Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/282 E. 2018/478 K. 14.03.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/282
KARAR NO : 2018/478
KARAR TARİHİ : 14.03.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “ödeme emrinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Diyarbakır 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.03.2012 gün ve 2011/763 E.-2012/179 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 31.03.2014 gün ve 2014/4405 E., 2014/6298 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı …, belediyede çalışan işçilerin tasarruf teşvik ve nema alacakları için Ankara 1.İş Mahkemesince yapılan yargılama sonucu hüküm altına alınan, tasarruf teşvik ve nema alacağı ile yargılama giderlerinin Başbakanlık Hazine Müsteşarlığınca işçilere ödendiğini ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının kesinleşen mahkeme kararı neticesinde Hazinece yapılan ödemeden dolayı davacı Bağlar Belediye Başkanlığına rücu etmek istediğini belirterek kuruma borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Tasarruf teşvik kesintisi ve katkı payı ödemeleri, 3417 sayılı Kanun ile öngörülmüş, anılan Kanun’un 6. maddesine göre ödemelerin ilgili adına açılacak banka hesabına yatırılmaması durumunda, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tahsil görevinin olduğu açıklanmıştır.
3417 sayılı Kanun 24/04/2003 tarih ve 4853 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmış ve sözü edilen yasanın 7. maddesinde, “3417 sayılı Kanun’un mülga 2. maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır” şeklinde kurala yer verilmiştir. 4853 sayılı Kanun’un 8. maddesinde ise, tasarruf teşvik kesintileri ile katkı paylarını süresinde işverence yatırılmaması halinde, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından primlerin tahsiline ilişkin hükümler çerçevesinde tahsil edileceği açıklamıştır.
4853 sayılı Kanun’un 26/12/2006 tarihinde 5568 sayılı Kanun ile eklenen ek madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve yükümlülükler 31/12/2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır. Anılan hükümde, “Mülga 09/03/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları belirlemek üzere 24/04/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona erer.” şeklinde kurala yer verilmiştir.
13/07/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu Geçici 5. maddesinde yer alan “Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası belediyelere ait şirketlerin, 31/12/2004 tarihi itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından olan kamu ve özel hukuka tâbi alacakları, bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına karşılık olmak üzere 31/12/2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir. Bu madde kapsamındaki alacak ve borç ifadesi bu alacak ve borçlara ilişkin fer’ileri ve cezaları da kapsar. Yukarıdaki fıkra kapsamında yer alan kuruluşların takas ve mahsup işlemine konu olan veya olmayan borçları, genel bütçe vergi gelirlerinden her ay ayrılacak paylarının yüzde kırkını geçmemek üzere kesinti yapılarak tahsil edilir.” hükmü ve 2005/8928 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında yer alan esaslar çerçevesinde, Kurumca icra kanalı ile tahsil edilmeyen ve tüm işçileri kapsayan tasarrufu teşvik kesintilerini de kapsayan belediyelerin Sosyal Güvenlik Kurumu’na ve diğer kurumlara olan borçlarının ödenmesi ile ilgili olarak Belediyeler ile Hazine Müsteşarlığı arasında uzlaşmaya varılmış ise ilgili belediyenin genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan paylarından her ay taksitler halinde kesilmek suretiyle borçların tasfiyesi işlemleri başlatılmaktadır. Bu noktada sözü edilen kurum ve kuruluşlar bakımından Sosyal Güvenlik Kurumu’na olan tasarruf teşvik kesintisi ve katkı paylarını da içeren borçların yeniden yapılandırılmasının gerçekleşip gerçekleşmediği ve bu konuda Hazine Müsteşarlığı ile uzlaşma yoluna gidilip gidilmediği hususu sorumluluğun belirlenmesi bakımından önemlidir.
Dava, Hazine tarafından ödenen Tasarruf Teşvik ve nema alacağının asıl sorumlu belediyeden tahsiline ilişkin olup 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun gereğince nemaları tahsil görevi davalı Kuruma verilmiştir. Bu borcun asıl sorumlusu da davacı işverendir.
