Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/914 E. 2018/472 K. 14.03.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/914
KARAR NO : 2018/472
KARAR TARİHİ : 14.03.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.05.2011 gün ve 2009/1076 E., 2011/277 K. sayılı karardavalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01.10.2012 gün ve 2011/10896 E., 2012/16734 K. sayılı kararı ile,
“…Davanın yasal dayanağı 5277 sayılı Kanunun 25 ve 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddeleridir. 5277 sayılı Bütçe Kanunu 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 25’inci maddesinin (f) fıkrası; “…Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dâhil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11’inci maddesine göre 01.01.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz…” hükmünü içermektedir.
Anılan hükmün Anayasaya aykırılığı iddiası ve iptali istemiyle dava açılmış, ancak kanun koyucu tarafından bütçe kanunlarına bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına dair Anayasanın 161’inci maddesi gözetilerek, 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29’uncu maddesinin (c) bendi ile5277 sayılı Kanunun 25’inci maddesinde yer alan bu hüküm yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından 29.11.2005 gün 2005/6-93 sayılı kararıyla, “iptali istenen madde yürürlükten kaldırılmakla, davanın konusuz kaldığı” gerekçesiyle, “istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
Ne var ki; 5277 sayılı Kanunun 25’inci maddesinde yer alan söz konusu düzenleme, bu defa 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi ile aynen korunmuş ve 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 105’inci maddesinde sayılan “uygulanmayacak maddeler” arasında 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi yer almamaktadır. Bu nedenle de bu maddenin halen yürürlükte olduğunun ve 01.01.2005 tarihinden itibaren herhangi bir yasal boşluk dönemi bulunmadığının kabulü gerekir.
Açıklanan yasal süreç ve düzenleme karşısında; herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin 5277 ve 5335 sayılı Kanunlarda belirtilen kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları belirgindir. Bu yasal düzenlemeye aykırı biçimde çalışılması durumunda; çalışanların, fiilen çalıştıkları dönemdeki emeklilik veya yaşlılık aylıklarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kesilmesi ve yersiz aylıkların istirdadı söz konusu olacaktır.(HGK; 27.05.2009 gün, 2009/21-168 E. 2009/218 K.).
Davaya konu somut olayda; 01.09.1987 tarihinden başlamak üzere 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı bağlanan davacının, yaşlılık aylığı almaya devam ederken 01.01.2005 tarihinden itibaren 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinde belirtilen istisnalar içinde yer almayan işyerinde çalıştığı anlaşılmaktadır.Şu hale göre, yaşlılık aylığı almakta iken dava konusu dönemde 5335 sayılı Kanunun 30. maddesi kapsamında olan işyerinde davacının çalışması mümkün olmadığından davalı Kurumun dava konusu dönemde yaşlılık aylığının iptaline ilişkin işlemi yerindedir. 5335 sayılı Kanun kapsamındaki çalışması nedeniyle fiilen çalıştığı dönem içinde aldığı yaşlılık aylıklarının Kuruma iadesi gerekmekte olup, Kanun değişikliğine karşın, 5335 sayılı Kanun kapsamında kalan işyerinde çalıştığını davalı Kuruma bildirmemesi nedeniyle davacının iyiniyetli olduğunun kabul edilmesi mümkün olmadığı da gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkiline Sosyal Sigortalar Kurumundan yaşlılık aylığı bağlandığını, 04.11.1991 tarihinde yaşlılık aylığı alırken T.C. Emekli Sandığına tabi olarak ilkokul öğretmenliğine atandığını, öğretmenlik görevini ifa ettiği sırada Kurum tarafından Sosyal Sigortalar Kurumundan alınan yaşlılık aylığı kesilmeksizin öğretmen olarak görev yaptığından bahisle 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesine istinaden 2005 tarihi itibariyle aylığı iptal edilerek 01.01.2005 ile 25.10.2009 tarihleri arasında ödenen 30.426,88 TL’nin iadesinin istenildiğini, ancak Kurum işleminin hatalı olduğunu, 07.01.2005 tarihinde T.C. Maliye Bakanlığı Tel emrinde 01.01.2005 tarihinden itibaren çalışmaya devam edeceğini yazılı olarak beyan edenler ile bu tarihten itibaren görevinden ayrılanların 5277 sayılı Kanunun 25/f maddesinin uygulamasını sağlamak amacıyla yedi iş günü içerisinde ilgili Sosyal Güvenlik Kurumuna bildireceklerinin belirtildiğini, bu talimata istinaden Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 11.01.2005 tarihinde yayınlanan genelgede işyerince emekli sigortalının aylığının kesilmesine ilişkin yazılı bildirimin Kuruma yapılması hâlinde aylığın 01.01.2005 tarihinden itibaren kesilerek yapılan işlemin sonucundan ilgili kuruluşa ve emekli sigortalıya bilgi verileceğinin ve kamu kurum ve kuruluşlarının aylıklarının durdurulmasına ilişkin yazılarına istinaden sigortalılarının aylıklarının