Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2016/1362 E. 2020/450 K. 23.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1362
KARAR NO : 2020/450
KARAR TARİHİ : 23.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (İş. Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 31.05.2011 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin ilk Bağ-kur prim tevkifatını takip eden aybaşından itibaren Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespiti ile 6111 sayılı Kanun’dan yararlandırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … (SGK) vekili 12.10.2011 tarihli cevap dilekçesinde; davacının aile reisi olmadığı için 02.08.2003 tarihinden önce sigortalı olarak tescilinin mümkün olmadığını, 6111 sayılı Kanun’dan yararlanma talebinin ise şartları oluşmadığı için kabul edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 06.06.2013 tarihli ve 2011/1521 E., 2013/920 K. sayılı kararı ile; tescil yönünden Kurum tarafından işlem yapıldığından bu konuda araştırma yapılmaksızın açılan davanın tescil yönünden konusu kalmadığından hüküm kurulmasına yer olmadığına, davacının 6111 sayılı Kanun’dan faydalandırılmasına ve prim borçlarının 12. madde nazara alınarak yapılandırılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
7. Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 17.12.2013 tarihli ve 2013/15072 E., 2013/24729 K. sayılı karar ile; “Dava, 2926 sayılı Kanun ile 5510 sayılı Kanun’un 4b/4. maddesi kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti ile 6111 sayılı Kanun kapsamında prim borçlarının yapılandırılmasından yararlandırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, sigortalılık talebine dair davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına, 6111 sayılı Kanundan yararlanma talebinin kabulüne karar verilmiştir.
2926 sayılı Kanunun 2. maddesinde, Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3.maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların Tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir.
Anılan Kanunun 3. maddesinin (b) bendinde “Tarımsal faaliyette bulunanlar: kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanlar veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar” olarak tanımlanmış, 5.maddesinde, sigortalı olmanın zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, 6.maddesinde ise, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tabi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten bir gün önce, sigortalılıklarının sona ereceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca aynı Kanunun 9.maddesi Kuruma resen tescil yükümlülüğü yüklemiştir. Anılan Kanunun 10.maddesine göre ise, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin T.Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı bildirilmiştir.
Bilindiği gibi 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile de, 743 sayılı mülga Medeni Kanunun 152. maddesinde düzenlenen aile reisliği kavramı kaldırılmış, 2926 sayılı Kanunun aile reisliği kavramını içeren 2. maddesi 24.07.2003 gün ile 4956 sayılı Kanunun 48. maddesi ile Medeni Kanundaki düzenlemeye paralel olarak değiştirilmiştir.
Tarım Bağ-Kur sigortalılığının yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Kanunda, bildirimsiz kalan sigortalılar için 506 sayılı Kanunun 79 ve 5510 sayılı Kanunun
86.maddesinde öngörülen “hizmet tespiti” davasına koşut bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Anılan düzenlemede, kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, kayıt ve tescil, yada tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden tarımsal faaliyet ve buna dayalı “Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti” söz konusu olamayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 gün, 2011/10-230 Esas 2011/319 Karar sayılı, 29.02.2012 gün ve 2011/10-769 Esas 2012/107 karar sayılı ve 27.06.2012 gün 2012/10-292 Esas ve 2012/415 Karar kararlarında da açıkça belirtildiği üzere, davacının tarımsal faaliyetinin kesintisiz sürüp sürmediğinin tespiti için, Mahkemece; 1- Çekişmeli dönemde davacının nerede oturduğu; Nüfus Müdürlüğü, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ve Muhtarlık kayıtları esas alınarak belirlenmeli,
2-Dönem içinde Ziraat Bankası, Kooperatif veya Birlikler aracılığıyla “Tarımsal Amaçlı Kredi” kullanıp kullanmadığı araştırılmalı,
3-Dönem içinde ürün teslimatından dolayı prim kesintisi yapılıp yapılmadığı veya sigortalılık iradesini ortaya koyacak şekilde prim ödemesinin bulunup bulunmadığı araştırılmalı,
4-25.04.2006 gün 26149 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 5488 sayılı Tarım Kanunun 19. maddesi uyarınca Çiftçi Kayıt Sistemine dahil edilerek doğrudan gelir desteği alıp almadığı ve bu bağlamda davacının hangi ürünleri ekerek bunları nerelere sattığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun “Zirai kazanç, zirai faaliyet, zirai işletme, çiftçi ve mahsulün tarifi” başlıklı 52, ” Zirai kazançta vergileme” başlıklı 53, ve “Vergi Tevkifatı” başlıklı 94 vd. maddeleri ile 213 Vergi Usul Kanununun ” Vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11. maddesi kapsamında zirai kazançlarından dolayı vergi ödeyip ödemedikleri araştırılmalıdır. Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2010 gün ve 2010/10-580-647 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere ” Tevkifat yapma ve kurum hesaplarına aktarma yükümü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 94/11.maddesinde öngörülen çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden gelir vergisine mahsuben tevkifat yapma yükümüne paralel olarak getirilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki gerçek ve tüzel kişiler, tarımsal faaliyette bulunan bu kişilerden satın aldıkları ürün bedellerinden tevkifat yapmakla yükümlüdürler.” Tevkifat suretiyle vergilendirilen çiftçiler yaptıkları satış ve hizmetleri dolayısıyla müstahsil makbuzu almak ve saklamak zorundadırlar.