Kurumun 07.01.2011 tarihli yazısında ödenen nemaların uzlaşma kapsamında olmadığı belirtilmiştir. Tasarruf teşvik ve nema alacaklarının uzlaşma kapsamında olmadığı anlaşıldığından, mahkemece davalının ilgili hak sahiplerine ödenen nema borçları ile ilgili dava açma hakkının ve hukuki yararının bulunduğunun kabulü ile işin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili davalı Kurum tarafından müvekkili belediye nezdinde çalışmış olan bir kısım işçilere ödenmiş olan tasarruf teşvik kesintisi ve nema alacağı, bu alacaklarla ilgili yargılama giderleri toplamı 176.727,92 TL alacağın 13.06.2011 tarihli ödeme emri ile tahsilinin istendiği, söz konusu ödeme emrinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek ödeme emrinin iptali ile alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili tasarruf teşvik kesintisi ve katkı payı ödemelerinin 18.03.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3417 sayılı Kanun ile öngörüldüğünü, anılan kanunun 6’ncı maddesine göre ödemelerin ilgili adına açılacak banka hesabına yatırılmaması durumunda müvekkilinin tahsil yetkisi olduğunu, 5393 sayılı Belediye Kanununun geçici 5’inci maddesine göre Belediyeler ve bağlı kuruluşlar ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası belediyelere ait şirketlerin 31.12.2004 tarihi itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından olan kamu ve özel hukuka tabi alacaklarının bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına karşılık olmak üzere 31.12.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilmesi hususunda uzlaşmaya gidildiği ve söz konusu kamu kurum ve kuruluşlarının uzlaşma kapsamına alınan tasarruf teşvik kesintisi ve katkı paylarından oluşan borçlarına ilişkin tahsilatların müvekkilli tarafından gerçekleştirildiği, bu nedenlerle Hazine Müsteşarlığınca yapılan 176.727,92 TL tutarındaki ödemenin tahsili gerektiğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece 5393 sayılı Kanunun 5’inci maddesi gereğince uzlaşmaya dâhil edilen tasarruf teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarında sorumluluğun SGK ve Hazineye ait olduğu, uzlaşma kapsamına alınan borç miktarı kadar sorumluluğun işveren yönünden kalkacağından husumetin Hazineye yöneltilmesi gerektiği, bu nedenle SGK tarafından davacıya ödeme emri gönderilmesinin hukuka uygun olmadığı, ayrıca SGK’nın tahsil yetkisinin SGK primleri kapsamında tasarruf teşvik kesintisi ve katkı payları ile sınırlı olduğu, oysa ki davacıya gönderilen ödeme emirlerinde hak sahiplerine ödenen vekâlet ücreti ve yargılama masrafları gibi kalemlerin bulunmasının mümkün olmadığını belirterek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından belediye nezdinde çalışan bir kısım işçilere ödenmiş olan tasarruf teşvik kesintisi, nema alacakları ile vekâlet ücreti ve yargılama masrafları yönünden davacı işveren Belediyenin sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatın belirlenmesi ve incelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
01.04.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun ile çalışanların tasarruflarının artırılması amacı güdülmüştür.
3417 sayılı Kanunun “tasarruf hesabı” başlığını taşıyan 4’üncü maddesi;
“Kurumlar bu Kanun hükümleri çerçevesinde çalışanların aylık ve ücretlerinden yapacakları tasarruf kesintisi ile sağlanacak Devlet katkılarını aylık ve ücret ödemesinin yapıldığı ayı takip eden ayın sonuna kadar T.C. Ziraat Bankasında personeli adına açtıracakları “Tasarrufu Teşvik Hesabı”na yatırırlar. İşverenler işçilerinin ücretlerinden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını tahakkuk ettirerek, ücret ödenmesinin yapıldığı ayı takip eden ayın sonuna kadar T.C. Ziraat Bankasında işçileri adına açtıracakları “Tasarrufu Teşvik Hesabı”na yatırırlar.”
şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan Kanunun “ödemelerin zamanında yapılmaması” başlığını taşıyan 7’nci maddesinde ise, “İşverenlerin, ücretlerden yapacakları tasarruf kesintileri ile sağlayacakları işveren katkılarını 4’üncü maddede belirtilen süreler içinde ilgililerin banka hesaplarına yatırmamaları halinde, yatırılması gereken miktarlar resen veya ilgililerin başvurusu halinde Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil olunarak alınacak gecikme zammı ile birlikte ilgili banka hesabına yatırılır.”
şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
29.04.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanunun 10’uncu maddesi ile 3417 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
4853 sayılı Kanunun 1’inci maddesinde amacının, 3417 sayılı Kanun uyarınca açılmış bulunan Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken paraların tasfiyesi ve bu hesaptan hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak açıklanmıştır.

