YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1412
KARAR NO : 2018/1955
KARAR TARİHİ : 18.12.2018
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 23. İş Mahkemesince asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.11.2013 tarihli ve 2013/50 E.-2013/115 K. sayılı kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.03.2015 tarihli ve 2014/116 E.-2015/11715 K. sayılı kararı ile;
“…A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, iş sözleşmesinin işverence haksız feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacaklarının davalı Kim Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş.’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı bu dosya ile birleştirilmesine karar verilen Bakırköy 15. İş Mahkemesi’nin E:2011/581 K:2011/227 sayılı dosyası ile kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, yıllık ücretli izin, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ücret alacaklarının davalılar Kim Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş. ve Ersan Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A.Ş.’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297 nci maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
içermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve Kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı).
Davacı, asıl dava dilekçesinde sadece Kim Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş. Aleyhine dava açmış kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacaklarını istemiş; bilahare açılan ve bu dosya ile birleştirilen Bakırköy 15. İş Mahkemesi’nin E:2011/581 K:2011/227 sayılı dosyası ile kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, yıllık ücretli izin, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ücret alacaklarının davalılar Kim Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş. ve Ersan Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A. Ş.’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda asıl dava ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı karar verilmesi yerinde ise de, her bir davada sadece o davanın davalı / davalıları aleyhine hüküm kurulması gerekirken, asıl davada tek davalı yerine iki davalı şirket aleyhine hüküm kurulmuştur.
Mahkemece asıl davanın tek davalısı ve aleyhe talep edilen istekler, birleşen davada ise davalılar hakkında ve aleyhine talep edilen istekler hakkında karar verilmesi gerekir..”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı asil, 08.05.2009 tarihinde açtığı asıl davada, kendisinin davalı şirkette çalışırken haksız olarak işten çıkarıldığını iddia ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 240,00TL ücret alacağı, 572,72TL ihbar tazminatı ve 784,18TL kıdem tazminatının faizleri ile birlikte davalı Kim Alışveriş Hizmetleri Gıda Sanayi A.Ş’den tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili 19.01.2011 harç tarihli dilekçesi ile her iki şirkete karşı açtığı davada, müvekkilinin her iki davalı yanında çalıştığını, davacının davalı Kim Alışveriş Hizmetleri Gıda Sanayi A.Ş’de çalıştığını sanmasına rağmen diğer davalı tarafından işe girişinin yapıldığını, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, fazla çalışma yaptığını, hafta tatilleri ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, yıllık izin kullanmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 240,00TL ücret, 118,00TL fark ücret alacakları ile 2.250,00TL ihbar tazminatı, 3.100,00TL kıdem tazminatı, 2.000,00TL fazla çalışma ücreti, 1.000,00TL yıllık izin ücreti, 1.500,00TL hafta tatil ücreti ve 1.500,00TL genel tatil ücreti olarak toplam 11.708,00TL alacağın faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Bakırköy 15. İş Mahkemesinde açılan bu dava mahkemece 06.05.2011 tarihinde asıl dava ile birleştirilmiştir.
Asıl davada davalı olarak Ersan Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A.Ş. yazılmak ve bu şirkete ait vekaletname eklenmek sureti ile verilen cevap dilekçesinde davalı şirket vekili, iş sözleşmesinin devamsızlık nedeni ile feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Davalılar vekili birleşen davada, davacının davalılardan Ersan Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A.Ş’de çalıştığını, bu nedenle dava ile ilgisi olmayan diğer davalı şirket hakkındaki davanın reddini talep ettiklerini, ayrıca devamsızlık nedeni ile işten çıkarılan davacının dava konusu edilen taleplerini kabul etmediklerini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının 11.01.2007-15.09.2008 tarihleri arasında davalı …ne ait Kim Market isimli iş yerinde diğer davalı şirketin işçisi olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin ispat edilemediği, davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, onbeş günlük ücret alacağı, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile yıllık izin ücretlerinin bulunduğu, dava konusu edilen alacaklardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesi ile asıl davada kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacağının faizleri ile birlikte davalı şirketlerden müştereken ve müteselsilen; birleşen davada fazla çalışma, genel tatil ücreti ve yıllık izin ücretlerinin faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, hafta tatili alacak talebi ile fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle bozulmuştur.
