YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/3431
KARAR NO : 2021/355
KARAR TARİHİ : 25.03.2021
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kocaeli 6. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin sigortalılık başlangıç tarihinin 01.02.1983 olduğunu, ancak 21.01.2010 tarihli tahsis talebinin Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK/Kurum) 24.02.2010 tarihli cevabi yazısı ile sigortalılık başlangıç tarihinin 01.08.1987, doğum tarihinin 03.02.1965, 30.01.2010 tarihine kadar prim gün sayısının 6931 olduğu, mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) Geçici 81. maddesinin B ve C bentlerinde öngörülen şartların gerçekleşmediği belirtilerek kabul edilmediğini, bu işleminin kanuna aykırı olduğunu ileri sürerek, davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 01.02.1983 olduğunun tespitine, 24.02.2010 tarihli Kurum işleminin iptaline ve dava tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile aylık bağlanmasına, aylık ve gelire hak edilen tarihten itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davacının 506 sayılı Kanun’un Geçici 81. maddesinde belirlenen yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli koşulları taşımadığını, sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti talebi bakımından ise, davanın hak düşürücü süre içinde açıldığının tespiti hâlinde davacının iddia ettiği tarihte sözü edilen işyerinde çalışıp çalışmadığı konusunda resen araştırma yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin 28.03.2013 tarihli ve 2012/458 E., 2013/146 K. sayılı kararı ile; işe giriş bildirgesi verilmiş olduğundan 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği, çalışılan işyerinin konut olması nedeniyle komşu işyeri tanığı tespit edilemediği, işyerinden dönem bordrosu verilmediği, davacı tanıklarının davacının sözü edilen işyerinde çalıştığını doğruladıkları, Derince Belediyesi tarafından temin edilebilen ruhsat kayıtlarının gönderildiği, toplanan bu delillere göre davacının 01.02.1983 tarihinde dava dışı işyerinde çalıştığının anlaşıldığı, sigortalılık başlangıç tarihinin 01.02.1983 olarak kabul edilmesi hâlinde 506 sayılı Kanun’un Geçici 81. maddesinin (bd) bendi uyarınca 25 yıl sigortalılık süresi, 47 yaş ve 5150 gün prim gün sayısı şartlarının yerine getirilmesi gerektiği, sigortalılık süresi ve prim gün sayısı koşullarını yerine getiren 03.02.1965 doğumlu davacının 47 yaşını 03.02.2012 tarihinde doldurduğu, bu nedenle 01.04.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 01.02.1983 olduğunun tespitine, 01.04.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine ve fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
7. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını süresi içinde davalı SGK vekili temyiz etmiştir.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 10.03.2014 tarihli ve 2014/3895 E., 2014/5120 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere ve özellikle temyiz edenin sıfatına göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
5510 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi gereğince davanın yasal dayanaklarından olan 506 Sayılı Yasanın 62. maddesindeki, sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya bu isteğinden sonraki aybaşından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanır, hükmü uyarınca davacının çalıştığı işten ayrılıp ayrılmadığı araştırılıp belirlendikten sonra yaşlılık aylığı bağlanması talebine ilişkin olarak karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin 10.06.2014 tarihli ve 2014/149 E., 2014/277 K. sayılı kararı ile; hayatın olağan akışına göre çalışanın kendisini ve ailesini geçindirmek zorunda olduğu, bu nedenle emekli maaşı almadan işten ayrılamayacağı, ayrıca dosya içeriğinden ve hizmet cetvelinden davacının emekli edilmediği için çalışmaya devam ettiğinin anlaşıldığı, bu nedenle bu yöne ilişkin bozma kararına uyulmadığı; öte yandan davanın yazılı istek olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı SGK vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun Anayasa Mahkemesine başvurusu
11. Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2015/10-3431 E., 2019/1 Değişik İş sayılı kararı ile; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca somut olayda uygulanması gereken mülga 506 sayılı Kanun’un 62. maddesinin birinci fıkrasındaki “Sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya bu isteğinden sonraki ay başından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanır” hükmünde yer alan “çalıştığı işten ayrıldıktan sonra” ifadesinin 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 10. maddesi kapsamında “sosyal devlet” ve “hukuk devleti” ilkeleri ile bağdaşmadığı, yine sigortalının yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu sırada çalışma hayatına devam etmesinin sosyal güvenlik hakkı ile örtüştüğü, bu nedenle sözü edilen ifadenin sosyal güvenlik hakkına aykırı olduğu, öte yandan 29.04.1986 tarihli ve 3279 sayılı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanunla yaşlılık aylığı bağlanan emeklilerin aynı anda hem aylık almaları hem de çalışmalarının mümkün hâle getirildiği, 5510 sayılı Kanun’un Geçici 14. maddesinin ilk fıkrası uyarınca 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalıların yaşlılık aylığı alırken sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışmaya devam edebilecekleri, bu durumda da yaşlılık aylığı başvurusunda bulunan sigortalının işten ayrılmasının artık bir öneminin kalmadığı, nitekim şekli şartını yerine getirmek için sigortalının çalıştığı işten çıkışını yaptırıp yazılı tahsis talebinde bulunduktan sonra sosyal güvenlik destek primi ödemek suretiyle ertesi gün işbaşı yapabileceği, yine yaşlılık aylığı tahsis taleplerinde 506 sayılı Kanun’un 31. maddesinin Kuruma üç aylık inceleme süresi tanıdığı, ancak uygulamada bu sürenin çok daha uzun olduğu, bu süre içinde sigortalının gelir elde edemeyebileceği, ayrıca tahsis talebinin Kurumca reddinin bile mümkün olduğu, bu nedenle sözü edilen düzenlemenin sigortalıyı korunaksız hâle getirdiği, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’na tabi sigortalılar için böyle bir şart öngörülmediği, bu nedenle eşitlik ilkesine de aykırılık oluşturduğu, sonuç olarak 506 sayılı Kanun’un 62. maddesinin birinci fıkrasındaki “çalıştığı işten ayrıldıktan sonra” ifadesinin Anayasa’nın 10, 48, 49 ve 60. maddelerine aykırı olduğu kanısına varılarak iptali ve yürürlüğünün durdurulması için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuştur.
Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı
12. Anayasa Mahkemesinin (AYM) 03.03.2021 tarihli ve 31412 sayı Resmi Gazetede yayımlanan 14.01.2021 tarihli ve 2019/104 E., 2021/3 K. sayılı kararı; “….B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
5. 506 sayılı Kanun’un mülga 62. maddesinin birinci fıkrasında sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya, bu isteğinden sonraki aybaşından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanacağı öngörülmüş olup anılan fıkrada yer alan “…çalıştığı işten ayrıldıktan sonra…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
6. Anayasa’nın 60. maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir./ Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” denmektedir. Buna göre sosyal güvenlik herkes için bir hak ve bunu gerçekleştirmek devlet için bir görevdir.
7. Sosyal güvenlik; bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerinin en aza indirilmesi, ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardının güvence altına alınmasıdır. Bu güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları oluşturularak kişilerin yaşlılık, hastalık, malullük, kaza ve ölüm gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır. Kişilere sağlanan bu anayasal güvencelerin yaşama geçirilebilmesi için devlet, tüm çalışanlara sosyal güvenlik hakkını sağlamak ve bunun için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
8. Hizmet akdine bağlı olarak çalışan sigortalının yaşlılık aylığına hak kazanabilmesi için yaş, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi şartlarının yanı sıra yazılı olarak tahsis talebinde bulunmadan önce kural uyarınca çalıştığı işten ayrılması gerekmektedir.
