YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/3041
KARAR NO : 2017/785
KARAR TARİHİ : 19.04.2017
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.06.2013 gün ve 2013/219 E., 2013/331 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 06.03.2015 gün ve 2015/1946 E., 2015/4035 K. sayılı kararı ile;
(…Dava konusu uyuşmazlık, 29.03.2001 tarihinde vefat eden eşinden 506 sayılı Yasa mevzuatına göre ölüm aylığı alan davacının, 17.07.1987 tarihinde ölen 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olan babasından da dul kaldıktan sonra hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla ölüm aylığı alıp alamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı malulülük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin geçiş hükümlerine ilişkin olan 5510 sayılı Yasa’nın geçici 1. maddesidir. Anılan düzenlemede; ”Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8.2.2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır…”düzenlemesi öngörülmüş olup, böylece 5510 sayılı Yasa öncesi kazanılmış hakların korunması amaçlanmıştır.
Davacının 506 sayılı Yasa kapsamında hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla ölüm aylığı bağlanma koşulları ise; 506 sayılı Yasa’nın 68. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre; 1-Evli olmayan/evli olmakla birlikte boşanan veya dul kalan, 2-Sosyal Sigortaya veya Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, 3-Buralardan gelir ve aylık almayan kız çocuklarına hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı bağlanacak olup, aynı maddenin VI. bendinde ise; hak sahibi kız çocuklarına bağlanan ölüm aylığının kesme koşulları düzenlenmiş olup bu koşullar; 1-Sosyal Sigortaya veya Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışma, 2-Buralardan gelir veya aylık alma, 3-Evlenme hali olarak sınırlandırılmıştır.
Ayrıca VI. bendin son cümlesinde; ”…evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir ” düzenlemesi öngörülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hem kocadan hem de babadan/anadan ölüm aylığı almaya hak kazanılması halinde bu aylıklardan fazla olanının ödeneceği öngörülmekte iken; bu kez Yasa Koyucu tarafından, 09.07.2005 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5386 sayılı Yasa kabul edilerek 506 sayılı Yasa’ya geçici 91. madde eklenmiştir. Söz konusu düzenleme ile; 6.8.2003’ten önce hak sahibi olan kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıkların; evlenme, Sosyal Sigortaya veya Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışma veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık alma hali dışında kesilemeyeceği açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır.
Geçici 91. maddenin 6. fıkrasına göre; 6.8.2003 tarihinden önce ölen sigortalının hak sahibi kız çocuklarının ölüm aylığı bağlanma koşullarını ilk kez ve yeniden 06.08.2003 tarihinden sonra yerine getirilmesi halinde de aylık bağlanacağı kabul edilmiştir..Fakat, geçici 91. Maddenin son fıkrası ile bu duruma sınırlandırma getirilerek, bu şartların en son 31.12.2005 tarihine kadar yerine getirilmesi halinde aylık bağlanacağı düzenlenerek sınırlandırılmış, en son 5754 sayılı 2008 Bütçe Kanunu ile de, bu fıkranın 5510 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihine kadar uygulanacağı öngörülmüştür.
Öte yandan, 506 sayılı yasanın zamanaşımı ve hakkın düşmesi başlıklı 99. maddesi, “Bu Kanun’da aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları yazılı istek tarihini takibeden aybaşından itibaren başlar.”; yine, bazı hükümleri dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun, Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans başlıklı 97. maddesi, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü ve ölüm hallerinde bağlanması gereken gelir ve aylıkların, hakkın kazanıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde istenmeyen kısmı zamanaşımına uğrar. Kuruma müracaat etmemenin haklı bir sebebe dayandığını genel hükümlere göre ispat edenler hakkında, yukarıdaki hükümler uygulanmaz…” hükmünü taşımaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığı altında, davacının, 01.10.2008 tarihinden önce dul kaldığı ve hak sahipliği sıfatını, 29.03.2001 tarihinde kazandığı anlaşılmakla, 506 sayılı Yasa’nın geçici 91. maddesine göre değerlendirme yapılıp, 506 sayılı yasanın 99. ve 5510 sayılı yasanın 97. maddeleri de dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Diğer taraftan, mahkemece davanın reddine karar verilmesine karşılık, hükümdeki gerekçelerle davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemesi yerinde görülmemiştir.