Mahkemece, davacının Kim Alışveriş Hizmetleri Ve Gıda San. A.Ş’ ye ait markette çalıştığı, sigorta primlerinin diğer davalı şirket tarafından yatırıldığı, bu nedenle asıl davada talep edilen kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu bulundukları kanaatine varıldığı, bu nedenle her iki davalı aleyhine hüküm kurulduğu gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından birleşen davaların her birindeki davalı ve aleyhe talep edilen istekler dikkate alınarak ayrı ayrı karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı HMK/ 6100 sayılı Kanun/HMK)’297’nci maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesinde:
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerin
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
Buna göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olması gerekir.
Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.-2011/436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E.- 2012/102 K.; 13.04.2016 tarihli ve 2014/11-638 E.- 2016/501 K; 08.11.2017 tarihli ve 2017/13-1699 E.-2017/1300 K.; 04.04.2018 tarihli ve 2015/9-2883 E.- 2018/675 K. sayılı kararlarında da bu hususlar benimsenmiştir.
Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Başka bir deyişle hükümlerin ne şekilde oluşturulacağına ilişkin ayrıntılı yasal düzenlemelerin ortaya koyduğu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilâflar yaratır. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz (Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2018 tarihli ve 2018/19-468 E.-2018/1257 K. sayılı kararından).
Öte yandan davaların birleştirildiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun/1086 sayılı HUMK/HUMK) 45’inci maddesine göre;
” Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir.
Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır.
Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır.”
Aynı konu 6100 sayılı HMK’nın 166’ncı maddesinde düzenlenmiş olup bu maddede;
” (1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
(2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
(3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.
(5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Davaların birleştirilmesi ve ayrılması müesseselerinin temelinde usul ekonomisi ilkesi yatar (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.III, İstanbul 2001, s. 3392). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
Öte yandan HUMK’nın 45 ve HMK’nın 166’ncı maddelerinde aralarında bağlantı bulunan, daha açık anlatımla aynı veya benzer sebeplerden doğmuş yahut biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek mahiyette olduğu davaların birleştirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Birleştirilen davalarda tek bir yargılama yapılır ve ortak deliller tek bir kez toplanır. Bunun sonucunda mahkeme uyuşmazlığın bütün taraflarının menfaatini aynı yargılama içerisinde görme, değerlendirme ve uyuşmazlığı bu çerçevede çözme imkânına sahip olur (Ermenek, İ.; Medeni Usul Hukukunda Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması, Ankara 2014, s.27). Bu da hukuk güvenliğinin korunması ve çelişkili kararların önüne geçilmesine hizmet eder.
Uygulamada sıklıkla birleştirilen davalarla ilgili hükmün ne şekilde kurulacağı hususu tereddütlere yol açmaktadır.
Bu bağlamda 6100 sayılı HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesinde mahkemelerce kurulacak hükmün neleri kapsayacağı düzenlenmiş olup, ikinci fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü açıktır.
Birleştirilmiş olsalar dahi her bir dava bağımsızlığını koruduğundan, şekli olarak aynı karar içerisinde yer alsa da her bir dava hakkında ayrı ayrı nihaî karar verilmelidir (Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2014, s. 486).
Nitekim HGK’nın 27.06.2018 tarihli ve 2018/19-468 E.-2018/1257 K.; 08.04.2015 tarihli ve 2013/4-1888 E.- 2015/1163 K. ile 23.12.2009 tarihli ve 2009/2-476 E.- 2009/589 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı asil 08.05.2009 tarihinde davalı Kim Alışveriş Hizmetleri Ve Gıda Sanayi A.Ş.’ye karşı açtığı davada kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacağının tahsilini talep etmiştir. Daha sonra 19.01.2011 tarihinde asıl davanın davalısı olan şirket ile birlikte Ersan Alışveriş Hizmetleri ve Gıda San. Tic. A.Ş’ye karşı açılan davada ise kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacağı yanında fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ve yıllık izin ücretlerinin davalılardan müteselsilen tahsili istenmiş olup, Bakırköy 15. İş Mahkemesinde açılan bu ikinci dava 06.05.2011 tarihinde asıl dava ile birleştirilmiştir.
Davaların birleştirilmesinden sonra yargılamaya devam eden mahkemece asıl ve birleşen dava ile ilgili ayrı ayrı hüküm kurulmuş ise de, asıl davada davalı olarak yer almayan birleşen dava davalısı hakkında da karar verilmiştir.
