Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/3343 E. 2019/881 K. 17.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/3343
KARAR NO : 2019/881
KARAR TARİHİ : 17.09.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Eskişehir 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.02.2014 tarihli ve 2013/832 E., 2014/96 K. sayılı karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.03.2015 tarihli ve 2014/10562 E., 2015/4764 K. sayılı kararı ile:
“…Dava, davacının, 5510 sayılı Kanun kapsamında ödenmesi gereken primlerden %5 oranında teşvik indirim hakkının iptaline yönelik Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava dışı sigortalının 01.02.2011 tarihinden itibaren davacı yanında çalıştığı halde Kuruma bildirilmediğinden hareketle, Kurumca, 01.02.2011-21.01.2012 tarihleri arasında davacının beş puanlık sigorta primi muafiyetinin geçersizliği yönünde işlem tesis edildiği ve bu işlemin iptali için eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 81. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinde, bu Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, bu maddenin 1. fıkrasının (a) bendine göre malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden, işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutarının Hazinece karşılanacağı, işveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için, sigortalılarla ilgili olarak bu Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmesinin, sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarının yasal süresinde ödenmesinin, Sosyal Güvenlik Kurumuna prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcunun bulunmamasının koşul olduğu belirtilmiştir. Anılan (ı) bendinin 7. cümlesi “Bu Kanun gereğince yapılan kontrol ve denetimlerde çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği tespit edilen işverenler bir yıl süreyle bu fıkrayla sağlanan destek unsurlarından yararlanamaz.” hükmünü içermekte olup 01.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6486 sayılı Kanunun 5. maddesiyle, söz konusu cümle yürürlükten kaldırılıp 81. maddeye bu kez 4. fıkra olarak “Yapılan kontrol ve denetimlerde, çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği veya bildirilen sigortalının fiilen çalışmadığının tespit edilmesi hâlinde, işverenler bir yıl süreyle bu maddeyle sağlanan destek unsurlarından yararlanamaz. Bu madde kapsamındaki teşvikten yersiz olarak faydalanıldığının tespiti hâlinde, yararlanılan teşvik tutarı işverenden gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir.” ibareleri eklendiği gibi ayrıca maddeye (i) bendi eklenerek özel sektör işverenlerinin yurt dışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere yurt içinden götürülen sigortalılar için benzer düzenleme yapılmıştır.
Kurumca esas alınan banka kayıtlarında, sigortalı tarafından 21.01.2011 tarihinde davacı işverenin iş adresi bildirilerek hesap açıldığı, dava dışı sigortalı tarafından Kuruma verilen dilekçede de, 01.02.2011 tarihinden itibaren davacı yanında işe başladığının bildirildiği ve dava dışı sigortalının Kurumca resen 01.02.2011-30.09.2011 tarihleri arasında davacı yanında çalıştığının tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, eldeki davada 01.02.2011 tarihinden itibaren fiili çalışmanın varlığı yada yokluğu konusunda verilecek kararın sigortalının hak alanını da ilgilendirdiği gözetilerek, dava dışı sigortalının da usulüne uygun olarak davada taraf olması sağlanarak, sonuç itibariyle sigortalılık süresinin de tespiti hükmünü içerecek bu tür davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu gözetilerek, bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurularak, yöntemince inceleme ve araştırma yapılmalı, ihtilaf konusu dönemde davacının Kurum nezdindeki işyeri dosyası ile tüm dönem bordroları celp edilerek, davacı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı kişiler ile aynı yörede komşu işverenler veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler titizlikle araştırılarak belirlenmeli ve bu çerçevede tanıkların bilgi ve görgülerine başvurulmalı, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, iş yerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınarak tanık beyanları denetlenmeli, davacı, sigortalının 01.02.2012 tarihinden