Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2013/2303 E. 2015/1497 K. 05.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/2303
KARAR NO : 2015/1497
KARAR TARİHİ : 05.06.2015

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.02.2012 gün ve 2011/152 E.-2012/90 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 09.04.2013 gün ve 2012/8665 E.-2013/5133 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacılar vekili, davalı tarafa kasko sigortalı aracın çalındığını açıklayıp, 45.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; zararın teminat dışı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Dairenin 25.1.2011 tarihli bozma ilamında da belirtildiği üzere, TTK. 1282.maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasanın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5.maddesi ve TTK. 1292/3.maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.
Davalı tarafından rizikonun teminat dışı olduğu konusunda somut delil sunulamadığına göre davacının gerçek zararı hesaplattırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetli değildir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacı E.. E.. adına kayıtlı aracın diğer davacı A..M.. tarafından haricen satın alınarak davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalatıldığını, aracın park halinde bulunduğu sırada çalındığını, 45.000 TL. araç bedelinin sigorta şirketi tarafından ödenmediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 7.100 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Yerel mahkemece, zararın teminat dışı olduğu gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacılar vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde meydana gelip gelmediği, dolayısıyla teminat dışı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, bir mal sigortası olan kasko sigortasında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK)’nun 1290, 1291 ve 1292’nci maddelerinde düzenlenmiş bulunan sözleşmenin kurulması aşamasındaki, sözleşme sırasındaki ve nihayet rizikonun gerçekleşmesi durumunda sigorta ettirene ihbar (bildirim) yükümlülüğü getirilmiş ve bu koşullar ayrıntılı olarak genel şartlarda yer almış bulunmaktadır. Sözkonusu ihbar yükümlülükleri bakımından kasko sigortası iyiniyet esasına dayalı sözleşme türlerindendir.
Kasko Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesine göre, gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötüniyet ve müziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 6762 sayılı TTK’nun 1282’nci maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Kanunun 1281’nci maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.
Sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5 maddesi ve 6762 sayılı TTK’nun 1292’nci maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.
Bu durum karşısında, rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat külfeti sigortacıda bulunmakta olup, sigortacı, rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde meydana geldiğinin soyut iddialarla değil, somut delillerle kanıtlanması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.12.2010 gün ve 2010/17-655 E., 2010/688 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/17-596 E., 2010/641 K.; 16.12.1998 gün ve 1998/11-872 E., 1998/905 K.; 10.12.1997 gün ve 1997/11-772 E.,1043 K. sayılı ilamları da aynı yöndedir.)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacılar, davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı aracın park halinde bulunduğu sırada çalındığını belirterek 45.000 TL. araç bedelinin davalıdan tahsilini talep etmişlerdir. Davalı vekili ise davacıya ait aracın gümrükten alınarak sigortalatıldığını, davalı E.. E.. adına kayıtlı aracı sigorta ettiren davacılardan A.. M.. tarafından daha önce 4 adet aracın bu şekilde gümrükten alındıktan sonra çalındığının ihbar edildiğini, davacının bu işi meslek haline getirdiğini, sigorta şirketlerini dolandırdıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı sigorta şirketi tarafından davacılar hakkında sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılığa teşebbüs suçundan suç duyurusunda bulunulduğu, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “olay yerinde cam kırıklarının tespit edildiği, hırsızlık olayına ilişkin delil ve emarenin mevcut bulunduğu, çalıntı aracın halen bulunamadığı, bu nedenle şüphelilerin üzerlerine yüklenen suçu işlediklerine dair kanaat ile soyut müşteki iddiasından başka delil ve emare bulunmadığı, taraflar arasındaki ihtilafın mevcut haliyle hukuki nitelikte ihtilaf olduğu” gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, davalı sigorta şirketinin itirazının da Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet savcılığı tarafından delil yetersizliği nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinden daha sonra yeni bir delile ulaşılması halinde şüpheliler hakkında yeniden soruşturmaya başlanacağı unutulmamalıdır. Davacılardan A.. M..’nun aracı park alanı olarak kullanılmayan, çevresinde park halinde başka araçların bulunmadığı bir mahalle 16.03.2009 günü saat 19:00 sıralarında park ettiği daha sonra davacının 22:30 sıralarında aracı park ettiği yere geldiğinde aracın yerinde bulunmadığı ifade edilmiştir. Olay yeri inceleme tutanağında 30×30 cm çapında alana yayılmış cam kırıklarının bulunduğu belirtilmiştir. Sigortalı Mercedes marka aracın hasarlı olarak gümrükten dava dışı bir başka şahıs tarafından satın alındığı, bu şahıstan da aracın 01.02.2008 tarihinde davacılardan E.. E.. tarafından satın alındığı, satış işlemine E.. E.. adına vekaleten diğer davalı Ali Miroğlu’nun katıldığı, yine E.. E.. tarafından 29.04.2008 tarihli vekaletname ile aracın satışını da içeren vekaletnamenin diğer davacı Ali Miroğlu’na verildiği ve aracın kasko sigortasının 05.12.2008 tarihinde adı geçen davacı tarafından yaptırıldığı ve poliçede mal sahibi olarak da davacı Ali Miroğlu’nun gösterildiği, yine davacılardan A.. M.. tarafından 22.01.2001 tarihinde Ankara, Ulus, Çam sokak üzerine park ettiği … plakalı kasko sigortalı Mitsubishi Pajero marka Jeep’ni park ettiği yerde bulamadığını; yine 05.12.1998 tarihinde saat 19:00 sıralarında … plakalı kasko sigortalı Toyota Carina marka aracını İskenderun, Atatürk Bulvarına park ettiğini, daha