Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2014/1099 E. 2016/498 K. 13.04.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/1099
KARAR NO : 2016/498
KARAR TARİHİ : 13.04.2016

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

Taraflar arasındaki “kadastro tesbitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Zara (Kapatılan) Kadastro Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.01.2013 gün ve 2009/255 E. 2013/14 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine temsilcisince istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 28.05.2013 gün ve 2013/5600 E. 2013/5801 K. sayılı ilamıyla;
(…Kadastro sırasında Tuzlagözü Köyü çalışma alanında bulunan 127 ada 157, 158, 159, 160, 161, 162 ve 164 parsel sayılı sırasıyla 135.537,93, 5.229,43, 6.297,12, 13.572,52, 6.488,38, 6.092,70 ve 102.633,16 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, ham toprak vasfı ile davalı Hazine adına tespit edilmiştir. Davacı …, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, çekişmeli 127 ada 157, 158, 159, 160, 161, 162 ve 164 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitlerinin iptali ile davacı … adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve Köy Tüzel Kişiliğinin de belgesizden zilyetliğe dayalı mülk edinebileceğine göre davalı Hazine temsilcisinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 14. maddesinde aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak bir kimsenin sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar taşınmaz mal iktisap edebileceği öngörülmüştür. Mahkemece davacı … adına tescile karar verilen taşınmazların toplam yüzölçümleri, daha önce davacı taraf adına tespit edilip tespitleri kesinleşen taşınmazlarla birlikte 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen miktar kısıtlamasının üstündedir. Hal böyle olunca; 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 14. maddesinde aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak bir kimsenin, daha önce davacı taraf adına tespit edilip tespitleri kesinleşen taşınmazlarla birlikte sulu toprakta 40, kuru toprakta ise 100 dönüme kadar taşınmaz mal iktisap edebileceği gözetilerek ve davacı tarafa tercih hakkı hatırlatılarak, Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen miktar kısıtlamasına uygun olarak belirlenecek taşınmaz ya da taşınmaz bölümlerinin davacı … adına, geriye kalan taşınmaz veya taşınmaz bölümlerinin ise davalı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi gerektiği…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tesbitine itiraz istemine ilişkindir.
Davacı vekili; kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak Tuzlagözü Köyü 127 ada 157, 158, 159, 160, 161, 162 ve 164 parsel sayılı taşınmazların tesbitlerinin iptali ile vekil edeni köy tüzel kişiliği adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili; haksız ve dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; köy tüzel kişiliğinin taşınmaz kazanması mümkün olması gözönüne alındığında kamu yararına tahsis edilen yerlerin köy tüzel kişiliği aleyhine taşınmaz kazanmasının önlemesinin hukuk ve hakkaniyete aykırı olacağı, davacının davasının Kadastro Kanunu(KK)’nun 14. maddesine göre yorumlanması gerektiğinden Tuzlagözü Köyü Tüzel Kişiliği lehine Kadastro Kanunu’nun 16.maddesi çerçevesinde tespit gören 51763,13 m²lik taşınmazların 14. madde de aranan 100 dönüm kıstasına dahil edilmediği, taşınmazların tarım arazisi olduğu, komşu tarım arazileriyle bir bütünlük arz ettiği ve mera vasfı taşımadıklarından özel mülkiyete konu oldukları gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı Hazine temsilcisinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Köy Tüzel Kişiliği adına belgesizden tesbit edilen “mezarlık, cami avlusu, çeşme” gibi kamu malı niteliğiyle tespit gören taşınmazların, 3402 sayılı Kadastro Kanununun (K.K.) 14. maddesi uyarınca aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak edinilebilecek taşınmaz sınırlamasına dahil edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu taşınmazlarda, davacı köy tüzel kişiliğinin kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinilebileceği ve K.K.nun 14. maddesi uyarınca iktisap koşullarının davacı yararına gerçekleştiği tartışmasızdır.