itibaren çalışmalarının Kuruma bildirildiğini ileri sürdüğü halde, sigortalının hizmet dökümüne göre, 06.01.2012 tarihinden itibaren 1042909 sicil nolu işveren yanından Kurum kayıtlarına geçen çalışmalarının bulunması nedeni ile anılan işveren ile davacı arasındaki fiili ve hukuki irtibat araştırılmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak fiili çalışmanın hangi tarihler arasında gerçekleştiği belirlenerek, davanın beş puanlık prim teşvikinden yaralanma hakkının varlığı irdelenerek, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma hakkının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin 1030579.026 sicil numaralı işyerinin işvereni olduğunu, mobilya imalatı ve satışı mahiyetindeki iş yerinde Semra Ünlübaş isimli işçinin sadece 01.02.2012-30.09.2012 tarihleri arasında çalıştığını, işe giriş-ayrılış bildirgelerinin süresinde Kuruma verildiğini ve çalıştığı sürelerin bildirildiğini, ancak Kurum tarafından Semra Ünlübaş’ın işe giriş ve çıkış bildirimlerinin yasal süresinde yapılmadığı gerekçesiyle 13.09.2012 tarihli karar ile idari para cezası düzenlendiğini ve düzenlenen idari para cezası nedeniyle %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma hakkının durdurulduğunu, müvekkilinin söz konusu karar için Kuruma itiraz ettiğini ve Kurum tarafından itirazın reddedildiğini, red kararı üzerine idare mahkemesine başvurduğunu ve Eskişehir 2. İdare Mahkemesi tarafından idari para cezasına ilişkin kısmın iptaline karar verildiğini, ancak %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma hakkı yönünden görevsizlik kararı verildiğini, müvekkilinin yasal süresi içinde bildirimleri yapmasına rağmen %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma hakkının durdurulmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma hakkının durdurulmasına dair itirazının kabulü ile durdurma kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı … vekili; öncelikli olarak 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesi gereği Kurumun ret yazısının tebliğinden itibaren bir ay içinde davanın açılması gerekli iken bir aylık süre geçtikten sonra açılmasından dolayı hak düşürücü süreden davanın reddinin gerektiğini, davanın esası yönünden ise davacı tarafından işletilen iş yerine ilişkin Türkiye Ekonomi Bankası tarafından yapılan 21.01.2011 tarihli işlem üzerine Semra Ünlübaş isimli çalışanın sigortasız olarak çalıştığının tespit edildiğini, söz konusu sigortalı için 18.02.2012 tarihli yazı ile işe giriş ve ayrılış belgelerine dair ek aylık hizmet belgelerinin işverenden talep edildiğini ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 102. maddesi gereği idari para cezası düzenlendiğini, bu nedenle davacının %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma hakkının durdurulduğunu ve müvekkili Kurum tarafından yapılan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; Eskişehir 2. İdare Mahkemesi tarafından davaya konu işlemin Türkiye Ekonomi Bankası Eskişehir-Sakarya şubesinde mevduat hesabı açtıranların beyan edildiği liste esas alınarak yapılmasının hukuki olmadığı, Semra Ünlübaş isimli kişinin davacı işyerinde çalışıp çalışmadığına dair Kurum tarafından denetim yapılmadığı ve çalıştığının hukuken geçerli bilgi ve belgelerle ortaya konmadığı gerekçesiyle idari para cezasının iptaline karar verildiği, %5 puanlık teşvik indirimden yararlanma hakkı talebi yönünden ise görevsizlik kararı verildiği, bu karara karşı yapılan itirazın Eskişehir Bölge İdare Mahkemesince reddedildiği, davacının prim indiriminden yararlanmasına dayanak teşkil eden idari para cezasının iptal edildiğini belirtilerek hukuki güvenlik ilkesi gereğince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; Eskişehir 2. İdare Mahkemesinin kararında Kurum tarafından düzenlenen idari para cezasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği ve verilen kararın kesinleştiği, idare mahkemesinin verdiği kararın kesin delil teşkil etmediğini ancak iptal kararına konu olay bakımından güçlü delil niteliğinde olduğu, davacının prim indiriminden yararlanamamasına dayanak teşkil eden idari para cezasının iptal edilmiş olması karşısında hukuki güvenirlik ilkesinin korunması gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından Kurum tarafından sigortasız işçi