Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/3241 E. 2019/1325 K. 10.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/3241
KARAR NO : 2019/1325
KARAR TARİHİ : 10.12.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.07.2014 tarihli ve 2013/333 E., 2014/653 K. sayılı karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01.12.2014 tarihli ve 2014/21656 E., 2014/25292 K. sayılı kararı ile:
“…Dava, davacının 4956 sayılı Yasadan yararlanarak 11. basamaktan 17. basamağa yükselerek prim ödemesi nedeniyle aylığının başlangıçtan itibaren 18. basamağa göre belirlenmesi ve başlangıç tarihinden itibaren farklarıyla birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak, hükümde belirtildiği şekilde, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, 01.09.1982 tarihinde 1479 sayılı Yasa kapsamında tescil edilmiş, 4956 sayılı Yasanın Geçici 2.maddesinden yararlanarak basamağının 11.basamaktan 17. basamağa yükseltilmesini istemiş, talebine göre davacıya 01.12.2006 tarihinden itibaren 18. basamaktan yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Mahkemece, bilirkişi raporu esas alınarak, davacının aylığının başlangıçtan itibaren 776,81 TL. olduğunun tespitine karar verilmiştir.
4447 sayılı Yasa ile değişik 1479 sayılı Yasanın 36. maddesiyle, aylık hesabında ilk defa “ağırlıklı ortalama” kavramı getirilmiş, aynı Yasa ile 1479 sayılı Yasaya eklenen Geçici 11. maddesine göre, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 01.01.2000 tarihinden önce sigortalı olup da, bu yasa döneminde halen sigortalılıkları devam edenlerin aylık hesabının ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Buna göre; A aylığı, sigortalının, aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınarak, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce (01.01.2000) basamak satın alma sonucu yükseldiği basamaktan geçmişe yönelik intibak yapılarak bulunduğu gelir basamağının 01.07.2003 tarihli gelir tablosundaki değeri üzerinden, bu Yasanın yürürlük tarihinden önceki hükümlere göre hesaplanan aylığının, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sigortalılık süresinin toplam sigortalılık süresine orantılı olarak hesaplanan tutarının hesap edilmesi gerekir. Bu durumda, A aylığının hesap formülü şu şekilde olacaktır:
01.07.2003 tarihli gelir tablosu karşılığı Aylık gelir tutarı x
ABO x 01.01.2000 öncesi hizmeti
A Aylığı = _______________________________________________ Toplam Hizmetleri

B aylığının belirlenmesinde dikkate alınması gereken “Ağırlıklı Ortalama” hesabında ise; öncelikle, 01.01.2000 tarihi ile yaşlılık aylığı talep tarihi arasında sigortalı olarak fiilen bulunulan basamaklar ve bu basamaklardaki bekleme süreleri üzerinden 01.07.2003 tarihli gelir tablosundaki karşılığı tutarlar gözetilerek, böylece fiilen geçen sürelere ilişkin ağırlıklı ortalama bulunmalı; bilahare, satın alınan basamaklar ve bu basamaklardaki bekleme süreleri üzerinden, yine 01.07.2003 tarihli gelir tablosundaki karşılığı tutarlar gözetilerek, böylece basamak yükseltilerek geçen sürelere ilişkin ağırlıklı ortalama belirlenmeli; bulunan her iki ağırlıklı ortalama (yani fiilen geçen sürelere ilişkin ağırlıklı ortalama ve basamak yükseltilerek geçen sürelere ilişkin ağırlıklı ortalama) toplanarak B aylığı hesabına esas “Ağırlıklı Ortalama” belirlenmelidir. Aylık hesabında esas alınacak aylık bağlama oranlarının belirlenmesinde ise, 01.01.2000 öncesi için 1479 sayılı Yasanın geçici 11. maddesi yollaması ile mülga 36. maddenin “Yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanan sigortalılara en son prim ödediği gelir basamağında en az bir tam yıl prim ödemesi koşuluyla bulunduğu basamağın % 70’i oranında aylık gelir hesaplanır. Bulunduğu gelir basamak primini bir yıl ödememişse, bir önceki basamak üzerinden aylık gelir hesaplanır. Bu oran 25 yıldan fazla prim ödenmiş olması halinde fazla olan her tam yıl için % 1, kadın ise 50, erkek ise 55 yaşlarından sonra sigortalılığa devamda, fazla olan her tam yaş için de ayrıca % 1 artırılır.” hükmü gözetilmeli, 01.01.2000 sonrası aylık bağlama oranının belirlenmesi için ise, 4447 sayılı Kanunla değişik anılan maddenin “Aylık bağlama oranı, sigortalının toplam sigortalılık süresinin ilk on tam yılının her bir yılı için %3,5 takip eden onbeş tam yılın her bir yılı için %2 ve yirmibeş yıldan fazla her bir tam yıl için %1,5 oranlarının toplamıdır.” hükmü nazara alınmalı ve sair aylık hesap doneleri de dikkate alınarak B aylığı saptanmalıdır.