O hâlde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 29.03.2001 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aldığı ölüm aylığı ile birlikte ayrıca 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 17.07.1987 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin eşinin 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 29.03.2001 tarihinde vefat ettiğini ve müvekkiline 506 sayılı Kanun kapsamında ölüm aylığı bağlandığını, müvekkilinin babasının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 17.07.1987 tarihinde vefat ettiğini, müvekkilinin babasından da ölüm aylığı alabilmek için Kuruma başvurduğunu ancak talebinin reddedildiğini, müvekkilinin aynı anda her iki ölüm aylığını da almaya hak kazandığını ileri sürerek davacıya babasından da ölüm aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili 506 sayılı Kanun’un 68. maddesi gereği davacıya aylık miktarı daha yüksek olan eşinden ölüm aylığı bağlandığını, 506 ve 5510 sayılı Kanunlar gereği davacıya her iki aylığın birlikte bağlanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece 506 sayılı Kanuna eklenen Geçici 91. madde ile yapılan düzenlemenin anılan Kanun’un 23. ve 68. maddelerindeki hükümleri yürürlükten kaldırmadığı, ilgili maddelerde hem eşinden hem de ana/babasından hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı almaya hak kazananlara bu aylıklardan yüksek olanının ödeneceğinin hüküm altına alındığı, bu nedenle her iki aylığın birlikte ödenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 29.03.2001 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aldığı ölüm aylığı ile birlikte ayrıca 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 17.07.1987 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı alıp alamayacağı noktasında toplanmaktadır.
I-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Bilindiği üzere, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasada güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo – ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır. (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.95).
Ölüm ise gerçekleşmesi mutlak, ancak ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen tipik bir sosyal güvenlik riskidir. (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.386). Bu risk hak sahibi konumunda olan dul eş ve yetim çocuk yönünden etkili olacaktır. Sigortalının ölümü ile birlikte sağ kalan hak sahibi aile bireyleri gelir kaybına uğrayacaklar bu nedenle sosyal güvenlik yönünden bir korumaya gereksinim duyacaklardır. İşte bu noktada ölüm sigortası ile risk altında olan hak sahiplerinin sosyal güvenlik hakları koruma altına alınmıştır.
Ancak sosyal güvenlik hakkının kullanımı yasa ile sınırlanmış ve belirli koşulların varlığına bağlanmıştır. Sigortalının ölümü ile birlikte sosyal güvenlik hakları koruma altına alınan hak sahiplerinin de ölüm sigortasından yararlanabilmeleri için kanun koyucu tarafından belirli sınırlamalar getirilmiştir. İşte 506 sayılı Kanunun 68. maddesinin son fıkrası da bu sınırlamalardan biridir.
506 sayılı Kanun kapsamında hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla ölüm aylığı bağlanma koşulları ile bağlanmış ölüm aylığını kesme nedenleri anılan Kanunun 68. maddesinde düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanunun 02.07.1973 tarihli 1753 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile yeniden düzenlenen 68. maddesinin I/C-a bendine göre; “yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan”, “Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan” kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilecektir. Aynı maddenin VI. bendi hükmüne göre de; kız çocuklarına bağlanan ölüm aylıkları Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya başladıkları ya da evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilecektir. Ayrıca VI. bendin son cümlesinde; “… evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir…” düzenlemesine yer verilmiştir.
06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un 68. maddesine ek düzenleme yapılarak, anılan maddenin VI numaralı bendindeki “çalışmaya” kelimesinden sonra gelmek üzere “buralardan gelir veya aylık almaya” ibaresi eklenmiştir.
Öte yandan 4958 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanuna getirilen Ek 47. madde ile de “kız çocuklarının sosyal güvenlik sözleşmesi akdedilmiş ülkelerdeki sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmaya başlamaları veya bu ülkelerin sosyal güvenlik kuruluşlarından gelir veya aylık almaya başlamaları” bağlanmış gelir ve aylıklar bakımından kesme nedeni sayılmıştır.
Söz konusu yasal düzenlemeler bütün halinde değerlendirildiğinde, 506 sayılı Kanun’un 68. maddesinin son fıkrasında sosyal güvenlik hakkına bir sınırlama getirilerek vefat eden eş ile vefat eden babadan dolayı hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı almaya hak kazananlara bu aylıklardan fazla olanının ödeneceği düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanun’un 68. maddesinin ilk düzenlemelerinde erkek ve kız çocuklarına ölüm aylığı bağlama şartları bakımından farklılık oluşturulmuştur. Erkek çocuklarına aylık bağlanabilmesi için Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama şartı arandığı halde, kız çocukları için Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi gelir veya aylık almama şartı aranmıştır. Yani erkek çocukları, kendi çalışmaları nedeniyle Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi gelir veya aylık alırlarsa aylıkları kesilirken, kız çocukları kendi çalışmaları yanında hak sahibi olarak da gelir veya aylık alırlarsa aylıkları kesilecektir. Kanunun bu şekilde düzenlenmesi ölüm aylığı bağlanan kız çocuklarının aleyhine yorumlara sebep olurken ve Kurumun 1753 sayılı Kanun sonrası ortaya çıkan farklı uygulamaları nedeniyle 506 sayılı Kanuna 5386 sayılı Kanun ile 09.07.2005 tarihinde Geçici 91. madde eklenmiştir.