5-Tarımsal faaliyeti kapsamında ilaç, gübre ve sulama parası ödeyip ödemediği, varsa bunların fatura ve belgelerinin nelerden ibaret olduğu, Ziraat Odası, Kooperatif veya Birliklere üyeliği varsa bu kuruluşlara düzenli bir şekilde aidat ödeyip ödemediği araştırılmalı, tarımsal faaliyete elverişli tapulu taşınmazının bulunup bulunmadığı, tarımsal faaliyetin taşınmaz kiralanması yoluyla gerçekleştirildiğinin savunulması halinde; taşınmazların, kimden hangi yıllar için kiralandığı, kiracının; kiralama yoluyla faaliyetini yürütmeye elverişli alet ve edavatının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, traktörünün bulunduğunun ileri sürülmesi halinde, traktörün hangi tarihte satın alınıp ilgilisi adına trafiğe tescil edildiğini gösteren fatura ve trafik tescil belgesinin celp edilmeli,
6-Hayvan yetiştiriciliği bulunduğunun ileri sürüldüğü hallerde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.06.2011 gün ve 2011/10-306-365 sayılı kararında da belirtildiği üzere 16.05.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 22.maddesi kapsamında hayvanlarına ilişkin menşe şehadetnamesinin bulunup bulunmadığı tespit edilerek, büyük ve küçükbaş hayvanlarına ilişkin istatistik bilgileri ve bu hayvanlara ilişkin yapılması zorunlu bulunan periyodik aşılara ilişkin bilgiler İlçe Tarım Müdürlüklerinden sorulmalı, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyeleri gibi tarımsal faaliyetin varlığını yakından bilebilecek durumdaki tanıklar dinlenilerek sigortalılık olgusunun varlığı hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
Ayrıca 2926 sayılı Kanunun 6.maddesinde belirtilen şekilde sigortalılığın sona erip ermediği araştırılmalı ve bu bağlamda çekişmeli dönemde 506 sayılı Kanun kapsamında SSK sigortalılığı ya da 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı varsa ve bu sigortalılık süresi makul süreyi aşmışsa, …nun 14.02.2007 gün, 2007/21-73-71 sayılı ve 14.03.2012 gün, 2011/10-804-152 sayılı kararları göz önünde bulundurularak sigortalılığın sona erdiği olgusu da dikkate alınmalıdır.
Eldeki davaya konu somut olayda;Mahkemece dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilebilmesi için, uyuşmazlık konusu çekişmenin ortadan kalkması, başka bir anlatımla; her iki tarafın da davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmamış olması gerekir.Yapılacak değerlendirmede, Kurumca, 01.5.1994 tarihinden itibaren sigortalı olarak tescil edilen davacının, 5 yılı aşan prim borcu bulunması nedeni ile 5510 sayılı Yasanın Geçici 17. Maddesinin “Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, 1479 ve 2926 sayılı Kanunlara göre tescilleri yapıldığı halde, bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla beş yılı aşan süreye ilişkin prim borcu bulunanların, bu sürelere ilişkin prim borçlarını, prim borçlarının ödenmesine ilişkin Kurumca çıkarılacak genel tebliğin yayımı tarihini takip eden aybaşından itibaren 6 ay içerisinde ödememeleri halinde, prim ödemesi bulunan sigortalıların daha önce ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibarıyla, prim ödemesi bulunmayan sigortalıların ise tescil tarihi itibarıyla sigortalılığı durdurulur…” hükmü gereğince, aynı tarih itibariyle sigortalılığının durdurulduğu, 01.05.2008 tarihinden itibaren yeniden başlatıldığı gözetilmeli, öncelikle, davacının Kurumca kabul edilen ancak durdurulan sigortalılık süreleri Kurumdan sorularak belirlenmeli, talebe göre Kurumca kabul edilmeyen dönem tespit edilmeli, ihtilaf konusu olan bu döneme yönelik yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, davacının 2926 sayılı Yasaya tabi sigortalılık iradesini ortaya koyacak herhangi bir başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı veya bu satışlardan yapılan prim tevkifatı bulunup bulunmadığı hususları ayrıntılı olarak araştırılarak, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 13.11.2014 tarihli ve 2014/57 E., 2014/560 K. sayılı kararı ile; yargılama sırasında Kurumca tescil işleminin yapılmış olduğu ve bu sebeple ayrıca bir araştırma yapılmasının gerekmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Bozma Kararı:
11. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 27.05.2015 tarihli ve 2015/10-324 E., 2015/1454 K. sayılı karar ile; “Dava; 2926 sayılı Kanun’a tabi tarım Bağ-Kur sigortalılık süresi ile 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanma hakkı bulunduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece; tescil yönünden kurumca işlem yapıldığından, bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına, davacının 6111 sayılı Kanundan faydalandırılmasına, prim borçlarının da 12. madde nazara alınarak yapılandırılmasına karar verilmiştir..