sonra park ettiği yerde bulamadığını; 05.04.1998 tarihinde İstanbul, Kadıköy, Moda caddesi üzerine 31 D 3218 plakalı kasko sigortalı Honda marka, Accord tipi aracını park ettiğini, gece saat 23:30 sıralarında aracını park ettiği yerde bulamadığını; … plakalı BMW marka 1991 model N.. M.. adına kayıtlı aracın Adana’da 03.04.2002 tarihinde çalındığından bahisle çalıntı ihbarlarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Kural olarak, rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat külfeti sigortacıda bulunmakta olup, sigortacı tarafından rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde meydana geldiğinin soyut iddialarla değil, somut delillerle kanıtlanması gerekir. Somut olay yönünden davalı sigorta şirketinin az önce yapılan hukuki ve maddi tespitler karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda davacının rizikoyu iyiniyet kurallarına aykırı olarak, rizikonun gerçekleşme yer ve şeklini iyiniyet kurallarına aykırı şekilde bildirdiği sabit olmuştur. Bu durum karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde ve teminat kapsamında gerçekleştiğini ispat külfeti sigortalıya geçer. Davacı sigortalı ise rizikonun ihbar edilen şekilde gerçekleştiğini ispat edememiştir.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından ispat yükü kendisinde olan davalı sigorta şirketi tarafından rizikonun, ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiği ve teminat dışı olduğu somut delillerle kanıtlanamadığı gerekçesiyle yerel mahkeme direnme kararının bozulması yönünde görüş beyan edilmiş ise de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, açıklanan nedenlerle somut olay yönünden rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ve zararın teminat dışı olduğunu davalı sigorta şirketinin ispat ettiğinin kabulü ile davanın reddine dair verilen direnme kararı yerindedir. Yerel mahkeme direnme kararının onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmaesına mahal olmadığına, 05.06.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY
Sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne aşağıda açıkladığımız gerekçelerden dolayı katılmıyoruz.
Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar, kasko sigortalı araçlarının çalınması nedeniyle sigorta şirketine ihbarda bulunmuş, ancak sigorta şirketi tarafından, “çalındığı iddia edilen araç ile ilgili olumlu kanaat oluşmadığı” gerekçesiyle, tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle eldeki davayı açmışlardır.
Davalı sigorta şirketi, davacılardan A.. M..’nun, daha önce 4 kez, çeşitli tarihlerde, gümrüklerden, hasarlı araç satın alıp, sonra çalındığına dair, emniyete, ihbarda bulunduğunu, diğer davacı ile birlikte, sigorta bedeli almak için, dolandırıcılık yaptıklarını, bu işi meslek haline getirdiklerini, bu nedenle de, Cumhuriyet Savcılığına, suç duyurusunda bulunduklarını beyan etmiştir.
Yerel Mahkemece, hırsızlığın meydana geldiği yerde keşif yapılmış, trafik polisi bilirkişi tarafından hazırlanan rapora itibar edilerek aracın, park yerinin uygun bulunmadığı, cadde üzerinde aydınlık yere park edilmesi gerekirken ıssız ve ışıksız yere park edildiği, davacı tarafından aha önce de 4 kez başka araçlar için çalıntı kaydı verildiği, aracın, belirtilen yerden çalındığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, aracın çalındığına dair yeterli kanaat oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece, davalı sigorta şirketi tarafından, rizikonun teminat dışı olduğu konusunda somut delil sunulmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Dava konusu aracın sigortalısı ve maliki olan davacıların, aracı süper kasko poliçesi ile davalı sigorta şirketine tüm risklere karşı sigortalattıkları konusunda ve rizikonun, poliçenin yürürlülük süresi içinde meydana geldiği konusunda, uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde meydana gelip gelmediği, diğer bir ifade ile hırsızlık olayının gerçek olup olmadığı, dolayısıyla olayın teminat dışında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen Kasko Sigortası Genel Şartları A/1 maddesine göre gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, TTK. 1282.maddesinde, sigortacının, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu düzenlenmiştir.
Aynı Yasanın 1281.maddesi hükmüne göre de; kural olarak, rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın, sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir.
Olayın, sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise bu oluş şeklinin, Kasko Sigortası Genel Şartlarının, A.5.maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.
İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte sigortalı Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5 maddesi ve TTK’nin 1292/3.maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan rizikonun teminat içinde imiş gibi ihbar ederse ispat külfeti yer değiştirip oluşan rizikonun teminat içinde kaldığını ispat külfeti sigortalıya geçer.
Bu ilkeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında, Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda; A..M..tarafından aracın çalındığının ihbar edildiği, aracın halen bulunamadığı, 16-17/03/2009 tarihli tutanaklara göre olay yerinde cam kırıklarının tespit edildiği, hırsızlık olayına ilişkin delil ve emarelerin mevcut bulunduğu, bu nedenle, şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair soyut, müşteki iddiası dışında, delil ve emarenin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Sigorta şirketi tarafından, bu karara karşı itiraz edilmesi üzerine Hatay Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda, usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı belirtilerek itirazın reddine karar verilmiştir.
O halde, ispat yükü kendisinde olan davalı sigorta şirketi tarafından rizikonun, ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiği ve teminat dışı olduğu somut delillerle kanıtlanamadığından Dairemizin bozma kararı dosyadaki maddi gerçeklere, yasaya ve içtihatlara uygundur(YHGK’nin 08.12.2010 gün ve 2010/17-596 E.-641 K.sayılı, 16.12.1998 gün ve 1998/11-872 E.-905 K.sayılı, 10.12.1997 gün ve 1997/11-772 E.-1043 K.sayılı kararları).
Sonuç olarak, sadece kanaate dayanan direnme kararının bozulması gerektiği düşüncesindeyiz.