğinin yeterli olduğu düzenlenmiştir. 01/10/2008 tarihinden sonra borçtan sorumluluk için yönetim kurulu üyesinin aynı zamanda temsil ve ilzam yetkisi veya üst düzey yönetici olup olmadığı hususlarının bir önemi yoktur. Yasada açıkça borçtan sorumluluk açısından yönetim kurulu üyeliği yeterli görülmüştür. Bu nedenlerle davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönem itibariyle borçtan sorumlu olacağı hususu dikkate alınmadan yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacının Kuruma borçlu olmadığının tespiti ile ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin eskiden çalışmakta olduğu iş yerine Kurum tarafından maaş haciz bildirimi yapıldığını, müvekkilinin haciz bildiriminin gerekçesini öğrenmek amacıyla Kurumu başvurduğunda haczin …. Mühendislik İnşaat Taahhüt Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nin borçlarından dolayı yönetim kurulu üyesi sıfatı nedeniyle konulduğunu öğrendiğini, ancak müvekkilinin 29.06.2012 tarihinde yönetim kurulu üyeliğinden istifa ederek hisse devrini gerçekleştirdiğini, yönetim kurulu üyesi iken ise temsil ve ilzam yetkisi bulunmadığını, bu nedenle müvekkilinin şirket borçlarından sorumlu tutulamayacağını, Kurum işleminin hatalı olduğunu belirterek müvekkilinin davalı Kuruma borçlu olmadığının tespitine, davalı Kurum tarafından müvekkili adına düzenlenmiş ödeme emri var ise, söz konusu ödeme emrinin / emirlerinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı SGK vekili Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu ileri sürerek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının şirketi temsil ve ilzam yetkisinin bulunmadığı, bu nedenle ödenmeyen prim borçlarından sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, ödeme emirlerinin iptali ile davacının davalı kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece davaya konu uyuşmazlığın 6552 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile ekli 5510 sayılı Kanun’un Geçici 60. maddesi uyarınca yapılandırmaya tabi Kurum alacağına ilişkin olduğu, bu nedenle 6552 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme dikkate alınarak karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde dava konusu borcun yapılandırma kapsamında olduğu, Kuruma yazılan cevabi yazıda davacının herhangi bir yapılandırma başvurusunun bulunmadığının belirtildiği, şirket adına ise borçların yapılandırıldığı ancak davacının sorumluluğunun devam ettiğinin bildirildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece verilen direnme kararında ödeme emirlerine konu borcun şirkete ait olduğu, davacının Yönetim Kurulu üyesi olduğu dönemde şirketi temsil ve ilzamla yetkili olmadığı gibi şirket adına herhangi bir iş ve işlemi kendi imzası ile yapma yetkisi ve sorumluluğu da bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda 31.05.2010 – 29.06.2012 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi olan ancak şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunmayan davacının, şirketin prim borçlarından sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Mahkemece verilen 12.05.2015 tarihli direnmeye esas kararda “borcun yapılandırma kapsamında olduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, Özel Dairece “davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönem itibariyle borçtan sorumlu olacağı hususu dikkate alınmadan yazılı şekilde sonuca gidilmesinin hatalı olduğu” gerekçesiyle verilen bozma kararı üzerine mahkemece bu kez “davacının şirketi temsil ve ilzamla yetkili olmadığından borçtan sorumlu tutulamayacağı” belirtilerek direnmeye esas karardan farklı bir gerekçeyle davanın kabulüne yönelik direnme kararı verildiği nazara alındığında, direnme kararının ilk hükmün gerekçesinde olmayan yeni bir olguya dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmıştır.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
Başka bir anlatımla, mahkemenin yeni bir delile dayanmak veya bozmadan esinlenmek suretiyle gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda, mahkemece direnmeye esas kararda “borcun yapılandırma kapsamında olduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne yönelik kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiş Özel Dairece “davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönem itibariyle borçtan sorumlu olacağı hususu dikkate alınmadan yazılı şekilde sonuca gidilmesinin hatalı olduğu” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Mahkemece bozma kararı sonrası direnmeye esas ilk kararda yer olmayan farklı bir gerekçeyle “davacının şirketi temsil ve ilzamla yetkili olmadığından borçtan sorumlu tutulamayacağı” belirtilerek direnme adı altında (iki) karar verilmiştir.
Bu durumda, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; direnmeye esas kararın Özel Dairece tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni bir gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Hâl böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyiz incelemesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE 25.09.2018 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.