Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2014/893 E. 2016/561 K. 27.04.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/893
KARAR NO : 2016/561
KARAR TARİHİ : 27.04.2016

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki ”işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 4. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.06.2012 gün ve 2010/798 E., 2012/425 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 22.Hukuk Dairesinin 16/05/2013 gün ve 2012/22632 E.-2013/11111 K. sayılı ilamı ile;
(…1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Yargılama faaliyeti sırasında, maddi vakıaların hukuki açıdan nitelendirilmesi görevi mahkemeye aittir. Dava dilekçesi kapsamına göre, davacı tarafın manevi tazminat olarak isteği aslında kötüniyet tazminatı niteliğindedir. Deliller bu istek değerlendirilmelidir. Dosya içeriğine göre, iş ilişkisi devam ederken, davacı işçi 27.07.2010 tarihinde Bölge Çalışma Müdürlüğüne başvurmuş, günde oniki saat çalıştırılıp asgari ücret verildiğini, yirmidört saat mecburi Pazar mesaisi yaptırıldığını, yıllık izinlerin eksik ve zamansız kullandırıldığını, resmi tatillerde çalıştırılıp ücretinin ödenmediğini, işe girişten bu güne kadar toplam beş gün izin kullandığını bildirerek denetleme istemiştir. İşyerinde 17.09.2010 tarihinde Bölge Çalışma Müdürlüğü müfettişleri tarafından denetim yapıldığı sabittir. Olayların gelişimine göre, davacının iş sözleşmesi bu denetimin ardından 24.09.2010 tarihinde işverence kötüniyetle feshedilmiştir. Bu durumda kötüniyet tazminatı isteğinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Davacı vekilinin ıslah dilekçesinin sonuna sehven bir başka dava dilekçesinin talep kısmı eklenmiş olup, 10.05.2012 tarihli dilekçe ile durum açıklanarak maddi hata düzeltildiği ve bu suretle faiz talep edildiği halde, mahkemece hüküm altına alınan ıslahla artırılan kısımlara faiz yürütülmemiş olması da bir başka bozma sebebidir…)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan işçilik alacaklarının (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ayrımcılık ve mobbingden kaynaklanan manevi tazminat, ayrımcılık tazminatı, yıllık izin ücreti, ücret alacağı, fazla mesai ücreti, milli bayram tatili ücreti) tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 28.04.2008 tarihinde makine ustası olarak çalışmaya başladığını, ancak iş akdinin davalı şirketçe haksız ve kötü niyetli olarak 24.09.2010 tarihinde feshedildiğini, davacının çalışması kapsamında yıllık izinlerinin tam ve zamanında kullandırılmaması, ücretlerinin azaltılması, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle İstanbul Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne müracaatta bulunduğunu ve müdürlükçe işyerinde teftiş yapıldığını, bunun üzerine müvekkilinin işine kötü niyetle son verildiğini, davacının çalıştığı süre boyunca manevi baskı ve mobbing uygulamalarına maruz bırakıldığını, 2010 yılı Eylül ayından itibaren asgari ücret verildiğini, müvekkiline yemek verilmediğini, iş akdinin davalı işverenlikçe sona erdirilmesine karşın müvekkilinin işçilik alacaklarının henüz ödenmediğini, müvekkilinin haftada 6 gün çalıştığını, ayrıca 15 günde bir pazar mesaisi kapsamında 24 saat çalıştığını, milli bayramlarda da çalıştığını beyanla, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 800.00 TL’nin ihbarname tarihinden itibaren işleyecek yasal ve mevduat faizi ile, 5.000.00 TL manevi tazminatın ise dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı işverenden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili, 13.04.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile ise bilirkişi raporunda belirtilen kıdem tazminatı için 3.245.54 TL, ihbar tazminatı için 1.602.53 TL, ücret alacağı için 467.11 TL, milli bayram ücret alacağı için 469.52 TL, fazla mesai ücreti için 12.648.85 TL, yıllık ücretli izin alacağı için 494.86 TL, ayrımcılık tazminatı için 1.067.76 TL bedelin tahsilini istemiştir.
