Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2015/1751 E. 2018/1790 K. 27.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/1751
KARAR NO : 2018/1790
KARAR TARİHİ : 27.11.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 5. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.09.2010 tarihli ve 2008/786E., 2010/767 K. sayılı karar davalı … vekili ve davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığı (Eski T.C.Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) izafeten İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmekle, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 05.07.2012 tarihli ve 2010/14177E., 2012/13128 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, davacıya 1.1.2005-20.07.2008 tarihleri arasında 38.595,00 TL tutarındaki emekli aylığının yersiz ödendiğine ilişkin Kurum işleminin iptali ile ödeme tarihinden itibaren geri ödenen miktarın faizi ile ödenmesi istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamda belirtildiği şekilde; davanın kabulüne karar vermiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; 15.08.1993 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı alan davacının, 24.10.1994 tarihinden itibaren Denizcilik Müsteşarlığında çalışmasının tespit edilmesi üzerine, 5277 sayılı Kanunun 25/f ve 5335 sayılı Kanunun 30. maddeleri gereğince 1.1.2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığının kesildiği ve 20.08.2008 tarihine kadar ödenen yaşlılık aylıklarının geri ödemesinin istendiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın yasal dayanağı; 5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları ile 5335 sayılı Yasanın 30/2. maddesidir. 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanununun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları “…Her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11. maddesine göre alınmış Bakanlar Kurulu kararları 2005 yılında uygulanmaz.” düzenlemesini içermektedir.

Bütçe Kanunu ile yapılan bu düzenleme sonrasında kanun koyucu; bütçe kanunlarına bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasa’nın 161. maddesi hükmünü gözeterek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkardığı 27.4.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29. maddesinin (c) bendi ile; 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinde yer alan hükmü yürürlükten kaldırmış, ancak, aynı düzenlemeyi anılan kanunun 30. maddesi ile yeniden getirmiş ve bu madde 27.4.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Diğer taraftan, 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonucunda, 28.12.2005 gün 2005/146-105 sayılı kararla; anılan maddenin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, aynı yönde yapılan başka bir başvuru üzerine de anılan mahkemenin 29.11.2005 gün 2005/6-93 Sayılı kararı ile 5277 sayılı Yasanın 25. maddesinin (f) fıkrasının, 21.4.2005 günlü 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 29. maddesinin (c) fıkrasıyla yürürlükten kaldırıldığına ve 25. maddenin (f) fıkrasına yönelik Anayasaya aykırılık iddiasına ilişkin konusu kalmayan istemler hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiş, aynı düzenlemeyi içeren 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan dava sonucunda ise 3.4.2007 gün 2005/52 Esas 2007/35 Karar Sayılı hükümle, anılan kanun maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 105. maddesinde sayılan uygulanmayacak hükümler arasında 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin yer almaması, Anayasanın 153. maddesinin “iptal kararları geriye yürümez” hükmünü içermesi karşısında; her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılmayacakları ve görev yapamayacaklarına dair düzenlemenin 1.1.2005 tarihinden başlamak suretiyle yürürlükte olduğu belirgindir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/21-168 esas, 2009/218 karar sayılı ilamı).
Davacının, birleşen davanın davalısı olan Kamu Kurumunda 1.1.2005 tarihinden beri yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalışmasının, yukarıda açıklandığı üzere 5277 ve 5335 sayılı Kanunlar ile getirilen yasal düzenlemelere aykırı olması nedeniyle, 506 sayılı Kanun kapsamında aldığı yaşlılık aylıklarının 1.1.2005 tarihi itibariyle kesilmesine ilişkin Kurum işleminde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öte yandan, anılan kanunun açık hükmü karşısında; Kurumun, çalışmayı veya yaşlılık aylığı alma konusunda seçim hakkı verdikten sonra aylığı kesme gibi bir yükümlüğü bulunmadığı gibi, davacının sebepsiz zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını, geri vermekle yükümlü olduğunu bilecek durumda olduğu, her iki dosyanın Kuruma ait olması nedeniyle, Kurumun denetim görevi yerini getirmediği ve fuzuli ödemenin Kurumun hatasından kaynaklandığından bahisle, davacının iyiniyetli olduğunun kabulü ise mümkün değildir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kabule göre de, 5502 sayılı Yasa’nın 36.maddesine göre davalı … harçtan muaf olduğu halde yargılama giderlerine dahil edilmek suretiyle harç ödemekle yükümlü kılınması da hatalı olmuştur.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