A ve B aylıklarının toplanması suretiyle elde edilen tutara, ilgili yasal düzenlemelerde öngörülen sosyal destek ödemesi de ilave edilip; 01.01.2004 tarihinden itibaren güncelleştirme denilen, ilgili artış yasalarıyla (5073, 5282, 5454, 5565 sayılı Yasalar gibi) gösterilen artış oranları uygulanarak, yaşlılık aylığı talep tarihi itibarıyla, sigortalıya bağlanacak yaşlılık aylığı belirlenmelidir. Ancak her halde, tahsis talep tarihi itibariyle sigortalıya bağlanacak yaşlılık aylığı miktarının, basamak satın almayan ve sigortalının basamak satın alma sonucu intibak ettirilerek elde ettiği basamaklarda fiilen bulunan (basamaklarda bekleme süreleri de aynı olan) sigortalılara bağlanacak aylık tutarını geçemeyeceği gözetilmelidir
Hükme esas alınan bilirkişi raporu, yukarıda belirlenen ilkelere uygun ise de, hesaplama sonucu bulunan aylık tutarının, basamak satın almayan ve sigortalının basamak satın alma sonucu intibak ettirilerek elde ettiği basamaklarda fiilen bulunan sigortalılara bağlanacak aylık tutarını geçemeyeceği gözetilerek, Kurumdan, davacının basamak satın alma sonucu elde ettiği basamaklarda fiilen bulunan (basamakta bekleme süreleri de aynı olan) sigortalılara bağlanması gereken aylık tutarı sorularak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
2-Mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakta ise de, bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Somut olayda, Mahkemece, 11.04.2012 tarihli kararda “…emekli maaşının 718,17 TL. olarak intibakı ile aylık başlangıç tarihi olan 01.12.2006 tarihinden itibaren farkları ile birlikte kendisine ödenmesi gerektiğinin TESPİTİNE ” karar verildiği, davalı Kurum vekilinin temyiz talebi üzerine, Dairemizce, anılan kararın bozulduğu, mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi sonucu, aylık miktarı yönünden davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Olayda, usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık anılan döneme yönelik talep yönünden kabul kararı verilmesi olanaklı değildir. Bu ilke, Kamu düzeni ile ilgili olup Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın, mahkemece, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yaşlılık aylığına basamak intibakı yaptırılarak gerçek miktarın tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin 0363065260 Bağ-Kur sicil numarasında 01.09.1982 tarihinden itibaren kayıtlı olduğunu, 01.10.2003 tarihinde 11. basamakta iken 4181 sayılı Kanun ile getirilen haktan yararlanarak basamak satın aldığını, 06.11.2006 tarihinde 18. basamaktan emekli olduğunu, ancak emsallerine göre maaşının düşük yatırıldığını ileri sürerek 18. basamaktan alması gereken gerçek maaşının tespiti ile basamağının maaşına intibak ettirilmesini ve aylık başlangıç tarihi olan 06.11.2006 tarihinden itibaren fark alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 10.08.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile, müvekkilinin yaşlılık aylığının 718.17TL olarak intibakı ile aylık başlangıç tarihi olan 01.12.2006 tarihinden itibaren oluşan fark alacakların tahsilini istemiştir.