Davalı şirket vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının 28.04.2008-24.09.2010 tarihleri arası çalıştığı, hizmet cetvelinde davacının çalışmalarının dava dışı … Örme Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd Şti’nde gözükmesine karşın, ticaret sicil gazetesi içeriğinden davalı şirket ile dava dışı Zarif Örme Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd Şti’nin adreslerinin aynı iş merkezinde bulunduğu ve ortaklarının aynı olduğu, dinlenen davacı tanıklarının da bu durumu destekler mahiyette anlatımlarının olduğu, davacının 900 TL net ücret aldığı, her nekadar davalı işveren tarafından davacıya bakiye 467.11 TL ve 14 günlük yıllık izin ücreti ödendiği belirtilmiş ise de, bu durumun ispatlanamadığı, tanık beyanlarına göre davacının dini bayramlar hariç milli bayramlarda çalıştığının anlaşıldığı, yine iş müfettişi raporu ve tanık anlatımlarına göre davacının fazla mesai ile çalıştığı, ayrıca davalı işverenin iş akdini haklı nedenlerle feshettiğine dair bir delili dosyaya sunamadığı dikkate alındığında davacının kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğduğu, ancak milli bayram (genel tatil) ücreti ve fazla mesai ücreti hesabı yönünden takdiren 1/3 hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davacı vekilinin, asgari ücret ödendiği dönemlere ilişkin ücret alacağına ilişkin yapılan değerlendirmede ise, davacının işe alınırken muadilleri çalışanları ile aynı ücreti alacağına dair herhangi bir sözleşme olmadığı ve bu konuya ait delil ibraz edilmediği, yine davacının, kendisine baskı yapıldığını belirterek istediği manevi tazminat talebinin tespiti için dinlenen tanıkların, davacıdan önce işten ayrıldıkları ve durumdan haberdar olmalarının mümkün bulunmadığı, kaldı ki davacının baskı durumunu somut başka delillerle de ispat edemediği gerekçesiyle ücret alacağı ve manevi tazminat yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki gerekçelere ilaveten, davalı işyerinde 30 işçiden az işçi çalıştığının davacı tarafça ispat edilemediği, dolayısıyla kötüniyet tazminatı istenemeyeceği, davacı vekilinin talebinin 5.000 TL ayrımcılık ve mobbing’den kaynaklanan manevi tazminat olduğu, dava dilekçesi içeriğine göre sözkonusu tazminatın, “kötüniyet tazminatı” olarak nitelendirilmediği, kaldı ki “ayrımcılık ve mobbingden kaynaklanan manevi tazminat” talebinin somut delillerle ispat edilemediği gerekçesiyle, tazminat yönünden direnme kararı; faize ilişkin kısım yönünden ise uyma kararı verilmiştir.
Direnme kararını taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı işçinin başvurusu üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğü Müfettişleri tarafından 17.09.2010 tarihinde yapılan denetim sonrası 24.09.2010 tarihinde iş sözleşmesi feshedilen davacının, çalıştığı süre zarfında istifa etmesi ve iş akdini feshetmesi için manevi baskı ve mobing uygulamalarına maruz kaldığını belirterek talep ettiği “maruz kalınan mobing ve ayrımcılıktan dolayı manevi tazminat”ın kötüniyet tazminatı olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tasarruf İlkesi” başlıklı 24.maddesi;
“(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bu madde gereği davacının, davasını açarken, talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir (HMK m.119/1 b.ğ.).
Öte yandan, anılan kanunun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinde ise;
“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.”
Hükmünü içermektedir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ışığı altında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili, dava dilekçesi ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiş, dava dilekçesinin sonuç kısmında ise ayrımcılık ve mobbing alacakları için “…5.000 TL ayrımcılık ve mobbing’den kaynaklanan manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ve 100 TL ayrımcılık tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsili…” şeklinde beyanda bulunmuş, dolayısıyla davacı vekili, müvekkilinin bu alacaklara yönelik talebinin manevi tazminat olduğunu açıkça ifade etmiştir. Davacı vekili, yargılamanın devamı sırasında da sözkonusu bu beyanını değiştirmemiş, 13.04.2012 tarihli ıslah dilekçesinde dahi, 100 TL’lik ayrımcılık tazminatı talebinin 1.067,76 TL’ye yükselterek ıslah ettiklerini belirterek, tazminatın niteliğini bir kez daha vurgulamıştır.
Hal böyle olunca; yerel mahkemenin, dava dilekçesi içeriğine göre tazminatın kötüniyet tazminatı olarak nitelendirilmediği, talebin manevi tazminat talebi olduğunun açıklandığı yönündeki direnme kararı yerindedir.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararı onanmalıdır.
S O N U Ç: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (745,00 TL) harcın temyiz eden davalıdan alınmasına, 27.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.