Öncelikle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. ve 16. maddeleri uyarınca tespit gören taşınmazların nitelikleri üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, K.K.nun 14. maddesinde; aynı çalışma alanı içerisinde bulunan ve toplam yüzölçümü, sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan bir veya birden fazla taşınmaz malın, bir belgeye dayanmaksızın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla iktisap edilebilmesi mümkündür.
Aynı Kanunun 16. maddesinin A fıkrasında ise; kamu hizmetlerinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler (Hükümet binaları, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami, çeşme, kuyular, yunaklar v.s.) kayıt, belge ve özel kanunlarına göre, Hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahalli idare birlikleri tüzel kişiliği adına tesbit olunacağı düzenlenmiştir.
K.K.nun 14. maddesi uyarınca taşınmaz malların zamanaşımı yoluyla kazanılmasında zilyetlik temel unsur olarak kabul edilmekte olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 973. maddesinde zilyetlik, bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunmak olarak tanımlanmıştır.
Fiili hakimiyeti ise, bir şeyden ekonomik yarar sağlamak ve o şeyi kullanabilmek için o şeyi fiilen, ya da hukuken yabancı etkilerden uzak tutmak yetkisi şekliyle tanımlamak gerekir (HGK’nun 01.12.1972 gün 1969/8-697 E., 1972/895 sayılı kararı ).
Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunmak olarak belirtilen zilyetlik, ancak özel hukuk hükümlerine tâbi olan mallar için söz konusudur. Kamu malına dahil olan eşya üzerinde TMK’nun 973. maddesi anlamında zilyetlik yoktur. Bu tür eşya üzerindeki fiili hakimiyet kamu hukuku kuralları içinde mütalâa edilir.
K.K. 16. maddesi uyarınca tespit edilecek taşınmazlar da ise, Devlet ve kamu malı niteliği temel öge olarak kabul edilmiştir. Kamu ve Devlet hizmetlerinin yerine getirilmesinde, önemli bir unsur olarak dolaylı veya dolaysız yardım ve destek rolü işlevini yerine getiren, kamu ve Devletin salt egemenlik ve kullanım alanı içinde kalan Devlet ile kamuya ait bulunan mallara “Devlet ve kamu malı” denilir. Halkın doğrudan yararlındığı tüm mallar, hizmet malları kapsamına girer. Halk bu malların gelirlerinden değil bizzat kendilerinden yararlanırlar. Bu malların korunmaları amacıyla tesbit ve tescil edilmeleri kamu malı niteliklerini ortadan kaldırmaz. Nitelikleri değişmedikçe, hizmete sıkı sıkıya bağlılıkları sürdükçe alınıp satılamazlar, özel mülkiyete konu teşkil edilemezler. Diğer mallar gibi tesbit ve tescil işlemine tabi tutulamazlar (İsmail Özmen, Açıklamalı-Uygulamalı-İçtihatlı Kadastro Kanunu ve İlgili Mevzuat, Doruk Yayıncılık, Ankara 1994, 1. Cilt, sayfa 463).
Bu bilgiler ışığında, 3402 sayılı K.K.nun 14. maddesinde “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil)…” şeklinde yapılan yasal sınırlamaya ilişkin düzenleme, yalnızca anılan madde hükmü uyarınca tesbit edilen, bir başka değişle özel hukuk hükümlerine tabi olan, ekonomik yarar sağlanan ve kullanılan taşınmaz mallar üzerindeki zilyetliğe dayalı olarak yapılan tespitler uyarınca geçerli olup, anılan Kanunun 16. maddesince Devlet ve kamu malı olarak tesbit edilen taşınmazların bu sınırlamaya dahil edilmeyeceği izahtan varestedir.
Ayrıca K.K.’nun 14. maddesindeki yasal sınırlama belirlenirken kesinleşmiş tutanaklara ilişkin tespit miktarları nazara alınmalıdır. Kesinleşmemiş tutanakların bu hesaplamaya katılması olanağı bulunmadığı, kesinleşmeyen tutanaklara yönelik açılan davalar arasında bağlantı bulunduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 166. maddesi uyarınca birleştirilmelerinin gerekip gerekmediği de kadastro hâkimi tarafından değerlendirilerek miktar denetimi yapılmalı ve miktar aşımı halinde zilyede tercih hakkı hatırlatılmak ve kullandırılmak suretiyle işlem yapılmalıdır.