Davalı … vekili; yaşlılık aylığı hesabında basamak satın alma ile basamak yükselten sigortalıların basamak yükseltme primlerinin primi ödenmiş süre olarak değerlendirilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece 11.04.2012 tarihli ve 2010/599 E., 2012/343 K. sayılı karar ile; Kurumun aylık bağlama kıstaslarının yerinde olduğu, ancak Kurum tarafından davacının basamak satın almak sureti ile 01.11.2003 tarihinde 17. basamağa intibak ettirildiği tarihten geriye doğru basamak intibakı yapılarak 01.01.2000 tarihinde tespit edilen basamağa göre aylığı hesaplanması gerekirken geriye doğru intibak yapmayarak basamak satın alınmadan önce davacının bulunduğu 7. basamaktan aylığının hesaplamasından dolayı bir farkın oluştuğu, bu uygulamanın basamak satın almanın amacına aykırı olduğu gerekçesiyle ve 10.05.2011 tarihli bilirkişi raporuna itibar edilerek davacının aylık başlangıç tarihi itibariyle aylığına ek ödeme eklendikten ve SGPK indirildikten sonra net 718.17TL olduğunun tespitine ve fark alacaklarının tahsiline karar verilmiştir.
Hükmün davalı Kurum vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 27.05.2013 tarihli ve 2012/12673 E., 2013/11558 K. sayılı ilk bozma kararında; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, sadece satın alınan basamaktan geriye doğru gidilip, 01.01.2000 tarihi itibariyle bulunulan basamaktan, aylık bağlama tarihine kadar ki basamaklar ve bunların aylık bağlama tarihindeki gelir tablosu esas alınarak ağırlıklı ortalama hesabı yapılmış olmasının hatalı olduğu, yeniden bilirkişi raporu alınarak karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda 26.02.2014 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda davacının alması gereken aylığın 776,81TL olduğu, bu miktarın ilk kararda belirlenen 718,17TL’den yüksek olduğu ve ilk kararın davacı tarafından temyiz edilmediği nazara alındığında usulü kazanılmış hak kavramı gündeme gelse bile sosyal güvenlik hakkının vazgeçilmez ve devredilmez haklardan olduğu gerekçesiyle davacının yaşlılık aylığının 776,81TL olduğuna ve fark alacaklarının tahsiline karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; yaşlılık aylığının miktarı hususunun sosyal güvenlik hakkı olmakla birlikte, vazgeçilmez ve devredilmez haklardan olduğu gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
I- Davacının yaşlılık aylığına basamak intibakı yansıtılarak belirlenen miktarın basamak satın almayan ve sigortalının basamak satın alma sonucu intibak ettirilerek elde ettiği basamaklarda fiilen bulunan sigortalılara bağlanacak aylık tutarını geçip geçemeyeceği,
II- Yaşlılık aylığı miktarının sosyal güvenlik hakları kapsamında vazgeçilemez ve devredilemez haklardan olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre somut olay bakımından yaşlılık aylığı miktarı yönünden davalı Kurum lehine usulü kazanılmış hak oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Konuya ilişkin yasal düzenlemeler irdelendiğinde, 4956 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesiyle getirilen imkândan faydalanan sigortalılara 3 yıl beklemek şartıyla ve koşulları oluştuğunda yaşlılık aylığı bağlanacaktır.
1479 sayılı Kanun’un 36. maddesine göre, önceden yaşlılık aylığının hesaplanması, sigortalının en son 1 yıl süreyle prim ödediği gelir basamağının %70’i oranında aylık gelir bağlanırken 01.01.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanun ile 36. madde değiştirilmiş aylık hesabı farklı kurallara bağlanmıştır.
4447 sayılı Kanun ile değişik 1479 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle, aylık hesabında ilk defa “ağırlıklı ortalama” kavramı getirilmiş, aynı kanun ile 1479 sayılı Kanun’a eklenen geçici 11. maddeye göre, 4447 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 01.01.2000 tarihinden önce sigortalı olup ve bu kanun döneminde hâlen sigortalılıkları devam edenlerin aylık hesabının ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir.
Bu yasal düzenlemelere göre, 01.01.2000 tarihinden sonra sigortalı olanlara bu yeni hüküm uygulanacak, 01.01.2000 tarihinden önce aylık bağlananlara eski hükümlere göre ödeme devam edecek, ancak artışlar 36. maddenin son fıkrasına göre yapılacaktır.
Önceden sigortalı olup 01.01.2000 tarihinden sonra aylık bağlanacaklara ise geçici 11. madde ile karma bir sistem getirilmiştir.