durdurulacağının belirtildiğini, ancak müvekkilinden görevine devam etmek isteyip istemediği sorularak davacının vereceği dilekçenin ilgili Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirmesi gerekirken bu hususun yerine getirilmediğini, burada idarenin kusurunun bulunduğunu, kaldı ki Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yaşlılık aylığı aldığının ve Emekli Sandığına tabi çalışmaya devam ettiğinin bilinmesine rağmen aylıkların ödenmeye devam ettiğini, yaşlılık aylığının ödenmeye devam etmesinde kusurun Kuruma ait olduğunu, öte yandan davacının Kurumu yanıltmış olması söz konusu olmadığından müvekkilinin iyi niyetli olduğunu ileri sürerek Kurum işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi gereğince aylıkları kesilmesi gerekirken aylıklarının ödenmeye devam ettiği tespit edilen davacının aylıklarının 01.01.2005 tarihinden itibaren iptal edildiğini, sigortalıya 01.01.2005 – 20.10.2009 tarihleri arasında fuzulen ödenen 30.426,88 TL’nin borç kaydedildiğini, Kurum işleminin yerinde olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte olan 506 sayılı Kanunun yaşlılık aylığı bağlanması ve kesilmesine ilişkin şartları belirten 63’üncü maddesi uyarınca Emekli Sandığına tabi çalışmanın yaşlılık aylığı almaya engel oluşturmadığı, 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinin ise aylık kesme yükümlülüğü getirmediği, ilgili kuruluşlara aylığı kesilmemiş kişileri çalıştırmama yükümlülüğü getirdiği, söz konusu düzenlemenin Bütçe Kanunu içinde düzenlenmiş olması ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulamaya yönelik tebliğ ve emirlerin çıkarılmış olmasının da bu tespiti desteklediği, kaldı ki davacıyı çalıştıran kurum olan Milli Eğitim Müdürlüğünün Maliye Bakanlığı talimatının gereğini yerine getirmediği, davalı Kurumun aylık kesme işleminin kanunun amacına uygun düşmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilince temyize getirilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının 506 sayılı Kanun uyarınca almış olduğu yaşlılık aylıklarının 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi uyarınca yersiz ödeme olarak kabulü ile Kurumca istirdadının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal süreç üzerinde durulmasında yarar vardır:
01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanunu’nun 25’inci maddesi ile “Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin % 50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar” düzenlemesi getirilmiştir.
Anılan yasa maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne dava açılmışsa da, henüz bu dava karara bağlanmadan kanun koyucu tarafından, bütçe kanunlarına, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasanın 161’inci maddesi hükmü gözetilerek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkarılan 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29’uncu maddesinin c bendi ile 5277 sayılı Kanunun 25’inci maddesinde yer alan hüküm yürürlükten kaldırılmış, ancak aynı düzenleme Kanunun 30’uncu maddesi ile yeniden getirilmiş ve bu madde 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Böylece Anayasa Mahkemesi tarafından iptale dair bir hüküm verilmeden, aynı düzenleme 5335 sayılı Kanunda yer almıştır
30’uncu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında;
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.
Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun ek 11 inci maddesine göre 01.01.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 5277 sayılı Kanunun 25’inci maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonunda, 29.11.2005 gün 2005/6-93 sayılı kararıyla; “iptali istenen bu maddenin 5335 sayılı Kanunun 29’uncu maddesiyle yürürlükten kaldırılmakla, davanın konusuz kaldığı” gerekçesiyle, istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.
Öte yandan, 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinin Anayasaya aykırı olduğundan bahisle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuş, Anayasa Mahkemesinin 03.04.2007 gün 2005/52 E., 2007/35 K. sayılı kararıyla, iptal istemine konu kuralın, emekli veya yaşlılık aylığı almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli aylığının kesilmesine ilişkin olduğu, düzenlemenin kişinin sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldırmadığı ve emeklilik statüsüne zarar vermediği, belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece bireye ödenen aylıkların kesilmesiyle sınırlı bir sonuç doğurduğu, bu durumun sosyal güvenliğin sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacını ortadan kaldırmadığı, ayrıca sosyal güvenlik kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya yaşlılık aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan gençlere iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne yönelik bir düzenlemeiçerdiğigerekçeleriyle, ilgili maddenin Anayasa aykırı olmadığına karar verilmiştir.