Geçici 91. maddeye göre 06.08.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz. Maddenin 6. ve 7. fıkrası ile de birinci fıkraya göre aylığın kesilmesi önlenenlerin, 01.10.2008 tarihine kadar aylık almaya devam edecekleri düzenlenmiştir.
İlgili maddenin gerekçisinde “506 sayılı Kanunun 23. ve 68 inci maddelerinde 21.06.1973 tarihli 1753 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle getirilen ölüm geliri veya aylığı bağlama şartları içerisinde yer alan “buralardan gelir veya aylık almayan” ibaresi, başlangıçta kız çocuklarının hem kendi çalışmalarından hem de hak sahibi olarak sosyal güvenlik kurumlarından gelir veya aylık almamaları olarak yorumlanıp uygulanırken, bilahare uygulama değiştirilerek yalnızca kendi çalışmalarından dolayı sosyal güvenlik kurumlarından gelir veya aylık almama olarak yorumlanmış ve uygulanmıştır. 23.12.1981 tarihinden 6.8.2003 tarihine kadar söz konusu ibarenin kız çocuklarının yalnızca kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alma olarak yapılan Kurum genel uygulaması dahilinde hak sahibi kız çocuklarına ölüm geliri veya aylığı bağlanmış ve ödenmiştir. Bu gelir ve aylıkların kesilmesinin ve geri alınmasının ortaya çıkaracağı mağduriyetler nazara alınarak belirtilen uygulama dahilinde bağlanan gelir ve aylıkların kesilmemesi ve geri alınmaması öngörülmüştür.” denilmiştir.
Madde metninden ve gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Geçici 91. madde ile 06.08.2003 tarihinden önce hak sahibi olan kız çocuklarının, kendi çalışmaları dışında, isteğe bağlı sigortalı olarak veya hak sahibi olarak gelir veya aylık almaları halinde önceden aldıkları ölüm geliri veya aylığın kesilmesini önlemek, 5510 sayılı Kanunun düzenlemesine kadar gelir/aylık almalarını devam ettirmek ve gelir/aylık kesilmişse istirdadını engellemek ve 506 sayılı Kanunun 68. maddesi ile ilgili farklı uygulamaları gidermek amaçlanmıştır.
Sonuç olarak, 02.07.1973 tarihinde 1753 sayılı Kanun ile getirilen 506 sayılı Kanunun 68. maddesinde düzenlenen“evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almağa hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir” hükmü aynı kanunun geçici 91. maddesi ile yürürlükten kalkmamış olup uygulanmaya devam etmiştir. 02.07.1973 tarihinden sonra 506 sayılı Kanun kapsamında hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla hem eşten hem de ana/babadan gelir veya aylığın ikisi bir arada alınamayacak ve hak sahibi aksini talep etmediği sürece bu ölüm aylıklarından fazla olanı ödenecektir. Kaldı ki 5510 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında kazanılmış haktan da söz etmek mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 506 sayılı Kanunun 68. maddesi ile Geçici 91. maddesinin çeliştiği, bu nedenle sonradan yürürlüğe giren Geçici 91. madde hükmüne öncelik tanınacağı, Geçici 91. maddesinde ise ayrıca “evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almağa hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir” hükmü bulunmadığından kız çocuklarının 506 sayılı Kanun kapsamında hem eşten hem de ana/babadan ölüm aylığını birlikte alabileceği, bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O halde, Yerel Mahkemenin davanın esasına yönelik direnme kararı yerindedir.
II-Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yargılama giderleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 323. maddesinde sayılmış olup, aynı maddenin “ğ” bendinde vekâlet ücretine de yer verilmiştir.
29.05.1957 gün ve 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekâlet ücretine, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükmedilmesi gerekir.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 326. maddesine göre, Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
HMK’nın 326. maddede tarafların kusuru değil, davada haklı çıkma oranları gözönünde tutulmuştur.
Somut olayda, davanın reddine karar verilmiş olmakla davacı haksız çıkmıştır. Bu nedenle de, haklı çıktığı belirgin olan davalı lehine, avukatla temsil edildiği dikkate alınarak, karar tarihi itibariyle yürürlükte olan tarife uyarınca vekalet ücretine karar verilmesi gerekir.
Hal böyle olunca, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, vekalet ücreti yönünden ise önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı vekalet ücreti yönünden bozulmalıdır.
SONUÇ: A) Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, oyçokluğu ile, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
B) Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının vekalet ücreti yönünden BOZULMASINA, oybirliği ile, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.04.2017 gününde karar verildi.