9. Yaşlılık aylığı sigortalıya uzun vadeli sigorta kollarından ömür boyu ödeme vadeden bir sigorta türü olup sosyal güvenlik hakkı kapsamındadır. Aylık tahsis talebinde bulunabilmek için birtakım koşulların öngörülmesi, söz konusu hakkı sınırlamaktadır. Bu itibarla hizmet akdiyle çalışanlar bakımından yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunabilmek için itiraz konusu kural uyarınca aranan işten ayrılmış olma, bir başka deyişle aktif çalışma hayatını sona erdirme koşulunun da bu çerçevede bir sınırlama olduğu açıktır.
10. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren kanuni düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
11. Anayasa’nın 60. maddesinde, sosyal güvenlik hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir.
12. Devletin sosyal güvenlik hakkını sağlamak amacıyla gerekli teşkilatı kurma yükümlülüğü kapsamında oluşturulan SGK sosyal güvenlikle ilgili kanunları uygulamakla görevlidir. Bu görevin ifasının kişilerin sigortalılık statü ve haklarının belirlenmesi ve sağlanması için belirli bir düzenin varlığını gerektirdiği açıktır. Sigortalıya yaşlılık aylığı bağlanması durumunda kural olarak fiilî çalışmanın son bulacak ve aktif çalışan statüsünün değişecek olması nedeniyle bu hususun sigortalı kayıtlarına işlenmesi gerekmektedir. Kuralla sigortalıya yaşlılık aylığı bağlanması için SGK’ya yazılı başvurudan önce çalışılan işten ayrılma koşulunun öngörülmesi suretiyle sigortalılık statüsünde meydana gelen değişikliğin işyeri ile SGK kayıtlarına sağlıklı olarak işlenmesi ve böylece sosyal güvenlik sisteminin düzenli bir şekilde işleyişinin sağlanması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla kuralla getirilen sınırlamanın hakkın doğasından kaynaklandığı, bu yönüyle anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
13. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
14. Kuralın yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanan sigortalıların yeniden çalışmaya başlamaları hâlinde aylıkları kesilirken 506 sayılı Kanun’un mülga 63. maddesinde 3279 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle yaşlılık aylığı alanlara talep etmeleri ve kendilerinden sosyal güvenlik destek primi kesilmesi şartıyla hem yaşlılık aylığı alma hem de aktif çalışmaya başlama imkânı getirilmiştir. Sigortalının çalıştığı işten ayrılmadan da pasif sigortalı statüsüne geçirilerek prim ödemelerinin buna göre düzenlenmesinin sosyal güvenlik sisteminin düzenli işleyişi üzerinde olumsuz bir etkisinin olacağı söylenemez. Mülga maddenin ilk hâlinde bulunmayan bu yeni imkân karşısında itiraz konusu kuralla kişinin yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunabilmesi için işten ayrılma şartının öngörülmesinin sosyal güvenlik sisteminin düzenli işleyişini sağlama bakımından elverişli bir sınırlama olduğundan bahsedilemez.
15. Bir hakka getirilen sınırlamanın gerekli kabul edilebilmesi için ulaşılmak istenen amaç bakımından getirilen önlemin zorunlu olması, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmaması gerekir. Yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunan sigortalının ya da SGK’nın tahsis talebinde bulunulduğunu işverene bildirmesi ve SGK ile işveren kayıtlarının buna göre düzenlenmesi mümkündür. Sigortalının yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmadan önce çalıştığı işten fiilen ayrılmasını gerektirmeyecek daha hafif nitelikteki tedbirlerle de sosyal güvenlik sisteminin düzenli bir şekilde işleyişinin sağlanması amacına ulaşılabileceği gözetildiğinde kuralla öngörülen sınırlamanın anılan amaca ulaşma bakımından gerekli olmadığı da anlaşılmaktadır.