Diğer taraftan 01.10.2008 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girmiş, bu Kanunun 105’inci maddesinde “21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi,…hariç olmak üzere, diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiştir. Hâl böyle olunca, 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinin hâlen yürürlükte olduğunun kabulü gerekir.
Sonuç itibariyle, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin kamu kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları uygulamasına, 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Kanunun 25’inci maddesi ile başlandığı ve sonrasında da 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi ile sürdürüldüğü, bu düzenlemenin 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 105’inci maddesi hükmü karşısında hâlen yürürlükte olduğu açıktır.
Anılan yasal düzenlemelere aykırı biçimde çalışılması durumunda; çalışanların, fiilen çalıştıkları dönemdeki emeklilik veya yaşlılık aylıklarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kesilmesi ve yersiz aylıkların istirdadı söz konusu olacaktır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2009 gün ve 2009/21-168 E., 2009/218 K.; 01.12.2010 gün ve 2010/10-586 E., 2010/615 K.; 06.04.2011 gün ve 2010/21-726 E., 2011/68 K. ve 05.10.2011 gün ve 2011/10-476 E., 2011/584 K., 21.03.2012 gün ve 2012/10-20 E., 2012/235 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümünde ölçülülük ilkesi üzerinde durmakta da yarar vardır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 13’üncü maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” düzenlemesi yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin 2013/8074 Esas sayılı başvuru üzerine verilen 09.03.2016 tarihli kararında da belirtildiği üzere “ölçülülük ilkesi”ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ortaya çıkan yeni durumun ve bozulan yararlar dengesinin, bireye kişisel ve aşırı bir yük yüklememesi gerekir.
Bu çerçevede kamu otoritelerinden beklenen, sosyal güvenlik hakkından doğan ödemeler gibi bireylerin hayatlarını devam ettirmesi bakımından büyük öneme sahip konularda azami özenin gösterilmesidir
Nitekim 5510 sayılı Kanunun 96’ıncı maddesi ile yersiz ödemelerin geri alınmasına ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Bu maddeye göre sebepsiz zenginleşmenin sigortalı veya hak sahibinin kasıtlı veya kusurlu davranışı ile Kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâllerine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarlarının belirlenmesi ayrı ayrı esaslara bağlamıştır.

5510 sayılı Kanunun 96’ıncı maddesinin (a) bendinde; yersiz ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğması durumunda, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede, ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde; fazla veya yersiz ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamının, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içerisinde ödenmesi durumunda faizsiz olarak tahsil edileceği belirtilmiş, bu sürenin geçmesinden sonra yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık sürenin sonundan itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade edilmiştir.
Açıklanan yasal süreç karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davalıya 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca 01.09.1987 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlandığı, davalının 04.11.1991 tarihinden itibaren öğretmen göreviyle 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa tabi olarak çalışmaya başladığı ve 24.11.2009 tarihine kadar çalışmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Kanunun 25’inci maddesiyle getirilip, 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinin yürürlüğe girmesiyle devam ettirilen düzenlemelere göre, davacının Sosyal Sigortalar Kanuna tabi olarak yaşlılık aylığı almakta iken bu aylığı kesilmeksizin Emekli Sandığı Kanuna tabi öğretmen olarak çalışması mümkün bulunmadığından, 506 sayılı Kanun kapsamında aldığı yaşlılık aylıklarının 01.01.2005 tarihi itibariyle kesilmesine ilişkin Kurum işleminde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak açık kanuni düzenlemelere rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacının 506 sayılı Kanun uyarınca aldığı yaşlılık aylığı ödemelerine devam edildiği, davacının yaşlılık aylığı aldıktan sonra tekrar çalışmaya başladığı yönündeki bildiriminin Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında mevcut olduğu, görev yaptığı Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirimde bulunulmadığı gibi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından da uzun bir süre bu konuda herhangi bir araştırmanın yapılamadığı, bu hâliyle yersiz yapılan ödemelerde Sosyal Güvenlik Kurumunun da hatasının bulunduğu, davacının ise herhangi bir kasıtlı veya kusurlu davranışından bahsedilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıya yapılan yersiz ödemelerin Sosyal Güvenlik Kurumunun hatalı işleminden kaynaklandığının kabulü ile yersiz aylıkların geri alınmasında 5510 sayılı Kanunun 96’ıncı maddesinin (b) bendinin uygulanması gerekmektedir.
Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.03.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.