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile karar bozulmuştur.
Yerel mahkemece, direnme karar verilmiştir.
Direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler esnasında uyuşmazlığın esasının incelenmesinden önce, mahkemenin bozulan ilk kararının “Davacının 6111 sayılı yasadan faydalandırılmasına, prim borçlarının da 12. madde nazara alınarak yapılandırılmasına” karar verildiği halde direnme olarak adlandırılan kararda bu konuda bir karar verilmemiş olduğu dikkate alındığında, yerel mahkemece usulüne uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.    
Direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.   
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 Esas, 2008/254 Karar; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 Esas, 2009/453 Karar; 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 Esas, 2014/626 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.  
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, yerel mahkemece bozulan ilk kararında “Davacının 6111 sayılı yasadan faydalandırılmasına, prim borçlarının da 12. madde nazara alınarak yapılandırılmasına” karar verilmesine karşılık, direnme kararında bu konuda bir karar verilmemiştir. 
Bu itibarla, bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında farklılık bulunduğundan yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 05.11.2015 tarihli ve 2015/575 E., 2015/595 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının ilk Bağ-Kur prim kesinti tarihini takip eden aybaşından geçerli olmak üzere Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine yönelik talebinin konusuz kalıp kalmadığı ve buradan varılacak sonuca göre mahkemece araştırma yapılmasına gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
15. Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan bir olay nedeniyle artık dava konusu edilen talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesine gerek bulunmuyor ise burada davanın konusuz kalmasından söz edilebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda mahkemenin yargılamaya devam etmesine gerek yoktur. Bu durumda mahkemenin bir tespit hükmü niteliğinde olmak üzere esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermesi gerekir. Dava konusu hakkın davacıya ödenmesi, verilmesi ya da müdahalenin kaldırılması, davacı ve davalı sıfatının birleşmesi, yeni çıkan bir kanun veya Anayasa Mahkemesi kararı ile ya da kişiye sıkı sıkıya bağlı ve mirasçılara geçmeyen bir hakka ilişkin davalarda taraflardan birinin ölümü gibi nedenlerle dava konusuz kalabilir.  
16. Bununla birlikte, bir davada davacının talebi asıl talep ve yardımcı talepler olmak üzere iki bölümden oluşabilir. Bundan başka objektif dava birleşmelerinde, birden fazla asıl talep vardır. Bu taleplerden yalnız birinin ya da birkaçının veya asıl talebin bir bölümünün konusuz kalması hâlinde, diğer talepler hakkında yargılamaya devam olunup karar verilmesi gerekir.  
17. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacı ilk Bağ-Kur prim kesinti tarihini takip eden ay başından geçerli olmak üzere Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
18. Davalı Kurum tarafından gönderilen davacıya ait 24.05.2013 tarihli hizmet cetvelinde davacının 01.05.1994 tarihinde başlatılan Tarım Bağ-Kur sigortalılığının 5510 sayılı Kanun’un geçici 17. maddesi kapsamında aynı tarih itibariyle durdurulduğu ve 01.05.2008 tarihi itibariyle yeniden devam ettiği, 5510 sayılı Kanun’un geçici 17. maddesine göre durdurulan sigortalılık süresine ait borcun tamamının ödenmesi hâlinde değerlendirileceği anlaşılmaktadır.
19. Bu durumda söz konusu belge içeriğine göre; davacının, Kurumca hangi tarihler aralığında sigortalı kabul edildiği belli olmadığından dava konusu talepleri yönünden davanın konusuz kalıp kalmadığı hususunda yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli olmayıp, yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
20. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
21. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.06.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.