YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/3293
KARAR NO : 2017/309
KARAR TARİHİ : 22.02.2017
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 20.12.2012 gün ve 2011/495 E.-2012/917 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesi’nin 06.06.2013 gün ve 2013/3541 E.-2013/10669 K. sayılı kararı ile;
(…Davacı, 4 yıl boyunca ücretine hiç zam yapılmadığı ve işveren tarafça ücretinin düzenli olarak ödenmediği gerekçesi ile kendisinin işi bırakmak zorunda kaldığını iddia ederek, kıdem tazminatının tahsilini talep etmiştir.
Davalı işveren, davacının devamsızlığı nedeniyle önce 25.04.2009 tarihinde posta bildirimi ile devamsızlığının nedeninin sorulduğunu, davacının cevap vermemesi nedeniyle 28.04.2009 tarihinde devamsızlık nedeniyle haklı fesih yaptıklarını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacı iddiasının ispatlanamamış olması nedeniyle işveren tutanaklarına itibar edilerek feshin haklı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İşçinin ödenmeyen işçilik hakları sebebiyle iş sözleşmesini haklı olarak feshedip feshetmediği konusu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
İşçinin emeğinin karşılığı olan ücret işçi için en önemli hak, işveren için en temel borçtur. 4857 sayılı İş Kanununun 32nci maddesinin dördüncü fıkrasında, ücretin en geç ayda bir ödeneceği kurala bağlanmıştır. 5953 sayılı Basın İş Kanununun 14üncü maddesinin aksine, 4857 sayılı Yasada ücretin peşin ödeneceği yönünde bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre, aksi bireysel ya da toplu iş sözleşmesinde kararlaştırılmadığı sürece işçinin ücreti bir ay çalışıldıktan sora ödenmelidir.
Ücreti ödenmeyen işçinin, bu ücretini işverenden dava ya da icra takibi gibi yasal yollardan talep etmesi mümkündür
1475 sayılı Yasa döneminde, toplu olarak hareket etmemek ve kanun dışı grev kapsamında sayılmamak kaydıyla 818 Sayılı Borçlar Kanununun 81’inci maddesi uyarınca ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini ifa etmekten, yani çalışmaktan kaçınabileceği kabul edilmekteydi. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97’inci maddesinde de benzer bir düzenleme yer almaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda ise ücret daha fazla güvence altına alınmış ve işçi ücretinin yirmi gün içinde ödenmemesi durumunda, işçinin iş görme edimini yerine getirmekten kaçınabileceği açıkça düzenlenmiş, toplu bir nitelik kazanması halinde dahi bunun kanun dışı grev sayılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Ücreti ödenmeyen işçinin alacağı konusunda takibe geçmesi ya da ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini yerine getirmekten kaçınması, iş ilişkisinin devamında bazı sorunlara yol açabilir. Bu bakımdan, işverenle bir çekişme içine girmek istemeyen işçinin, haklı nedene dayanarak iş sözleşmesini feshetme hakkı da bulunmaktadır. Ücretin hiç ya da bir kısmının ödenmemiş olması bu konuda önemsizdir.
Ücretin ödenmediğinden söz edebilmek için işçinin yasa ya da sözleşme ile belirlenen ücret ödenme döneminin gelmiş olması ve işçinin bu ücrete hak kazanması gerekir.
4857 sayılı İş Kanununun 24üncü maddesinin (II) numaralı bendinin (e) alt bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil gibi alacakların ödenmemesi durumunda da işçinin haklı fesih imkânı bulunmaktadır.
İşçinin ücretinin işverenin içine düştüğü ödeme güçlüğü nedeniyle ödenememiş olmasının sonuca bir etkisi yoktur. İşçinin, ücretinin bir kısmını Yasanın 33üncü maddesinde öngörülen ücret garanti fonundan alabilecek olması da işçinin fesih hakkını ortadan kaldırmaz.
Bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan aynî yardımların yerine getirilmemesi de (erzak ve kömür yardımı gibi) bu madde kapsamında değerlendirilmeli ve işçinin “haklı fesih” hakkı bulunduğu kabul edilmelidir.
İşçinin sigorta primlerinin hiç yatırılmaması veya eksik bildirilmesi, sosyal güvenlik hakkını ilgilendiren bir durum olsa da Dairemizin 1475 sayılı Yasa döneminde istikrar kazanmış olan görüşü, 4857 sayılı İş Kanunu döneminde de devam etmekte olup, sigorta primlerinin hiç yatırılmaması, eksik yatırılması veya düşük ücretten yatırılması hallerinde de işçinin haklı fesih imkânı vardır.