2-Davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) izafeten İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kesilen emekli aylığının derece ve katsayı yönünden tekrar hesaplanarak kesildiği tarihten itibaren yasal faiziyle tahsili, kurum işleminin iptaliyle yersiz ödendiği gerekçesiyle tahsil edilen 38.595.00TL’nin ödenme tarihinden itibaren yasal faiziyle iadesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına yönelik olarak açmış olduğu asıl davada müvekkilinin 01.08.1994 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamında emekli olduğunu, 24.10.1994 tarihinde 657 sayılı Kanunun 4/B maddesi ve 06.06.1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Kararnamenin değişik 14. maddesi uyarınca sözleşmeli “Deniz Trafik Başkılavuzu” olarak T.C.Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığında çalışmaya başladığını, çalışmasının 19.06.2008 tarihine kadar devam ettiğini, 2008 Temmuz ayında SSK’dan almış olduğu yaşlılık aylığının 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesi düzenlemesi gerekçe gösterilerek kesildiğini ve 01.01.2005–20.07.2008 tarihleri arasında yaşlılık aylığının yersiz olarak ödendiğinden bahisle müvekkiline 32.652,06TL borç tahakkuk ettirildiğini, tahakkuk ettirilen borcun dava hakkı saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte 38.595,00TL olarak müvekkili tarafından ödendiğini, oysaki müvekkilinin Nisan-Aralık 2005 dönemine ait yaşlılık aylıklarını tedbir için çekmediğini, 6 ay süre ile çekmemesi nedeniyle aylığın SSK’ya iade edildiğini, bunun üzerine müvekkilinin Kurum ile yaptığı görüşmede aylığından Sosyal Güvenlik Destek Primi kesildiğinin, aylığının ödenmeye devam ettiğinin, aksi olsaydı aylığının ödenmeyeceğinin söylenmesi üzerine Kuruma iade edilen aylıkların tekrar hesabına yatırılması için başvuruda bulunduğunu ve Kuruma iade edilen aylıkların yeniden hesabına yatırıldığını, bu hâliyle müvekkilinin iyi niyetli olmasına rağmen Kurum tarafından yapılan bu kesintinin hakkaniyete ve kazanılmış haklara aykırı olduğunu, diğer taraftan 5335 sayılı Kanunun 35. maddesinin son paragrafında çalıştırılmaz dendiğinden müvekkilinin çalıştırılmasına izin verilmesinde tüm sorumluluğun Müsteşarlığa ait olduğunu, kaldı ki müvekkilinin 14.01.2005 tarihli, emekli olup tekrar göreve dönen personel konulu yazıyı okuyup tebellüğ ettiğine dair yazısının Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürlüğüne gönderildiğini, bu nedenle hem müsteşarlığın hem de Kurumun yaşlılık aylığı almakta iken çalıştığını bilmesine rağmen yaşlılık aylığının kesileceğine dair müvekkiline herhangi bir bildirimde de bulunmadıklarını, öte yandan 5335 sayılı Kanunun 21.04.2005 tarihinde yürürlüğe girdiği ancak yaşlılık aylığının 2005 yılının başından itibaren kesildiğini ileri sürerek öncelikle 20.07.2008 tarihinden itibaren ödenmeyen emekli maaş ödeneğinin derece ve katsayı yönünden tekrar hesaplanarak kesim tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 01.01.2005–20.07.2008 tarihleri arasındaki yersiz ödendiği belirtilerek kesilen 38.595,00TL’nin geri ödenmesi kararının iptali ile ödenme tarihinden itibaren geri ödenen miktarın faiziyle birlikte iadesine, T.C. Başbakanlık Deniz Müsteşarlığının birinci derecede bu mağduriyetin sorumlusu olduğuna karar verilip söz konusu bedelin bu Kurum tarafından karşılanmasına, ayrıca Kanunun yürürlük tarihinden itibaren kesintinin yeniden hesaplanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili birleşen davada ise asıl davada bildirmiş olduğu gerekçeleri tekrar ederek T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığının mağduriyetinin sorumlusu olduğuna, ödenen bedelin bu Kurum tarafından karşılanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, öncelikle davacının Kuruma yapmış olduğu tahsis talebine yönelik Kurum tarafından verilmiş herhangi bir ret kararı bulunmadığından tarafına yeniden yaşlılık aylığı bağlanmasına yönelik dava açmasında hukuki menfaatinin bulunmadığını, ayrıca davacının yaşlılık aylığı aldığı sürece Müsteşarlıkta çalışamayacağını kendisinin de bildiğini, bu nedenle 2005 yılında 6 ay süre ile aylığını bankadan almadığını, diğer taraftan davacının yasal düzenlemeler karşısında çalıştığı süre içerisinde yaşlılık aylığı almasının mümkün bulunmadığını, Kurum işleminin yerinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığına (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) izafeten İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekili, öncelikle yetkili mahkemenin Beyoğlu İş Mahkemeleri olduğunu, diğer taraftan müvekkili idarenin bu davada taraf olamayacağını, istirdadı istenen meblağın SGK tarafından ödemesinin yapıldığını, diğer taraftan 5330 sayılı Kanunda geçen “çalıştırılamaz” ibaresinin davalı idarenin sorumluluğunu doğurmayacağını, kaldı ki çalıştırma yasağına ilişkin keyfiyetin davacıya tebliğ edildiğini, öte yandan davacının talep ettiği emekli ödeneklerinin 19.06.2008 tarihini müteakip ödenmeye başlandığını, ayrıca temerrüt söz konusu olmadığından faiz talebine de itiraz ettiklerini bildirerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davacının Denizcilik Müsteşarlığında çalıştığı sırada maaşından her ay düzenli olarak Sosyal Güvenlik Destek Primi kesildiği, 5335 sayılı Kanunun 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmesine karşın davacının yaşlılık aylığının 01.01.2005 tarihinden itibaren kesilmiş olduğu, davalıdan ödenen yaşlılık aylığının geri istenmesinin yasaya aykırı bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile Kurum işleminin iptaline ve davacının ödediği miktarın yasal faizi ile birlikte davalılardan alınmasına karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin ve davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığına (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) izafeten İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekilinin ayrı ayrı temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece davacının 24.10.1994 tarihinde “Deniz Trafik Başkılavuzu” olarak göreve başladığı ve sözleşmenin Denizcilik Müsteşarlığı tarafından her yıl düzenli olarak yenilendiği ve karşılıklı imzalandığı, davacının Denizcilik Müsteşarlığındaki çalışması sırasında SSK emeklisi olduğunu gizlemediği ve aynı şekilde Denizcilik Müsteşarlığının davacının çalışır iken sosyal güvenlik destek primi ödenerek çalıştırıldığını beyan ettiği, bu durumun davacının iyi niyetli olduğunu gösterdiği, uyuşmazlığın yasal dayanağı olan 5277 ve 5335 sayılı Kanunlar ile getirilen yasal düzenlemelerin inceliklerinin normal vatandaş tarafından bilinmesi, yorumu ve takibinin mümkün olmadığı, değişen koşullara göre zaman içinde değişen sosyal güvenlik hukukundaki yorumların hukukçular arasında dahi farklılıklar gösterdiği belirtilerek ve önceki gerekçeler de tekrar edilmek suretiyle direnme karar verilmiştir.
Direnme kararını davalı … vekili ve davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığına (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı)izafeten İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekili ayrı ayrı temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davacının iyi niyetli olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre 506 sayılı Kanun uyarınca almış olduğu yaşlılık aylıklarının 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesi uyarınca yersiz ödeme olarak kabulü ile Kurumca istirdadının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal süreç üzerinde durulmasında yarar vardır.
01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanununun 25. maddesi ile “Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dâhil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin % 50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar” düzenlemesi getirilmiştir.
Anılan kanun maddesinin Anayasaya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmışsa da, henüz bu dava karara bağlanmadan kanun koyucu tarafından, bütçe kanunlarına, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin 2709 sayılı T.C. Anayasasının 161. maddesi hükmü gözetilerek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkarılan ve 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29. maddesinin c bendi ile 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinde yer alan hüküm yürürlükten kaldırılmış, ancak aynı düzenleme Kanunun 30. maddesi ile yeniden getirilmiş ve bu madde 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Böylece Anayasa Mahkemesi tarafından iptale dair bir hüküm verilmeden, aynı düzenleme 5335 sayılı Kanun da yer almış, 30. maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları ile;
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.
Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 01.01.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonunda, 29.11.2005 tarihli 2005/6-93 sayılı kararıyla; “iptali istenen bu maddenin 5335 sayılı Kanunun 29’uncu maddesiyle yürürlükten kaldırılmakla, davanın konusuz kaldığı” gerekçesiyle, istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.
