Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/2254 E. 2018/1335 K. 19.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/2254
KARAR NO : 2018/1335
KARAR TARİHİ : 19.09.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatı ile) davaların kısmen kabulüne dair verilen 02.10.2012 gün ve 2011/437 E.-2012/638 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 03.12.2013 gün ve 2012/29793 E.-2013/27723 K. sayılı kararı ile;
“… Davacılar …, … ve … mahkemenin 2011/437 Esas- 2011/438 Esas ve 2011/439 Esas sayılı dosyaları üzerinden açmış oldukları davalarda, davalıya ait iş yerinde fazla çalışma yaptıklarını ileri sürerek, ödenmeyen fazla çalışma ücret alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı vekili, müvekkiline ait işyerinde fazla çalışma yapılmadığını savunarak, davaların reddini istemiştir.
Mahkemece, her üç dava arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğu gerekçesi ile davaların birleştirilmesine karar verilmiş ve yargılamaya 2011/437 Esas dosya üzerinden devam edilmişti.
Yapılan yargılama sonucunda toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacıların fazla çalışma iddiaları ispatladıkları kanaatine varılarak davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı süresi içerisinde davalı taraf temyiz etmiştir.
İşçilik alacaklarına ilişkin farklı işçiler tarafından ayrı ayrı açılmış olan davaların birleştirilmesi usul hukuku ilkelerine uygun olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Mahkemece, davacıların aynı istemde bulundukları ve husumeti aynı davalıya yönettikleri gerekçesi ile davaların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı mevcut olmadığından davaların birleştirilmesi hususunda zorunluluk bulunmamaktadır. Belirtmek gerekir ki, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olsa bile, işçilik alacaklarına ilişkin uyuşmazlıkların özelliği gereği bu tür davaların birleştirilmesi doğru değildir.
İddia ve savunmanın usule uygun şekilde araştırılması, delillerin tümüyle toplanıp ayrıntılı olarak değerlendirilmesi ve hukuki gerçekliğin tam olarak sağlanması ve ayrıca kararın, Yargıtay denetimine elverişli olabilmesi için dava dosyalarının ayrı ayrı görülüp sonuçlandırılmasında zorunluluk vardır. Ayrıca ilamın infazında da sorunlar doğmaktadır.
Bu nedenle mahkemece davalar tefrik edilmeli; her bir davacı için ayrı esasa kaydedilerek, yapılacak yargılama sonucuna göre karar verilmelidir. Ayrı ayrı 3 işçi tarafından açılan davaların birleştirilmesine karar verilerek hüküm kurulması hatalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı … vekili, müvekkilinin 02.06.2010 tarihinde davalıya ait otomotiv damper satışı yapan işyerinde oto boya ustası olarak işe başladığını, çalıştığı süre içinde her gün sabah 08.00’dan akşam 20.00’a kadar yarım saat yemek molası kullanarak en az on iki saat çalıştığını, 2011 yılı Şubat ayı sonundan itibaren yemek molasının bir saate çıkarıldığını, haftada altı gün bu şekilde çalışan müvekkilinin pazar günleri tatil yaptığını, çalışma süresi ve şartlarına dayanamayan davacının 14.10.2011 tarihinde işi bıraktığını ileri sürerek belirsiz alacak davası olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 2.000 TL fazla çalışma ücretinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemenin birleşen 2011/438 Esas sırasında kayıtlı davada davacı … vekili, müvekkilinin 01.02.2010 tarihinde davalıya ait işyerinde lastik ve yıkama ustası olarak işe başladığını belirttikten ve fazla çalışma süreleri bakımından ana davadaki iddiaları tekrar ettikten sonra, davacının 12.10.2011 tarihinde işi bıraktığını ileri sürerek belirsiz alacak davası olarak 2.500 TL; Mahkemenin birleşen 2011/439 Esas sırasında kayıtlı davada davacı … vekili müvekkilinin 05.08.2010 tarihinde davalıya ait işyerinde kaynak ustası olarak işe başladığını belirtip fazla çalışma süreleri bakımından ana davadaki iddiaları tekrar ederek iş sözleşmesini 12.10.2011 tarihinde fesheden müvekkili lehine belirsiz alacak davası olarak 2.000 TL fazla çalışma ücretinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece her iki dava 27.03.2012 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 166’ncı maddesi uyarınca hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesi ile eldeki dava ile birleştirilmiştir.
Davalı vekili asıl davada davacının haber vermeden işi bıraktığını, müvekkili şirketin gönderdiği noter ihtarına rağmen işe devam etmediğinden iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, davacının fazla çalışması bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Birleşen 2011/438 ve 2011/439 E. sayılı davalarda da davalı vekili aynı yönde açıklamalarda bulunarak savunma yapmış ve davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bilirkişi ana ve ek raporlarındaki tespit, değerlendirme ve hesaplamalar benimsenerek davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle bozulmuştur.