Somut olayda; davacı, ücretleri düzenli ödenmediği için iş sözleşmesinin haklı nedenle kendisi feshedildiğini iddia etmiştir. Davalı işveren ise, davacının devamsızlık yaptığını, devamsızlık nedeniyle işçinin iş aktinin haklı nedenle feshedildiğini savunmuştur. Dosya içeriğinden davacının iş sözleşmesini fiilen ayrılmak suretiyle kendisinin feshettiği anlaşılmaktadır. Davalının zımnen de kabul ettiği gibi işyerinde ücretlerin düzensiz ödendiği anlaşılmaktadır. İşçinin ücretinin makul sürede ödenmemesi işçiyi mağdur edeceği için haklı fesih sebebi olarak kabul edilmektedir. Bütün bunlar değerlendirildiğinde davacının 30.03.2009 tarihinde haklı nedenle sözleşmeyi feshettiği ve bir daha işe gelmediği sabittir.
Mahkemece davacının bu tarih itibarıyla kıdem tazminatına hak kazandığı gözetilmeden hatalı değerlendirme ile kıdem tazminatı talebinin reddine karar verilmesi bozma nedenidir…)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, davacı işçinin ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin devamsızlık yapması nedeniyle haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece; davacı işçinin ilk dönem çalışması yönünden sunulan ibranamede kıdem ve ihbar tazminatı ödendiği belirtildiği gibi iki ay sonra davacının tekrar işe alınmasının kesinti olsa da feshe bağlı haklar yönünden tüm hizmet serisinin bir bütün olarak dikkate alınması gerektiğini, devamsızlık tutanaklarına göre davacının 30.03.2009 dahil takip eden günlerde devamsızlık yaptığının görüldüğü, ayrıca davacıya 25.04.2009 tarihinde tebliğ edilen ve iadeli taahhütlü gönderilen yazıda mazeretini bildirmesinin istenildiği, davacı tanıkların ayrılma şekli konusunda bilgisi olmadığı, davalı tanıklarından olup devamsızlık tutanaklarında imzası bulunan Ümit Özkan’ın davacının ailevi sorunları olduğu, çıkarılmadığı ve habersiz olarak işe gelmediğini bildirmesi, diğer davalı tanığının da benzer beyanda bulunması, bu nedenlerle ve işyerinden ayrıldıktan 2 yıl sonra açılan davada iş sözleşmesinin haklı nedenle feshettiğine dair hiçbir delil bulunmayan davacının kıdem tazminatı talep edemeyeceği gerekçesiyle hizmet süresi ve ücret seviyesindeki ihtilaflı hususlara değinilmesine gerek görülmeksizin davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine;
Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile karar bozulmuştur.
Mahkemece, davacının 30.03.2009 tarihinden itibaren çalışmadığı ve bu tarih itibari ile ödenmemiş ücretinin bulunmadığı, daha önce ücret ödemelerindeki gecikmelerin davacıya haklı fesih imkanı vermediği, davacının yalnızca kıdem tazminatı için dava açtığı, ücret alacağı ile ilgili bir talebinin olmadığı, zam yapılmamış olmasının davacıya haklı fesih imkanı veren bir husus olmadığı, zira zam yapılmasını gerektirecek bir taahhüdün bulunmadığı, dava dilekçesinde ücretine mahsuben istediği 100,00 TL’nin verilmemesi nedeniyle işten ayrılmak zorunda kaldığından bahsettiği, hesap ekstresine göre 08.04.2009 tarihinde ücret ödendiğinin ve bu ödemenin Mart ayı ücreti olarak ödendiği sonucuna varıldığı, bu nedenle davacının iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğinin kabul edilemeyeceği yönündeki ek gerekçeler ile bozma öncesi karardaki gerekçeler belirtmek suretiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık somut olayda iş sözleşmesinin davacı işçi mi yoksa davalı işveren tarafından mı feshedildiği ile feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı işçinin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu’nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; mahkemece, bozma öncesi kararda davacının iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından devamsızlık haklı nedeniyle feshedildiği belirtilerek davanın reddine karar vermiş iken, direnme olarak adlandırılan kararda bu kez bozmadan esinlenerek işçinin ödenmemiş ücret alacağının bulunmadığı, daha önce ücret ödemelerindeki gecikmelerin davacıya haklı fesih imkanı vermediği, hesap ekstresine göre davacı işçiye 08.04.2009 tarihinde ücretinin ödendiği ve bu ödemenin Mart ayı ücreti olarak ödendiği sonucuna varıldığı, bu nedenle davacının iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğinin kabul edilemeyeceği ek gerekçe ile bozma öncesi karardaki gerekçeleri tekrarla direnme kararı vermiştir. Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı bu karar gerçekte direnme olmayıp, davanın reddine ilişkin gerekçenin değiştirilmesi olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla mahkemenin direnmeye konu hükmü, yeni hüküm niteliğindedir. Yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının inceleme merci ise Hukuk Genel Kurulu değil Özel Daire’dir.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 9.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.