16. Öte yandan 506 sayılı Kanun’un mülga 31. maddesinin birinci fıkrası ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 42. maddesinde yaşlılık aylığı bağlanacak sigortalıların tahsis taleplerine SGK tarafından gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde yazılı olarak cevap verilmesi öngörülmüştür. İtiraz konusu kural uyarınca sigortalının yaşlılık aylığı talebinde bulunabilmesi için işten ayrılması gerektiği gözetildiğinde kural, sigortalının söz konusu üç aylık dönemi herhangi bir gelir elde etmeksizin geçirmek zorunda kalmasına neden olmaktadır. Her ne kadar daha sonra aylık bağlandığında sigortalıya aylık bağlanmayan dönemlerin ödemesi yapılabilmekte ise de bu durum sigortalının aylar boyunca ekonomik olarak hiçbir gelir elde edememesinin neden olduğu mağduriyetleri tümüyle ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla kuralın getirdiği sınırlamanın sonuçları itibarıyla orantılı olduğundan da bahsedilemez.
17. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 60. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir…” gerekçesiyle 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun mülga 62. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…çalıştığı işten ayrıldıktan sonra…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 1. maddesi atfıyla uygulanması gereken mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 62. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…çalıştığı işten ayrıldıktan sonra…” ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli ve 2019/104 E., 2021/3 K. sayılı kararı ile Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiği de dikkate alındığında; sigortalılık başlangıç tarihi 01.02.1983 olarak kabul edilen davacının 01.04.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. 5510 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasındaki “17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.” hükmü uyarınca davanın yasal dayanağını mülga 506 sayılı Kanun’un 62, 108 ve Geçici 81. maddeleri oluşturmaktadır.
15. 25.08.1999 tarihinde kabul edilerek 08.09.1999 tarihli ve 23810 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanun ile eklenen, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve sonrasında 4759 sayılı Kanun ile bir bölümü değişikliğe uğrayan 506 sayılı Kanun’un Geçici 81. maddesindeki düzenlemeler kapsamında yaşlılık aylığı bağlama koşullarının 4447 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.09.1999 ve 4759 sayılı Kanun’un kabul edildiği 23.05.2002 tarihindeki “sigortalılık süresi”nin kaç yıl olduğu dikkate alınarak belirlenmesi gerekir.
16. Buna göre, Geçici 81. maddenin (A) bendi uyarınca 4447 sayılı Kanun’un yürürlükten tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında 4447 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanacaktır.
17. 506 sayılı Kanun’un 4447 ve 4759 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikten önceki 06.03.1981 tarihli ve 2422 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile değişik 60. mddesinin (A) bendine göre ise; “Sigortalının:
a) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olması ve en az 5000 gün veya,
b) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olması, 15 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 3600 gün yahut,
c) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış olmakla beraber, kadın ise 20 erkek ise 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 5000 gün,
Malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması şarttır”.
18. 506 sayılı Kanun’un Geçici 81. maddenin (B) bendi ile maddenin (A) bendindeki şartları taşımayan sigortalılar yönünden 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresi esas alınarak kademeli bir sistem benimsenmiştir. Bu kapsamda (B) bendinin (d) alt bendi uyarınca sigortalılık süresi 15 (dahil) yıldan fazla 16 yıldan az olan kadınlar 20 yıllık sigortalılık süresini ve 43 yaşını doldurmaları, sigortalılık süresi 18 yıl 6 ay (dahil) dan fazla, 20 yıldan az olan erkekler 25 yıllık sigortalılık süresini ve 47 yaşını doldurmaları ve en az 5150 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunmaları şartıyla yaşlılık aylığından yararlanabileceklerdir.
19. Sigortalılık süresinin başlangıcı ise, 506 sayılı Kanun’un 108. maddesinin birinci fıkrasına göre sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir. Tahsis işlemlerinde nazara alınacak sigortalılık süresi de bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir ( 506 sayılı Kanun m.108/2).
20. Öte yandan 506 sayılı Kanun’un 62. maddesinin birinci fıkrasında; “Sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya bu isteğinden sonraki ay başından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanır.” düzenlemesi bulunmakta olup bu hükme göre sigortalının yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmadan önce çalıştığı işten ayrılması gerekmektedir. Ancak yukarıda (12. paragraf) yer verildiği üzere “çalıştığı işten ayrıldıktan sonra” ibaresi AYM tarafından Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
21. Anayasa’nın 21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile değişik 152. maddesine göre; “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.
Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz”.
22. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’un (6216 sayılı Kanun) 40. maddesinde de Anayasa’nın 152. maddesine paralel düzenleme mevcut olup beşinci fıkrasında; “…(5) Anayasa Mahkemesi, işin kendisine noksansız olarak gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse ilgili mahkeme davayı yürürlükteki hükümlere göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak zorundadır.” hükmü yer almaktadır.
23. Anayasa’nın 152. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin beşinci fıkrasında da belirtildiği üzere Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvuran mahkeme, esas hakkında verdiği karar kesinleşinceye kadar AYM’nın kararı geldiği takdirde bu karara uymak zorundadır.
24. Bu nedenle somut olayda uygulanması gereken 506 sayılı Kanun’un 62. maddesinin birinci fıkrasındaki “çalıştığı işten ayrıldıktan sonra” ibaresinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda değerlendirme yapılarak sonuca varılması gerekmektedir.
25. Somut olayda, davacı 21.01.2010 tarihli dilekçesi ile yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmuş, Kurumun 24.02.2010 tarihli yazısında hizmet başlangıç tarihinin 01.08.1987, doğum tarihinin 03.02.1965 ve 30.01.2010 tarihine toplam prim gün sayısının 6931 olduğu, 506 sayılı Kanun’un Geçici 81. maddesinin (B) ve (C) bentlerine göre 50 yaşını doldurduğu 03.02.2015 tarihinde müracaat etmesi gerektiği bildirilmiştir.
26. Davacı nüfus kaydına göre 03.02.1965 doğumlu olup hizmet cetvelinden 21.01.2010 tarihinden sonra çalışmaya devam ettiği, Kuruma en son 2012 yılı Mart ayında 30 gün çalışma bildirildiği görülmüştür.
27. Davacı eldeki dava ile dava tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti yanında sigortalılık başlangıç tarihinin 01.02.1983 olduğunun tespitini de talep etmiştir. Mahkemece davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 01.02.1983 olduğunun tespitine karar verilmiş, hükmün bu bölümü bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşmiştir.
28. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgular bir arada değerlendirildiğinde; sigortalılık başlangıç tarihinin 01.02.1983 olduğu çekişmesiz olan davacının 08.09.1999 tarihine kadar sigortalılık süresi 16 yıl 7 ay 7 gün olup 506 sayılı Kanun’un Geçici 81. maddesinin (A) bendinde öngörülen şartları taşımamakta ise de, (B) bendinin (d) alt bendi kapsamında 22.05.2002 tarihinde sigortalılık süresi 19 yıl 3 ay 22 gün olmakla tahsis talep tarihi itibariyle 25 yıllık sigortalılık süresi, 47 yaş ve 5150 prim gün sayısı koşullarını yerine getirmesi gerekmektedir. Dava tarihi (29.03.2012) itibariyle 25 yıldan fazla sigortalılığı bulunan davacının prim gün sayısı da 5150 günden fazladır. 47 yaşını ise 03.02.2012 tarihinde doldurmuştur.
29. Bu nedenle yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli koşulları yerine getiren davacının 506 sayılı Kanun’un 62. maddesindeki “çalıştığı işten ayrıldıktan sonra” ibaresinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi karşısında artık çalıştığı işten ayrılıp ayrılmadığının araştırılmasına gerek olmayıp 01.04.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığı açıktır.
30. Hâl böyle olunca direnme kararı bu değişik gerekçe ile onanmalıdır.
31. Dava tarihinin 29.03.2012 olmasına rağmen direnme kararında 14.04.2014 olarak yazılması ise mahallinde her zaman düzeltilmesi mümkün maddi hata olarak kabul edildiğinden esas etkili görülmemiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile ONANMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.