Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/2616 E. 2019/609 K. 23.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/2616
KARAR NO : 2019/609
KARAR TARİHİ : 23.05.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.10.2013 tarihli ve 2011/355 E., 2013/685 K. sayılı kararın davalı … vekili ile davalı … vekilince temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 23.10.2014 tarihli ve 2014/17465 E., 2014/20962 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, davacının davalı …’na bağlı 1.Komando Tugayı köşk kışlası emekli danışma bürosunda personel sıfatı ile 2002yılı Nisan ayı ile 26.1.2011 tarihleri arasında geçen ve Kuruma eksik bildirilen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulü ile davacının, 1.4.2002-25.1.2010 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığının tespitine karar verilmiş ise de varılan bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ile gidilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/8. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.
Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispat edilebilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Öte yandan, davacının çalışmalarının geçtiğini ileri sürdüğü işyeri bir kamu kuruluşuna aittir. Kamu kuruluşlarında, çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin belgelere dayandırılması asıldır. Nitekim, davacıya ait kimi çalışmaların resmi kayıtlara intikal ettirildiği de tartışmasızdır. Davacının ücretsiz çalışması hayatın olağan akışına aykırı, kamu kuruluşundaki çalışmaların resmi kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin belgelere dayandırılması asıldır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; tespite konu dönemde davacı adına davalı işyerinden 26.1.2010 tarihli işe giriş bildirgesinin süresi içinde Kurum kayıtlarına intikal ettirildiği 26.1.2010-26.1.2011 tarihleri arasında davalı işyerince sigortalı hizmet bildiriminde bulunulduğu,davacıya ait prim tahakkuk

cetvelinin ve tespite konu dönem bordrolarının dosya kapsamında yer almadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; öncelikle davacıya ait şahsi sigorta sicil dosyası ile işverenin Kurum nezdindeki ihtilaf konusu döneme ait dönem bordrolarını celp etmek, davalı işyerinin bir kamu kuruluşu olduğu ve çalışmalarının yazılı belgeye dayanması gerektiği göz önünde bulundurularak; davacının talep ettiği dönemde işveren nezdindeki puantaj kayıtları, ücret tediye bordroları gibi tüm belgeler ile şahsi sicil dosyasını getirtmek, davacının kayıtlarda görünmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediğini ya da hangi nedenlerle bildirim dışı kaldığını gereğince ve yeterince araştırmak, davacıya çalışma karşılığı davalı işverence tarafından herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığını belirlemek, davaya konu dönemde davacıya kimlerin ödeme yaptığının tespiti için ilgili banka kayıtlarını getirtmek, işverence; deprem, yangın, su baskını, sekaya gönderilmesi gibi fiili imkansızlık nedeniyle kayıt ve belgelerin gönderilememesi ve buna dair dayanakların belgelendirilememesi halinde, yazılı belge ibraz olunmayan çalışma süreleri yönünden, tespiti istenen dönemde çalışması bulunan bordro tanıklarının adresini Sosyal Güvenlik Kurumu ve zabıta marifetiyle araştırıp, tespit ederek taraflar ile menfaat çatışması olmayan kişilerin somut bilgi ve görgülerine başvurmak,davacının gazi olup olmadığını araştırmak, 6.4.2012 tarihli Komutanlık yazısına göre davacının moral bulma faaliyeti noktasında istihdam edildiği belirtildiğinden bu konuda yeterli ve gerekli tüm soruşturmayı yaparak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Savunma Bakanlığı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 2002 yılının Nisan ayının ilk haftasında davalı … 1. Komd. Tug. Köşk Kışlası Emekli Danışma Bürosunda ‘emekli danışma personeli’ olarak çalışmaya başladığını, bu çalışmasının 26.01.2010 tarihine kadar devam ettiğini, davalı işverenin 26.01.2010 tarihinde müvekkili ile 1 yıllık sözleşme imzaladığını, bu sürenin sonunda sözleşmenin yenilenmeyerek müvekkilinin işine son verildiğini ileri sürerek davalı işyerinde geçen hizmet süresinin tespitine ve bir kısım işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davacının dava dilekçesinin açıklamalar kısmında hizmet tespiti ile işçilik alacaklarının tahsilini talep etmesine rağmen talep kısmında vekalet ücreti dışında bir talebinin bulunmadığını, hizmet tespiti davası ile işçilik alacağı davasının tefrik edilmesi gerektiğini, davalı Kurum ile davacı arasında hizmet akti ilişkisi bulunmadığından davanın kendileri yönünden husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının fiili çalışma olgusunun resmi ve yazılı deliller ile kanıtlanması gerektiğini, sadece tanık beyanlarına dayanılarak karar verilemeyeceğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı … vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, 27.09.2011 tarihli celsede işçilik alacaklarına ilişkin davanın hizmet tespiti davasından tefrikine ve davalı işyerinde çalışan ve askerlik yapan tanıkların davacının uyuşmazlık konusu dönemde davalı işyerinde çalıştığını beyan ettikleri, 2001 yılında alınan karar gereğince davalı işyerinde emekli danışma birimi kurulduğu ve bu bölümde davacı dışında çalışan olduğuna ilişkin dosyada kapsamında başka delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının

01.04.2002-25.01.2010 tarihleri arasında davalı işyerinde sigortalı olarak çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Davalı … vekili ile davalı … vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, bulunabilecek tüm bordro tanıklarının beyanlarının alındığı, tefrik edilen işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyasında davacının şahsi sicil dosyasının bulunduğu, ancak bu dava dosyasının temyiz incelemesi için Yargıtay’da bulunması ve şahsi sicil dosyasının UYAP sisteminde kayıtlı olmaması sebebiyle duruşma tutanakları ile gerekçeli karar ve bilirkişi raporuna ulaşılabildiği, davacının gazi olduğuna dair şüphe ve itiraz bulunmadığı, dinlenen bordro tanıklarının davacının çalışma süreleri konusunda ayrıntılı ve hükme esas olacak beyanlarda bulundukları, bilirkişi raporunda da bu bakımdan yeterli bir değerlendirme yapıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı … vekili ile davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacının 01.04.2002-25.01.2010 tarihleri arasında davalı … 1. Komd. Tug. Komutanlığı Emekli Danışma Bürosu işyerinde geçen çalışmalarının tespiti bakımından yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 01.10.2008 günü yürürlüğe giren geçici 7. maddesinde, “…bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 506 sayılı, 1479 sayılı, 2925 sayılı, bu Kanun ile mülga 2926 sayılı, 5434 sayılı Kanunlar ile 506 sayılı Kanunun Geçici 20’nci maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık sürelerinin tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
Bu durumda, 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu; bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Öncelikle ifade edilmelidir ki, mülga 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait iş yerinde ya da iş yerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
506 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre, bu Kanun anlamında sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde 506 sayılı Kanun anlamında sigortalıktan da söz edilemeyecektir.
İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de, 4857 sayılı İş Kanunu ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terkedilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
Hizmet akdi, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin birinci fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanunun atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde

yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393. maddesinin birinci fıkrasına göre, hizmet sözleşmesi “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” Bu haliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait iş yerinde ya da iş yerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre iş yeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından iş yerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da iş yerinden sayılır.
Ayrıca 5510 sayılı Kanunun Geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanunun 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanunun 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanunun 6/1. maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Hizmet tespiti davası 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesinde, 01.10.2008 tarihinden sonraki dönemler yönünden ise 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinde düzenlenmektedir.
Mülga 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinde, “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri”; 01.10.2008 tarihinden sonraki dönemler yönünden ise 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinde, “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.

Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden, bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş
raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, iş yerinde çalışan öteki kişiler ile o iş yerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya iş yerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, iş yeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
Bu amaçla tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Nitekim açıklanan hususlar Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2012 tarihli 2012/21-137 E., 2012/433 K.; 12.06.2013 tarihli 2012/10-635 E. 2013/823 K. ve 25.09.2013 tarihli 2013/21-182 E. 2013/2013/1401 K. sayılı kararlarında da benimsenmiş ve açıkça belirtilmiştir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacının 26.01.2010-26.01.2011 tarihleri arasında 1. Komando Tugayı Kayseri Askeri Gazino Müdürlüğüne ait 1062573 sicil numaralı işyerinde geçen çalışmalarının Kuruma bildirildiği, bu işyerinin 26.01.2010 tarihinde kanun kapsamına alındığı, dosya kapsamında ifadelerine başvurulan tanık beyanlarının davacının dava konusu dönem boyunca geçen çalışmalarının kanıtlanması bakımından yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki, Özel Dairenin bozma kararında dava konusu döneme ilişkin olarak bordro tanıklarının dinlenmesi gerektiği belirtilmiş ise de davacının bildirimleri yapılan 1062573 sicil numaralı işyerinin 26.01.2010 tarihinde kanun kapsamına alınmış olması nedeniyle bu tarihten önce bordro düzenlenmiş olması mümkün bulunmadığından Özel Dairenin bozma kararından “… tespiti istenen dönemde çalışması bulunan bordro tanıklarının adresini Sosyal Güvenlik Kurumu ve zabıta marifetiyle araştırıp, tespit ederek taraflar ile menfaat çatışması olmayan kişilerin somut bilgi ve görgülerine başvurmak” kısmının çıkarılması gerekmektedir.
Ayrıca, davacının çalıştığını iddia ettiği işyerinin bir kamu kurumu olması nedeniyle çalışmaların yazılı kayıtlara dayanması gerektiği hususu göz önünde bulundurularak davacının şahsi işyeri sicil dosyasının getirtilmesi, işyerine giriş çıkış kayıtları ile ücretinin nasıl ödendiğinin ve ücret ödeme belgeleri gibi kayıtların araştırılması, emekli danışma personeli olarak çalıştığını söyleyen davacının bu hizmeti kimlere verdiğinin belirlenmesi ve buna ilişkin kayıtların getirtilmesi, 1. Komando Tugay Komutanlığının 18.03.2013 tarihli yazısında emekli danışma bürosunda çalıştığı bildirilen Ter. Mu. Atğm. Serkan Öçal ile Ter. Atğm. Mustafa Yıldırım’ın tanık olarak beyanlarının alınması ve söz konusu büroda bu kişiler dışında dava konusu dönemde başka çalışan kişiler olup olmadığının da belirlenerek bunların da tanık sıfatıyla ifadelerinin alınması suretiyle araştırma genişletilmelidir.
Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Davalı … vekili ile davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararından “…. tespiti istenen dönemde çalışması bulunan bordro tanıklarının adresini Sosyal Güvenlik Kurumu ve zabıta marifetiyle araştırıp, tespit ederek taraflar ile menfaat çatışması olmayan kişilerin somut bilgi ve görgülerine başvurmak” ibarelerinin çıkarılması suretiyle değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.05.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.