çalıştırdığı gerekçesiyle hakkında idari para cezası düzenlenerek %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanmamasına karar verilen ve başvurusu üzerine idare mahkemesince aleyhinde düzenlenen idari para cezası iptal edilen davacı işverenin %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanıp yararlanmayacağı, dava dışı sigortalının iş bu davada taraf olmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 7. fıkrasında Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının, fiilen yapılan denetimler sonucunda çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi hâlinde bu belgelerin Kurumca resen düzenleneceği ve muhteviyatı sigorta primlerinin Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edileceği, işverenin bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ilgili Kurum ünitesine itiraz edebileceği, itirazın takibi durduracağı, itirazın reddi hâlinde işverenin kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabileceği, mahkemeye başvurmanın prim borcunun takip ve tahsilini durdurmayacağı, 11. fıkrasında ise bu maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde ise 102. maddeye göre işlem yapılacağı, 102. maddesinin 4. fıkrasında idari para cezalarının ilgiliye tebliğ ile tahakkuk edeceği, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde Kurumca ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılacağı veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebileceği, itirazın takibi durduracağı, Kurumca itirazı reddedilenlerin, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde yetkili idari mahkemesine başvurabilecekleri, bu süre içinde başvurunun yapılmaması hâlinde idari para cezasının kesinleşeceği düzenlenmiştir. Davacı Kurum tarafından aleyhine düzenlenen ve idari para cezasının iptali için idari yargıya başvurmuş ve idare mahkemesince idari para cezasının Kurum tarafından denetim veya teftiş sonucunda düzenlenmediği, banka yazısına istinaden düzenlenen idari para cezasının usule uygun olmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş ancak davacının %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma istemi yönünden adli yargının görevli olduğuna karar verilmiştir.
Davacı adına düzenlenen idari para cezasının idare mahkemesince iptal edilmesinin %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma istemine etkisinin açıklanması uyuşmazlığın çözümü yönünden etkili olacaktır. Bu durumda kısaca prim teşvikinden yararlanma şartlarına değinmek gereklidir. İşveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için, işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 5510 sayılı Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerini yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna vermeleri, sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarı yasal süresinde ödemeleri, Sosyal Güvenlik Kurumuna prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması şarttır. Ayrıca teşviklerden yararlanabilmek için Kurumca denetlenecek işverene, işyerine ve sigortalıya ait ayrı ayrı şartlar mevcuttur. Bu şartları denetleyecek olan ve denetleme sonucuna göre işverenlerin beş puanlık indirimden yararlanıp yararlanmayacağına karar verecek olan 5510 sayılı Kanun’un 79. maddesine göre primleri tahsil etmekle yükümlü Sosyal Güvenlik Kurumudur. Kurumun sigortasız işçi çalıştırdığını tespit etmesi durumunda işverenleri ilgili döneme dair teşvik kapsamından çıkarma hakkı bulunmaktadır.
Somut olayda idare mahkemesince her ne kadar davacı işveren adına düzenlenen idari para cezası iptal edilmiş olsa da, iptal gerekçesinden maddi vaka incelemesi yapılmadığı anlaşılmaktadır. İdare mahkemesince, Kurumun davacıyı teşvik kapsamından çıkarma gerekçesi olan Semra Ünlübaş’ın iddia edilen tarihler arasında işyerinde çalışıp çalışmadığına dair bir araştırma yapılmamıştır. Kurumun bu hususu denetim veya teftiş gibi yollarla araştırma yapması gerektiği belirtilmiş, usulüne uygun bir araştırma yapılmadığı gerekçesiyle idari para cezası iptal edilmiştir. Eldeki davada idare mahkemesince sigortasız işçi çalıştırılıp çalıştırılmadığı hususu açıkça ortaya konmadığı ve idari yargı kararının iş bu dosya yönünden kesin hüküm teşkil etmediği hususu göz önüne alınmadan mahkemece direnme kararı verilmesi hatalıdır.
