Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/3514 E. 2019/557 K. 14.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/3514
KARAR NO : 2019/557
KARAR TARİHİ : 14.05.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “iptal” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 21. İş Mahkemesince davanın usulden reddine dair verilen 28.02.2014 tarihli ve 2014/139 E., 2014/99 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.02.2015 tarihli ve 2014/11110 E., 2015/2301 K. sayılı kararı ile;
(…18.06.2012 tarihli Kurum Raporu ile İshak Saylan isimli sigortalının EGT adlı firmada belirtilen tarihlerde çalıştığının ve ücretinin tespitiyle ilgili Kurum’a şikayeti sonucu, sigortalının ücretlerini Akbank Nispetiye Şubesi’nden aldığı belirlenerek davacıyla ilgili bilgi ve belgelerin davacı bankadan istendiği ancak Kurum’a cevap verilmeyince 5510 sayılı Yasa’nın 102. maddesi gereğince idari para cezası tahakkuk ettiği, dava dilekçesinin ekinde bulunan 2014/22880 sayılı ödeme emri düzenlenerek, davacı banka aleyhine 2012/ haziran dönemine ilişkin 5.172 TL idari para cezası içerir takip yapıldığı anlaşılan eldeki davada 2014/022880 takip numaralı ödeme emrinin iptali istenmektedir.
5510 sayılı Yasaya göre 88. maddesi gereğince, eldeki davada, iş mahkemeleri yetkilidir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun, “ödeme emri” başlığını taşıyan 55’inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı, “ödeme emrine itiraz” başlıklı 58’inci maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere, “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının hak düşürücü nitelikte olan yedi günlük süre içerisinde açılması zorunludur. 6183 sayılı Yasanın 55. maddesi, vadesinde ödenmeyen kamu alacaklarının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesi olanağını öngörmüş olup; ödeme emrine konu edilen alacağın kesinleşmiş ve tahsil edilebilir aşamaya gelmiş olması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu durumda ise, öncelikle, iş mahkemelerinin yetkili olduğu gözetilip, ödeme emrinin tebliğ tarihi araştırılarak süresinde davanın açılıp açılmadığı irdelenmeli ve 5510 sayılı Yasanın 102 (506 sayılı Yasa 140) maddesi uyarınca başlamış olan itiraz prosedürünün bulunup bulunmadığı araştırılarak, idari para cezasının kesinleşip kesinleşmediği belirlenmelidir. Prosedürün varlığı halinde sonucu beklenerek, kesinleşen idari para cezası miktarının tespitiyle, ancak bu miktara ilişkin ödeme emri yönünden, 6183 sayılı Yasanın 58. maddesinde sınırlı olarak sayılmış nedenlere dayalı olarak inceleme yapılmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır. Ancak davacının, ödeme veya zamanaşımı iddiası bulunmaması karşısında, bu halde dahi, maddi hukuk açısından böyle bir borcun olup olmadığının yeniden irdelenmesi de mümkün olmayacağından, kesinleşen idari para cezasına yönelik davacı isteminin reddine karar verilmesi gerekeceği gözetilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, idari para cezasının tüm sonuçları ile iptali istemine ilişkindir.
Davacı …A.Ş. vekili; müvekkili Banka ile herhangi bir hizmet ilişkisi olmayan EGT Temizlik İnşaat Taah. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin Beşiktaş Belediyesinin temizlik hizmetlerini yapmış olduğunu ve bu dönemde çalışanların maaşlarının müvekkili Bankada açılan hesap aracılığıyla ödendiğini, ilgili firmanın bankanın müşterisi olduğunu, aralarında maaşların hesap üzerinden ödenmesi haricinde herhangi bir ilişkinin bulunmadığını, hizmet ilişkisi kurulmadığını, EGT firmasının sigortalı işçileri için müvekkili banka tarafından işyeri bildirgesi verilmemesi nedeniyle Kurum tarafından tahakkuk ettirilen idari para cezasının kabul edilebilirliğinin ve yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürerek 5.172,54-TL tutarındaki haksız ve yersiz idari para cezasının tüm sonuçları ile iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davacı Bankaya 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre idari para cezası verildiği, ilgili maddenin 4. fıkrasına göre Kurumca itirazı reddedilen tarafın kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde görevli ve yetkili İdare Mahkemesine başvurulabileceğinin ifade edildiği, ayrıca ilgili hususun Kurum tarafından gönderilen resmi yazının alt tarafında da açıkça belirtildiği, dava konusu edilen hususlar yönünden davada görevli yargı yerinin idari yargı mercileri olduğu gerekçesiyle davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile HMK 114/1-b maddesi ile 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; bir önceki gerekçeler tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada davacının talebinin 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesine göre düzenlenen idari para cezasının iptali istemine mi yoksa idari para cezasına konu ödeme emrinin iptali istemine mi ilişkin olduğu, burada varılacak sonuca göre görevli yargı yerinin adli yargı yeri mi yoksa idari yargı yeri mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Ülkemizde yargı yolları anayasa yargısı, idari yargı ve adli yargı şeklinde üç ana grupta sınıflandırılmış olup, idari yargı; idarenin, idare hukuku alanındaki idari faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili karar veren veya bireyler ile idare arasındaki hukuki anlaşmazlıkları çözmeye çalışan yargı birimi olarak tanımlanabilir.
