Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2014/2298 E. 2015/6 K. 14.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/2298
KARAR NO : 2015/6
KARAR TARİHİ : 14.01.2015

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince;
“DAVA: Dava dilekçesinde, davacının işe girmek için adli kayıt belgesi aldığında karşılıksız çek keşide etmek suçundan mahkumiyeti bulunduğunun öğrenildiği; kesinleşen karara dayalı olarak cezanın infaz edildiği ve üç gün hapiste kalındığı; yargılamanın yenilenmesi istemi üzerine, başka birisi yerine mahkum edildiğinin ortaya çıktığı; dava dosyasına yanlış nüfus kayıt örneğini gönderen nüfus müdürlüğü görevlileri ve yanlış kayda göre karar veren hakim ile Cumhuruyit Savcısının kusurlu oldukları; bu olaylar nedeniyle maddi ve manevi zarara uğranıldığı ileri sürülerek, 10.000,00-TL maddi ve 90.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi, talep ve dava olunmuştur.
CEVAP: Yargılama aşamasında verilen cevap dilekçesinde, görev itirazında bulunulmuş ve kusur bulunmadığı savunulmuştur.
GEREKÇE : Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Başlangıçta Diyarbakır Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’nde ikame olunan davada görevsizlik kararı verilmiş; kesinleşme ve süresi içinde başvuru üzerine dosya dairemize gönderilmiştir.
Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun’un 19/a maddesi uyarınca, 2802 sayılı Yasa’nın 93/A maddesi hükmü yürürlükten kaldırılmıştır. Dava dilekçesinde hem hüfus müdürlüğü görevlilerinin, hem de hakim ve Cumhuriyet Savcısının eylemleri nedeniyle ‘Devlet’in sorumlu olduğu ileri sürülmüş olmasına ve HMK hükümlerine göre yargılama yapılarak dava sonuçlandırılmıştır.
Hakimlerin hukuki sorumluluğu olay ve dava tarihinde yürürlükte bulunan HUMK’nun 573-576. maddelerinde ve yargılama aşamasında yürürlüğe giren HMK’nun 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasa’da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.
Dosya kapsamından, davacının dava dışı sanık yerine mahkum edildiği ve cezanın da infaz edildiği anlaşılmaktadır. Bunun nedeni ise, dava dosyasına gerçek sanık yerine davacının nüfus kaydının gönderilmesi ve hükme esas alınmış olmasıdır.
Davacı yönünden, yanılgılı işlemler sonucunda zarar doğduğu sabittir. Sorun, bu durumun: “Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin kanun hükmüne aykırılık” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine ilişkindir.
Dosyada mevcut yanlış nüfus kayıt bilgilerinin gözden kaçırılması ve hükme esas alınması, maddi bir olgu olup; insani hata niteliğindedir. Hemen tüm yargılama işlemleri bakımından,eş veya benzer yanılgılara düşülmesi mümkün ve muhtemel olup; bu durum, nispi değer hükmü taşıyan yargısal faaliyetlerin doğasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle olağan yasa yolları düzenlenmiş; yetinilmemiş, olağanüstü yasa yolları öngörülmüş; ötesinde, uluslararası yargı yolu da benimsenmiştir. Şu durumda, hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşulların gerçekleştiğinden söz edilemez. Davanın, açıklanan bu nedenlerle reddine karar verilmek gerekmiştir.
Diğer yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-HMK’nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın REDDİNE,
2-HMK’nun 49. maddesi uyarınca takdiren 650,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline,
3-Maktu 25,20-TL karar ve ilam harcının peşin alınan 15,60.-TL’den mahsubu ile bakiye kalan 9,60.-TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen maddi tazminat istemi yönünden 1.200,00-TL nisbi ve manevi tazminat istemi yönünden de 3.000,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,”
Dair oyçokluğu ile verilen 03.06.2014 gün ve 2013/109 E., 2014/59 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı vekili tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46.maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Dairece, “HMK’nın 46.maddesindeki koşulların oluşmaması nedeniyle davanın esastan reddine” karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İşin esasına geçilmeden önce, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 19. maddesi ile 24/2/1983 gün ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesinin yürürlükten kaldırılmasının ve 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5271 sayılı CMK 141. maddesine eklenen 3. ve 4. fıkraların görev bakımından eldeki davaya etkileri tartışılmıştır.
Görev konusu kamu düzenini ilgilendirdiği için öncelikle görev sorunun aşılması gereklidir.
Mülga 1086 sayılı HUMK 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573. maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İBK kararı ile de ceza hakimlerinin hakim kavramı içinde olduğu, cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında, 1086 sayılı HUMK 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.
09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.maddesi ile mülga 1086 sayılı HMUK’nın 573. maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na 93’üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmişti.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 47. maddesine göre, aynı Kanun’un 46. maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.
Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hakimleri” dışındaki hakimler ve cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141.maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141. maddenin 1. fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142. maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.
18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141’inci maddesine;
“(3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.
(4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.”
şeklinde 3. ve 4.fıkralar eklenmiştir.
Ayrıca aynı Kanun ile “ceza hakimleri” ve “cumhuriyet savcıları” hakkında açılmış derdest olan davalar hakkında ise 5320 sayılı Kanun’a geçici madde eklenmiş; bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyaların mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyaların ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderileceği ve bu davaların ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141’inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanacağı düzenlenmiştir.
Somut olayda davacı vekili, ihbar edilen ceza mahkemesi hakimi ve cumhuriyet savcısının yargısal faaliyeti nedeniyle manevi tazminat istemiştir. Karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri ceza hakimleri ve cumhuriyet savcıları aleyhine yargısal faaliyet nedeni ile açılan tazminat davalarında görevli mahkeme konusunda yeni düzenlemeler getirmiştir. Görev sorununun kamu düzenini ilgilendirdiği kabulü karşısında mevcut bu düzenlemeler dikkate alınarak eldeki dava hakkında karar verilmek üzere daire kararının bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın, 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelemesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 14.01.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.