Ayrıca belirtilmelidir ki bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuki bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı karşılığını dava arkadaşlığı kurumunda bulmakta; zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında; zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının, zorunlu olduğu hâllerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hâllerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hâllerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı hâlde, kanun gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında ise dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “Mecburi Dava Arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesine göre; “(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.”
Hükmü bulunmaktadır.
Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir. Açıklanan nedenlerle, her ne kadar davanın konusu %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma hakkının tespiti istemine ilişkin olarak nitelendirilse de, davacının prim teşvikinden yararlanıp yararlanamayacağına dair verilen kararın çözümü sigorta bildirimlerini yapmadan işçi çalıştırıp çalıştırmadığının tespiti sonucunda olacaktır. Somut olayda söz konusu iş yerinin sigortasız şekilde işçi çalıştırıp çalıştırmadığı tespit edilmeden prim teşvikinden yararlanıp yararlanmayacağına karar verilemez. Bu durumda da çalıştığı günler bakımından eksik bildiriminin olup olmadığı veya Kurum tarafından resen tahakkuk edilen hizmetlerin iptal edilip edilmeyeceği doğrudan sigortalı Semra Ünlübaş’ın hak alanını ilgilendirmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Semra Ünlübaş’ın çalışmalarının Kuruma bildirilmediği gerekçeleriyle Kurum tarafından teşvik kapsamından çıkarılan işverenin %5 puanlık prim teşviki indiriminden yararlanma istemine ilişkin dava sonucunda verilecek kararın, söz konusu işçinin de hak alanını ilgilendirdiği kuşkudan uzaktır. Çünkü, davanın kabul edilmesi hâlinde, Kurumca yapılan resen prim tahakkuku işlemi dolayısı ile prime esas teşkil eden çalışmalar da iptal edileceğinden, görülmekte olan davadaki istem hakkında verilecek hükmün, dava dışı Semra Ünlübaş’ı da etkileyecek şekilde sonuç doğuracağından, davanın davalı … ile birlikte, anılan sigortalıya da yöneltilmesi gerekir. Sosyal Güvenlik Hukukunun özelliğinden kaynaklanan ve davanın adı geçen sigortalı ile Kuruma birlikte yöneltilmesini zorunlu kılan bu gereklilik karşısında, Kurum ile dava dışı sigortalı arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu kabul edilmelidir. Mahkemece yapılması gereken iş, dava dışı sigortalının usulüne uygun olarak davada taraf olması sağlandıktan sonra, Kurumdan davacı aleyhine yapılan işlem açıkça sorularak, resen tahakkuk yapılan dönemleri tek tek belirlemek, hangi dönemlerde neden işlem yapıldığı tespit edilerek ve bu dönemlere dair çalışması bulunan diğer bordro tanıklarının adresi Sosyal Güvenlik Kurumu ve zabıta marifetiyle araştırılıp tespit edilerek bu tanıkları dinlemek, bordrolarda adı geçen kişilerin adreslerinin tespit edilememesi veya bunların tanıklığıyla yetinilmediği taktirde, giderek Kurumdan, gerekirse zabıta, vergi dairesi ve meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle işyerine o tarihte komşu olan diğer iş yerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu iş yeri çalışanlarını; yoksa iş yeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyduktan sonra buradan varılacak sonuca göre %5 puanlık prim teşvikinden yaralanma hakkının varlığını irdeleyerek karar vermekten ibarettir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda dava konusunun dava dışı sigortalı Semra Ünlübaş’ın doğrudan hak alanını ilgilendirmediği, sigortalının eldeki dava için mecburi dava arkadaşı veya zorunlu hasım olmasını gerektirecek yasal bir düzenlemenin bulunmadığı ve Semra Ünlübaş’ın bildirilen tarihler dışında daha fazla çalıştığını gösteren delil bulunmadığı, bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Sonuç itibariyle; yerel mahkemece davanın kabulüne dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.09.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Davalı kendisinden bir şey talep edilen, hakkında bir karar verilmesi istenen kişi olup kendisinden bir şey talep edilmeyen veya hakkında bir hüküm talep edilmeyen kişinin davalı sıfatı bulunmamaktadır.