4853 sayılı Kanunun 7’nci maddesinde 3417 sayılı Kanunun mülga 2’nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
4853 sayılı Kanunun 8’inci maddesinde ise 3417 sayılı Kanun hükümlerine göre, ücretlerden yapılması gereken tasarruf kesintileri ile katkı paylarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan işverenlerden; yatırılması gereken miktarlar ile gecikme zammı, resen veya ilgililerin başvurusu halinde Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil olunarak T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılacağı öngörülmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.05.2007 gün ve 2007/21-228 E.-2007/247 K. sayılı kararında; çalışanların zorunlu olarak tasarrufa teşvik edilmesi ve bu tasarrufların değerlendirilmesi kapsamında oluşan hukuki ilişkinin borçlusunun işveren olduğu; davalı Kurumun, borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişi konumunda bulunmadığı, 4853 sayılı Kanundan doğan yükümlülüğün kapsamının, sigortalı nam ve hesabına tahsilden ibaret olduğu, mevzuatında öngörülmemesi karşısında, Kuruma verilen bu görev ve yetkinin aynı zamanda müteselsil borçluluğu kapsamadığı belirtilmiştir (Aynı yönde H.G.K.’nın 04.07.2007 gün ve 2007/10-433 E.-455 K. sayılı ilamı).
3417 ve 4853 sayılı Kanunlar uyarınca tasarrufu teşvik alacaklısına sağlanmaya çalışılan güvence, işveren karşısında güçsüz konumda bulunan çalışanın, belirtilen kesinti, katkı payı ve nema toplamı yönünden oluşan alacağını kamu alacağı seviyesine çıkararak, onun 6183 sayılı Kanun uyarınca davalı Kuruma tanınan olağanüstü takip ve tahsil yollarından yararlandırılmasını sağlamak şeklinde belirmektedir (H.G.K.’nun 04.07.2007 gün ve 2007/10-433 E.-2007/455 K.; H.G.K.’nın 02.05.2007 gün ve 2007/21-228 E.-247 K. sayılı ilamlarının gerekçesinden).
Davacı … yönünden 13.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu Geçici 5’inci maddesinde yer alan “Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası belediyelere ait şirketlerin, 31.12.2004 tarihi itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından olan kamu ve özel hukuka tabi alacakları, bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına karşılık olmak üzere 31.12.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir. Bu madde kapsamındaki alacak ve borç ifadesi bu alacak ve borçlara ilişkin fer’ileri ve cezaları da kapsar.
Yukarıdaki fıkra kapsamında yer alan kuruluşların takas ve mahsup işlemine konu olan veya olmayan borçları, genel bütçe vergi gelirlerinden her ay ayrılacak paylarının yüzde kırkını geçmemek üzere kesinti yapılarak tahsil edilir.”
hükmü ve 2005/8928 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında yer alan esaslar çerçevesinde, Kurumca icra kanalı ile tahsil edilmeyen ve tüm işçileri kapsayan tasarrufu teşvik kesintilerini de kapsayan davacı belediyenin Sosyal Sigortalar Kurumu’na ve diğer kurumlara olan borçlarının ödenmesi ile ilgili olarak dava dışı Hazine ile uzlaşmaya varmadığı belirgindir.
Uzlaşma kapsamında tahsil edilecek tasarruf teşvik kesintisi ile katkı payını tahsil eden tasarruf teşvik kesintisi, işveren katkı payı ve bunların neması işçiye ait bir hak olsa da yasa gereği, işverenden tahsil yükümlülüğü Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olmakla, Kurum tarafından davaya konu tasarruf teşvik kesintisinin uzlaşma kapsamında olmamasından dolayı işverenin yükümlülüğü devam etmektedir.
Hâl böyle olunca, 5393 sayılı Kanunun 5’inci maddesi çerçevesinde uzlaşma kapsamına alınmayan tasarrufu teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluğun davacı belediyeye ait olduğu kabul edilmelidir ve belediyenin davaya konu tasarruf teşvik kesintisi, nema alacakları ile vekâlet ücreti ve yargılama masrafları bakımından dava dışı Hazine ile aralarında herhangi bir uzlaşma bulunmadığından işin esası yönünden inceleme yapılması gereklidir.
Belirtilen nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç: Yukarıda yazılı nedenlerle davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.03.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.