Geçici 11. maddeye göre; sigortalının 31.12.1999 tarihine kadarki sigortalılık süresi, 31.12.1999 tarihindeki basamağı gözetilerek kısmi aylığı eski hükümlere göre hesaplanacak, 01.01.2000 tarihinden sonraki hizmet süresi, en son bulunduğu basamak gözetilerek yeni hükümlere göre kısmi aylık hesaplanıp, her ikisi toplanıp artışlar 36. maddenin son fıkrasına göre uygulanıp, aylık bulunup bağlanacaktır.
İlke olarak; basamak yükseltme hakkından yararlanarak prim borcunu ödeyip üç yıllık süreyi de geçirdikten sonra aylık başvurusunda bulunan davacının, 1479 sayılı Kanun’un geçici 11. maddesi uyarınca yaşlılık aylığının 01.01.2000 öncesi ve sonrası döneme ilişkin hesabında, satın alınan basamakların geçmişe yönelik olarak da intibak işlemi gerçekleştirilmek suretiyle değerlendirilmesi ve aylık miktarının buna göre tespiti gerekir.
Somut olaya gelince; davacı 01.09.1982 tarihinde 1479 sayılı Kanun kapsamında tescil edilmiş, 2003 yılında 11. basamaktayken basamak satın alarak 17. basamağa yükselmiş, 01.12.2006 tarihinde ise 24. basamaktayken tahsis talebi üzerine yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
Dosyada hükme esas alınan bilirkişi raporunda, yukarıda sayılan ilkeler gözetilmiş ve davacının yaşlılık aylığı miktarı doğru şekilde hesaplanmıştır. Bu durumda Özel Dairenin bozma gerekçelerinden biri olan, Kurumdan davacının yaşlılık aylığına basamak intibakı yansıtılarak belirlenen miktarın basamak satın almayan ve sigortalının basamak satın alma sonucu intibak ettirilerek elde ettiği basamaklarda fiilen bulunan sigortalılara bağlanacak aylık tutarını geçip geçemeyeceği hususunun sorulmasına gerek yoktur.
Ne var ki, mahkemece yaşlılık aylığı miktarının sosyal güvenlik hakları kapsamında vazgeçilemez ve devredilemez haklardan olduğu ve somut olay bakımından yaşlılık aylığı miktarı yönünden davalı Kurum lehine usulü kazanılmış hak oluşmadığı noktasında hatalı sonuca varılmıştır.
Bu aşamada, usulü kazanılmış hak ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.
Mülga 1086 sayılı Kanun’da ve 6100 sayılı Kanun’da “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13-1960/5; 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtayca verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001, Cilt: 5, s. 4738 vd.).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (HGK, 20.12.2013 tarihli 2013/23-131 E., 2013/1681 K. sayılı karar).
Somut olayda, dava konusu özü itibariyle yaşlılık aylığının gerçek miktarının tespitidir. Davacı sigortalı, mahkemece verilen ilk hükme esas alınan 10.05.2011 tarihli bilirkişi raporuna itiraz etmemiş, yaşlılık aylığı miktarının 718,17TL olduğuna dair verilen kararı sadece davalı Kurum vekili temyiz etmiştir. Her ne kadar Özel Dairenin bozma kararında belirttiği şekilde hesaplama yapılan 26.02.2014 tarihli bilirkişi raporunda davacının yaşlılık aylığı miktarı 776,81TL olarak belirlenmiş ise de, mahkemece verilen ilk kararın davacı sigortalı tarafından temyiz edilmediği göz önüne alındığında, davalı Kurum yararına usulü kazanılmış hak oluştuğundan mahkemece verilen direnme kararı bu nedenlerle usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mahkemece verilen ilk karar yönünden davacı sigortalının temyizi bulunmasa da, yaşlılık aylığı miktarının sosyal güvenlik hakları kapsamında kaldığı ve kamu düzeniyle ilgili olması nedeniyle usulü kazanılmış hakka konu olamayacağı, bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.12.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

1. Uyuşmazlık, “yaşlılık aylığı miktarının sosyal güvenlik hakları kapsamında vazgeçilemez ve devredilemez haklardan olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre somut olay bakımından yaşlılık aylığı miktarı yönünden davalı Kurum lehine bozmadan önce aylık miktarının usulü kazanılmış hak oluşup oluşmadığı” noktasındadır.
