Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2013/228 E. 2013/1078 K. 11.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/228
KARAR NO : 2013/1078
KARAR TARİHİ : 11.09.2013

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 13. İş Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.11.2011 gün ve 2010/893 E., 2011/685 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 15.03.2012 gün ve 2012/1423 E., 2012/3839 K. sayılı ilamı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 17.02.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 0,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar süresinde davacı ve davalı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının iş kazası sonucu sol el 1.parmağından sürekli iş göremezliğe yol açmayacak biçimde yaraladığı olayda davacının % 30 davalı işverenin ise %70 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalıya verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez.
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hüküm altına alınan 10.000,00-TL manevi tazminatın fazla olduğu açıkça belli olmaktadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, manevi tazminatın takdirinde yanılgıya düşülerek ve özellikle manevi tazminatın fazla takdiri suretiyle yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sigortalının iş kazasında yaralanması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, 17.02.2010 tarihinde meydana gelen işkazası sonucu davacının sol el baş parmağında meydana gelen maluliyet sonucu manevi zarar doğduğunu, olay nedeniyle davalı işverenin müteselsil sorumluluğu bulunduğunu belirterek, 30.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; olayın davacının diğer işçi ile birlikte uyumlu çalışmaması nedeniyle meydana geldiğini, müterafik kusuru ve olaya davacının sebebiyet vermesi nedeniyle manevi tazminata hükmedilemeyeceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece; ekonomik durum, paranın satın alma gücü ve davacının malûliyetinin doğmadığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece önceki gerekçeler yanında; olayın 17.02.2010 tarihinde meydana geldiğine değinilerek önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının somut olayın gerçekleşme biçimine, hak ve nesafet kurallarına göre, uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56) maddesidir.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Manevi tazminat” başlıklı 47. maddesi uyarınca:
“Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir”.
Öte yandan 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Manevi tazminat” başlıklı 56. maddesi:
“Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” Düzenlemesini içermektedir.
Görüldüğü üzere, haksız fiil nedeniyle uğranılan zararın tazmini amacıyla manevi tazminat istemi için her iki maddenin de aradığı unsurlar, bir kimsenin vücut bütünlüğüne yönelik ve şahsiyet haklarına aykırı tecavüz bulunması; vücut bütünlüğünün ihlalinden dolayı acı, elem ve ızdırap doğmuş olması ve hukuka aykırı eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmasıdır.
Buna göre, gerek Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi uyarınca manevi tazminata hükmedilebilmesi için kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği 22.06.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, taktir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olayın özelliğine göre değişebileceğinden hâkim bu konuda taktir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre göstermelidir.
Yine BK’nun 47 (TBK 56) maddesi hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. 0 halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Taktir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat, beden gücü kaybı nedeniyle bozulan ruh huzurunun, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbetinde iadesini amaçladığından hâkim, 4721 sayılı TMK’nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tesbit etmelidir.
Hâkim tazminat miktarını belirlerken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.2003 gün 2003/21-368 E. 2003/355 K.; 23.06.2004 gün 2004/13-291 E. 2004/370 K. ve 21.11.2012 gün 2012/21-737 E. 2012/824 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Somut olayın incelenmesinde, 17.02.2010 tarihinde meydana gelen işkazası sonucu davacının sol el başparmağının birinci boğumunda 0,5 cm’lik kısalma meydana geldiği ve 17.02.2010-09.03.2010 tarihleri arasında istirahatli olduğu, iş kazası nedeniyle malûliyeti bulunmadığı, sürekli işgöremezlik derecesinin % 0 olarak belirlendiği, işgöremezlik derecesi %10’un altında olduğundan 506 sayılı Kanun’un 19. maddesi uyarınca gelir bağlanmadığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamakta olup, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu uyarınca, olayın meydana gelmesinde davalı işverenin %70, kazalının %30 oranında kusuru bulunduğu hususu, Özel Daire tarafından bozma dışı bırakılmakla kesinleşmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenler karşısında hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğunun anlaşılmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 11.09.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.