HMK 24/2. maddede tasarruf ilkesi düzenlenmiş olup buna göre; Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Bu ilkenin de sonucu olarak davacının davalı olarak gösterip aleyhine husumet yöneltmediği kimsenin bir dosyada davalı sıfatı bulunduğundan söz edilemez.
Tasarruf ilkesinin sonucu olarak hiç kimse, kendisinden bir hak talep etmediği, hakkında hüküm kurulmasını istemediği bir kişiye karşı dava açmaya, bu kişiyi davaya dahil etmeye de zorlanamayacaktır.
Davacının hakkında dava açmadığı, dava dilekçesinde davalı olarak göstermediği bir kişiyi davaya dahil etmesi bakımından davacıya süre verilebilmesi için bunun yasa gereği zorunlu olması yani istisnai bir düzenleme bulunması gerekir.
Bu konuda yasada yer alan zorunluluk nedenleri mecburi dava arkadaşlığı, zorunlu hasımla davanın görülmesi ve verilecek kararın başka kişinin hakkını ortadan kaldırır etkiye sahip olması veya bu etki nedeniyle kararın infazının mümkün olmayacak olmasıdır.
Mecburi dava arkadaşlığı HMK 59 ve 60. maddede düzenlenmiştir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır. (HMK 59/1) Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder. (HMK 60/1)
Bu hükümler nedeniyle elbirliği mülkiyetinin geçerli olduğu adi ortaklık ve miras ortaklığında ortakların tamamının davada yer alması gerektiğinden yer almayan ortakların davaya dahil edilmesi zorunlu olup, ayrı bir dava açılmasına gerek olmaksızın aynı dava içinde bu kişilerin davaya dahil edilmeleri suretiyle taraf teşkili sağlanması zorunluluğu vardır.
Müşterek mülkiyette de ortakların birlikte hareket etmesinin zorunlu olduğunun düzenlendiği hâller nedeniyle davada yer almayan paydaşların davaya dahil edilmesi zorunluluğu doğabilecektir.
Yasa gereği zorunlu hasımlığın söz konusu olduğu hâllerde de davada yer almayan zorunlu hasımın davaya dahil edilmesi gerekir. Örneğin İİK 282. madde gereğince tasarrufun iptali davasında borçlunun da davada yer alması zorunlu olduğundan, bu kişi dahil edilmeden alacaklı ve lehine tasarruf yapılan arasında bu davanın sürdürülüp sonuçlandırılması mümkün değildir.
Verilecek kararın başka bir kişinin hakkını ortadan kaldırır etkiye sahip olması hâlinde de bu kişiler davaya dahil edilmelidir. Örneğin mükerrer nüfus kaydının iptali davasında verilecek karar bazı kişilerin mirasçılık sıfatını ortadan kaldırıyorsa bu kişiler dahil edilmeden bu davanın sonuçlandırılıp karara bağlanması mümkün olmayacaktır. Bu işin doğasının da gereğidir. Çünkü kişiler davacı veya davalı olarak yer almadıkça O kişileri etkileyen bir karar verilmemelidir. Bu usulün temeli olduğu kadar hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir.
Verilecek kararın infaz edilemeyecek olması hâlinde de davaya dahil etme zorunluluğu vardır. Örneğin geçit hakkı davasında birden fazla taşınmaz üzerinde geçit hakkı kurulacak ise bu taşınmazların tamamının malikleri davaya dahil edilmelidir. Bir kısım malikler dahil edilmeden karar verilecek olursa bu kararın taraf olarak yer almayan malikler yönünden ve buna bağlı olarak davalı olarak yer alan aynı taşınmazın malikleri yönünden de infazı mümkün olamayacağından davalı olarak gösterilmeyen kişilerin davaya dahil edilmesi zorunludur.
Mahkemenin vereceği kararın davada yer almayan kişiye doğrudan bir etkisi yok ise, dahil edilse bile etki edecek bir karar verilemiyorsa ya da zorunlu hasım olma durumu yok ise davaya dahil etme zorunluluğundan söz edilemeyecektir.