Öte yandan, 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin T.C. Anayasasına aykırı olduğundan bahisle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuş, Anayasa Mahkemesinin 03.04.2007 tarihli ve 2005/52 E., 2007/35 K. sayılı kararıyla, iptal istemine konu kuralın, emekli veya yaşlılık aylığı almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli aylığının kesilmesine ilişkin olduğu, düzenlemenin kişinin sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldırmadığı ve emeklilik statüsüne zarar vermediği, belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece bireye ödenen aylıkların kesilmesiyle sınırlı bir sonuç doğurduğu, bu durumun sosyal güvenliğin sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacını ortadan kaldırmadığı, ayrıca sosyal güvenlik kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya yaşlılık aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan gençlere iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne yönelik bir düzenleme içerdiği gerekçeleriyle, ilgili maddenin T.C. Anayasasına aykırı olmadığına karar verilmiştir.
Diğer taraftan 01.10.2008 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girmiş, bu Kanunun 105. maddesinde “21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi,…hariç olmak üzere, diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiştir. Hâl böyle olunca, 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin hâlen yürürlükte olduğunun kabulü gerekir.
Sonuç itibariyle, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin kamu kurumlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları uygulamasına, 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Kanunun 25. maddesi ile başlandığı ve sonrasında da 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Kanunun 30. maddesi ile sürdürüldüğü, bu düzenlemenin 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 105. maddesi hükmü karşısında hâlen yürürlükte olduğu açıktır.
Anılan yasal düzenlemelere aykırı biçimde çalışılması durumunda; çalışanların, fiilen çalıştıkları dönemdeki emeklilik veya yaşlılık aylıklarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kesilmesi ve yersiz aylıkların istirdadı söz konusu olacaktır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2009 tarihli ve 2009/21-168 E., 2009/218 K.; 01.12.2010 tarihli ve 2010/10-586 E., 2010/615 K.; 06.04.2011 tarihli ve 2010/21-726 E., 2011/68 K. ve 05.10.2011 tarihli ve 2011/10-476 E., 2011/584 K., 21.03.2012 tarihli ve 2012/10-20 E., 2012/235 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümünde ölçülülük ilkesi üzerinde durmakta da yarar vardır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” düzenlemesi yer almaktadır.

Anayasa Mahkemesinin 2013/8074 Esas sayılı başvuru üzerine verilen 09.03.2016 tarihli kararında da belirtildiği üzere “ölçülülük ilkesi” ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ortaya çıkan yeni durumun ve bozulan yararlar dengesinin, bireye kişisel ve aşırı bir yük yüklememesi gerekir.
Bu çerçevede kamu otoritelerinden beklenen, sosyal güvenlik hakkından doğan ödemeler gibi bireylerin hayatlarını devam ettirmesi bakımından büyük öneme sahip konularda azami özenin gösterilmesidir.
Nitekim 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi ile yersiz ödemelerin geri alınmasına ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Bu maddeye göre sebepsiz zenginleşmenin sigortalı veya hak sahibinin kasıtlı veya kusurlu davranışı ile Kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâllerine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarlarının belirlenmesi ayrı ayrı esaslara bağlamıştır.
5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin (a) bendinde; yersiz ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğması durumunda, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede, ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde; fazla veya yersiz ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamının, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içerisinde ödenmesi durumunda faizsiz olarak tahsil edileceği belirtilmiş, bu sürenin geçmesinden sonra yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık sürenin sonundan itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade edilmiştir.
Açıklanan yasal süreç karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davalıya 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca 28.07.1993 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlandığı, davalının 24.10.1994 tarihinden itibaren Davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığında (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) Deniz Trafik Başkılavuzu olarak görev yaptığı ve 19.06.2008 tarihine kadar çalışmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Kanunun 25. maddesiyle getirilip, 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin yürürlüğe girmesiyle devam ettirilen düzenlemelere göre, davacının Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak yaşlılık aylığı almakta iken bu aylığı kesilmeksizin T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığında (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) görev yapması mümkün bulunmadığından, 506 sayılı Kanun kapsamında aldığı yaşlılık aylıklarının 01.01.2005 tarihi itibariyle kesilmesine ilişkin Kurum işleminde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak açık kanuni düzenlemelere rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacının 506 sayılı Kanun uyarınca aldığı yaşlılık aylığı ödemelerine devam edildiği, davacının yaşlılık aylığı aldıktan sonra tekrar çalışmaya başladığı yönündeki bildiriminin Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında mevcut olduğu, T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığı (Eski T.C.Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) tarafından davacının çalıştığına dair bildirimde de bulunulduğu, davacı tarafından Kanunun uygulanmasına yönelik olarak 21.04.2005 ile 22.12.2005 tarihleri arasında yaşlılık aylığı hesabından para çekilmediği, bu nedenle biriken aylıkların banka tarafından Kuruma iade edildiği, davacının 25.04.2006 tarihinde bankadan çekilmediğinden Kurum hesabına aktarılan aylığının yeniden hesabına yatırılmasını talep etmesi üzerine Kurum tarafından 5335 sayılı Kanunun 30. maddesi dikkate alınmadan davacıya iade edildiği, bu hâliyle yersiz yapılan ödemelerde Sosyal Güvenlik Kurumunun da hatasının bulunduğu, davacının ise herhangi bir kasıtlı veya kusurlu davranışından bahsedilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıya yapılan yersiz ödemelerin Sosyal Güvenlik Kurumunun hatalı işleminden kaynaklandığının kabulü ile yersiz ödenen yaşlılık aylıkların geri alınmasında 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin (b) bendinin uygulanması gerekmektedir.