Tüm bu olgular değerlendirilmek suretiyle somut olaya bakıldığında; davacı köy tüzel kişiliği vekili tarafından kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak, 135537,93 m² yüzölçümlü 127 ada 157 parsel, 5229,43 m² yüzölçümlü 127 ada 158 parsel, 6297,12 m² yüzölçümlü 127 ada 159 parsel, 13572,52 m² yüzölçümlü 127 ada 160 parsel, 6488,38 m² yüzölçümlü 127 ada 161 parsel, 6092,70 m² yüzölçümlü 127 ada 162 parsel ve 102633,16 m² yüzölçümlü 127 ada 164 parsel sayılı taşınmazların ham toprak niteliğiyle Hazine adına yapılan tesbitlerine itiraz edildiği, kadastro müdürlüğünce senetsizden tesbit edilen taşınmazların toplam yüzölçümünün 98.363,00 m² olarak bildirildiği, bu bildirilen taşınmazlar içerisinde çeşme ve arsası, cami lojmanı ve arsası, mezarlık, su deposu gibi 3402 sayılı K.K.nun 16. maddesi uyarınca Devlet ve kamu malı niteliğinde olan köy tüzel kişiliği adına tesbit edilen taşınmazların da bulunduğu, bu taşınmazların anılan Kanunun 14. maddesi uyarınca yapılan ve kesinleşen tesbit miktarından düşülmesi gerektiği, geriye kalan miktar kadar daha davacı köy tüzel kişiliğinin 14. madde uyarınca belgesizden taşınmaz mal edinebileceği, ne var ki dava edilen taşınmazların toplam miktarının 275851,24 m² bulunduğu, köy tüzel kişiliği adına aynı çalışma alanı içinde belgesizden hiç taşınmaz tesbit edilmemiş olsa bile dava konusu taşınmazların toplam miktarının 14. madde uyarınca kabul edilen sınırlamayı aştığı, bu nedenle davacı tarafa tercih hakkı hatırlatılarak 14. madde uyarınca adına tesbit edilen taşınmaz miktarına ilave edilebilecek miktar kadar tesbit ve tescil edilebilecek taşınmaz/taşınmazlar veya taşınmaz bölümleri belirlenmeli ve bu belirlenen bölümler yönünden davanın kabulü ile davacı köy tüzel kişiliği adına, geriye kalan kısmın ise Hazine adına tesciline karar verilmesi gerektiği, bu bağlamda Özel Daire kararına “Belgesizden zilyetliğe dayalı olarak davacı taraf adına tesbit edilen taşınmaz mallardan 3402 sayılı Kadastro Kanunun 16. maddesi uyarınca tesbit edilen taşınmaz malların, aynı Kanunun 14. maddesi uyarınca tespit edilen ve kesinleşen taşınmaz miktarına dahil olmadıklarının ve kesinleşmeyen taşınmazlara yönelik açılan davaların HMK’nun 166. maddesi uyarınca birleştirilmelerinin gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerektiği” hususunun eklenmesi gerektiği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, Özel Daire bozmasının yerinde olduğu ve Özel Daire bozma kararında sair hususların reddine ilişkin verilen kararın ilave edilecek hususu ve hâkimin direnme gerekçesini karşıladığı, aslında bu hususta Özel Daire ile hâkim arasında uyuşmazlığın da bulunmadığı, uyuşmazlığın dava konusu taşınmazların miktarına ilişkin olduğu ve taşınmaz miktarlarının bozma kararında yazıldığı, hâkimin bilirkişi raporlarındaki hatalı yüzölçüm miktarlarını dikkate alarak kabul kararı verdiğinden, Özel Daire bozma kararına ilave edilecek bir husus olmadığı belirtilmiş ise de, bu görüş kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
O halde Özel Daire bozma ilamında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararın bozulması gerekir.

S O N U Ç : Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 13.04.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.