2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi ve vergi mahkemelerinin işleyişi ile ilgili genel hükümler düzenlenmiş, idari dava türleri idari yargı yetkisinin sınırı ile idare mahkemesinin görevlerinin ne olduğu açıkça belirlenmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar ve diğer kanunlarla verilen işlerden ibarettir.
Şu hâle göre idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak “tam yargı” davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdare mahkemeleri yerindelik denetimi yapamazlar. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler (2577 sayılı Kanun’un 2/2 maddesi) .
Diğer taraftan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a maddesinde adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Böylece kanunların açıkça adli yargıyı görevli saydığı hâller idari yargının kapsamı dışında bırakılmış; bu hâllerde davanın, davaya konu işlemin niteliğine bakılmaksızın adli yargıda görüleceği benimsenmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 102. maddesinde “Kurumca verilecek idari para cezaları” düzenlenmiştir. İlgili maddenin “i” bendinde “Kurum tarafından bu Kanunun 100 üncü maddesi kapsamında Kurum tarafından istenen bilgi ve belgeleri belirlenen süre içinde mücbir sebep olmaksızın vermeyen kamu idareleri, bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler hakkında, aylık asgari ücretin beş katı tutarında, geç verilmesi halinde ise aylık asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezası uygulanır. (Ek cümle: 13/2/2011-6111/45 md.) Ancak 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalılara geçici iş göremezlik ödeneği ödemelerinde 100 üncü maddeye istinaden Kurumca işverenlerden istenilen bildirimlerin belirlenen süre içerisinde ve elektronik ortamda yapılmaması halinde sigortalı başına aylık asgari ücretin onda biri, hiç yapılmaması halinde ise sigortalı başına aylık asgari ücretin yarısı tutarında idari para cezası uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinde davalı Kurumca prim borcu dışındaki işlemler bakımından idari para cezaları ile ilgili usul ve esaslar özel bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan düzenleme uyarınca; idari para cezasını gerektiren şartlar oluştuğunda Kurum tarafından verilecek idari para cezası ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmaması halinde, idari para cezası kesinleşir ve Kurum alacağına dönüşür.
Diğer taraftan 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinde “…Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanun’un 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
6183 sayılı Kanun’un 55. maddesi “Amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir “ödeme emri” ile tebliğ olunur.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 58. maddesinde ise Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir.” düzenlemesine yer almaktadır.
Yine 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesine göre Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olacağı belirtilmiştir.
Sonuç itibariyle 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesi uyarınca düzenlenen idari para cezasının iptali için öncelikle tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilmeli, itirazı reddi hâlinde kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurulmalıdır. Bununla birlikte eğer idari para cezasına ilişkin olarak ödeme emri düzenlenmiş ve ilgiliye ödeme emri tebliğ edilmiş ise artık idari para cezası bir Kurum alacağına dönüştüğünden ödeme emrinin iptali için 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesi uyarınca iş mahkemelerinde dava açılacaktır.
Eldeki davada, Kurum tarafından Akbank T.A.Ş. ye gönderilen 22.11.2011 tebliğ tarihli yazı ile EGT Temizlik İnşaat Taah. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti. unvanlı iş yerinin 28.01.2009-01.05.2009 tarihleri arasını kapsayan hesap ödemelerini gösterir belgelerin tasdikli suretlerinin bir ay içinde gönderilmesini talep etmiş ancak Akbank T.A.Ş. tarafından hesap ödemelerinin gösterir belgelerin süresinde teslim edilmemesi üzerine 18.06.2012 tarihli Sosyal Güvenlik Denetmen Raporu ile ilgili Bankaya 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinin “i” bendi uyarınca 4.432,50TL idari para cezası düzenlenmiş ve idari para cezası tutanağı 19.09.2012 tarihinde Akbank T.A.Ş.’ye tebliğ edilmiştir. Daha sonra ilgili idari para cezasına yönelik ödeme emri düzenlenmiş ve 5.172,54TL değerindeki ödeme emri ilgili Bankaya 20.02.2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının kendisine ödeme emri tebliğ edildikten sonra 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesi uyarınca 7 gün içerisinde dava açtığı, dava dilekçesinde ödeme emrine konu 5.172,54TL tutarındaki haksız ve yersiz idari para cezasının tüm sonuçları ile iptaline karar verilmesini talep ettiği, bu yönüyle davacının asıl amacının ödeme emrinin iptaline yönelik olduğu açıktır. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemeleri yetkilidir.
Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan sebeplerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.05.2019 gününde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.