Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2013/2195 E. 2015/1141 K. 01.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/2195
KARAR NO : 2015/1141
KARAR TARİHİ : 01.04.2015

Taraflar arasındaki “imzaya ve borca itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesince davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 14.02.2013 gün ve 2012/1024 E. 2013/62 K. sayılı kararın incelenmesi davacı asil tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 02.05.2013 gün ve 2013/7553 E. 2013/16824 K. sayılı ilamı ile;
(…Alacaklı F. A.Ş vekili tarafından 2 adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus yol ile icra takibine başlandığı, borçlunun İcra Mahkemesine başvurarak, dayanak bonolardaki imzaya ve borca itirazlarını bildirdiği, anlaşılmıştır.
İcra mahkemesine yapılan başvuru, İİK. nun 169/a ve 170. maddelerine dayalı borca ve imzaya itiraz olup, Anılan başvuru ise Medeni Usul Hukuku anlamında dava olmadığından HMK.nun davaya ilişkin kuralları mutlak anlamda uygulanmaz. Bu itibarla karşı tarafın yanlış gösterilmesi veya hiç bildirilmemiş olmasının sonuca etkisi yoktur. İcra mahkemesi, şikayetle ilgili kişileri icra dosyasına göre saptama ve onları duruşmaya çağırıp görüşlerini alma ve varsa delillerini incelemekle yükümlüdür.
Borçlunun imzaya itiraz dilekçesinde alacaklı asilin adresinin gösterilmediği gerekçesi ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi aşırı şekilcilik olup hak kaybına neden olur. Kaldı ki tensip zaptının tebliği ile alacaklı banka vekilinin de davaya karşı beyanlarını bildirdiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece işin esasının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, 6100 sayılı HMK.nun 119/b maddesi gereğince verilen kesin süreye rağmen taraf teşkilinin sağlanmadığı gerekçesiyle isternin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; imzaya ve borca itiraz istemine ilişkindir.
Davacı-borçlu asil, davalı-alacaklı tarafından aleyhine başlatılan icra takibine konu bonolar üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını, kendisinin takip alacaklısı davalıya karşı herhangi bir borcunun bulunmadığını ileri sürerek, takip konusu bonolar altındaki imzaların kendisinden sadır olmadığının tespiti ile takibin iptalini, haksız takip nedeniyle davalı-alacaklının %20 inkar tazminatını ödemesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-alacaklı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava dilekçesinde davalı asilin açık adresinin bildirilmediği, HMK’nın 119/1-b maddesine göre davacı ile davalının adreslerinin davanın görülebilmesi koşulu olduğu, davalı asilin adresinin bildirilmesi için, davacıya bir haftalık kesin sürenin verildiği ancak süresinden sonra davacı tarafça adresin mahkemeye bildirildiğinden bahisle davanın HMK 119/son maddesi gereğince açılmamış sayılmasına dair verilen karar, davacının temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, HMK’nın 119. maddesinin emredici nitelikte olup içtihatlarla veya yargı kararları ile esnetilmesinin olanaksız olduğu, güncellenmiş adresi belirleme ödevinin dava açan kimseye ait bulunduğu, yargıcın yanlar yerine geçerek adres belirlemesinin doğru olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı, davacı asil tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının talebinin niteliğinin belirlenmesi ile varılacak sonuca göre HMK’nın 119. maddesi uygulamasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bir dava dilekçesinde nelerin yer alacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 119. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre dava dilekçesinde şu hususlar bulunur:
1) Görevli ve yetkili mahkemenin adı
2) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri
3) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası
4) Varsa tarafla kanunî temsilcileri ve davacı vekilinin ad ve soyadları ile adresleri
5) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri
6) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların açık özetleri
7) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği
8) Dayanılan hukukî sebepler
9) Açık bir şekilde talep sonucu
10) Davacının, varsa kanunî temsilci yahut vekilinin imzası
11) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri
HMK’nın 119/1/b maddesine göre, dava dilekçesine tarafların ad ve soyadları ile adreslerinin yazılması gerekir. Dava dilekçesinde davalının adı, soyadı veya adresi yazılmamışsa, hâkim davacıya bu eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir; eksiklik bu süre içinde tamamlanmazsa, dava açılmamış sayılır. Buradaki adres, dava sırasında kendisine yapılacak olan tebligat adresidir. Bu adres, ev adresi, işyeri adresi veya başka bir adres de olabilir. Davalının adresi bilinmiyor ise, davacı, dava dilekçesine davalının adresini yazamaz. Bu halde, dava dilekçesi davalıya ilânen tebligat yolu ile tebliğ edilir.
İcra mahkemelerinde HMK’nın uygulanması konusuna gelince, icra mahkemesi 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 4. maddesinde düzenlenmiş olan ve münhasıran icra ve iflas işleri için kurulmuş bulunan özel bir yargı organıdır. İcra mahkemelerinin yargılama usulleri İİK’da düzenlenmiştir buna göre, bu kanunda hüküm bulunmayan durumlarda ve uygun düştüğü ölçüde HMK’nın hükümleri uygulanır. HMK’nın çatısını “dava” yargılaması oluşturur. İcra mahkemelerinde ise ağırlıkla borçlu, alacaklı ve üçüncü kişilerin, belli bir takip dosyasıyla sınırlı olarak, icra hukuku kurallarının yanlış uygulandığı iddiaları “şikâyet” yoluyla incelenir. İcra mahkemesinde “dava” yolu ile inceleme 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 68, 68a, 97–99, 228. maddelerinde sayılan birkaç özel durumla sınırlı olup “şikayet” yolunun “dava” olarak nitelendirilmesine olanak bulunmamaktadır.
İcra Mahkemesi’nde uygulanacak yargılama usulüne ilişkin hükümler, İİK’nın 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. İİK’nın 18. maddesi hükmüne göre;.
“İcra mahkemesine arzedilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.
Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek suretiyle de olur.
Aksine hüküm bulunmayan hâllerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir.
Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir.
Duruşmalar, ancak zorunluluk hâlinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir”.
Anılan madde ile yargılamada “basit yargılama usulü”nün uygulanacağını belirtilmiş, ayrıca talep ve cevapların şekli ile duruşmaya dair hükümler sevkedilmiştir. Buna göre, İİK’daki düzenlemenin özel niteliği gereğince şikâyet yoluna başvurmada dava dilekçesiyle ilgili HMK hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.
Ancak bu düzenlemenin yanı sıra, aksine düzenlemeler de mevcuttur. Nitekim kambiyo senetlerine özgü iflas yolu ile takipte ödeme emrine yönelik şikâyetin dilekçe ile ve icra dairesine yönelik olarak yapılması gereklidir. Bu cümleden hareketle, borçlunun icra mahkemesine başvurusu İİK’nın 16. maddesi kapsamında şikayet olup, HMK anlamında dava niteliğini taşımaz. Şikayette yargılama usulü İİK’nın 18. maddesindeki hükümlere tabidir.
Şikayetçi tarafça icra mahkemesine yapılan başvuru, İİK’nın 169/a ve 170. maddelerine dayalı borca ve imzaya itiraz istemine ilişkin olup, yukarıdaki açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, bu başvurunun HMK anlamında bir dava olarak nitelendirilmesi mümkün değildir ve bu nedenle de HMK’nın davaya ilişkin kuralları somut olayda mutlak anlamda uygulanamaz ve şikayet dilekçesinin 6100 sayılı HMK’nın 119. maddesinde yazılı şartları taşıması aranmaz.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı asilin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 01.04.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.