Verilecek kararın başka bir kişinin hak alanını ilgilendirdiğinden söz edebilmek için kararın kendisine etki etme durumunun doğması gerekir. Kişinin kararda hükmedilen husus nedeniyle kendisine rücu edilecek kimse olması veya bu karar nedeniyle başka bir taleple kendisine yönelinebilecek olması bu kararın o kişinin hak alanını ilgilendirdiği sonucunu ortaya çıkarmaz. Çünkü kararın kesin hüküm etkisi ancak o davanın tarafları ve o kararın kapsamı için doğacaktır ve dolaylı etkiler de ancak ayrı bir davanın konusu olabilecektir.
Hakim dolaylı etkileri o dava için hak alanı olarak görerek davaya dahil etme yoluna gidemez. HMK 61 vd. maddelerde yer alan davanın ihbarı müessesi de bu amaca hizmet eder ki yan etkiler nedeniyle davaya dahil etme zorunluluğu olmadığını da gösteren bir kurumdur.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; açılan davada 5510 sayılı Kanun 81/1-ı maddesinde düzenlenen % 5 lik prim teşviki indiriminden yararlanma hakkının tespiti istenmiştir. Kurum tarafından bankadan getirtilen maaş hesabı açtırılanlar listesi ile sigortalılığı bildirilenler listesinin karşılaştırılmasıyla dava dışı Semra Ünlübaş’ın bir dönem sigortasız çalıştırıldığı gerekçesiyle kurumun yaptığı işlem nedeniyle bu dava açılmış olup bozma kararında açılan davanın bu kişinin hak alanını ilgilendirdiği gerekçesiyle davaya dahil edilmesi istenmektedir.
Şayet belirtilen dönemde bu kişi çalışmış ve sigortalılığı bildirilmemiş ise açacağı hizmet tespiti davasıyla buna ilişkin talepte bulunabilecektir. Bu davayı açmadıkça bu davadan doğacak sonuçlar kendisi hakkında kesin hüküm oluşturmayacağı gibi güçlü delil de olmayacaktır. Çünkü güçlü delil takdiri delilleri değerlendirme aracı olup ispat yükünün yer değiştirmesine dahi yol açmaz ve bu güçlü delilin aksinin yine takdiri delillerle de ispatı mümkündür. Belirtilen dönemde bu kişi gerçekten çalışmamış ise zaten hizmet tespiti davası açması da söz konusu olmayacaktır. Bu dosyada verilecek karar ne olursa olsun Semra Ünlübaş hakkında uygulanmayacak ve doğrudan onun hakkında bir etki doğurmayacaktır. Bu kişinin mecburi dava arkadaşı veya zorunlu hasım olmasını gerektiren yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Bu itibarla bu kişinin davaya dahil edilmesi koşulları bulunmadığından bu bozma nedenine uyulmamış olması isabetlidir. Kaldı ki Semra Ünlübaş kuruma verdiği dilekçede işe başlamasının hesap açtırılmasından sonraki bir tarih olan 01.02.2011 tarihinde olduğunu kabul etmiş ve böylece 21.01.2011 tarihi ile 01.02.2011 tarihleri arasında bir çalışması olmadığını da bizzat beyan etmiş olup davaya dahil edilmesinden elde edilecek farklı bir delil veya sonuç da bulunmamaktadır.
Davanın esasıyla ilgili olarak da 10 günlük sürede bu kişinin sigortasız çalıştırıldığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Kurumun dayandığı tek delil bankada hesap açtırılma tarihini gösteren liste olup buna dayalı idari para cezası da iptal edilmiştir. Fiili çalışmaya başlama tarihinin 01.02.2011 tarihi olmayıp 21.01.2011 tarihi olduğuna dair kurumun elde ettiği hiç bir beyan ve yapılmış bir tespit yoktur. Sigortasız çalıştırıldığı iddia edilen kişinin beyanı da fiili çalışmanın 01.02.2011 tarihinde başladığı yönündedir. Bu dosyada daha fazla araştırma yapılmasını gerektirir emare de bulunmadığından mevcut delillerle davanın kabulüne karar verilmesi isabetli olup direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan kararın bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.