Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/3500 E. 2018/408 K. 28.02.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/3500
KARAR NO : 2018/408
KARAR TARİHİ : 28.02.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Zonguldak 3. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.11.2014 gün ve 2014/429 E.-2014/949 K. sayılı karar temyiz edilmekle davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 12.02.2015 gün ve 2014/26147 E., 2015/2382 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının sürekli iş göremezlik derecesinin % 20,00’dan % 60,00’a yükselmesi nedeniyle meydana gelen manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, talep edilen manevi tazminatın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; taraflar arasında davacıda meydana gelen ve % 18,20’den % 40,20’ye yükselen sürekli işgöremezlik nedeniyle talep edilen manevi tazminata dair yapılan yargılamada davalı tarafın itirazı üzerine SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından 21.01.2009 tarihli kararla davacının sürekli işgöremezlik derecesinin % 26,20 olarak belirlendiği, tarafların bu orana itirazı üzerine Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 28.12.2011 tarihli kararı ile davacının 12.12.2011 tarihli muayenesi esas alınarak sürekli işgöremezlik derecesinin % 20,0 olarak belirlendiği, yine tarafların itirazı üzerine Adli Tıp Genel Kurulu’nun 12.09.2013 tarihli kararı ile de evrak üzerinde inceleme yapılarak davacının sürekli işgöremezlik derecesinin % 20,0 olarak belirlendiği ve bu oranın esas alınarak 800,00 TL manevi tazminata hükmedildiği, hükmün taraf vekillerine tebliğ edildiği ve hükmedilen bu tazminatın miktar itibariyle kesin olduğu, eldeki bu davada ise davacı vekilinin dava dilekçesi ile Kurum tarafından davacının sürekli iş göremezlik derecesinin % 60,00 olarak belirlendiğini (01.03.2012 tarihinde artma kaydıyla), bu orana itirazları üzerine SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından da aynı oranın belirlendiğini belirttiği ve bu oranın hükme esas alındığı anlaşılmaktadır. Zonguldak 2. İş Mahkemesi’nin 25.02.2014 tarih 2008/602 Esas ve 2014/49 Karar sayılı dosyada yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurulup tartışılmadan ve 5510 sayılı Yasanın 95. maddesi ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşleri Yönetmeliğinde belirtilen prosedür uygulanmadan sonuca gidilmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava meslek hastalığı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin 302319 sigorta sicil numarası ile davalı işverene ait TTK Kozlu Müessese Müdürlüğünde uzun yıllar maden işçisi olarak çalıştığını, müvekkilinin ilk olarak maluliyetinin %18.2 olarak tespit edildiğini, zaman içerisinde maluliyet oranının arttığını, 22.07.2008 tarihinde bu oranın %20 olduğunu, ancak en son 16.05.2012 tarihinde SSK Zonguldak Uzunmehmet Göğüs Hastanesinde yapılan kontroller sonucu maluliyet oranının %60’a yükseldiğini, Yüksek Sağlık Kurulu Başkanlığının yaptığı inceleme sonucunda bu oranın kesinleştiği, kesinleşen %60 maluliyet sonucu ile ortaya çıkan %40 fark maluliyet nedeniyle 40.000 TL manevi tazminatın 15.06.2012 tarihinden itibaren faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalı … Müdürlüğü vekili meslek hastalığı nedeniyle açılan tazminat davalarında esas alınacak zamanaşımının Borçlar Kanununun 60. maddesi gereği 1 yıl olduğunu, davada zamanaşımı süresinin geçtiğini, meslek hastalığının müvekkillinin Kurum işyeri çalışmalarından doğmadığını bu nedenle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, ayrıca meslek hastalıklarının özellik ve nitelikleri gereği ne kadar önlem alınırsa alınsın engel olunamayan hastalık türlerinden olduğundan müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, davacının meslek hastalığı nedeniyle efor kaybına uğramadığını, davacının işyerinde halen çalışmaya devam etmesinin bu durumu kanıtladığını, ayrıca davacının meslek hastalığının oluşumunda müterafik kusuru ile kaçınılmazlık durumunun zarar hesabında dikkate alınmasının doğru olacağını, maddi tazminat hesaplanırken PMF cetvelinin esas alınmaması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece SGK Kocatepe Sosyal Güvenlik Merkezi’nin 20.04.2012 tarihli raporu ve YSK raporu ile davacıda %60 oranında mesleki maluliyetin tespit edildiği, kusur incelemesi sonucunda %60 oranındaki maluliyetin oluşumunda işverenin %85,83 kusuru ve %14.17 kaçınılmazlığın belirlendiği, meslek hastalığı pnömokonyozun davacının yaşam kalitesini ciddi derecede düşürdüğü, %20’den %60’a yükselen maluliyet nedeniyle davacın yaşı, kusur ve kaçınılmazlık durumu, ekonomik koşullar göz önüne alındığı gerekçesiyle 28.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; meslek hastalığı nedeniyle %40 fark maluliyet nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunan davacı yararına hükmedilen manevi tazminat yönünden gerekli prosedürün uygulanıp uygulanmadığı noktasında toplanmaktadır.