2. İlk derece mahkemesinin bu yöndeki kabul kararı Özel Daire tarafından “Mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturduğu, somut olay bakımından davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine kararın bozulduğu ve mahkemece bozma kararına uyulduğu, bu durumda aylık miktarı yönünden davalı lehine usulü kazanılmış hak oluştuğu, usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel bir durumun söz konusu olmadığı, anılan döneme ilişkin talep yönünden kabul kararı verilmesinin olanaklı olmadığı” gerekçesi ile bozulmuştur.
3. Yerel mahkemece karara karşı direnilmesi üzerine Genel Kurulumuz tarafından çoğunluk görüşü ile Özel Dairenin gerekçesi benimsenerek “aylık miktarı yönünden davalı lehine usulü kazanılmış hak olduğu” gerekçesi ile direnme kararı bozulmuştur.
4. Çoğunluk görüşünün, aşağıda açıklanan gerekçe ve özellikle sosyal güvenlik hakkının niteliği, davanın kamu düzeninden olması ve resen araştırma ilkesine tabi olması nedeni ile isabetli olmadığı kanaatindeyiz. Zira;
4.1. Sosyal güvenlik hakkının niteliği: Anayasa’nın 60. maddesi uyarınca “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar”. Belirtmek gerekir ki; Sosyal devlet olmanın bir gereği ve sonucu, sosyal güvenlik hakkının tüm bireylere sağlanması ve güvence altına alınmasıdır. Sosyal güvenlik hakkı vazgeçilmez bir anayasal haktır ve kamu düzenindendir. Yaşlılık aylığı, bir sosyal güvenlik hakkıdır.
4.2. Usulü kazanılmış hak: Görülmekte olan bir davada taraflardan birinin ya da mahkemenin yapmış olduğu bir usul işlemi ile yanlardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka usule ilişkin kazanılmış hak denilmektedir. Bozmaya uyulmakla bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK). Ne var ki; kamu düzenine ilişkin hususlar hakkında aleyhe bozma yasağı uygulanamaz. Yargıtay, kamu düzenine aykırı bir husustan dolayı hükmü temyiz edenin aleyhine (temyiz etmemiş olan tarafın lehine) olarak da bozabilir. Çünkü kamu düzenine ilişkin hususları hâkim (ve Yargıtay) kendiliğinden gözetme ile yükümlüdür (Bkz. Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 baskı, Cilt V., s.4727-4736). Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulunun kararlarında da benimsenmiştir (HGK 21.01.2004 gün ve 2004/1-46 E.-6 K.; 6.10.2004 gün ve 2004/ 1-433 E. – 483 K).
4.3. Resen araştırma ilkesinin uygulama alanı bulduğu ve hâkimin verdiği hükme esas teşkil edecek olan dava malzemesinin toplanması ile görevli olduğu davalarda, iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı uygulanmaz (Abdurrahim KARSLI, Medeni Muhakeme Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, 2014,I, s. 469. Bu konuda ayrıca Bkz Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6. Baskı, İstanbul, 2001, s.1732; Hakan PEKCANITEZ/Oğuz ATALAY/ Muhammet ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku, 14. Baskı, Ankara, 2013, s.366). Resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalar kamu düzeninden olduğundan usulü müktesep hak oluşmayacaktır.
5. Somut uyuşmazlıkta davacı yaşlılık aylığının satın aldığı basamağa göre belirlenmesini istemiştir. Bu bir sosyal güvenlik hakkıdır. Davacı aylık tespiti istediğine ve bu haktan vazgeçilemeyeceği Anayasa’nın amir hükmü olduğuna göre bozmadan sonra belirlenen aylığın kabulü isabetlidir. Kaldı ki davalı kurum karardan sonra yeni durumlara alacağı maaşı uyarlamıştır. Hakkın niteliği, kamu düzeninden olması nedeni ile usulü müktesep hak ilkesi uygulanmayacaktır.
Yerel mahkemenin sosyal güvenlik hakkından vazgeçilemeyeceği ve bu nedenle usulü kazanılmış hak uygulanmayacağı yönünde ki direnme kararı yerindedir. Miktar bakımından denetime tabi tutulması için direnme uygun daireye karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılınmamıştır.