Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2013/226 E. 2013/1506 K. 30.10.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/226
KARAR NO : 2013/1506
KARAR TARİHİ : 30.10.2013

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 23.12.2011 gün ve 2011/188 E. 2011/587 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09.04.2012 gün ve 2012/911 E. 2012/2697 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı iken istifa ettiğini, ödemiş olduğu aidat tutarının 10.500,00 TL olduğunu ileri sürerek, anılan meblağın temerrüt faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 27.05.2004 tarihinde istifa ederek ortaklıktan ayrılan davacının 19.295,00 TL gecikme faizi borcu bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.01.2011 tarih, 2009/6488 E. 2011/538 K. sayılı ilamıyla, temerrüt faizinin iade kapsamında olmadığı, ortağın istifa tarihine kadar oluşan gecikme faizinden sorumluluğunun devam ettiği ve eşitlik ilkesi gereğince diğer ortaklardan gecikme faizi alıp almadığı da değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahalli mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacının sorumlu olduğu gecikme faizi borcunun 19.295,00 TL olduğu, davalının gecikme faizi konusunda eşitliğe aykırı uygulama yapmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı kooperatif üyeliğinden istifa eden davacının yaptığı ödentilerin tahsili istemine ilişkindir.
Her ne kadar istifa eden ortakların yükümlülükleri, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16/son maddesine kıyasen, istifanın kesinleşmesine kadar devam edeceğinden, davacının bu tarihe kadar parasal yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekir ise de, bu hükmün esasen sonradan ihraç kararını iptal ettirerek yeniden ortaklığa dönen, diğer bir anlatımla ortaklık ilişkisi ile hak ve yükümlülükleri devam eden ortaklar için geçerli olduğunun, ortaklıktan istifası ya da ihracı kesinleşen ve bu nedenle hak ve yükümlülükleri sona eren ortaklar için uygulanamaması gerektiğinin kabulü icap eder. Zira, ortaklık ilişkisi sona eren ortakların sona ermeden itibaren akçalı yükümlülükleri devam etmeyeceği için, bu gibi ortaklara haklarını iade etmek durumunda olan kooperatifin bu aşamada, önce bu ortaklardan akçalı yükümlülüklerini yerine getirmelerini istemesini doğru görmemek gerekir. Aksi halde, ortaklığın sona ermesine kadar yatırılmayan bir kısım aidat asıllarının tekrar yatırtılması durumunda zaten, bunların da yine iade kapsamında geri verilmesi gerekeceğinden, bunların iade aşamasında, kooperatife ödetilmesinde davalının hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmelidir. Temerrüt faizi, iade kapsamında olmadığı için faizin ödetilmesine ilişkin davalının hukuki yararının bulunabileceği akla gelebilirse de, temerrüt faizi asıl alacağın ayakta kalmasına bağlı fer’i nitelikte bir borç olduğundan, temerrüt faizini asıl alacaktan ayrı ele almamak da gerekir.
Somut olayda, davacının davalı kooperatif üyesi iken ortaklıktan istifa ettiği, çıkma payının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz etmesi üzerine iş bu davanın açıldığı, yapılan yargılama sırasında davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine yukarıdaki gerekçelerle bozulduğu, bozma sonrasında alınan bilirkişi raporuna itibar eden mahkemenin, davalı kooperatifin üyeleri arasında eşitliğe aykırı davranmadığından bahisle davanın reddine karar vermiştir.
Mahkemece karara dayanak yapılan bilirkişi raporunda, davalı kooperatifin ortağı olup, ödemelerini aksatanlara gecikme zammı uygulandığı belirtilmiş ise de, davacı davalı kooperatif ortaklığından istifa etmiş olup, istifa eden ortaklar bakımından gecikme zammı uygulamasının yapılıp yapılmadığı araştırılmamıştır. Bu hal ise, mahkemenin bozma kapsamında eşitlik ilkesi doğrultusunda yapması gereken araştırmanın tam olarak yapılmadığını ortaya koymaktadır.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda yazılı ilke ve eşitlik ilkesi doğrultusunda çıkan veya çıkarılan ortaklar bakımından gecikme faizi alınıp alınmadığına dair araştırmanın duraksamaya yer vermeyecek derecede yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kooperatif üyeliğinden istifa nedeniyle ayrılan üyenin ödentilerinin (çıkma payının) tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı kooperatif üyeliğinden ayrıldığını, davalı kooperatifin davacıyı üyelikten çıkardığı anda aidat ödemelerini geri ödemekle mükellef olduğunu ve alacağın bu tarih itibariyle muaccel hale geldiğini beyanla, üyelik süresi boyunca kooperatife ödediği aidat miktarının üyeliğinin sona erdiği tarihten itibaren işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı S.S. A. Konut Yapı Kooperatifi vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının kendi isteği ile üyelikten ayrıldığını, öncesinde kooperatiften talepte bulunmadan doğrudan dava açtığını, genel kurul kararları ile uygulanan %10 gecikme zammından dolayı davacının, ödediği aidat miktarının üzerinde gecikme zammı borcu bulunduğunu, ayrıca istifa eden üyeye alacağının, devam eden inşaatların etkilenmemesi amacıyla kooperatifin ana sözleşmesine göre üç yıl içinde ödenebileceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının yönetim giderleri dışında gecikme cezasından sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 24.01.2011 tarihli kararı ile; “temerrüt faizi iade kapsamında olmadığından ortağın istifa tarihine kadar oluşan gecikme faizinden sorumluluğu devam eder. Bu itibarla mahkemece, eşitlik ilkesi gereğince diğer ortaklardan gecikme faizi alınıp alınmadığı da değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması” gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Özel Daire bozma ilamına uyulmasına karar veren mahkemece yapılan yargılama sonunda bu kez, “davacının davalı kooperatife 10.500,00 TL aidat ödemesinin bulunduğu ancak gecikme faizi olarak 19.295 TL borcunun bulunduğu, davalı kooperatifin aynı döneme ilişkin diğer üyelere gecikme faizi tahakkuk ettirip bunların bir kısmını da tahsil ettiği, gecikme faizi konusunda eşitlik ilkesine uygun uygulama yaptığı sabittir. Bu durumda davacının davalı kooperatiften çıkma payı alacağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır” gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece, bozma ilamına uyulması ile oluşan usulî kazanılmış hakkın gerek mahkeme gerekse Özel Daire tarafından ihlal edilemeyeceği ve bu nedenle istifa eden kooperatif üyelerinden gecikme zammı alınıp alınmadığının araştırılmasına gerek bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair kararda direnilmiştir.
Direnme hükmü davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, bozma ilamının usulî kazanılmış hakkı ihlal edip etmediği ile varılacak sonuca göre istifa eden kooperatif üyelerinden gecikme zammı alınıp alınmadığının araştırılması gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Ortaklıktan çıkarılma esasları ve itiraz” başlıklı 16. maddesinde,
“(Değişik birinci fıkra: 6/10/1988-3476/4 md.) Kooperatif ortaklığından çıkarılmayı gerektiren sebepler anasözleşmede açıkça gösterilir. Ortaklar anasözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar.
Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi ile genel kurulca karar verilir. Anasözleşme, çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı kalmak üzere, bu hususta yönetim kurulunu da yetkili kılabilir.
Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirileceği gibi, ortaklar defterine de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edilir. Bu ortak tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde itiraz davası açabilir. Tebliğ edilen karar, yönetim kurulunca verilmiş ise ortak, üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebilir. Bu itiraz, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığı ile tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır. Genel kurula itiraz edildiği takdirde, yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine itiraz davası açılamaz. İtiraz üzerine genel kurulca verilecek karara karşı itiraz davası hakkı saklıdır.
Üç aylık süre içinde, genel kurula veya mahkemeye başvurmak suretiyle itiraz edilmiyen çıkarılma kararları kesinleşir.
(Ek: 6/10/1988 – 3476/4 md.) Haklarındaki çıkarma kararı kesinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamaz. Bu kişilerin ortaklık hak ve yükümlülükleri, çıkarılma kararı kesinleşinceye kadar devam eder.” hükmü düzenlenmiştir.
Kooperatiften çıkan ve çıkarılan ortakların hesaplaşma süresi ve yükümlülükleri ise anılan Kanun’un 17. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan madde uyarınca “Kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların kendilerinin yahut mirasçılarının kooperatif varlığı üzerinde hakları olup olmadığı ve bu hakların nelerden ibaret bulunduğu anasözleşmede gösterilir. Bu haklar, yedek akçeler hariç olmak üzere, ortağın ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanır.
Kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürecek nitelikteki iade ve ödemeler, anasözleşmede daha kısa bir süre tespit edilmiş olsa bile genel kurulca üç yılı aşmamak üzere geciktirilebilir. Bu durumda kooperatifin muhik bir tazminat isteme hakkı saklıdır. Çıkan veya çıkarılan ortaklar ile mirasçılarının alacak ve hakları bunları istiyebilecekleri günden başlıyarak beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Çıkan veya çıkarılan ortağın sermaye veya mevduatından kısmen veya tamamen yoksun kalacağı hakkındaki şartlar hükümsüzdür.”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların kooperatif ile hesaplaşma şekli kooperatif ana sözleşmesinde belirlenebilir. Ayrıca devir dışında bir nedenle kooperatif ortaklığı sona erenlerin sermaye ve diğer alacakları, o yılın bilançosuna göre hesaplanarak ödenir. Yani üyelikten ayrılan ortak, ödemiş olduğu aidatın tamamını değil, ancak yıl sonu bilançosuna göre, payına düşen miktarı alabilir. Kooperatifin varlığını tehlikeye düşürecek nitelikteki iade ve ödemeler ana sözleşmede daha kısa bir süre tespit edilmiş olsa bile genel kurulca üç yılı aşmamak üzere geciktirilebilir.
Şu durumda; kooperatiften çıkan ortakla kooperatif arasında hesaplaşma yapılacağı ve bu hesaplaşmanın, ortağın ayrıldığı yıl bilançosuna göre ve maddede açıklanan yönteme uygun olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16/son maddesi uyarınca, ortağın yükümlülüğü, istifanın kesinleşmesine kadar devam etmektedir. Buna göre, istifa eden ortak, istifanın kesinleşmesine kadar devam eden döneme ilişkin parasal yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
Öte yandan, 1163 sayılı Kanun’un “Hak ve vecibelerde eşitlik” başlıklı 23. maddesinde, “Ortaklar bu kanunun kabul ettiği esaslar dahilinde hak ve vecibelerde eşittirler.” biçiminde düzenlenen eşitlik ilkesi doğrultusunda, davalı kooperatif aynı zamanda, istifa eden ortaklar bakımından da eşit davranma yükümü altındadır.
Somut olayda, davacının davalı kooperatif üyesi iken ortaklıktan istifa ettiği, çıkma payının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz etmesi üzerine iş bu davanın açıldığı, yapılan yargılama sırasında davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine yukarıdaki gerekçelerle bozulduğu anlaşılmaktadır.
Bozma sonrasında alınan bilirkişi raporuna itibar eden mahkemece, davalı kooperatifin üyeleri arasında eşitliğe aykırı davranmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de, istifa eden ortaklar bakımından gecikme zammı uygulamasının eşitlik ilkesine uygun olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususunda da yeterli araştırma ve inceleme yapılmalıdır.
Ayrıca, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamında üyelikten çıkmaya ilişkin bir ayrım yapılmadığından, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin bozmaya dair ilamı ile usulî kazanılmış hakkın ihlal edildiğinden sözetmek de mümkün bulunmamaktadır.
Bundan başka mahkemece, gecikme zammı hesaplanırken 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 7. maddesi aracılığı ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 120/1. maddesi de gözönünde bulundurulup, sonucuna göre karar verilmelidir.
O halde yukarıdaki ilave nedenlerle ve bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.10.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.