İşin esasının incelenmesine geçilmeden önce; mahkemece verilen 26.05.2015 tarihli direnme kararının UYAP ortamındaki mevcut durumu ile dosyada imzalı mevcut durumu birbirinden farklı olduğundan, bu hususun çelişki oluşturup oluşturmadığı, usulüne uygun hükmün varlığının kabulü halinde bu kararlardan hangisine itibar edileceği ve buradan varılacak sonuca göre UYAP ortamındaki karara itibar edilmesi durumunda söz konusu kararın gerekçe içerip içermediği hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmıştır.
Söz konusu ön sorun bakımından öncelikli olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Elektronik işlemler” başlıklı 445’inci maddesi ile ilgili yönetmeliğin irdelenmesinde yarar vardır.
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) HMK’nın “Elektronik işlemler” başlıklı 445’inci maddesinin birinci fıkrasında “Adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir” şeklinde tanımlandıktan sonra “Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hallerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır” denilmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde, UYAP kapsamındaki tüm birimlerde her türlü yargısal, idari ve denetim faaliyetlerinin bu sistemle elektronik ortamda yürütüleceği belirtilmiştir.
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin “UYAP’ın kullanılması” başlıklı 5’inci maddesi:
“(1) Mahkemeler ve hukuk dairelerinin iş süreçlerindeki her türlü veri, bilgi ve belge akışı ile dokümantasyon işlemleri, bu işlemlere ilişkin her türlü kayıt, dosyalama, saklama ve arşivleme işlemleri ile uyum ve işbirliği sağlanmış dış birimlerle yapılacak her türlü işlemler UYAP ortamında gerçekleştirilir.
(2) Daire başkanı, hâkim, üye, yazı işleri müdürü ve diğer personel iş listesini günlük olarak kontrol etmek ve yargılamanın bulunduğu aşamanın gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Mahkemelere ve hukuk dairelerine fizikî olarak verilen ve gönderilen her türlü evrak, elektronik ortama aktarılarak UYAP’a kaydedilir ve ilgili birime gönderilir.
(4) Taraf ve vekilleri ile diğer ilgililer güvenli elektronik imza ile imzalamak suretiyle UYAP vasıtasıyla mahkemeler veya hukuk dairelerine elektronik ortamda bilgi ve belge gönderebilirler.
(5) Gelen evraktan sorumlu personel, UYAP üzerinden mahkeme veya hukuk dairelerine gönderilen ve iş listesine düşen belgeleri derhal ilgili kişiye ya da doğrudan dosyasına aktarır. Hâkimin onayını gerektiren evrak hâkimin iş listesine yönlendirilir.
(6) Tutanak, belge ve kararlar elektronik ortamda düzenlenir ve gerekli olanlar ilgilileri tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanır. Elektronik ortamda düzenlenen ve güvenli elektronik imza ile imzalanan evrak UYAP kapsamındaki birimlere elektronik ortamda gönderilir. Ayrıca fizikî olarak gönderilmez.
(7) Teknik nedenlerle fizikî olarak düzenlenen belge veya kararlar, engelin ortadan kalkmasından sonra derhal elektronik ortama aktarılır, yetkili kişilerce güvenli elektronik imza ile imzalanarak UYAP’a kaydedilir ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletilir. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları mahallinde saklanır, ayrıca fizikî olarak gönderilmez. Ancak, belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu hâller saklıdır. Elektronik ortama aktarılması imkânsız olan belgeler ise fiziki ortamda saklanır ve gerektiğinde fizikî olarak gönderilir.
(8) UYAP üzerinden hazırlanmış ve güvenli elektronik imza ile imzalanmış evrakın dış birimlere elektronik ortamda gönderilememesi halinde; belge veya kararın fizikî örneği alınır, güvenli elektronik imza ile imzalanmış aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanmak sureti ile gönderilir.
(9) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter. Elektronik ortamda yapılacak işlemlerin, ertesi güne sarkmaması açısından saat 00:00’a kadar yapılması zorunludur.
(10) Fizikî ortamda yapılan işlemlerde süre mesai saati sonunda biter.”
Düzenlemesini içermektedir.
Tüm bu düzenlemeler açık bir biçimde göstermektedir ki, mahkemelerce dava ve yargılama işlemlerine ilişkin olarak fiziki ortamda yapılan tüm işlemler elektronik ortamda UYAP kullanılarak gerçekleştirilir ve elektronik veriler UYAP’a kaydedilerek burada saklanır. Elektronik ortamdan fiziki olarak örnek çıkartılması gereken hâllerde ise tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir (HMK’nın 445/3).
Ayrıca belirtmek gerekir ki; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 298’inci maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2’nci maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı ve 10.4.1992 günlü kararı).
Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298’inci maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141’inci maddesinin üçüncü fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297’nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Diğer taraftan; 6100 sayılı HMK’nın 305’inci maddesinde; hükümlerin tavzihi, hükmün müphem olması veya birbirine aykırı (çelişik) fıkralar ihtiva etmesi halinde, hükmün gerçek anlamının meydana çıkarılması için başvurulan bir yol olduğu belirtilmiş olup, hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesi mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, fiziki dosyada direnmeye konu ıslak imzalı 26.05.2015 tarihli gerekçeli karar aynen;
“…Mahkememizin 12/02/2015 tarih, 2014/429 Esas, 2014/949 Karar sayılı ilamı davalı vekilince temyiz edilerek Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanlığı’na gönderilmiş olup, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 12/02/2015 tarih, 2014/26147 Esas, 2014/2382 Karar sayılı ilamı ile;”…taraflar arasında davacıda meydana gelen ve % 18,20’den % 40,20’ye yükselen sürekli iş göremezlik nedeniyle talep edilen manevi tazminata dair yapılan yargılamada davalı tarafın itirazı üzerine SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından 21.01.2009 tarihli kararla davacının sürekli iş göremezlik derecesinin % 26,20 olarak belirlendiği, tarafların bu orana itirazı üzerine Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 28.12.2011 tarihli kararı ile davacının 12.12.2011 tarihli muayenesi esas alınarak sürekli iş göremezlik derecesinin % 20,0 olarak belirlendiği, yine tarafların itirazı üzerine Adli Tıp Genel Kurulu’nun 12.09.2013 tarihli kararı ile de evrak üzerinde inceleme yapılarak davacının sürekli iş göremezlik derecesinin % 20,0 olarak belirlendiği ve bu oranın esas alınarak 800,00 TL manevi tazminata hükmedildiği, hükmün taraf vekillerine tebliğ edildiği ve hükmedilen bu tazminatın miktar itibariyle kesin olduğu, eldeki bu davada ise davacı vekilinin dava dilekçesi ile Kurum tarafından davacının sürekli iş göremezlik derecesinin % 60,00 olarak belirlendiğini (01.03.2012 tarihinde artma kaydıyla) bu orana itirazları üzerine SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından da aynı oranın belirlendiğini belirttiği ve bu oranın hükme esas alındığı anlaşılmaktadır. Zonguldak 2. İş Mahkemesi’nin 25.02.2014 tarih 2008/602 Esas ve 2014/49 Karar sayılı dosyada yukarıda belirtilen hususlar göz önünde bulundurulup tartışılmadan ve 5510 sayılı Yasanın 95. maddesi ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşleri Yönetmeliğinde belirtilen prosedür uygulanmadan sonuca gidilmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” gerekçesiyle bozularak iade edilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına uyulmamıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde Kocatepe Sosyal Güvenlik Merkezince düzenlenen sağlık kurulu kararı ile 01.03.2012 tarihi itibariyle davacının maluliyetinin %60 olarak belirlendiği YSK raporu ile de maluliyetin %60 olarak belirlendiği 2. İş Mahkemesinin 2008/602 Esas sayılı dosyasında ATK ‘da yapılan incelemelerin dosyamızdaki sağlık kurulu raporuna ilişkin olmayıp 2008 yılındaki maluliyete ilişkin olduğu açıktır. Pnömokonyoz zaman içinde ağırlaşan bir hastalık olup bu hastalık nedeniyle davacının maluliyeti artmıştır. Dosyamızda aldırılan YSK raporu ve öncesinde alınan Sağlık Kurulu raporu hazırlanırken 2. İş Mahkemesinin 2008/602 Esas sayılı dosyasındaki maluliyet ve tedavi evrakları da inceleme konusu yapıldığından meslek hastalığına dayanarak SGK tarafından sigortalıya gelir bağlanıyor olması nedeniyle SGK’ ya bağlı kurumlarda bu konuda uzman olanlar tarafından daha kapsamlı inceleme yapıldığından Ve raporlar birbiriyle çelişmediğinden…mahkememiz ilk kararında direnilmesine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur…” şeklinde oluşturulduğu görülmüştür.
Gerekçeli kararın UYAP’da kayıtlı mevcut durumunun ise aynen;
“Mahkememizin 12/02/2015 tarih, 2014/429 Esas, 2014/949 Karar sayılı ilamı davalı vekilince temyiz edilerek Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanlığı’na gönderilmiş olup, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 12/02/2015 tarih, 2014/26147 Esas, 2014/2382 Karar sayılı ilamı ile;”…taraflar arasında davacıda meydana gelen ve % 18,20’den % 40,20’ye yükselen sürekli iş göremezlik nedeniyle talep edilen manevi tazminata dair yapılan yargılamada davalı tarafın itirazı üzerine SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından 21.01.2009 tarihli kararla davacının sürekli iş göremezlik derecesinin % 26,20 olarak belirlendiği, tarafların bu orana itirazı üzerine Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 28.12.2011 tarihli kararı ile davacının 12.12.2011 tarihli muayenesi esas alınarak sürekli iş göremezlik derecesinin % 20,0 olarak belirlendiği, yine tarafların itirazı üzerine Adli Tıp Genel Kurulu’nun 12.09.2013 tarihli kararı ile de evrak üzerinde inceleme yapılarak davacının sürekli iş göremezlik derecesinin % 20,0 olarak belirlendiği ve bu oranın esas alınarak 800,00 TL manevi tazminata hükmedildiği, hükmün taraf vekillerine tebliğ edildiği ve hükmedilen bu tazminatın miktar itibariyle kesin olduğu, eldeki bu davada ise davacı vekilinin dava dilekçesi ile Kurum tarafından davacının sürekli iş göremezlik derecesinin % 60,00 olarak belirlendiğini (01.03.2012 tarihinde artma kaydıyla) bu orana itirazları üzerine SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından da aynı oranın belirlendiğini belirttiği ve bu oranın hükme esas alındığı anlaşılmaktadır. Zonguldak 2. İş Mahkemesi’nin 25.02.2014 tarih 2008/602 Esas ve 2014/49 Karar sayılı dosyada yukarıda belirtilen hususlar göz önünde bulundurulup tartışılmadan ve 5510 sayılı Yasanın 95. maddesi ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşleri Yönetmeliğinde belirtilen prosedür uygulanmadan sonuca gidilmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” gerekçesiyle bozularak iade edilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına uyulmamıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;….mahkememiz kararında direnilmesine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
şeklinde oluşturulduğu görülmüştür.
Bu durumda mahkemece gerekçeli kararın UYAP ortamındaki mevcut ve dosyada ıslak imzalı mevcut durumunun farklı olması nedeniyle gerekçeli kararlar arasında çelişki oluşturulduğu sonucuna varılmıştır. Bu durumda, yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararının bulunduğundan söz edilemez.
Hâl böyle olunca, mahkemece 6100 sayılı HMK’nın 294’üncü, 298’inci ve 297/2’nci ve 445’inci maddelerinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.02.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.