Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2014/326 E. 2015/777 K. 21.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/326
KARAR NO : 2015/777
KARAR TARİHİ : 21.01.2015

Taraflar arasındaki “sigortalılık süresinin ve yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.10.2010 gün ve 2010/242 E. 2010/311 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 03.12.2012 gün ve 2011/4190 E. 2012/21810 K. sayılı ilamı ile;
“…Dava; davacının 1479 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığı istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kabulü ile davacının 20.04.1982 – 10.01.1984 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olduğunun ve davacıya 01.07.2008 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 10.01.1984 – 16.02.1998, 16.02.1998 – 08.11.1999 tarihleri arasında ve 01.09.2003 tarihinden beri devam eden vergi kaydı, 03.02.1984 – 08.11.1999 tarihleri arasında ve 26.08.2003 tarihinden beri devam eden oda kaydı, 22.10.1986 – 31.08.2001 tarihleri arasında ve 27.08.2003 tarihinden beri devam eden sicil kaydı bulunduğu, 21.09.1974 – 07.09.1979 tarihleri arasında 1 yıl, 14 gün SSK’lı çalışmasının bulunduğu, 600 gün askerlik borçlanması yaptığı, davacının ilk olarak, Kurum’a verdiği bildirgedeki vergi kaydına istinaden 10.01.1984 tarihi itibari ile 1479 sayılı Yasa kapsamına alındığı, ancak daha sonra vergi kaydı gerekçe gösterilerek 10.01.1982 tarihi itibari ile re’sen tescil edildiği, davalı Kurum tarafından mükerrer sigortalılık kaydının tespit edilmesi üzerine davacının tescil tarihinin 20.04.1982 olarak düzeltildiği, davacının 30.06.2008 tarihindeki tahsis talebi üzerine davalı Kurum tarafından vergi dairesindeki kayıtların tekrar sorulduğu ve gelen kayıtlara göre davacının ilk tescil tarihinin 10.01.1984 olarak düzeltildiği, davalı Kurum tarafından davacının 20.04.1982 – 31.12.1991 tarihleri arasındaki borçlarının tamamının 1992 affında tahsil edildiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacının 10.01.1984 tarihinden önce vergi kaydı olmaması, bu nedenle davalı Kurum’un davacıyı hatalı olarak 20.04.1982 – 10.01.1984 tarihleri arasında da sigortalı olarak kabul etmesinin davacıya sonradan sigortalılık hakkı kazandırmayacağı göz ardı edilerek hatalı değerlendirme sonucu davacının 20.04.1982 – 10.01.1984 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olarak kabulü isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş; davacının 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığının 10.01.1984 tarihinden itibaren başladığı kabul edilerek yaşlılık aylığı koşulları da bu tarih itibari ile değerlendirilip sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum’un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi zorunlu sigortalılığın geçerli olduğunun ve yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının 20.04.1982 tarihinden itibaren radyo ve televizyon tamircisi olarak çalışmaya başladığını, 06.11.1986 tarihli başvurusunun Kurumca kabulü ile 20.04.1982 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığını ve yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğu tarihe kadar tüm prim borcunu ödediğini, Kurumca sigortalılığının sonradan iptalinin usulsüz olduğunu, aksinin kabulü halinde dahi 20.04.1982-10.01.1984 tarihleri arasında en azından isteğe bağlı sigortalı olduğunun kabulü gerektiğini belirterek, davacının 20.04.1982-10.01.1984 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 01.07.2008 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini talep etmiştir.
Davalı S.. K.. (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının vergi kaydına istinaden 1986 yılında 20.04.1982 tarihi itibariyle yapılan kayıt ve tescilinin 30.06.2008 tarihli aylık başvurusu üzerine yapılan inceleme sonucunda vergi kaydı esas alınarak giriş tarihinin 10.01.1984 olarak düzeltildiğini, aylık talebinin düzeltilen giriş tarihi itibariyle 25 yıl sigortalılık süresi olmaması nedeniyle iptal edildiğini ayrıca dava konusu 20.04.1982-10.01.1984 tarihlerinde prim ödemesi bulunmadığından isteğe bağlı sigortalı olarak kabulünün de mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu dönemde davacının vergi kaydı bulunmamakta ise de, Kurumun resen kayıt ve tescil işlemi yaparken gerekli dikkat ve özeni göstermediği, vergi dairesinden basit bir araştırma dahi yapmadan kayıt ve tescil işlemini yaptığı, dolayısıyla davacının sigortalılık koşullarını zamanında ve sonradan da uzun süre araştırmayan, davacıyı sigortalı sayan, bu döneme ilişkin primleri tahsil edip kullanan kurumun kendi ihmalinin faturasının sonradan davacıya yüklemesinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle, davacının primleri af yoluyla tahsil edilmiş olan uyuşmazlık konusu 20.4.1982 – 10.01.1984 tarihleri arasında sigortalı olduğunun ve 01.07.2008 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine dair verilen karar, davalı SGK vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece; primlerin af yoluyla tahsil edilmesi, uyuşmazlık konusun döneme ilişkin davalı kurum tarafından sigortalı sayıldığı yolunda güven duygusu yaratılması ve somut olayda primlerin davacıdan af yoluyla tahsil edilip Kurumca çok uzun süre uyuşmazlık çıkarılmadan kullanılması karşısında davanın kabulüne karar verildiği gerekçesiyle, direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı SGK vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, davacının ihtilaf konusu dönemde 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar (Bağ-Kur) Kanunu’nun 24. ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler…”; “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.