Bu durumda asıl davanın davalısı olmayan birleşen dava davalısı Ersan Alışveriş Hizmetleri Ve Gıda Sanayi Tic. A.Ş. hakkında asıl davada hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davalılar arasında müteselsil sorumluluk bulunduğu, alacağın da tek olduğu, bu nedenle asıl davada birleşen dava davalısı olan şirket hakkında da karar verilmesinin yerinde olduğu ve bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi yerinde değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların esasa dair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.12.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Asıl ve birleşen davalar birbirinden bağımsız olduğundan ilke olarak ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir. Ancak asıl ve birleşen davadaki dava konusu edilen miktarlar alacağın aynı bölümüne ilişkin ise her iki dava için de tek hüküm kurulması gereken bölümleri olacaktır. Bu durum zorunlu dava arkadaşlığında eksik tarafı tamamlamak için ek dava açılmasında ortaya çıkabileceği gibi, ilk davada hakkında dava açılmayan diğer müteselsil sorumlular bakımından ek dava açılmış ve birleştirilmiş olması hâlinde de ortaya çıkabilmektedir.
Böyle bir durumda hükmedilen alacak, alınacak harç, hükmedilecek vekalet ücreti için ayrı ayrı hüküm kurulması mükerrerliğe ve infazda karışıklığa yol açacağı için bu unsurlar itibarıyla ayrı ayrı değil tek hüküm fıkrası oluşturulması usul kurallarının mahiyetine daha uygundur.
Somut olayda davacı Kim Alışveriş Hizmetleri ve Gıda Sanayi A.Ş. aleyhine açtığı ilk davada 240TL ücret alacağı, 572,72TL ihbar tazminatı ve 784,18TL kıdem tazminatının faizleriyle tahsilini istemiş, daha sonra bu talebini ıslah ederek taleplerini kıdem tazminatı için 1.064, ihbar tazminatı için 754TL ücret alacağı için 269TL’ye yükseltmiştir. Davacı birleşen davasında ise açtığı ilk davadan ve oradaki istemlerinden de söz ederek Ersan Alışveriş Hizmetleri ve Gıda San. Tic. A.Ş. tarafından işe girişinin yapıldığını yargılama sırasında öğrendiklerini, aslında her iki davalının kendisini birlikte çalıştırdığını ve sorumlu olduklarını belirterek 240TL ücret, 118TL, fark ücret alacağı, 2.250TL ihbar tazminatı, 3.100TL kıdem tazminatı 2.000TL fazla çalışma ücreti, 1.000 TL yıllık izin ücreti, 1.500TL hafta tatili, 1.000TL genel tatil ücreti olmak üzere 11.708TL’nin davalılardan müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davacı, Kim Alışveriş Hizmetleri ve Gıda Sanayı A.Ş.’yi birleşen davada da davalı göstermiş ise de bu dosyanın dava dilekçesindeki açıklamalardan önceki davayla bağlantılı dava açıldığı, mükerrer dava açma iradesi bulunmadığı, bu şirketin yeniden davalı gösterilmesinin nedenin bu dosyadaki fazla taleplerden kaynaklandığı, bu şirket yönünden ilk davadaki taleplerden ikinci davada sayılanlardan örtüşmekte olanların aslında tek dava olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle derdestlik nedeniyle davanın usulden reddini gerektiren bir mükerrerlik yoktur.
Mahkemece asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilerek ayrı hüküm kurmanın asgari şartı yerine getirilmiştir. İlk davada istenen ve ikinci davayla çakışan talepler yönünden her iki davalı için de tahsil hükmü kurulmuş olup mükerrerliğe neden olmayacak biçimde tek hüküm fıkrasında bunun gösterilmesinde isabetsizlik yoktur. İlk davadaki kalemler yönünden birleşen davayla birlikte hükmedilen alacak aynı ve tek olduğundan kabul edilen miktara göre tek harca hükmedilmesi ve her iki davalıdan tahsiline karar verilmesi müteselsil sorumluluk hükümlerine de uygundur. Her iki dava için de tek harç ve vekalet ücreti maddeleri oluşturulmuş ise de hükmedilen miktarlar her iki davayı da kapsadığı ve her iki davalı da sorumlu olduğundan davalılar aleyhine mükerrerlik veya fazlalık oluşturmadığından bir sakınca da içermemektedir. Davalı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin de birleşen davadan kaynaklandığından bunun da tek olarak hükmedilmesinde bir yanlışlık yoktur.
Tüm bu nedenlerle mahkemenin asıl davanın kabulüne ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar vererek asıl ve birleşen dava için ayrı hüküm kurma şartına uyduğu, asıl davayla çakışan talepler yönünden her iki davadaki istemin aynı alacak bölümü olduğundan tek bir alacağa hükmedilmesi ve buna bağlı olarak da harç, vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden de tek hüküm kurulmasında bir yanlışlık bulunmadığı görüşünde olduğumuzdan ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.