Öte yandan kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini ise kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır.
Harç, bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Pınar, B.:Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3).
Diğer bir deyişle harç, adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği masrafları karşılamak mülahazasıyla gerçek ve tüzel kişilerden Hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK’nun 23.12.1976 tarihli ve 1976/7 E., 1976/6 K. sayılı kararı).
Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 tarihli ve 1968/12 E., 1968/65 K.; 24.10.1974 tarihli ve 1974/31 E., 1974/43 K.; 14.01.2010 tarihli ve 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 tarihli ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Kanununun gerekçesinde harcın tanımı, “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmış ve bu tanım Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E., 1987/9 K.; 14.02.1991 tarihli ve 1990/18 E., 1991/14 K.; 28.09.1995 tarihli ve 1995/24 E., 1995/52 K.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 tarihli ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK’nun 07.12.1964 tarihli ve 1964/3 E., 1964/5 K.; Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E., 1987/9 K. sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim T.C. Anayasası’nın 73/3. maddesi; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu açıktır. O hâlde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacın gözden uzak tutulmaması gerekir. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, yasa koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.1982 tarihli ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararı).
Kanunilik ilkesi gereği 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu kanuna göre alınacak harçlar arasında diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (YİBK’nun 16.12.1983 tarihli ve 1983/5 E., 1983/6 K. sayılı kararı).
Kanunla açıkça yargı harçlarından muaf olduğu ya da işleminin müstesna olduğuna ilişkin düzenleme yapılmamış olan herkes, bu harçları ödemekle yükümlüdür.
Görülmektedir ki vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça kanunda gösterilmesi gerekir.
492 sayılı Harçlar Kanunu ile buna bağlı tarifede ve yine bu kanunda yapılan atıf nedeniyle bazı özel yasalarda istisna ve muafiyetler ayrıca düzenlenmiştir.
Anılan Kanununun “istisna ve muaflıklar” başlıklı 13. maddesinde harçtan müstesna işlemler düzenlenmiş; 59. maddesinde ise; “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise; “Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir.
492 sayılı Kanunun 13. maddesinin (j) bendinde ise, genel bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun (1) ve (3) sayılı tarifeye giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olduğu belirtilmiştir.

İlgili Kanun maddesi uyarınca davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığı (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) genel bütçeye dahil olduğundan 492 sayılı Kanunun 13. maddesinin (j) bendi uyarınca harçtan muaf olduğu kabul edilmelidir.
Diğer taraftan 5502 sayılı Kanunun 36. maddesinde yer alan “Kurum, (…) faaliyetleri dolayısıyla yapılan işlemler yönünden ilgili kanunlarında yer almamış olsa dahi 020/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa göre alınan harçlardan, elektrik ve havagazı tüketim vergisi ve yangın sigortası vergisi hariç olmak üzere 26/05/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu gereğince alınan vergi, harç, katılma payı ile tasdik ücretlerinden, düzenleyeceği kâğıtlar nedeniyle damga vergisinden, sahip olduğu taşınmazlar dolayısıyla emlak vergisinden, satın alınan ve satılan taşınmazlar ile ilgili olarak tapu ve kadastro döner sermaye bedellerinden ve her türlü dava ve icra işlemlerinde teminat yatırma mükellefiyetinden muaftır.” düzenlemesi uyarınca Sosyal Güvenlik Kurumuna özel kanun ile harçtan muafiyet imkânı getirilmiştir.
Sonuç itibariyle davalı … ile davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığının (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) harçtan muaf tutulması gerekirken, mahkemece davalılar aleyhine harca hükmedilerek yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.
Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı … vekilinin ve davalı T.C. Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığı (Eski T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı) izafeten İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının ayrı ayrı kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.11.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.