Mahkemece 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 45’inci maddesindeki düzenlemeye dikkat çekildikten ve 14.02.1992 gün ve 1991/3 E.-1992/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararındaki “Bir yargı çevresi içinde kurulmuş bulunan aynı düzeyde birden fazla mahkeme davaların birleştirilmesi açısından aynı mahkeme sayılır.” yönündeki tespite vurgu yapıldıktan sonra davaların birleştirilmesi ve ayrılması müesseselerinin amacının davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla kısa sürede sonuçlandırılmasını sağlamak olduğu, gerek Sosyal Güvenlik gerek İş Hukukuna ilişkin davaların süratle sonuçlanması gereken davalardan olduğu, bu nedenle davalısı aynı olan davaların tanık beyanlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiği gözetilerek aralarında bulunan bağlantı nedeni ile birleştirildiği, ayrıca her üç davanın işçilik alacağı davası olup hizmet süresinin tespiti gibi ayrı bir yargılama usulüne tabi olmadığı, temyiz merciinin de aynı olduğu, ayrıca birleştirme ve ayırma kararlarının ancak esas hükümle birlikte temyiz nedeni olabileceği, tek başına bozma nedeni teşkil etmeyeceği, davalının bu yöne ilişkin temyiz talebinin de bulunmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından ayrı ayrı açılmasına rağmen sonradan aynı mahkemece birleştirilmesine karar verilerek birlikte görülüp sonuçlandırılan davaların davacıları olan işçiler arasında mecburi ya da ihtiyari dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı, davaların birleştirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Mahkemece 02.10.2012 tarihli kararın taraf vekillerinin yüzüne karşı tefhim edildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 11.10.2012 tarihinde kesinleştiğinden bahisle kararın altına kesinleşme şerhi verildiği, davalı vekilinin 14.11.2012 havale ve harç tarihli gerekçeli temyiz isteminin Mahkemece 14.11.2012 tarihli ek karar ile süresinde olmadığı gerekçesi ile reddine karar verildiği, davalı vekilinin bu ek kararın 15.11.2012 tarihinde tebliği üzerine 16.11.2012 havale tarihli dilekçesi ile ek kararı temyiz ettiği, Özel Dairece ek karara yönelik temyiz istemi hakkında karar verilmeden doğrudan esasa dair temyiz incelemesi yapılarak kararın bozulduğu dikkate alındığında ek karara yönelik temyiz isteminin öncelikle Özel Dairece incelenmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
6217 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı HMK’ya eklenen Geçici 3’üncü madde hükmüne göre ;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454’üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.). Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hâllerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.”
HMK’nın Geçici 3’üncü maddesindeki atıf nedeni ile uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK’nın 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki 432’nci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında;
“Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir ve Yargıtaya gönderme için yatırılan parayı kullanarak ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.
Bu ret kararı tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz edilebilir, temyiz edildiği ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya kararı veren mahkemece Yargıtaya yollanır. Yargıtayın ilgili dairesi temyiz isteminin reddine ilişkin kararı bozarsa, ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini inceler.” hükmü bulunmaktadır.
Temyiz kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa, kararı vermiş olan mahkeme, temyiz isteminin (talebinin) reddine (kendisi) karar verir (m.432, IV).
Bu şekilde temyiz talebinin reddine karar veren mahkeme, dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi için yatırılmış olan parayı (m.434/III c.1) kullanarak ret kararını kendiliğinden ilgiliye (temyiz edene) tebliğ eder ( m. 432, IV).
Bu ret kararı tebliğinden itibaren yedi gün içinde (temyiz talebi reddedilen tarafça) temyiz edildiği ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde, dosya kararı veren mahkemece Yargıtay’a yollanır. Bunun üzerine Yargıtay’ın ilgili dairesi kararın süresinde temyiz edildiği veya temyizi kabil olduğu (yani mahkemenin ret kararının doğru olmadığı kanısına varırsa), mahkemenin temyiz talebinin reddine ilişkin kararını bozar; bunun üzerine Yargıtay dairesi ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini (talebini) inceler (m.432,V) (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: V, Altıncı Baskı,İstanbul 2001, s.4616, 4167).
Görüldüğü üzere esas hükme yönelik temyiz isteminin sürenin geçirildiği ya da kararın temyiz edilebilir olmadığı gerekçesi ile mahkemece reddine karar verilmesi hâlinde, bu kararın tebliği üzerine ilgili tarafın bu ek kararı temyiz etme hakkı mevcut olup Yargıtay tarafından da öncelikle temyiz isteminin reddine ilişkin kararın doğru olup olmadığı incelenecek, temyiz isteminin reddine ilişkin kararın bozulması durumunda ilk temyiz dilekçesine göre inceleme yapılması mümkün hâle gelecektir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; Mahkemece 02.10.2012 tarihli karar taraf vekillerinin yüzüne karşı tefhim edilmiş, hükmün temyiz edilmeksizin 11.10.2012 tarihinde kesinleştiğinden bahisle kararın altına kesinleşme şerhi verilmiş olup davalı vekilinin 14.11.2012 havale ve harç tarihli gerekçeli temyiz istemi de 14.11.2012 tarihli ek karar ile süresinde olmadığı gerekçesi ile reddedilmiştir. Bu aşamadan sonra temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararın 15.11.2012 tarihinde tebliği üzerine, davalı vekili 16.11.2012 havale tarihli dilekçesi ile ek kararı temyiz etmiştir. Özel Daire tarafından ise ek karara yönelik temyiz istemi hakkında karar verilmeden doğrudan esasa dair temyiz incelemesi yapılarak karar bozulmuştur.
Şu hâlde 6100 sayılı Kanunun Geçici 3’üncü maddesi atfı ile uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK’nın 432’nci maddesi uyarınca Özel Dairece öncelikle ek karara yönelik temyiz istemi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu yön gözden kaçırılarak doğrudan esas hükme yönelik temyiz isteminin incelenerek kararın bozulması doğru olmamıştır.
Hâl böyle olunca, direnme kararı kaldırılarak davalı vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin öncelikle incelenerek karar verilmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle;
Mahkemenin 17.04.2014 gün ve 2014/50 E.-2014/112 K. sayılı direnme kararının ve Özel Dairenin 03.12.2013 gün ve 2012/29793 E.-2013/27723 K. sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına, davalı vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 19.09.2018 gününde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.