20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede ise, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “…gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız olarak çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıt oldukları tarihten itibaren sigortalı kabul edilmişler, bununla birlikte 1479 sayılı Kanuna 2654 sayılı Kanun ile eklenen Ek Geçici 13. madde ile, “…sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların her türlü hak ve mükellefiyetleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği (20.4.1982) tarihinde” başlayacağı düzenlenmiştir.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez; “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar” dan, gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen düzenlemelerin, anılan KHK’nin Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra 4956 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu kez; gerçek ve basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyet tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkarlar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıt olanlar ise, talep tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olarak kanun kapsamına alınmışlardır.
Gerçekten, 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24. maddesine göre; bir kimsenin, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olması için, meslek kuruluş kaydı ile birlikte, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması gerekmekte iken 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunun 6.maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24.maddesinde, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmak için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olması, gelir vergisinden muaf olanlarında meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere; 20.04.1982 tarihinde yapılan değişiklikle; değişiklikten, önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılıklarına son vermemekte; değişikliğin yürürlüğe girdiği, 20.04.1982 tarihinde, Bağ-Kur’a yeni kayıt ve tescil edilecekler için yeni düzenlemeler öngörmektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne, yasaca ve hukukça olanak olmadığı ortadır. Kaldı ki, 2654 sayılı Kanunun 6. maddesi ile 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinde yapılan değişiklikte, vergi mükellefi olmayan vergiden muaf olanlardan, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olanların da, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılacağı açıktır.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacının dava konusu 20.04.1982-10.01.1984 tarihleri arasında vergi veya sicil kaydının bulunmadığı, 20.06.1984 tarihinde davacı tarafından ibraz edilen giriş bildirgesine istinaden 10.01.1984 tarihinde başlayan vergi kaydı uyarınca 10.01.1984 tarihi itibariyle kayıt ve tescilinin yapıldığı; 16.11.1986 tarihinde Kurum tarafından re’sen yine 10.01.1984 tarihinde başlayan vergi kaydına istinaden bu kez 20.04.1982 tarihi itibariyle mükerrer kayıt ve tescilinin yapıldığı, mükerrer sigortalılık kaydının 25.07.1990 tarihinde Kurum tarafından iptal edildiği ve ilk sicil numarası üzerinden ancak 20.04.1982 tarihli başlangıç tarihi ile sigortalılık işlemlerine devam edildiği, davacının 29.05.1991 tarihinde “icra yoluyla yatırdığı bir kısım primlerinin görünmediği” itirazı sonrasında, 31.06.1991 tarihli işlem ile icra yolu ile tahsil edilen primlerin sigortalılık kaydına işlendiği, 1992 ve 1997 aflarından yararlandığı, 20.04.1982-31.12.1991 tarihleri arasına ait prim borcunu 1992 affı kapsamında tamamen ödediği, 30.06.2008 tarihli tahsis talebi üzerine yapılan incelemede vergi kaydı esas alınarak ilk tescil tarihinin 10.01.1984 olarak düzeltildiği ve talebinin 10.01.1984 başlangıç tarihine istinaden 25 yıllık sigortalılık süresinin dolmaması nedeniyle 15.01.2009 tarihinde reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, davacının dava konusu dönemde vergi kaydının bulunmaması nedeniyle zorunlu sigortalılık koşullarını taşımadığı açıktır.
Bununla birlikte, davacıyı kendi hatalı işlemi nedeniyle yıllarca sigortalı sayan Kurumun, davacıya sigortalı olduğu inancı ve güvenini verdikten ve uyuşmazlık konusu döneme ilişkin primleri icra yolu ile tahsil ederek uyuşmazlık çıkarmaksızın uzun süre kullandıktan sonra sigortalılık sürelerini iptalinin kabulünün mümkün bulunmadığı aksine, özellikle davacının hatalı tescil işleminde ve yaşlılık aylığı talep ettiği tarihe kadar Kurumu yanıltıcı davranışı; gerçeğe aykırı belge ibrazı veya gerçek durumu saklama yönünde beyan veya davranışının iddia ve ispat edilememiş olması ve davacının iyiniyetle ve sigortalı olduğu inancıyla 1479 sayılı Kanuna 27.02.1992 gün ve 3780 sayılı Kanun ile eklenen Geçici 8. maddesi uyarınca Kuruma prim ödemesinde bulunması karşısında, iyiniyetinin korunması ve davacının uyuşmazlık konusu dönemde sigortalı sayılması gerekmektedir.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve 1997/10 E. 1997/758 K.; 23.05.2001 gün ve 2001/21-420 E. 2001/430 K.; 26.11.2008 gün ve 2008/21-693 E. 2008/713 K. ile 11.11.2009 gün ve 2009/10-412 E. 2009/510 K. sayılı kararlarında da aynı prensipler benimsenmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; davacının icra yoluyla yaptığı ödemelere değer verilebilmesi için sigortalılık başlangıç tarihinin gerçek ve geçerli olması; sigortalılık başlangıç tarihi yönünden ihtilaf bulunmaması gerektiği, ayrıca Kurumun hatalı işleminin sigortalılık hakkı kazandırmayacağı, davacının uyuşmazlık konusu dönemde vergi kaydı bulunmadığını bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve vergi kaydının bulunmadığı yönünde Kurumu uyarma yükümünü yerine getirmemesi nedeniyle iyiniyetli kabul edilemeyeceği görüşü ifade edilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle çoğunluk tarafından kabul edilmemiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında; somut uyuşmazlıkta davacının 20.04.1982 ila 10.01.1984 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiğinin kabulüne ilişkin direnme kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu nedenle, direnme kararı bu nedenle usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki; davacının yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığı bakımından Özel Dairece inceleme yapılmamış olduğundan bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davaya konu edilen dönemde sigortalılığın tespitine ilişkin, DİRENME UYGUN OLUP; taraf vekillerinin yaşlılık aylığına ilişkin karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için DOSYANIN 21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 21.01.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.